28 Ara 2010

Mutlu Yıllar Dileriz

Küba'da yağmur altında dans eden bu çocuğu kaydeden fotoğraf sanatçısını tebrik ediyoruz.

Bu fotoğraf www.boston.com sitesinden alınmıştır. Üç bölümlü bu diziyi incelemenizi tavsiye ediyoruz.
YAZI

20 Ara 2010

Şeb-i Yalda[1]


Mevlana kültünde yaygın olarak bilinen ”Şeb-i Arus” törenleri vasıtasıyla “Şeb” ve yanlış olarak kullanılan “Şeb-i Aruz “ kelimesi Türkçede tanınmaya başlamıştır. Oysa “doğru olan kullanım “Şeb-I Arus” dur. “Aruz” kelimesi bilindiği gibi edebiyatta kullanılan bir kavramdır ve farklı bir anlam taşımaktadır. Oysa “Arus” kelimesi “gelin,düğün” anlamındadır. Mevlana’nın ölüm tarihi olarak belirlenen 17 Aralık “Şeb-i Arus-Düğün(Gelin) Gecesi” şenliği, Mevlana’nın aşkına (tanrıya ) kavuşması metaforu olarak Konya’da artık her yıl yapılmaktadır. Şeb-I Yalda geleneği ile tarihlerin birbirine bu kadar yakın olması bir bağlantı olup olmadığı konusunda tereddüt etmemize neden olmaktadır.[2] Stoacı felsefeye göre kozmik olayların profane bir anlamı bir bağlantısı vardır.[3]Bu anlamda Mevlana şenliklerinin Şeb-i Yalda geleneği ile bir bağlantısı olup olmadığı tartışmalıdır. Nitekim Hz.İsa’nın doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralık tarihi de Gregoriyen takvime geçişte 4-5 gün ötelenmiştir. Esas itibariyle gündönümü yani güneş takvimine göre yapılması gereken takvim üzerinde yapılan değişiklikler bir yerde Pagan epifanilerle bağlantının kesilmesi amacını taşımaktadır. Nitekim Hıristiyan dünyasında Hz. İsa'nın doğum günü konusunda iki ayrı tarih kullanılmaktadır. 25 Aralık ve 6 Ocak. Doğu kilisesi 6 Ocak tarihinde doğum yortusunu gerçekleştirmektedir.

Kadim dinlerde iki temel hiyerofaniye[4] rastlıyoruz. Güneş ve Ay hiyerofanileri. Güneşin ve ayın hareketlerine göre kurgulanan ve kutsallaştırılan kültlerin dünyanın hemen hemen her yanında görüldüğünü biliyoruz. Kuzey ve Güney yarımkürelerde simetrik olarak ters zamanlanan güneşe bağlı ekinoks ve gündönümleri kültlere bağlı epifanilerin de kaynağını oluşturur.[5] Zayeshmehr[6] olarak da bilinen yılın bu en uzun gecesinin sabahına, kadim İran dinine göre Ahriman ‘ın karanlık güçlerinin bozguna uğramasına saatler kaldı. 21 Aralık ya da 22 Aralık gecesi dünya güneşin etrafında çizdiği Kuzeye doğru elips yolculuğunun en uç noktasında duracak, eksen değiştirerek Güneye dönecektir. Bütün gece ateşler yakılacak. Ulu rahiplerin bu gece için hazırladıkları kutsal iksir “Soma” içilecek ve Ahura Mazda’nın zaferi kutlanacaktır. Bakireler sevgilileriyle birlikte olma fırsatını bu gece elde edecekler, sabaha kadar kendilerinden geçerek dans edecek ve güneş doğarken gönüllerindeki sevgiliye sarılarak uyuyacaklardır. Binlerce yıl öncesine dayanan gelenekler bunlar; Hint, Sümer, Babil , Akad ve Mısır dinlerinin sekretize olmuş bakire anneden doğan güneş tanrısı “Mithra” gelenekleri Yahudi Hıristiyan kültüründen gelenlere biraz tanıdık gelebilir. Neyin nereden ve ne zaman geldiği konusu kültür tarihinde “hermenötik” yöntemle anlaşılır kılınabilir. Nihayetinde ortada bir belge olmadığına göre dileyen dilediği gibi yorumlayabilir.

En uzun gece Farsça adıyla “Şeb-i Yalda”. Eski yılın bitip yeni yılın başladığı Pers takvimine göre yılbaşı olarak kabul edilirdi. .

Bu yıl bir başka kozmonolojik olay daha gerçekleşiyor. Ay tutulması. 456 yılda bir tekrarlanan bu olayın da ayrı bir anlamı olduğunu kadim Mısır ve Babil dinlerinde izlemek mümkün. İslam dininin yayıldığı yedinci ve sekizinci yüzyıllardan sonra ı İran’da ay takviminin de kullanılmaya başladığını söyleyen kültür tarihçileri, Samanilerin kadim Pers kültürünü korumaya çalıştıklarını ve ”Şeb-i Çele”-”Şeb-i Yelda’”yı bütün İranlı atalarının anısına hala kutladıklarını söylüyorlar.[7]

Kerrazi, Mehr’in anlamının güneş ve güneşin İran ve Hint halklarının bir totemi olduğunu Zerdüşt dönemine kadar bu kutsamanın tarihi arka planı olduğunu hatırlattığı açıklamasında, güneşe tapınmanın İran sınırlarını aşarak Roma’ya ulaştığını, Roma krallarının bu ayini kabullenerek uyguladığını ve Roma krallarından Julianos’un halkı Hıristiyanlıktan Mehr Peresti’ye (Mitraizm-Güneşe Tapınma) döndürmeye çalıştığını ileri sürüyor.

Mitraizm’de “Hore Ruz” yani güneş günü olarak adlandırılan bugünün hala takvimlerde değişmeden devam etmektedir. Mezdek taraftarı olan Horremiddiniler de kışın ilk günü Şeb-i çele-Şeb-i Yalda’yı “Horrem Ruz” (Kutlu Gün) olarak kutsamışlar ve özel kutlamalar yapmışlardır.

Eski İran kültürünün bu izleri bugün bile Afganistan ve Tacikistan’da Pamir ve Bedehşan bölgelerinde devam etmektedir.

Ayı şekilde eski Ermeni takvimlerinde yeni yıl Avista sözü olan “Nov Serde”den (Soğuğun Başlangıcı) etkilenerek “Nav Asard” olarak adlandırılmış ve yeni yıl olarak kutlanmıştır.

Zerdüştler tarafından dini kutlama olarak kabul edilmeyen Şeb-i Yelda halk tarafından kutlanmış ve Zerdüştler de sonunda bunu kabullenmişlerdir.

Eski zamanlarda İran’da Şeb-i Yelda sabahı doğacak güneşi görmek için inşa edilen binalar da olmuştur ve İran’da sadece Kaşan kentinde Niyaser binası bu tarihi olayların şahidi olarak bugüne kadar gelmiştir.

Son yıllarda yapılan bazı araştırmalar Dört Eyvan Niyaser binasının eski inançlara göre kışın başlaması, güneşin doğuşu ve yılın dönemlerini hesaplayabilmek için özel hesaplarla inşa edildiğini ortaya çıkarmıştır.

İran’da Şeb-i yelda gecesi herkes evine karpuz götürür ve o akşam karpuz mutlaka yenir.

Halk İran’da Şeb-i yelda gecesi yeteri kadar karpuz yenirse kış boyunca soğuk ve hastalıktan korunacaklarına inanırlar.

İran’ın hemen hemen her yerinde bugün de kutlanan Şeb-i Yelda kutlamalarından bölgelere göre değişiklikleri görmek mümkündür.

İran’da Şeb-i Yelda gecesi kutlamalarında bölgesel ortak olan şey herkesin karpuz yemesidir.

Şeb-i Yelda gecesi İranlı ailelerde büyük küçük herkes bir araya gelir, sözlü ve nişanlılar bu gece birbirlerine meyvelerle süslenmiş tabaklı hediyeler gönderir, evlerine misafir olur ve sözlü ya da nişanlı kız bu ziyarette damat adayına kesilmemiş kumaş ve elbise hediye eder.

[1] Şeb-i Yalda:Shab e Yalda: Bir isim tamlaması olarak kullanılr. Şeb : Gece , Yalda : Doğum anlamında kullanılmıştır.Osmanlıcaya dönüşürken Yelda, uzun anlamıyla bütünleşmiştir.

[2] Mevlana'nın Doğum tarihi (6 Rebiu'l Evvel, 604) 30 Eylül 1207'dır. Bazı araştırmacıların tespitine göre, O'nun doğum tarihi 1182'dir.

[3] David Ulansey:Mitras,Arkeoloji ve sanat yayınları,Çeviren: Hüsnü Ovacık,1989

[4] Hiyerofani: Hiyerofani , kutsallaştırma anlamında kullanılan bu kavram, dinler tarihçisi Mircea Eliade tarafından çok sık kullanılmıştır. (hierophany) kelimesi Yunancadır. Hieros: kutsal, phainein: göstermek demektir. Ilahinin veya kutsalın, özellikle kutsal bir yerde, nesnede veya durumda meydana gelmesidir.

[5] Epifani: Dini bayram, özel gün.

[6] Bakire Anahita ‘dan doğan yeni güneş Mithra ..

[7] Prof. Mir Celaleddin Kezzazi

16 Ara 2010

Muharrem (1)

Muharrem, dinler tarihinde pek çok önemli olaya işaret etmektedir.

Şöyle ki; bu ayda Hz. Adem, cennetten dünyaya inmiş, Nuh Peygamberin gemisi karaya çıkmış, H. İbrahim ateşten kurtulmuş ve Hz. Musa Kızıl Deniz’i geçmiştir. Bunun için adı geçen peygamberler bu ayda iki gün oruç tutarlardı. En önemlisi de Hz. Muhammed’in sevgili torunu Hz. Hüseyin ve ehl-i beytten çok kişi zulümle katledilmiş olmalarıdır(Cibali Dedesi, 99/12:120).


Alevîliğin ortaya çıkmasına etki eden tarihsel ve sosyal faktörlerden birisi ve belki de en başta geleni, Hz. Hüseyin’in Emevi Halifesi Yezid’in adamları tarafından

Kerbela’da Muharrem ayının onuncu günü şehit edilmesidir. Alevî grupları bunu unutmamış, her yıl Muharrem ayında onun anısına oruç tutarak ve kurban keserek bu yası devam ettirmektedirler. Kerbela faciası, Sünnî-Alevî farklılaşmasının dönüm noktalarından birisini, bir başka söyleyişle miladını oluşturmuştur.

Hz. Hüseyin’in, Emevi Halifesi Yezid’in adamları tarafından Kerbela’da şehit edilmesi, İslâm tarihinin en trajik olayıdır. Alevî grupları bunu unutmamış, her yıl Muharrem ayında onun anısına oruç tutarak ve kurban keserek bu yası devam ettirmektedirler.
Alevî inancına göre, Hz. Hüseyin’in şehit edileceği vahiy ile Peygamber’e bildirilmiştir. O Hz. Ali’ye o da Hz. Fatıma’ya söylemiştir. Hz. Fatıma, babasına bu çocuğun yasını kim tutacak diye sorduğunda, gaipten bir nida geldi: “Peygamber hanesine bağlı olanlar, bu yası ve matemi yineleyecekler ve kıyamete kadar bu durum devam edecektir(Türkdoğan: 1995:474).
Yine Alevî teolojisine göre Hz. Muhammed, torunları Hasan ile Hüseyin’in şehit edileceklerini bildiği için bunların yasını önceden tutmuştur. O, torunları Hz. Hasan’ı bir kucağına, Hz. Hüseyin’i bir kucağına alarak severdi. Bir gün Cenab-ı Hak Cebrail’e emreder: ” Biri yeşil, biri kırmızı ve biri siyah üç don al, Hz. Muhammed’e götür.” Cebrail bu donları Hz. Muhammed’e getirir. O, Cebrail’e bu donları niçin getirdiğini sorar. Cebrail şöyle açıklar: Şu yeşil donu torunun Hasan zehirlenerek öldürüleceği için, şu kırmızı donu torunun Hüseyin Kerbela’da kılıçla vurularak kanlar içinde şehit olacağı için, şu siyah donu da sen şimdiden Kerbela’nın matemini tutmak için giyeceksin, der(Er, 1994:45).


Bu olaylar olmadan Hz. Muhammed siyah donunu giyerek matemini tutmuş ve “Her kim zamanı gelince Hz. Hüseyin için ak donunu çıkarıp kara giyerse, yani matem tutarsa ve gözünden bir damla yaş çıkarsa cehennem narından korkmasın, o gözyaşı cehennem narını söndürür, cennete lâyık olur.” hadisini söylemiştir. Bundan dolayı Alevî inancına göre, Muharrem orucu hem farz hem sünnettir(a.g.e:45).
Alevî toplulukları, Kerbela Faciasını yalnızca senede bir defa Muharrem ayında anmakla kalmazlar ve bir yıl boyunca yapılan bütün cem törenlerinde bunu, semah adı verilen bir ritüelle canlandırmaktadırlar. Böylece Alevîler, hemen her cem töreninde Hz. Hüseyin’i andıkları gibi, bu faciaya sebep olan Yezide de lânetler yağdırmaktadırlar.
Türkiye’nin bazı yörelerinde Sünnîlerin, Muharremde sadece aşure pişirilip komşulara dağıtmalarına karşılık Alevîler, hem aşure pişirmekte ve hem de Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinin ilk günü anısına kurban(kabir kurbanı) kesmektedirler. Bundan başka o günlerde gece ve gündüz su içmemekte et, soğan ve sarımsak yememekte, yıkanmamakta, tıraş olmamakta, hiçbir canlıyı öldürmemekte, gülüp-oynamamakta ve sonuç olarak Muharremi tam bir matem havası içinde geçirmektedirler.


Hz. Hüseyin’in anılması ve yasının tutulması hususunda, gerek Türkiye dışında ve gerekse Türkiye içinde yaşayan Alevîlerde bazı farklılıklar göze çarpmaktadır. Şöyle ki; Muharremde Anadolu Alevîleri oruç tutarken, İran Şiası oruç tutmaz ve sadece matem için zincirle vücutlarını döverler(Türkdoğan,1995: 56).

Bundan başka Türkiye’deki Alevîler arasında, Muharrem gününün belirlenmesinde bir birlik yoktur. Aslında Muharrem, Kurban Bayramından 17 gün sonra başlaması gerekir. Oysa Yozgat Kababel Alevîlerinde, son 10 yıl içinde Muharremin ayının aynı gün ve aynı aya rastlaması için bir tarih tespit edilmiştir. Bu 27 Mart-8 Nisan tarihleri arasıdır. İşte bu günlerde Kababel Alevîleri Muharrem orucunu tutmaktadırlar(Er, 1994:s.44).”

(1)Doç.Dr. İbrahim Arslanoğlu’nun Alevilikte Temel İnanç Unsurları ve Pratikler adlı makalesinden alınmıştır.

12 Ara 2010

Kar ve Mario Vargas Llosa

Soğukları özlemişim. Sıcağın insanı hamurlaştırması varsa soğuğun da insanı miskinlikten kurtarıp kendine getirişi var.

En azından benim için böyle. Ne de olsa on yıl Stockholm’de yaşamanın verdiği alışkanlık.

Türk Medyasını izlemek artık olanaksız hale geldi. Benim mantık sınırımın ötesine geçen bir tarzda yayın yapan bir medya. Ne de olsa “rating” ve “Takvim -i Vakayi” medyası.

Doğru haber almak için farklı dillerde yayınlanan medyayı izlemekten başka çare yok.

Tüm dünya medyasını ikiye bölen çağın olayı ve kahramanı Jualian Assange.

Wikileaks tüm engellemelere rağmen hızından hiç bir şey yitirmeden belgeleri yayınlamaya devam ediyor. Politikacıların ve geleneksel gazetecilerin yaklaşımı:

“Yok edelim”, “Ödürelim”, “Tutuklayalım.” Özellikle de ABD cumhuriyetcilerinin tepkisi büyük.

Nitekim. Londra’da tutuklanan Julian Assange önemli açıklamalarda bulunuyor. Tutuklanma nedeni ise oldukça absürd. tecavüz sanığı olarak tutuklanıyor. İnanması güç ama yine de batı demokrasisinin iki yüzünü bir kez daha görüyoruz. Belgeler yayınlanmaya devam ederken ilginç polemikler de yaşanmıyor değil.

ABD Obama yönetimi yetkilileri raporları yazan devlet memurlarının görevlerini layıkıyla yerine getirdikleri açıklamasını yaparken raporlarda adı geçen yerel politikacılar ve Cumhuriyetçiler ateş püskürüyor..

Rusya’nın Nato Büyük Elçisi Dimitri O. Rozogin , Assange’ın tutuklanmasının Batıda söz ve düşünce özgürlüğü olmadığını ispatladığını, Assange ‘a Nobel Barış ödülü verilmesi gerektiğini gülümseyerek söylüyor.

Hiç de haksız sayılmaz doğrusu.

İstanbul’da kar yağışı hızlanırken Svenska Dagbladet Gazetesinde gözüme Mario Vargas Llosa’nın Nobel ödülü konuşması ilişiyor.

Okumanın ve kaliteli edebiyatın insanların yaşamını nasıl olumlu yönde değiştirebilecek bir güce sahip olduğunu vurgulayan nefis bir konuşma. Siyasi vurgusu tam kıvamında. fakir üçüncü dünya ülkelerinin ezilen halkları ve zenginler kulübü Batı. İspanyol, Fransız edebiyatının, İngiliz ve Amerikan edebiyatının önde gelen temsilcilerine tek tek vurgu yapıyor. Onlardan neler öğrendiğini anlatıyor.

Gençlik yıllarında Marksist olduğunu ama yıllar geçtikçe liberal bir demokrata dönüştüğünü söylüyor. Özgürlüklerden yana bir demokrat aydın. Milliyetçilikten ne kadar nefret ettiğini, bunun neredeyse bir hastalık olduğunu söylüyor.

Dünya vatandaşı Vargas’ın konuşması hakkındaTaraf’da Yasemin Congar’ın kısa bir yorumu ve Sabah gazetesinde yer verilen kısa bir paragrafın dışında medyanın “Kültür Sanat ” duayenlerinden “tıs” yok.

5 Ara 2010

Pazar


Şiddetli rüzgâr ve yağmurun ardından hava sıcaklığı İstanbulda on derece kadar düştü.

Yılın son günlerine doğru hızla yaklaşıyoruz. 2010 yılı da on dokuz gün sonra yeni bir yıla dönüşecek.

Hıristiyan kültürüne göre bu ikinci pazar ikinci advent, Yahudi kültürüne göre Hannukah’ın dördüncü günü.
Salı günü 7 Aralık da Hicri takvimi kullananlar için yılbaşı.

Hiç şüphesiz bu yılın en önemli olayı Wikileaks web sitesinin yarattığı girdap oldu.

Her ne kadar farklı düşünceler ortaya atıldıysada belki de modernitenin sonuna geldiğimizi gösteren çok kuvvetli bir işaret olarak da algılanmalıdır.

Bir kaç açıdan önemli olduğunu düşünüyorum bu girdabın.

Öncelikle dönemin (Modernite )kapanıp bir başka dönemin (Post Modernite) açıldığını vurgulaması açısından.
İkinci olarak geleneksel bazı mesleklerin artık farklı bir şekilde icra edilmek zorunda olduğunu vurgulaması açısından. Gazetecilik, diplomatlık ve politikacılık en fazla göze batan meslekler olması itibariyle hedefteler.
Ardından diğer meslekler öne çıkıyor. Bankacılık, reklamcılık, vb. gibi.
“Radikal demokrasi ” söylemiyle yola çıkan bu akım her şeyden önce çifte standardı ve sırlar üzerine kurulmuş olan sahte imparatorlukları hedefliyor gibi görünüyor. Sitede yayınlanan haberlerin filitreden geçirildiğini iddaa eden uzmanlar da var. Guardian,New York Times, Le Monde ,vb. gibi hatırı sayılır medya organlarının danışmanlık yaptığı sitenin güvenirliği sorgulanıyor. Bu sitenin yeni bir “Manipülasyon” taktiği olup olmadığını yakında öğreneceğiz. En azından global düzeyde cereyan eden bu girdabın kimleri yutacağını da göreceğiz.

Eğitimsiz ve donanımsız halk kitleleri, güçlü ve şiddet uygulayan devletlerin, bankaların ve çokuluslu şirketlerin elinde oyuncak olmuş durumda. Bu muazzam güce karşı koyacak hiç bir umut da görünmüyor. Milyonlarca insanı katledenler ellerini kollarını sallayarak barış güvercinleri uçuruyorlar.

Buyurgan devlet görevlileri, kendileri gibi düşünmeyen gerçeği arayan hizmet etmek zorunda oldukları kendilerini seçen ve güvenen halk kitlerine zulüm etme yoluna gidiyorlar.

Bizdeki durum ne?

Kamu oyu yaklaşık bir yıldır “Anti-Amerikancı” , "Anti İsrail" bir eksene doğru kayıyor. Bu bir yerde Obama yönetiminin işbaşına geldiği zamanlarda başlayan bir dönüşüm. Daha sonra dönüşümü hızlandıran olaylar zaten biliniyor.

Medya “Takvim -i Vakayi” usulüne doğru şekillendi. İktidarı eleştiren medya organları tasfiye edildi veya ekonomik baskıyla zararsız hale dönüştürüldü. İktidarı ve hükümet yetkililerini öven medya organları ve yazarlar ödüllendirildi. Öğretim görevlileri arasından hemen hemen her gece başka bir TV kanalında boy gösteren uzman profesörler ortaya çıktı. Tarafsız olduğu çok tartışmalı analizler, düşünceler ve araştırmalara imza atan profesörlerin ve bilgisinden çok düzgün fizikleriyle göz dolduran "hostes sunucular"ın şöhretleştiği bir döneme girdik. Her halde bunun bir “rating” ini tutan vardır.

Türkiye medyası elbirliğiyle (Bazı hükümet yetkililerinin desteğiyle) Wikileaks ‘de yayınlanan belgelerin İsrail ve ABD tarafından filitrelenmiş ve gizli bir planın parçası olarak kasıtlı ve düzmece raporlardan oluştuğunu ispat etmeye çalışıyor. Demeç veren hükümet yetkilileri savlarını ispatlamak için kanıtlar ileri sürmek yerine “şark kurnazlığı” yapmaya çalışıyorlar.

Bu arada demokratik gelenekler ve söz özgürlüğü adına kayda değer ihlal haberleri de eksik olmuyor..

Bülent Arınç: ABD’li diplomatların raporları aptalca” Yeni Şafak

"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın rektörlerle buluşmasını protesto etmek için Ankara’dan gelen bir grup öğrenciye polis müdahale etti. ” Vatan

"Dolmabahçe: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın rektörlerle buluşmasını protesto etmek isteyen öğrenci gençlik sendikası üyesi bir grup Dolmabahçe’deki çalışma ofisine yürümek istedi.Polisin ikazlarına rağmen yürüyüşe geçen gruba polis biber gazıyla müdahale etti. Müdühale sonrası polis bazı öğrencleri gözaltına almlaya çalıştı. Bu sırada polisle öğrenciler arasında arbede çıktı. Polis zor kullanark yaklaşık 10 kişiyi gözaltına aldı.Medya Faresi"

Pazar günü hava sıcaklığı düşerken hafif hafif yağmur da yağmaya başladı: yine de serin kuzey rüzgarıyla kendime gelmek ve biraz nefes almak için yürüyüşe çıkıyorum.


İyi Pazarlar

1 Ara 2010

Wikileaks ile değişen dünya...



Yaklaşık bir haftadır dünya medyası kapasitesinin ciddi bir bölümünü wikileaks belgelerine ayırıyor.

Neden?
Çünkü yayınlanan belgelerin haber değeri var. Gazeteciliğin geleneksel anlamıyla bakıldığında her belgede yer alan cümleler yenilir yutulur gibi değil.

Dalga dalga büyüyen, çoğalan ve derinleşen bir medya canavarının doğumuna şahit oluyoruz.

ABD diplomatlarının görev yaptıkları coğrafyada belirli konularda merkezlerine gönderdikleri “kanaat” raporlarının saklandığı data bankası, bir askeri istihbarat (Homoseksüel olduğunun altı çiziliyor) görevlisi tarafından Wikileaks’adlı siteye sızdırılıyor.

Sitenin sahibi Julian Assange (Avustralyalı, bir hacker ve bir tecavüzcü olarak belirtiliyor) bu raporları birer birer yayınlamaya başlıyor.

CNN ‘in bildirdiğine göre ,WikiLeaks’in i sitesini Stockholm’de, Bahnhof ISP şirketinin servis sağlayıcısı yayınlıyor. WikiLeaks’ten yapılan açıklamaya göre, bütün dünyanın belgeleri indirdiği internet sayfası, saniyede 10 GB’yi geçen siber yoğunluğa ulaşıyor.


Medyanın geleneksel tarzına alışık olanların anlamakta zorlanacağı bir yoğunluk bu.

Gazete sayfaları olarak ifade edersek, saniyede yaklaşık 300,000 sayfa dolusu belge siber aleme akıyor demektir. Bu bilgi transferi beraberinde bir çok sorunu da getiriyor.

Geleneksel medyaya alışık olanların yetişemeyeceği,kavrayamayacağı, içselleştiremeyeceği kadar çok bilgi akıyor gözlerinin önünden. Bir yerde herkesin çok şaşırdığını da söyleyebiliriz.

Bir çağ değişimi yaşıyoruz. Tüm oyuncular değişiyor. Gazete,dergi,TV,radyo gibi geleneksel medyanın asla yapamayacağı çapta bir şeyler oluyor. Wikileaks çok farklı bir tarzı gündeme getiriyor.

Gerçek haber. Doğru ve yorumsuz belgeler…Sorumlu bir dünya vatandaşı olarak ne yaparsanız yapın.

Siyasilerin seçmenlerine duyurmak istedikleri şeyleri yazarak ve onların istediği gibi yorumlayarak bir hap haline getirmeyi gazetecilik zanneden medya çalışanlarının, karşısındaki farklı kültürden gelen diplomatın onun hakkında gerçekten ne düşündüğünü merak etmeyen siyasetcinin ve kokteyllerde, konserlerde gülücükler dağıtarak ve hipokrasiye dört elle sarılıp iki farklı dünyada yaşayan geleneksel diplomatların işsiz kalacağına kesin gözüyle bakılabilir artık.

İki yüzlü diplomatların,siyasilerin ve medyanın yalanlarını değil de gerçek düşüncelerini öğrenen insanlar bakalım çağın değişiminde nasıl bir rol oynayacak

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...