24 Nis 2012

Nisan Anımsamaları



Nisan ayı tüm renk ve çiçek cümbüşüyle sürerken buruk anımsamaları da unutmamak gerekir.
En buruk ve tartışmalı anma günü 24 Nisan 1915 Ermeni Tehciri. Bu konuda iki ayrı görüş var. Birincisi tehcir sırasında Ermeni halka “soykırım” yapıldığı görüşü, diğeri de Osmanlı Devleti’nin kendini dış güçlerle işbirliği yapan Ermeni çetelerden savunmak için bazı elebaşlarını ve kanaat önderlerini cezalandırdığı, fakat bu süreçte masum insanlarında zarar gördüğü. Katiyetle bu hatanın soykırım olarak nitelendirilemeyeceği görüşü. Yıllardır tartışılan bu konu maalesef bir türlü sonuca varmıyor. Bir yanda acılı insanlar öbür yanda savunma refleksini kullanan devlet görüşü.
Açık Radyo’da  Ahmet İnsel’i dinliyorum. Aynı anda TRT’de Yusuf Sarınay konuşuyor. Her ikisi de 24 Nisan üzerine konuşuyor. İki profesör, iki bilim adamı olaylara yaklaşım getiriyor. Kimin doğru söylediğini nasıl anlayacağız? Neden bu konu bu kadar zayıf kanıtlara dayandırılabiliyor? Neden belgeler ortaya konarak çözülmüyor?
Bütün bu karmaşa neden? Benim anlayış sınırımın  dışına çıkıyor artık bu konu. Güven katsayım azalıyor. Kimselere güvenemez oluyorum. En iyisi belgelere dayanarak bir kanaat oluşturmak. Belgelerde ne varsa olan odur. Devletin 1915 yılından önce ve sonra hataları saymakla bitmiyor. Henüz 28 Şubat, 12 Eylül, 12 Mart, 27 Mayıs darbeleri ve hataları çözülmemiş iken, 1915 yılının çözülmesini beklemek saflık olur. Bunun için daha çok Nisan geçmesi gerek .(1)
 Roma İmparatorluğunun beş resmi dini vardı. Çok tanrılı dinlerin  güzellik tanrıçası “Venüs” veya “Afrodit”  ile özdeşleştirdiği Nisan ayı  sonuna yaklaştık. Mitolojilerde ve  dinlerde her ayın ayrı bir hikâyesi var. Zamanı kontrol etmek isteyen güçlü insanlar doğaya bakarak aylara isimler koydular. Geleneklere karşı çıkan krallar oldu.  Roma’da Nisan ayı da Venüs ile ilişkili, Yunan’da Afrodit’le. Roma Kralı Romulus’un baharın gelişi ve tabiatın canlanmasıyla bir başlangıç olarak düşündüğü ilk  otuz gün olarak belirlediği senenin ilk ayı; ondan sonra gelen krallar tarafından bir gün eksiltilerek  yirmi dokuz güne düşürülmüş. Neden sonra söylendiğine göre  Jül Sezar yeniden bir günün ilave edilmesi emrini vermiş. Nisan ayı yeniden otuz gün olmuş. Roma geleneğinde her ayın bir tanrı(ça)ya atfedildiği biliniyor. Nisan yani “April” in Latince “aperire” , “açmak” kelimesinden türediği söyleniyor ama, kimi araştırmacıya göre ise Yunan kültüründen  gelen bir gelenek. Yunan kültürü Yahudi Mısır kültürleriyle kaynaşma sürecinde Yahudi kutsal kitabı Sefer Yetzirah ‘tan a etkileniyor.
Sefer Yetzirah’a göre her ayın farklı bir rengi ve İbrani alfabesinin  harfleriyle, Zodyak sembolü ve İsrail kırallığının on iki kabilesiyle ve vücuttaki organlarla   alakası var.
“Nissan”  Yahudi takviminin ilk ayı olarak biliniyor. Türkçede de Nisan olarak yer almasının nedeni ise Süryaniceden geçmiş olduğu ihtimalinden  kaynaklanıyor. Mısırdan çıkışın ilk ayı olarak bildirilen ayın İbrani takvimin ilk ayı olduğu da söyleniyor (Exodus 12:2).
Nisan ayı Yahudi inanışına göre “ Kefaret Ayı”  Mısır’dan çıkış ve sonrasında atalarının işledikleri günahlar için af dileyen İsrail Oğullarının günahlarından arındıkları zaman: (Rosh Hashanah 11a).
Nisan İbrani dilinde mucize anlamına geliyormuş. Mucizeler ayının merkez noktası da Nisanın on beşi. Yahudi geleneğine göre bu özel günlerde sürgün hikayeleri anlatılıyor, Tevrat’tan bölümler okunuyor.
Osmanlıca ay ve gün adları  Arapça ve Farsça kelimelerden türetilmiş. Kullanılan Hicri ve Rumi takvimlerde aylar ve günler sayılarla ifade ediliyor. Bu gelenek halen Anadolu kırsalında sürdürülmektedir. Tarımla uğraşan halk arasında aylar sayılarla ifade edilmekte, zaman daha çok mevsim dönüşleriyle ifade edilmektedir. Sanayileşmeyle birlikte şehirlere göç edenler her ayın ayrı bir adı olduğu ayırımına varmaktadırlar.
Nisan ayını Venüs ve Afrodit’le ilişkilendiren , yeniden doğuşu tabiatın uyanışını bir başlangıç olarak kabul eden inanışın Anadolu’nun gerçek kültürü olduğuna inanıyorum. Anadolu kültürünün buruk anıları olduğu kadar, Nisan aylarında kendini yenileyen ve her şeye yeniden başlayan bir toprağı, kimyası da var. Bir başlangıç, yeniden doğum, samsara olduğu kadar Nisan kelimesinin Sümer dilinde ilk meyvalar anlamına gelen “nisag” kelimesinden geldiği de ileri sürülebilir.
Her şeye yeniden başlayan tabiatın bize anlatmak istediği çok şey var…


(1) Bu bağlamda Mithat Sancar'ın 24 Nisan başlıklı yazısını kayda değer bulduğumu söylemek isterim.http://www.taraf.com.tr/mithat-sancar/makale-24-nisan-2.htm 
  

17 Nis 2012

Nefret Söylemi




Nefret etmek kişisel bir duygu mudur?

Yoksa toplumda varolan kollektif değer yargılarına göre her kılığa giren bir oyuncu mudur?
Ötekileştirmeye dayanan bir psikolojik fenomen midir?

“Kayıkçı Kavgası” olarak tanımlanan, menfaatlerin çatıştığı alanda yumruklaşmalar, bıçaklamalar giderek cinayetlere  varan öfke kabarmaları da nefret duygusuyla alakalı mıdır?

Her şeyden önce burada “eylem” olarak “söz” var.
Darp yok.
Nefretin darp eylemine dönüşmesi fiili ile söz yani söylem olarak ifa edilmesi arasında fark var.
Nefret söylemi, yani  İngilizce “Hate Speech” olarak adlandırılan kavram nerede başlar nerede biter?
Ötekileştirilen insanlara sözle tacizde bulunabilmek için toplumun belirli katmanlarında bu ötekileştirme değer yargısının oluşması gerekli.

Örneğin  ”homoseksüel”,”gay”,”lezbiyen”,”travesti”,”çingene”, “zenci”, “gavur”, “kürt”, “ermeni”, “laz”, “rum”, “topal”, “kör”, “çolak”, vb. gibi bu coğrafyada çok sık kullanılan ve belirli bir kesim tarafından kabul gören ötekileştirmeler öfke anlarında nefret söylemi olarak gündeme gelmektedir.

Eğer sınıflandırmak istersek: Irk, cinsiyet, renk, etnisite, cinsel tercih, handikaplı olma durumlarına göre geliştirilmiş olan bir ötekileştirme eylemleri giderek, nefret söylemleri şemsiyesi altında  suç teşkil etmektedir.

Nefret söylemlerinin en fazla görüldüğü alanlar ise spor arenaları, okullar, kamusal alanlardır. Bu hafta medyanın gündemine taşınan iki konudan biri de bir futbolcunun diğerine uyguladığı iddaa edilen nefret söylemiydi.

Spor medyası ve spor camiası nefret söylemlerini öylesine kanıksamış  ki, bu olayı da olmamış gibi göstermek için büyük gayret sarf ettiler. Oysa spor camiasının ve spor medyasının nefret eylemleri ve nefret  söylemleri konusunda  eğitilmeye muhtaç olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz.

Binlerce kişinin stadyumlarda nefret söylemlerini sloganlaştırdığı, kanıksadığı düşünülürse özellikle TFF’ nun önüne çıkan bu mükemmel  fırsatı değerlendirmesi için zaman geldi de geçiyor. Geriye siyaset alanı kalıyor.

Siyaset alanındaki ötekileştirmeler ve nefret söyelemleri ise futbol alanından farklı değil. Devlet görevlilerinin halka uyguladığı nefret söylemleri, kötü muamele bakalım ne zaman gündeme gelecek?

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...