23 Eyl 2010

Sonbahar Ekinoksu


Sonbahar faslı bugün başlıyor. Yılın ikinci gündönümü. Işık ve karanlık bugün dengede. Üstüne üstlük dolunay. Işıkların hakimiyeti bugünden itibaren azalıyor ve karanlıkların gücü artıyor. Gökyüzündeki ışıkların kapısı kapanıyor. Aralık ayının yirmibirine kadar karanlıkların yayılışı sürecek. Özellikle de kuzey kutbuna doğru gidildikçe karanlıkların gücü artacak. "Tor" çekicini sallayacak, buzlar kırallığında şimşekler çakacak. Pagan takvimine göre "Mabon" dönemine giriyoruz. Babil takvimine göre "Libra" ya da "terazi" burcuna giriyoruz.

Kadim Pers geleneklerine göre ise "Mehregan " dönemine girmiş bulunuyoruz.

Karanlık ve aydınlığın gelişimini yorumlayan kadim dinler özellikle de pers İmparatorluğu topraklarında bu sonbahar gündönümünün etimolojik gelişimi de ilginç:

  • Avesta dilinde "Miora",
  • Sanskritçe "Mitra",
  • Pahlavi dilinde "Mitr",
  • Bugünkü Farsça da ise "Mehr".

Tophane 'de nihayet saatli bomba patladı. Oralara ilk kez geçen yıl eski Tütün Deposu'nunda yapılan bir sanat faaliyeti için gitmiştim. Sokaklarda yürürken tedirgin olmamak elde değil. Heterotopya'nın anlamını arayanlar orada bulabilir. İstanbul'un eski ahalisinin taş ve sopalarla kovulduğu o günlerde yok pahasına alarak ya da nasıl elde ettilerse yerleştikleri evlere bir çivi bile çakmaya üşenen mahalleli yeniden sopaları ele almış. Kendilerine aykırı gelen hiç anlamadıkları bir sosyal faaliyeti kaba güçle durdurma cesaretini gösteriyorlar. Bu hakkı kendilerinde görebilen bir grup. Sokakta içki içilmesini protesto etmek için sopalarla saldırıyorlar. kanunu ellerine alıyorlar. Tophaneli ahalinin tepkisi böyle oluyor. Linç girişimine cevaz veren bir yaklaşımla tutuklullar serbest bırakılıyor. Yaralanan insanlar, kırılan camlar, zarar gören galeri sahipleri . Sırada her halde Asmalı Mescit ve Nevizade sokakları var. Orada da sokakta içki içiliyor ya...

Karanlıklar yavaş yavaş etrafı sarıyor.

Devleti yönetenler, şiddet tekelini kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı sürdürüyorlar.

Kim ilan ettiyse , 2010 kültür başkenti ilan edilen İstanbul'da bireysel hak ve özgürlüklerimizin giderek eli sopalı "muhafazakar halk" a teslim ediliyor olması çok zor bir döneme girildiğinin işareti galiba.

11 Eyl 2010

Referandum 2010 ve Sonrası

Türkiye demokrasisinin yirmi dört saat sonra yeni bir döneme gireceği üzerinde hemen hemen herkes mutabık.

Anayasa referandumu sürecini yaşayan seçmenlerin büyük bir çoğunluğu ise şaşkın.

Siyasi partilerin liderlerinin konuşmalarına bakarsak neyin oylanıp neyin oylanmadığı konusu üzerinde kesin bir mutabakat da henüz yok .

Mevcut kutuplaşmalar çerçevesinde yapılan kamuoyu araştırmalarının basına yansıyan bölümü dikkate alındığında,

2-3 puan farkla “Evet” oylarının kazanacağı yönünde görüş bildiriliyor.

Resmi gazetede yayınlanan “paket”in açıklamalı, karşılaştırmalı tabloları medyada yeterince yer almasına karşın,

mitinglerde siyasal liderlerin daha farklı bir üslup ve muhteva ile seçmeni etkilemeye çalıştığı gözlenmektedir.

Bu referandum kampanyaları sırasında geçmişte üstü şu ya da bu şekilde örtülen bazı tarihi gerçeklerin medya aracılığıyla

seçmene duyurulduğu da görülmüştür:

  • · Darbe Planları,
  • · İşkence merkezleri,
  • · Yargının siyasallaşması,
  • · Yolsuzluk hikâyeleri,
  • · Bireysel hak ve özgürlüklerin güüvenlik güçleri tarafından “dinleme” marifetiyle ayaklar altına alınması,

Neden Hayır ?

CHP, referandumda özetle aşağıdaki mesajları ileterek “hayır” oyu verilmesini istiyor:[1]

  • · AKP talan düzeni kurdu,
  • · Yargıya kendi adamlarını atamak istiyorlar,
  • · AKP demokrasiye samimiyetle inanmıyor, göz boyuyor.
  • · 12 Eylül darbecileri değişiklikten sonra yargılanmayacaklar, aldatmacadır.

MHP referandumda özetle aşağıdaki mesajları ileterek “hayır” oyu verilmesini istiyor:[2]

  • · Mutabakat aranmamıştır,
  • · Anayasa değişiklik maddeleri dış kaynaklı sipariştir,
  • · Dayatmacı anayasa hukuk düzeni amaçlanmaktadır,
  • · Toplumu ayrıştırma ve bölme amaçlanmaktadır,
  • · Başörtüsü sorunu çözülmemektedir,
  • · Demokrasi kalkanıyla diktatörlük kurmaktadır.

Neden Evet ?

AKP referandumda özetle aşağıdaki mesajları ileterek “Evet ” oyu verilmesini istiyor:[3]

  • · 12 Eylül darbecilerinin yargılanması yolu açılacaktır,
  • · Bireysel hak ve özgürlükler mevcut 12 Eylül anayasasından daha geniş bir alana kavuşacaktır.

“Yetmez Ama Evet” hareketi özetle aşağıdaki mesajları ileterek “Evet ” oyu verilmesini istiyor[4]

2 Eylül Anayasasından ve ruhundan tümüyle kurtulmamızı sağlayacak yeni bir anayasa istiyoruz. Mevcut Anayasa değişiklik paketi 12 Eylül Anayasası’ndan tümüyle kurtulmak yönündeki taleplerimizi karşılamıyor. Ama bu paket darbe anayasasının çöpe atılması yönünde önemli bir ilk adımdır.
Bu yüzden
YETMEZ AMA EVET!

Boykot konusu :

Referandum oylamasının seçmen tarafından boykot edilmesi gerektiğini düşünen BDP, seçmenden şunu istiyor:

“AKP-CHP-MHP gericiliğine mahkum değiliz. Kendi demokratik seçeneğimizi boykot kararı ile birlikte yaratmış durumdayız.AKP’nin halka “bu paket referandumdan çıkmazsa felaket olur”şeklindeki tehditkar tavrına karşı CHP-MHP’nin “bu paket sandıktançıkarsa felaket olur” karşı tehdidinin yarattığı korku iklimine teslim olmadan,tehditlerine pabuç bırakmadan hepsini birden boykot ediyoruz.Hem Kenan Evren’i hem de O’nun ardılları olan güncel darbe sevicilerini hem de halkımızın iradesiyle alay etmeye kalkan AKPzihniyetini boykot kararımızla deşifre edeceğiz.12 Eylül günü sandığa gitmeyerek “biz yamayasa değil yeni anayasa istiyoruz” diyeceğiz.”[5]

Bugünkü verilere göre TBMM’nde partilere göre sandalye dağılımı şöyle:


Siyasi Parti Adı

Sandalye

Yüzde Dağılımı

Oy Dağılımı

Adalet Ve Kalkınma Partisi:

338

62%

% 46.57

Cumhuriyet Halk Partisi :

97

18%

% 20.88

Milliyetçi Hareket Partisi :

69

13%

% 14.28

Barış ve Demokrasi Partisi:

20

4%

Bağımsız Milletvekili:

10

2%

Demokratik Sol Parti:

8

1%

Demokrat Parti:

1

0%

Türkiye Partisi:

1

0%

Diğer Toplam

% 18.27

Toplam:

544

Boş

6

Toplam

550

%100

Toplam Seçmen

42.8 Milyon

Seçim Katılım Oranı

%84.25

Sonuç:

Benim tahminim “evet” oylarının kazanacağı doğrultusunda.

Oy veren seçmenlerin en az % 35 inin “hayır” oyu kullanacağı tahmin edilebilir. Boykot edenlerin oranının %10 civarında olacağı tahminiyle , hayır evet dengesinde “evet” lehine bir puan farkı söz konusu olacaktır.Katılım yüzde 70-75 civarı olursa “Evet” oy oranı %60 sınırına yaklaşabilir.

Bu da ileriye dönük olarak “Anayasa Mutabakatı “ konusunu öne çıkaracaktır. Eğer BDP ‘nin boykot çağrısına katılım büyük olursa, PKK eylemlerini artıracak siyasette “Kürt Sorunu” önem kazanacaktır. Evet oylarının AKP ‘yi güçlendirerek 2012 seçimlerine götüreceği, bu süreç içinde AB uyum paketlerinin birer birer açılacağı fakat ülkedeki asayişin de ciddi anlamda doğu ve güneydoğu illerinde sorun teşkil edeceği söylenebilir.

Sonuç olarak 13 Eylül sabahı çok farklı ve güçlüklerle dolu kaotik bir döneme girişimizin ilk günü olacaktır. Gerek “evet” gerekse de “hayır” oyu kullanan seçmenin bu kaotik siyasal dönemde huzur ve refah bulamayacağını tahmin ediyorum.


[1] CHP Hayır Kitapcığı : http://www.chp.org.tr/Files/NEDEN_HAYIR_KITAPCIK_web.pdf

[2] MHP Hayır Kitapcığı : http://www.referandumoyunu.com/brosur/

[3] AKP Evet Kitapcığı : http://www.kararmilletin.com/

[4] http://www.yetmezamaevet.com/anayasa-referandumunda-oylanacak-maddeler/

[5] http://www.bdp.org.tr/yayinlarimiz/bulten/dergi1.pdf

5 Eyl 2010

Referandum


Evet mi ? Hayır mı ?

Günlük yaşamda her şey “dualite” üzerine kurulu.

İyi, kötü… Ekşi , tatlı…..

Düalite düşüncesinin ilk tohumları kadim dinlerden Zerdüştilik de “Ahura Mazda ” ve “Ehrimen” arasındaki mücadele üzerine kurulduğu söylenir.

İyiyle kötünün mücadelesinde taraf tutacaksınız…

İyiyle olursanız farklı, kötüyle olursanız farklı…

Daha sonraki dinlerde de dualite belirleyici bir kalıp olarak ortaya çıkıyor.

Bir yol ayırımıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Bir tercih yapmak durumundasınız..

Tercih edeceksiniz. İyiyi kötüden ayırt etmek zorundasınız…

Üçüncü bir yok yok . Geriye kalan tüm ihtimaller kapalı.. daha doğrusu kapatılmış durumda.

Yaşadığımız cumhuriyetin en temel sorunlarından biri de bu dualite. Birey hak ve özgürlüklerinin teminat altına alındığı hukuk düzenini kuruluşundan bu yana hukuku hiçe sayarak yıllarca sulandırıp bir devlet diktatörlüğü haline getiren CHP şimdi hiç bir sorumluluğu yokmuş gibi bir söylem içinde .

Bu referandum saçmalığının baş sorumlusu aslında CHP ‘dir. Millet meclisinde anayasa tartışmaları sırasında siyaset değişikliği yaparak AKP ‘yi masaya oturtmayı başaramayan CHP şimdi yaklaşık sekiz yıldır ülkede her konuyu tek başına çözmeye çalışan AKP nin çizgisini etkileme gücüne de sahip değil.

Bu referandumun bu cumhuriyetin hiç bir demokrasi sorununu çözemeyeceği de ortadayken, yine de berrak bir görüntü yok.

Türkiyede yüz yıl gecikmeyle de olsa “Modernite”nin öncülüğünü yapan parti CHP, artık ciddi anlamda köhneyen yapısı ve tutarsız programı, sivil toplum örgütleriyle bağını tamamiyle yitirmiş olarak halktan kopuk bir siyaset peşinde koşuyor.

Bu referandumun ana sonucu AKP ‘nin 2012 seçimleri öncesinde yapacağı kamuoyu yoklamasını gösterecek olmasında yatmaktadır.

AKP elde ettiği % 40 oranını daha da yukarılara taşıyacak olan formülün peşindedir.

Referandum kampanyasında AKP ‘nin ana stratejisi, AB ekseninde demokrasi ve kişisel özgürlükleri savunan anti militarist anti elitist ve popülist bir parti çizgisini seçmene göstermesiyle ortaya çıkmaktadır. Rakipleri olan partiler bu ters psikolojik adımda sınıfta kalmış görünüyorlar.

CHP ve MHP nin “hayır” oylarının % 30 civarında kalacağı tahmin edilmektedir.

AKP’nin esas hedefinin % 17 lik Kürt seçmenin oylarını kendi tarafına çekmek olduğu artık anlaşılmıştır.

AKP ‘ni başlattığı Ergenekon, Yargıtay ve askeri darbe kampanyalarının bedeli zaten CHP, MHP ‘ye çıkarılmıştır.

12 Eylül’de sandığa oy kullanmak üzere gidecek olan seçmenin görevi artık anayasa maddeleri için değil siyasi olarak AKP ‘ye “Evet” ya da “Hayır ” haline dönüştürülmüştür. Bu bir anlamda erken seçim haline getirilmiştir.

CHP ‘yi ve MHP ‘yi bu başarılarından ötürü kutlamak gerekir.

Artık mızrak çuvaldan çıkmıştır. “Kürt Sorunu” , “Alevi Sorunu” masaya yatırlmıştır. Kürtlere özerklik verilmesi yani vilayet sistemine geçişe karşı çıkan kesimler aynı zamandabir Osmanlı refleksiyle Alevi özerkliğine de karşı çıkmaktadırlar.

12 Eylül sonrasında Türkiye çok daha farklı bir döneme girecektir. Bu dönemde referandum sonucuna göre pozisyon alacak olan siyasi partiler 2012 seçimlerine kadar kalan iki yıllık süre içerisinde çok farklı bir strateji izleyeceklerdir.

Bu bağlamda bireysel hak ve özgürlükler Kürt sorununu çözecek olan toplumsal mutabakat ve ekonomik refah en belirleyici iki ana gündem maddesi olarak karşımıza gelecektir.

Referandumda oylanacak olan maddelerin neler olduğunu hatırlamakta yarar var:

  • Kanun önünde eşitlik
  • Kişisel verilerin gizliliği
  • Yerleşme ve seyahat Hürriyeti
  • Ailenn korunması
  • Birden fazla sendikaya üye olma,memurlara toplu sözleşme,grev hakkı.
  • Kamu denetçisine başvuru Hakkı
  • Askere Yargı Yolu
  • Anayasa Mahkemesi Yapısı
  • Askeri Yargı
  • Hakimler ve Savcılar Yüksek kurulu

4 Eyl 2010

Diyarbakır Zindanı


Diyarbakır Hapishanesinin yıkılacağı sözü verildi…

İşkence merkezleri arasında sırabaşı olduğu için mi?

Bu hapishanede Kürtlere işkence edildiği için mi?

Yoksa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kara bir leke gibi duran bir demokrasi ayıbı olduğu için mi?

Hangi gerekçeyle olursa olsun; devletin en yetkili kişisinin yani başbakanın, yirmi bin kişiye hitaben dün Diyarbakır meydadında yaptığı konuşmada Diyarbakır Hapishanesi’nde işkence görenleri anması ve hapishanenin yıkılacağı sözünü vermesi çok anlamlıdır :

“Her birimiz tek tek o lağım suyunun içine indiriliyorduk. Lağımın içinde nefesimiz kesilene kadar tutuluyorduk. Diyarbakır Cezaevi’nde yatan herkes yaşadı bunu. O pisliği içmedim, yemedim diyen gururu yüzünden yalan söylüyordur. . Kıştı, bir hafta boyunca gece o beton avluda suyun içinde yatırıldık. İhtiyacımızı suyun içinde yapıp, ısınmaya çalışıyorduk. Her koğuşta hoparlör vardı. Her gün cezaevinin amiri olan yüzbaşının konuşmasını esas duruşta bir saat dinliyorduk….

Bedii Tan ayakta duramıyordu. Kafasından bir bidon soğuk su boşalttılar. Yere yığıldı. Kalkması emredildi. Duvara tutunarak güçlükle kalktı. Kalkmasıyla beraber, gardiyan bir tekvando hareketiyle dönüş yaptı ve botunun tabanını Bedii Tan’ın göğsüne indirdi. Adamcağız kafa üstü yere düştü. Bedii Tan öldükten sonra koğuşa bir hâkim yüzbaşıyla asteğmen geldi. Bize, ‘Bedii Tan koğuşa gelmeden önce ishale yakalanmıştı. Bağırsak enfeksiyonundan öldü’ diye bir ifade imzalattılar.

Kaynak: 12 Eylül döneminde tutuklanıp Diyarbakır Cezaevi’nde üç yıl işkence gören Selim Dindar’ın Neşe Düzel ‘e anlattıklarının yayınlandığıhttp://www.diyarbakirzindani.com web sitesinden alınmıştır.

Cezaevinin yıkılacağı sözünü T.C 'ti başbakanı veriyor.

Yıkılması yerine acaba orası bir müzeye dönüştürülemez mi?

İşkence suçunun lanetlendiği, gelecek kuşaklara ibret olması amacıyla demokrasi ve insan hakları değerlerinin vurgulandığı, işkencenin ve işkencecilerin, etnik ve dini ayırım yapanların lanetlendiği bir kültür merkezi….

Böylelikle bundan böyle artık Türkiye cumhuriyetinin tüm devlet görevlilerinin demokrasi ve insan haklarına saygılı olacağının kanıtı olabilirdi.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...