22 Şub 2008

Professor Geoffrey Lewis


Acı bir kayıp..
Türk dostu İngiliz Prof. Geoffrey Lewis vefat etti.



Oxford Üniversitesi ‘nde Türk Dilleri Enstütüsünü kuran dilbilimci Geoffrey Lewis’in 12 Şubat tarihinde vefat ettiğini öğrendim.

İngiltere ve Türkiye arasında bir kültür ve dostluk köprüsü kurulması için ömrü boyunca çalışan değerli bilim adamı Lewis ‘in en tanınmış eseri ,1953 yılında yayınlanan ve tüm İngilizce konuşulan dünyada yaygın bir başucu kitabı olan “Teach Yourself Turkish “.

Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet liyakat nişanına sahip olan Lewis, aynı zamanda Boğaziçi ve İstanbul üniversitelerinden fahri onur doktorası aldı... 1970-71 arasında İstanbul'da Robert Kolej'de öğretim üyesi olan Lewis, Turkish Language Society'nin üyesi ve Londra'da faaliyet gösteren Anglo-Turkish Society'nin de başkanıydı.

Türkoloji, İslam felsefesi ve Kur’an üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan G.Lewis, aynı zamanda bir Atatürk hayranıydı.

Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu,gelişimi ve kültürel yaşamı konusunda da çeşitli uluslararası kuruluşlar için özel konferanslar veren Lewis, 1973 yılında Türkiye Cumhuriyeti devlet nişanına,1991 yılında devlet Cumhuriyet Nişanı ve son olarak 1998 yılında T.C. Devlet Liyakat Nişan’na layık görüldü.

Antalya bölgesinde bir köyde kendi kendine Türkçe öğrenen Prof. G.Lewis , Türkçe’nin ve Türkiye’nin tüm dünyada tanıtılması için yazdığı kitaplar ve çalışmalarıyla büyük bir boşluğu doldurmuştur.

Değerli hocamıza rahmet ailesine sabırlar diliyorum .

19 Şub 2008

İlk Cemre 20 Şubat


Bugün yılın ilk cemresi havaya düşüyor.
Ateş halinde kömür, yani "kor" anlamına gelen "cemre" lerin eski inanışlara göre belirli tarihlerde havaya,suya ve toprağa düştüğüne inanılır.Yine bu inanışa göre kış faslından çıkışın işaretleri olan cemrelerin düştüğü yeri ısıttığı ve bu dönemin hep fırtınalı dönemler olduğu söylenegelir .
  • Şubat 19-20 Havaya
  • Şubat 26-27 Suya
  • Mart 5-6 Toprağa

Cemrelerin başlangıcı eski kozmik inanışlarla bağlantılıdır.20 Şubat ilk cemrenin düştüğü tarih aynı zamanda güneşin balık burcuna girdiği tarihtir.Kış faslının son ayı olan bu dönem 20 Martta sona erecektir.

Değerli bilim adamı Prof.Mikdat KADIOĞLU, cemreleri bir yazısında şöyle açıklıyor :

"Cemrelerin, yılın 180 gün süren soğuk yarısı olarak ayırt edilen Kasım döneminin 100. gününden sonra, sıcaklığın yükselmesiyle ilgili gözlem birikimini, kora benzetilen bir enerji kaynağıyla açıklama düşüncesinden kaynaklandığı söylenebilir.

Eskiler seneyi Kasım (kış) ve Hızır (yaz) olmak üzere yılı ikiye ayırmışlardı. Kasım 180, Hızır 186 gündü. Kasım günleri 8 Kasım' da başlar. Kasımın kırk altısında, kırkgün anlamına gelen erbain, seksen altısında elli gün anlamına gelen hamsin girer.

Böylece kışın en soğuk zamanları sayılan doksan gün geçmiş olurdu. Kasımın 105’inde (19-20 Şubat) birinci cemre havaya; 112’sinde (26-27 Şubat) ikinci cemre suya; 119’unda (5-6 Mart, Şubatın 29 çektiği dört senede bir 5 Mars’ta) üçüncü cemre toprağa düşer. "

Bir başka kaynaktan öğrendiğimize göre bu bir tür Arap geleneğinden kaynaklanıyor :

"Arap kabileleri kışı geçirecekleri yerde, tüm çadırları birleştirerek üç bölümlü olan büyük bir çadır kuruyormuş. İlk bölümde büyük baş hayvanlar, ikinci bölümde küçük baş hayvanlar, üçüncü ve en orta bölümde insanlar yerleştirilirmiş. Her çadıra da ayrı ateş yakılırmış. 20 Şubat'ta ilk çadırdaki ateş söndürülürmüş. Buna 'birinci cemre (ateş) düştü' denilirmiş. 27 Şubat'ta küçükbaş hayvanların olduğu bölümün ateşi söndürülürmüş. Buna da 'ikinci cemre düştü', denilirmiş. 6 Mart'ta ise insanların bulunduğu bölümdeki ateş de söndürülünce üçüncü cemre düştü denilirmiş."

Temelinde tabiata ve kozmik olaylara olan korkunun yer aldığı inanışlarda sevgi, tarımsal işgücüne karşı duyulan istek, bolluğa ve refaha kavuşmak için mücadele etme düşüncesi altınçağ insanının yaşam biçimiydi.

Kozmik tanrıların etkilediği tarım ve hayvancılığa dayalı uygarlıklarda , değişik inançlardaki insanlar tarafından mevsimlerin karşılanışı belirli törenlerle yapılmıştır.

Bu yeni yılı yeni mevsimleri karşılama törenleri günümüz semai ve tabiat dinleri ve özel günleri içine de senkretize olmuştur.Bazı geleneklerin siyasî, ideolojik amaçlarla kullanıldığı günümüzde cemreler için henüz bir kuram geliştirilmemiştir.Bu dönem daha çok meteorolojik bir anlam sınırı içinde kalmıştır.

Cemrelerin 'Bahar Ayinleri ' başlangıcı olarak kutlandığı günlere ilişkin belgeler henüz ortaya konmamıştır.Bu kozmik olayların inanç coğrafyası içinde hangi ritüellerle karşılandığı konusu uygarlık tarihinin keşfedilmeye muhtaç yönlerinden kabul edilmektedir .

Cemre kavramının Arapça olması ötesinde ,Arap çöl kültürünün ötesine geçebilen ve eski Anadolu uygarlıklarına kadar uzanan bilimsel çalışmaların bir gün yapılması umuduyla .

18 Şub 2008

Londra Günlükleri

İkinci Gün :

Bugün önce "London Eye " diye adlandırılan Times nehri kenarındaki çarkı görmeye gidiyoruz. Karı koca mimarlar David Marks and Julia Barfield yılda 3.5 milyon turistin ziyaret ettiği 135 metre yüksekliğindeki bu çark biçimindeki çelik konstrüksiyonu tasarlarken acaba Barok klasik Londra yapılarıyla nasıl bir ilişki kuracağını düşündüler ? Uzay çağı kapsülerine binip 100 metreden Westminster sarayına bakarken nehir gemileriyle yapılan tura katılmadığıma hayıflanıyorum . Bu "Londra'nın gözü" bana göre değil.

En iyisi yine çift katlı otöbüsler.Günlük bir kart alıp kenti boydan boya kateden çift katlı otöbüslerle akşama kadar gezebilirsin.Beğendiğin yerde in,yemeğini ye yürüyüş yap müzeleri gez ;sonra tekrar otöbüse bin kendi tasarladığın ve uyguladığın otöbüs turuna devam et .Evet bence en iyisi bu .

Covent-Garden 'da inmeli. London Eye'ın panzehiri olabilir .Nitekim öyle de oluyor.Orada her zaman ilginç bir şeyler bulunabiliyor.Charles Dickens'in hayaletiyle bile karşılaşabiliriz. Seven Dials' 'dan aşağıya Monmouth Street 'e doğru yürürken kral ikinci Charles 'ın kurdurduğu tiyatroları ve metresi Nell Gwynne'i de hayal edebilirsiniz.Şimdi bu sokaklarda Kraliyet tiyatro akademisi öğrencilerinin gösterilerini izleyebilirsiniz.Robot adam,lastik kız,testereci John gösterileri biraz sirk tadında ama sonuna kadar izlemek zorunda değilsiniz.Yürüyüp başka bir sokağa ya da kalabalık bir İralanda pub'ına kendinizi zaplayabilirsiniz. Evet bir bardak bir şeyler içmenin de tam zamanı .

Bir bardak kırmızı Şili merlot şarabı sizi 1836 yılına götürebilir.Orada genç Boz Dickens siyasi yazılar yazdığı 'Evening Herald ' gazetesinden çıktıktan sonra sizin şarap içtiğiniz Pub'a gelir.Onu oturduğu köşe masada defterine notlar alırken görürsünüz.

'A tale of Two cities ' in ana çatısını kurmakla meşguldür.Fransız devriminin ve aydınlanmanın alegorisini kurarken , tam o anda İstanbul'da Şinasi, Ziya Paşa,ve Namik Kemal,’ bambaşka düşünceler içindedir .

Babıali civarında Kirkor'un meyhanesinde çöken imparatorluğu nasıl kurtaracaklarını tartışmaktadırlar.

İşte orada Covent Garden da o pubda iki kentin öyküsünü ve aydınlanmayı düşünürsünüz..

16 Şub 2008

Kosova


Bağımsızlık mücadelesinin ikinci denemesi …

Tek yanlı bağımsızlık …


Haber ajansları Kosova başbakanı Haşim Taçi’nin tek yanlı bağımsızlık ilan edilmesi konusunda çok kararlı olduğunu bildiriyor. Büyük bir olasılıkla önümüzdeki günlerde Kosova 1990 yılından sonra ikinci kez bağımsızlığını ilan edecektir.


Öte yandan Avrupa Birliğinin tek yanlı bağımsızlığını ilan etmesi beklenen Kosova'ya , EULEX adı verilen polis ve yargı gücünün görevlendirilmesi kararı, kesinlik kazandı.


Siyasi yorumcular ,27 üyeli AB'de büyük ülkeler dahil olmak üzere en az 20 ülkenin, Kosova'nın tek yanlı bağımsızlık ilanını hemen tanıyacağı görüşünde . Türkiye’nin de Kosova’nın bağımsızlığını desteklediği biliniyor.


Daha önce defalarca Rusya ve Sırbistan bağımsızlık ilanına karşı olduklarını declare etmişlerdi. Sırbistan, bağımsızlık ilanı halinde diplomatik ve ekonomik yaptırımlara başvuracakları tehdidinde de bulunmuştu.

Geçtiğimiz gün ikinci kez göreve seçilen Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç ,yemin töreninde yaptığı konuşmada,


"Kosovamız için savaşmaktan asla vazgeçmeyeceğim." Demecini vermekten çekinmiyordu.


Kanayan topraklar …


Kosova, kuzeydoğudan Sirbistan, kuzeybatıdan Sancak ve Karadağ, güneyden Arnavutluk, güneydoğudan da Makedonya ile sınırları olan ,yüzölçümü 10.877 km2 dünyanın en karmaşık etnik coğrafyalarından biridir.Bu topraklarda hiç bir zaman barış olmamıştır . Sürekli kanayan bu topraklarda yaşayan insanların kaderi bağımsızlık ilanından sonar acaba değişecek midir ?
Kosova’nın nüfusu 2.5 milyon olup nüfusun %' 90 I Arnavut kökenli müslümandır. Geriye kalanların çoğunluğu Sırp asıllıdır.

Kosova, 1389’da Osmanlı İmparatorluğu döneminde , Üsküp Sancaği’na bağlanıyor. Anadolu’dan belirli bir sayıda nüfus göçü yaşanıyor . 1455’de Kosova’nın kuzeyindeki topraklarda dahil edilerek Rumeli Eyaleti’ne bağlı Vuçitrin ve Üsküp sancakları olusturuluyor.


1896 yılı istatistiklerine göre Kosova’nın yüzölçümü 28.000 km2, nüfusu 850.000 kişi. 1913 yılında ise yüzölçümü 33.000 km2., nüfusu 1.085.000 kişi olarak belirleniyor ..Kosova Eyaleti , Balkan Savasları sırasında (1912-1913) , Sırplar tarafindan işgâl ediliyor.


İkinci dünya savaşından sonra 1945’de kurulan Yugoslavya federal siyasi oluşumu içinde , Kosova Eyaleti külülüyor . Güney kesimleri Makedonya, kuzey kesimleri doğrudan Sırbistan topraklarina katılıyor ve buna bağlı olarak nüfus hareketleri görülüyor.Geriye kalan 10,900 km 2’lik bölgeye Kosova Özerk Cumhuriyeti kurularak Sırbistan Cumhuriyetine siyasi olarak bağlanıyor.


Kosova ‘da paylaşılamayan ne ?


1999 yılından bu yana Birleşmiş Milletlerin kotrolünde bulunan Kosova soğuk savaş döneminin sona ermesinin ardından istikrarını yitiren bir coğrafyada dini ve etnik anlamda aykırı ve farklı ada olarak kaldı.
Dini anlamda halkının çoğunluğunun Müslüman olmasının getirdiği farklılık kadar etnik temelde Arnavut kökenli bir etnik aidiyetin de etkisinin görüldüğü bir saflaşmada Kosovalılar yapayalnız kaldı. Hıristiyan Sırplar 1981 yılında Tito’nun ölümünün ardından hiç gecikmeden Kosova’ya yöneldiler. Miloseviç rejimi sırasında yoğun askeri baskı uygulayarak Kosova siyasi anlamda bir Sırp bölgesi haline dönüştürülmeye çalışıldı.Halk göç etmeye zorlandı. Uluslararası kamuoyunun olaya çok geç müdahele etmesinin faturasını yiye Kosova’lılar ödedi.Birleşmiş Milletler birliklerinin olaya müdahelesine kadar geçen sure içinde binlerce masum insan öldürüldü.
Kosova dini ve etnik çelişkilerin doruğa çıktığı Nato bombardımanı döneminde çok büyük nüfus hareketlerine maruz kaldı. İnsani yardım Vakfı ‘nın istatistiklerine gore yüzbinlerce Arnavut kökenli Kosovalı komşu ülkelere göç ettiler . Bu göç günümüzde de hala devam etmektedir .Bir anlamda Sırp’ların yıldırma hareketi başarılı olmuş Kosova halkının büyük bir bölümü topraklarını terk etmişlerdir.
İşte tam bu dönemde Kosova 1990 yılından sonra ikinci kez bağımsızlığını ilan etmek istemektedir.Bu kez BM , AB ve dünya kamu oyu Kosovalıların yanında yer almaktadır . Rusya ‘nın bu bağımsızlığa şiddetle karşı çıkmasının nedeninin üzerinde de ayrıca durmak gerekir .

13 Şub 2008

Londra Günlüğü ..

Birinci Gün :

Londra 'ya gitmeyeli neredeyse on yıl olmuş .S.K. metro istasyonu çıkışından ara sokaklara akan kalabalığı izlerken dudaklarımdan bir kelime döküldü :

Babil .

Babil ' i görmüş müydüm ?

Hayır .

"Getik" ' le "Menok " farkını hiç yaşamıyan bir kültürün kurduğu bu kentin Babil ' e benzemesi mümkün müydü ?

Mümkündü.

Bu kentin ve bütün büyük kentlerin tarih boyunca sürekli yeni halkları olmuştur.
Londra kimbilir kaçıncı değişimini yaşıyor ?

Dünyanın dört bir yanından gelen genç insanlar, son yirmi yılda hemen hemen kentin çoğunluğunu oluşturmuş gibi görünüyor.

Metro trenini Hintli kullanıyor ,trene start ı veren Kenyalı,biletleri kontrol eden Sırp,çöpleri toplayan,Mısırlı,büfeci Grek, akşam gazetelerini satan Afgan,taksi şöförü Türk,otel resepsiyonisti Rus,pub garsonu İranlı,bulaşıkçı Iraklı ... sürüp gidiyor.

İstanbul 'da üzerime çöken "Türban Öncesi ve Ötesi " karabasanından bir az olsun kurtulmak için bu kentten daha iyisi yok.

Biraz değişik bir hava solumanın ötesinde; Magna Carta 'yı ve sekülarizmi hazmeden ahalisinin keskin düşüncelerinin bilimle rehabilite edildiği bu ortamı sağlayan monarşi mi ? Yoksa başka güçler mi ? Devlet ve hukuk ve insan hakları burada her köşe başında sizi karşılıyor.

Ortak lisan İngilizce 'nin tartışmasız hakimiyetinin yanında kulaklarındaki cep telefonlarına İngilizce dışında bir dilde konuşan gençler topluluğu artık Londra'nın yeni ahalisi olarak fotoğrafta yerlerini almışlar.Bu insanları bir arada tutan çimento ne ?

İşte British Museum orada . Binlerce yıl ötesinden kültlerin izlerine bakarak bir şeyler düşünmek , sonra diğer müzeleri dolaşmak ,halk kütüphanelerine gitmek bir kültür mirasının peşine düşüp sürüklenmek varken , Publarda ve tüm kapalı yerlerde yasaklanan sigaranın kapı önlerine döktüğü tiryakilerin haline bakıp hayret etmemek de mümkün değil.

Londra 'da birinci gün her zaman çok hoş olmuştur .Yürümekten ayaklarınızın sızladığını hissederken gezginlere harita ve rehber satan çok katlı kitapçının cafe 'si size göz kırpar .

10 Şub 2008

Çoğunluğun diktatörlüğü tehlikesi var mı ?

Ali Sarp

Bugün Üniversitelerde türbanı serbest bırakanlar yarın türbanı mecburi kılmak için oy kullanır mı?
Çoğunluk bunu istiyor , siz sesinizi çıkarmayın mı denecek ?
Kadınların tümünün tesettüre girmesi için parlementodan bir karar çıkarır mı ?
İşte bir kez daha aynı cümleleri duyuyoruz yetkili ağızlardan.Batılı anlamda demokrasinin seksendört yıldır denendiği ülkemizde temel demokratik kavramlar hala tartışılıyor.İki bin beş yüz yıl önce Anadolu ve Akdeniz kıyılarında kurulmuş büyük uygarlıkların siyasi deneyimleri günümüzde hala tartışılıyor.
Kişisel hak ve özgürlükler,hukuk devleti,laiklik,söz ve fikir özgürlüğü gibi temel kavramlar arasında geniş halk kitlelerine verilmeye çalışılan mesajların apayrı şifreleri var :

“Halkın iradesi tecelli etti . Milli irade ..“

Halkın iradesi , ya da milli irade ,kavramını anlamak için biraz demokrasiden ne anladığımıza bakmamız gerekiyor . Avrupa'da, eski Atina demokrasisi çizgisine yakın “liberal demokrasi “ örnekleri görülürken ,ABD'de ise daha farklı bir demokrasi anlayışı eski Roma cumhuriyeti çizgisinde bir demokratik cumhuriyet sisteminden söz etmek mümkün.
Her iki sistem birbirine benzer görünse de elle tutulur farklılıklar var. Kuvvetler ayrılığı prensibinin,hukuk devleti olma geleneğinin önemsendiği ABD ‘de klasik anlamda çoğunluğun iktidarından söz edilebilir mi ?
Klasik anlamda Türkiye ‘de özellikle siyasi partilerde hakim olan demokrasi anlayışı,demokrasiden anlaşılan ,havaya kalkan parmak sayısı olarak düşünülüyor.
“Çoğunluğun isteği “ yani Atina demokrasisi anlamı ortaya atılıyor :

Kopenhag siyasi kriterleri :

· Kurumsallaşmış bir demokratik sistem:
· Hukukun üstünlüğü:
· Azınlık hakları :
· Kişisel Özgürlükler :

Özellikle iktidar partisinin meclisdeki sandalye sayısı düşünülerek aldığı konum ve medyaya yansıyan söylemleri çerçevesinde çok yanlış bir yola sürüklenildiği,toplumu iki ayrı kutba ayırıcı bir ana çelişkinin gündemde tutulmasıyla insanlar taraf tutmaya zorlanıyor.

Ak mı kara mı ?

Bir yanda azınlık hakları konusu varken öte yanda çoğunluğun yani parmak sayısının iktidarı konuşuluyor.Bu parmak sayısı yanlıları artık ,geri dönüşü olmayan bir yola giriyorlar .Bir tür demokrasi hastalığı olan çoğunluğun diktatörlüğü hastalığı bu .
Kopenhag siyasi kriterlerinin müzakereler sürecinde konu başlıklarını oluşturan temel kavramlar paralelinde müzakerelerin başladığı günden bu yana yaşanan siyasi sorunların türü ve çözüm yöntemleri , öyle olduğu söylense de kurumsallaşmış bir demokrasinin varlığını değil var olmadığını gösteriyor.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...