22 Oca 2012

Paradigma

Paradigma kavramı nasıl tarif edilir? "Para" ve "Digm" olarak ikiye böldüğümüzde karşımıza iki latince kelime çıkıyor.

Fransızcadan dilimize geçtiği gibi mi? Yoksa  Yunanca "paradeigma" katlı anlamlarını eşeleyerek mi, yoksa Osmanlıca "İçtihat" adı verilen hazineyi arayarak mı  bulmalıyız yolumuzu? İçtihat yeterince açıklayıcı olabilir mi? Doğu kültürünün önemli bir damarı olan İslam dininin bilgi ve bilgine bakışını açıklayan bir kelime içtihat. Bu kelimeden türeyen müçtehid ise din bilgini anlamına geliyor.

Kanaatlerin dönüştüğü değerler zinciri de denebilir mi?

Paradigmayı bir ressam, bir grafiker  çizse acaba nasıl çizerdi? Ya da bir fotoğrafçı nasıl çekerdi, plastik sanatlarda nasıl anlatılırdı?
Sanatsal paradigma ya da bilimsel paradigma ayırımından söz edenler de var:
Bilimsel paradigmayı şöyle tarif ediyorlar:
"Thomas Samuel Kuhn bilimsel anlamında paradigmayı şöyle formüle etmektedir:
  • - İzlenen ve kontrol edilen olandır.
  • - Soruların tarzı hangi konuyla ilgili olduğuyla içiçedir ve sağlamasının nasıl test edilebilirliğiyledir.
  • - Bu soruların nasıl sorulacağıyladır.
  • - Sonuçların karşılaştırmalı olarak nasıl yorumlanacağıyladır.
Yani Kuhn'a göre paradigma, kabul görülmeye öncelikle hakim olan bir düşüncenin belli bir zaman dilimi içindeki ilk örneğidir. Uzun deneyimleri ve kanıtlarını içerisinde barındırır. Diğer anlamıyla paradigma, bir düşüncenin genel onayı (genel kabul görüleni) tasarımsal olarak varsayışının bir yansımasıdır ve bu da birçok sorunun yanıtlarını da beraberinde taşıyarak sunar. Bu tanımlamada paradigmanın bilimsel çalışmalardaki olgusu, model sunmak ya da bu suretle görüngüleri önceden açıklamak deneyidir." (1) 

Toplumsal olaylara bakışımızın sistemleştirilmesi mümkün müdür? Bireysel özgürlükler konusunda ortak bir paradigma bulabilir miyiz? Yoksa bir birey olarak yaşanılan toplumsal sistemin içinde eridiği özgürlük paradigması o toplumun bireyini farklı mı kılar?
Bütün bu soruların cevabını aramak çok kolay değil.
Bu coğrafyada yaşayanların, Şeriat, Meşrutiyet, Tanzimat, 1924, 1960, 1982 anayasalarıyla şekillenen dşünce yapıları diğer ülkelerden çok farklı bir toplumsal bilinç yani paradigma oluşturmuştur. Bunu inkar etmek mümkün değildir.
Adorno’ya göre toplumda en fazla güce sahip olanların bilgiyi  istedikleri doğrultuda dağıttıkları ve çıkarlarına göre meşrulastırmakta oldukları görülmektedir[1]. Bu nedenle iktidarın , toplumsal yapı içinde her yere yayıldığı ve her noktaya nüfuz ettiği görülür. Bireyin iktidar tarafından kaçınılmaz  biçimlendirilmesi söz konusudur. İktidara yakın katmanların temin ettikleri faydalar arttıkça paradigma dönüşümü gerçekleşecektir. Bağımsız olandan bağımlı olmaya, yansız olandan yanlı olana evrilen düşünce yapıları ve davranış biçimleri özgürlük ortamının azalmasına neden olur. Özgür olmak isteyen birey için gidilecek tek bir yer kalmıştır. O da sanattır. Sanat özgürlüğün elde edilebileceği yegane alan olarak çıkar karşımıza. Birey yalnızca sanat alanında özürleşebilir. İktidar kendi çıkarları için bu alanı da kontrol etmek isteyecektir.
M. Foucault’ya göre, hakikat üretilen bir şeydir; hakikat üretimlerini mümkün kılan şey de iktidar mekanizmaları olduğundan, hakikati iktidardan ve iktidar mekanizmalarından ayrı düsünmek mümkün değildir. İktidar bir hakikat üretmek zorundadır. Buna paradigma da denebilir. Birey iktidarın ürettiği hakikatlere göre özneleşir. İktidarın çıkarlarına uygun olarak üretilen  özne birey, zamanla kendi hakikatiyle bağını da koparıp toplumsal özne olana dönüşmek zorunda kalır.


[1]Medyanın kontrolünün iktidar tarafından yapılması ve haberlerin iktidarın öngördüğü şekilde yayılması da bu tanımın kapsamına girmektedir. (Frankfurt Okulu: Özne kavramı)
----------------------------------

11 Oca 2012

Kenan Evren ve Devlet


Otuz iki sene sonra  12 Eylül darbesi,  süreci ve sorumluları yargı karşısında.  Hukuki süreci merakla izleyeceğiz. İddianamede demokrasi kavramına vurgu yapılıyor, gelişimi ve demokrasiye yapılam müdahalelere değiniliyor.

Padişah katleden, kazan kaldıran dedelerine özenip elinde tabancayla at üzerinde parlementoya giren üniformalı askerleri yargılayacak bir hukuk düzeni bulunmayan günlerden geçerek gelinen cumhuriyet döneminin belki de en kritik günlerindeyiz.   Bu tarihi davada Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın ağırlaştırılmış müebbet  cezası istemiyle yargılanması 12 Eylül maduru binlerce kişiyi, demokrasi ve özgürlük mücadelesi verenleri  umutlandırdı.

Aslında 1960 darbesi öncesinde  başlayıp, 12 Mart Muhtırasıyla devam eden ;12 Eylül 1980 sürecinde giderek sertleşen  devlet   anlayışının  1920'li yıllarda  genç cumhuriyetin kurucularının söylemlerine de yansıdığı söylenir.  Bu militarist söylem, tepeden inmeci, emredici ve sinsi bir şiddeti de içeriyordu. Zamanla yeni kuşak şahin grubu  geçmişinden de cesaret alarak adım adım cüretini iyice artırdı.

1977 yılında bizzat devlet istihbarat örgütlerinin düzenlediği iddaa edilen 1 Mayıs katliamı, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas katliamları ve faili mechul cinayetler, kaybolan insanların hesabını soran da yok veren de yok. Devlet zalim yüzünü göstermeye başlıyor. Artık devlet içerisindeki şahinlerin cüretkarlığını nerelere vardıracağı anlaşılıyordu.

Bugün artık gelinen noktada demokrasi adına "vesayet" odaklarının hukuki hedef alınması bir tesadüf değildir. Yeni sivil anayasa sürecinde birey ve devlet arasındaki çürümüş ilişkiler yeniden kurulmaya çalışılıyor.

Bir yanda yeni sivil anayasa, öbür yanda "Uludere katliamı Muamması", Balyoz ve diğer darbe davaları bu yılın "HUKUK" yılı olacağını gösteriyor.

Bireysel özgürlüklerin unutulmamasını sağlayacak olan sivil toplum kuruluşlarının bu tarihi  görevin bilincinde olmalarını umut ediyorum...
----------------------------
Konuyla İlgili internet Kaynakları:

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...