11 Şub 2012

Absürd Kar

Absürd[1] tiyatronun vaz geçilmez sembollerinden  biri oda diğeri de sürekli yağan  kardır.[2]

Hiç durmaksızın yağan kar, her şeyi- iyilikleri ve kötülükleri- yavaş yavaş örter.Önlenemeyen kar yağışı ya da yağmur her şeyi dönüştürür. İnsanların kontrolü dışında cereyan eden bu dönüşümün bir metafor olarak kullanıldığı edebiyat alanında Kafka’nın Gregor Samsa’sının yaşadığı böceğe dönüşüm, Samuel Beckett’in Godot’su ve Eugene Ionesco’nun gergedanlaşma süreci bize bazı ipuçları vermektedir.

Eugene Ionesco[3], absürd tiyatronun en belirgin temsilcilerinden biridir.  Totaliter yönetim bir şekilde çoğunluğun oylarını toplayarak iktidarı ele geçirmiştir. Uyguladığı baskıyla insanların hür iradelerini, kişiliklerinin şifrelerini kırarak onları dönüştürmektedir.  Gergedanlaşma süreci başlamış, hızla çevreyi sarmaktadır. İnsanlar, insanlıktan gergedanlığa, toplum, topluluktan sürülüğe dönüşmektedir. Sürü üyeliğine dönüşüm totaliter rejimin bireylerden beklediği “uygunluk” konumudur. Bunu kabul etmeyenler yok edilirler.

Doğada acıkmış vahşi bir hayvan, avını-kendinden daha zayıf ve savunmasız olanı- yakalayıp  parçalar,  kan lekeleri ve vahşetin tüm izleri yağan karla kapanır. İnsanlardan ve binek hayvanlarından oluşan  kervanlara birileri saldırıp, yağmalar ve önlerine çıkan çoluk cocuk herkesi parçalarlar ; vücut parçaları etrafa  saçılır. Yağan kar, bu vahşeti de  örter. Birileri –çoğunlukla hile ve oyunla- sahip oldukları gücü kendi çıkarları için kullanırlar: masumların haklarını gasp eder ve onlara zulüm eder,   işkence ederek öldürürler. Masum kurbanların cesetleri gizlice  toprağa gömülür. Yağan kar toprağın da örtemediği suçları da örter. Ne olursa olsun kar, her şeyi kısa sürede örtmektedir. Hiç bir değer yargısı geçerli değildir. Hiç bir şeyin anlamı yoktur. Her şey anlamsızdır. Varlık yokluk ve tüm değer yargıları işe yaramaz. Öğretilen değerlerin geçerli olmadığı, ama sanki bu değerlere sahip çıkılıyormuş gibi bir gösteri de durmaksızın sahnelenmektedir. Göz göre göre yapılan insan hakları ihlalleri, yalanlar, kurulan tuzaklar, hileli suçlamalar ve iktidar oyunları çok can yakacaktır.

Absürd kar yağmaya devam eder. İlişkilerin üzerine, dengelerin üzerine, paradigmaların üzerine sürekli yağar ve her yeri kaplar. Beyaz örtüden başka hiç bir şey görünmez olur. Tüm geçmiş karlar altındadır, donmuştur. İnsanlar kötülüğün sarmalladığı yaşamlarında “gergedanlaşmamak”[4] için mücadele verirler. Oysa baskı rejimlerini kuranların acıması yoktur. Etraflarındaki insanları dönüştürürler. Kendileri gibi düşünmeye zorlarlar. Kimin gergedan olduğu kimin olmadığı hemen belli olur. Özellikle de medyada gergedanlaşmayanlar aleyhinde yürütülen kampanya etkili olur, işsiz kalan medya mensupları, tutuklanan medya mensupları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri bir ikilemle karşı karşıya kalırlar. Gergedanlaşmak ya da gergedanlaşmamak. İşte mesele budur. İktidarı ele geçirenler kendilerinden önce gelenler gibi insanları gergedanlaştırmaya devam ederler. Kar yağmaya devam etmektedir.

Her şeyin üzerine kar yağmaktadır artık. “Nuh Tufanı” diye bilinen büyük tufan öncesi yağan yağmurlar gibi sembolleşir kar.

Kurallara uyarak yaşayanlar ve kuralları sürekli değiştirenler, kendilerine göre düzenleyenler arasındaki absürd denge kar taneciklerine  dönüşüp insanların ve şehirlerin üzerine yağar durur. Artık büyük kentlerin caddelerinde pahalı arabaları süren, şık semtlerde oturan, pahalı restoranlarda yemek yiyen, iktidar çarkının  dişlisi olmayı başaran gergedanlar  dolaşmaktadır.

Kar yağarken aranalan gökyüzünde mavilikler de görünmüyor değil. Ama yağan kar da duracak gibi değil. Gergedanlaşmamak için odalarına saklanan bireyler baharı bekliyor...



[1] Absürd Tiyatro: Birinci savaşta 30 ikinci savaşta ise 10 milyon kişi hayatını yitirmiştir. Bu dönemde yaşayan insanların zihinlerinde   bu kötülük dönemleri çok farklı  izler bırakmıştır. Kimilerine göre insan düşüncesi anlayamadığı güçler karşısında felce uğramıştır, kimilerine göre de hayatın gerçeği güçlünün zayıfı yok etmesi düşüncesidir. Bu dönemde bazı yazarların gerçekleri sembolize ederek, toplumla uyumsuzluk gösterenleri öne çıkaran eserler kaleme almalarıyla bir iyatro akımı oluştu. Trajedi ve dram gibi tarzlardan çok farklı olarak birbiryle ve toplumsal paradigmalarla  uyumsuz öğelerden oluşan yeni bir tarz ortaya çıktı. Absürd Tiyatro’nun temsilcileri arasında sayabileceklerimiz şunlardır:Eugéne Ionesco, (d.1912), Jean Genet(d.1910),Samuel Beckett (d.1906), Arthur Adamov( 1908) ,Harold Pinter(1930)
[2] Bitlis’in kar kalınlığı 6 metre 40 santim olarak belgelendi. Bitlis Meteoroloji Müdürlüğü resmi olarak belgelendirdiği Bitlis’teki kar kalınlığını 6 metre 40 santim olarak tespit etti. Yerdeki kar miktarını 2 metre 20 santim olarak belirleyen Bitlis Meteoroloji Müdürlüğü bu sezon yağan toplam kar kalınlığını ise hazırladığı resmi belgede 6 metre 40 santim olarak ölçtü. Yağan karın kalınlığına ve ağırlığına dayanamayan Bitlis’in bazı eski tarihi evleri, Bitlis Emniyet Müdürlüğü'ne ve Güroymak Yatılı Bölge Okulu (YİBO)'na ait 2 kapalı halı saha üzerlerine biriken kardan dolayı çöktü.(THA)
[3] 26 Kasım 1912 tarihinde Romanya'da doğdu. Öğrenim yılları Fransa’da geçti, 1936’da Bükreş lisesinde Fransızca öğretmenliği yaptı. Sonra Paris’e döndü. Sorbonne’da doktora çalışmalarına başladı. 1938’de öğrenimden vazgeçti, kesin olarak Paris’e yerleşti. Uzun süre bir deneme çağından sonra tanınmış bir oyun yazarı oldu.
Eugene Ionesco; usdışı tiyatro, karşıt-tiyatro deyimlerinin tanımladığı bir oyun türünün yaratıcısı olarak dünya ölçüsünde ün kazandı. Alışılmış kurallara karşı çıkan tiyatro anlayışı içerisindedir. Çağımızı alaycı, eleştiren bir gözle inceleyerek yansıtır. Yazar, 1994 yılında öldü.
[4] Ionesco’nun  Gergedanlar oyununda insanlar gergedanlara dönüşürler. Totaliterrejimlerin öteki olanı avlayıp öldürmesi gergedan metaforuyla açıklanır. Yazar şöyle açıklıyor:  “... birden bire ortaya çıkan bir düşüncenin bulaşıcı bir hastalık gibi yayılması. Yeni bir din, bir öğreti, bir fanatizm sürükleyiveriyor insanları... Bilmem hiç dikkatinizi çekti mi, insanlar sizin düşüncelerinizi artık paylaşmıyorsa, sanki canavarlarla karşı karşıyaymışsınız duygusu uyanıyor insanda. Örneğin gergedanlarla. Gergedanların saflığı, aynı zamanda acımasızlığı var onlarda. Onlar gibi düşünmüyorsanız göz kırpmadan öldürebilirler sizleri.”

1 Şub 2012

Kar

Sürekli kar yağıyor.

Durup durup yeniden yağmaya başlıyor.
Şaşkın ve perişan insanlar oradan oraya sürükleniyor.
Patinaj yapan arabaların direksiyonlarında kabus yaşayan ahmaklar gaz pedalına bastıkça çaresizlikleri artıyor.
Yılda sadece iki hafta bu yoğun kar yağışını yaşayan İstanbul bir başka güzel.
İki hafta için kar giysilerine yatırım yapmaya değer mi?
Yoksa mevsimler mi değişiyor? Küresel ısınma işaretleri mi alıyoruz?
Ülkenin nüfusunun neredeyse yüzde kırkının yaşadığı Marmara Bölgesi karlar altında donuyor.
Devlet hemen tedbir alıyor: “Kar Tatili”
“Falanca ve filanca sınıfından memurlarımız idari izinli sayılacaklardır….”
“Arabalarınızı kullanmayın, toplu taşıma araçlarını tercih edin.”
Kar yağışı karşısında çaresiz kalan sistem, bu iki haftayı yok sayacak tedbirler alıyor..
Cılız sütunlar üzerinde duran sistem  kar yağışı nedeniyle kilitlenmiş durumda.
Her şeyin suçlusu kar.
“Cezalandırılıyoruz. ”
Stockholm’de yaşadığım yıllarda bir sistemin kar yağışı altında nasıl çalışabileceğini de görme fırsatım olmuştu.  Neredeyse kırk yıl önce yoğun kar yağışı altında 06:17 treniyle işe gidiyor, 16:49 otöbüsüyle üniversiteye derse gidiyordum. Hiç bir şey aksamıyordu. Eksi yirmi otuz derecede  kar ve buzlanma olmasına rağmen   otobanlarda trafik akıyordu. Hafta sonlarında ormanda belediyenin spor tesislerinin bulunduğu yerde açtığı parkurlarda yürüyüş kayağı yapıyorduk. Sonra sıcak su ve sauna hizmetinden bir kron karşılığı faydalanıyorduk. Yaşam hiç aksamadan devam ediyordu. Sistem kar ve buz karşısında sürdürülebilir beş yıldızlı bir yaşam kalitesi sunabiliyordu…
Kırk yıl sonra İstanbul’da  ve ülkenin diğer kentlerinde ulaşımdan diğer kamu hizmetlerine kadar içine düşülen çaresizliği görüp üzülmemek elde değil.
Daha da acısı işinden olmaktan  korkan kişilerin çalıştığı  medyada demeçler ve reportajlar veren seçilmiş yetkililerin herkesi ahmak yerine koyarak gülücükler dağıtmaları. Sorumlu kişiler büyük bir pişkinlikle ve hamasetle tabiyatın  bu en beklenen metorolojik hadisesini de her şeyin suçlusu ilan edebiliyorlar. Vatandaş dışarı çıkmasın, arabasına binmesin, işine gitmesin.
Ne diyelim, bu iki hafta da her yıl olduğu gibi geçer gider...

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...