27 Eyl 2012

Themis mi, Nemesis mi?


Uranüs ile Gaia'nın kızı Themis'in  heykeli  günümüzde hemen hemen tüm demokratik ülkelerdeki adalet saraylarının girişinde bir heykelle onurlandırılmıştır.

Gözleri bağlı (Göz bağı konusu tartışmalıdır eski Themis'in gözleri bağlı değildi çünkü o bir kahindi.
Tarfsız olması için gözlerinin bağlı olması gerekmiyordu ) bir bakire ( bağımsızlığı), bir elinde kılıç , (Adaletin verdiği cezaların caydırıcılığını ve gücünü), diğer elinde terazi ( adaleti ve bunun dengeli bir şekilde dağıtılmasını simgeler) ile görülür.

Yunan Mitolojisinde  Themis, iki ayrı şekilde heykelleştirilmiştir.

İlkinde annesinden aldığı tanrısal adaleti uygulayan bir kahin rolünü yani ünlü   Delphi Kahinleri'nin en ulusu olarak  uygulamış, diğerinde ise kamusal adaleti uygulayan bir bürokrat gibi gösterilmiştir.
Elindeki kılıç da sonradan ilave edilmiştir. Delphi kahini Themis'in tanrısal adaleti insanlar arasında uygulamsı için bir kılıca ihtiyacı yoktu. Kılıç Roma döneminde "Justitia" sekretizminde ilave edilmiştir. Bu anlamda Mısırlı Ma'at, Yunan  Themis ve Romalı Justitia üçlü sekretizmi yan yana incelemek gerekir.


Antik çağda uygarlıkların kültürel senkretizme uğradıkları düşünüldüğünde Themis'in Mısır adalet tanrısı Ma'at'ın Yunan kültürü ve diniyle sekretize olmuş  versiyonu olduğu söylenebilir.  Ma'at  bir elinde asa,  diğerinde anahtari,  başında bir tavus kuşu tüyüyle resmedilmişti. Elinde terazi yoktu, gözleri de bağlı değildi.  Kılıç da yoktu. Mısırlı Ma'at'ın başındaki tavus kuşu adaletin ana fikri olarak tüm kabartmalarda ve resimlerde ortaya çıkmaktadır. yeraltı dünyasında  yani Duat'ta her ölünün kalbi terazinin bir kefesine konan bu tüyle tartılacaktı. Burada görüldüğü kadarıyla adalet, insanların tanrılara gösterdikleri hürmet ve saygıyla ölçülüyordu. Adalet insanla tanrı arasındaki ilişkiyi belirliyor, insanla insan arasındaki ilişkiye pek karışmıyordu.


Ölüler Kitabı'ndaki kabartma ve resimlerde Anubis'in   bir kefesinde ölünün yüreği, diğerinde Ma'at'ın tüyü olan teraziyi kullandığı görülmektedir. Anubis'in yaptığı bu  yargılama sonucunda günahları ağır gelenin kalbi,  Ammit (Aslan, su aygırı ve timsah melezi) tarafından yenmektedir. Burada söz konusu edilen günah, tanrılara gösterilen saygı ve hürmetten ibarettir. Anadolu ve Orta Doğu'da MÖ. üçüncü binde etkin olan "Ana Tanrıça" kültlerinin kadınınn yaratıcı doğurganlığı karşısında erkeğin doğurgan olmaması etkili olmuş giderek tapınaklarda bakire rahibeler kültü artaya çıkmıştır. "Kahin bakireler " kültü adalet arayanlara adalet dağıtmaya binlerce yıl süreyle devam etmiştir. Anadolu'daki "Artemis" kültü öncesi ve sonrasıyla Thamis ve nemesis'le bağlantılı olduğu kadar Hint Şakti kültüyle de alakalıdır.

Adalet tanrıçası Thamis'in dünya üzerinde binlerce heykeli yapılmıştır. Bu heykellerin nerelerde bulunduğunu linklerle gösteren aşağıdaki site kayda değer:


Nemesis 

Öte yandan intikam tanrıçası olarak bilinen Nemesis'in Oceanus ile Zeus'un kız olduğu ve Troyalı güzel Helen'in annesi olduğu bilgisi de mitolojik kayıtlarda göze çarpmaktadır.
Bazı mitoloji araştırmacılarına  göre Thamis'in kardeşi olduğu söylenen Nemesis, tanrıların gazabını insanlara götüren intikam tanrıçasıydı.  Thamis  adaleti dağıtan tanrıça idi nemesis ise adaletin kılıcı rolünü oynuyordu.
Tanrılar panteonunun kuralları, ahlaki değerleri insanların neleri yapmaları neleri yapmamaları üzerine kuruluydu. Bir anlamda dinlerin hemen hemen hepsinde görülen ortak nokta tanrıların veya tanrı'nın koyduğu kurallara uyulup uyulmadığıyla ilişkilendirilen günah-sevap düalitesidir. Kötüler Nemesis tarafından cezalandırılır. Ana tanrıçalar kültünün sona erdiği patriarkal a da tektanrılı dinlerin güçlendiği toplumlarda suç, günah ve ceza tanrı(lara) saygı gösterilip gösterilmediğiyle alakalıydı.
Nemesis kelime anlamı olarak "kader" ya da "karma" kavramlarıyla ilişkilendirilebilir.
Antalya Müzesi'nde Nemesis heykellerine rastlamak mümkündür. Nemesis Yunan kültüründe çok önemli yer tutan "kader" kavramıyla özdeşleştirilmiş, gurur ve kibir gibi duyguları kişiliklerinde barındıranların er geç Nemesis'in kılıcıyla öleceği rivayet edilirmiş.
Günümüzde adaletin ana felsefesi yine bu iki tanrıçanın senteziyle üretilmiş heykellerle ifade edilmek istenmektedir.
Kadın: Ana tanrıça
Gözleri bağlı: Tarafsız
Terazi: Denge
Kılıç: Yaptırım, ceza
Merhum Heykeltraş Şadi Çalık'ın  "adalet tanrıçası" heykeli bugün Giresun Adliyesi duvarında hala duruyor mu bilmiyorum.
Bu heykelde ayakları bir yılanın üzerinde olan Thamis/Nemesis karma düşüncesini görmekteyiz.
Yan tarafa konmuş bir buğday başağı ise adaletin getireceği bereketi vurgulamaktadır. Yılan ise Tevratda sözü edilen Havva'yı ve Adem'i kandırarak büyük günahı işleten  şeytan olabilir.
Homeros'un İliada destanında suçluların kandırılarak günaha girdikleri anlatılır. Antik dünyada esas suç kavramı yine de insanlarla insan, toplumla insan arasında değil, tanrılarla insan arasındaki ilişkilerde ortaya çıkmaktadır.
Ortaçağda bu suç ve ceza ekseni değişmemiştir.
Günümüzde de adalet kavramını hala böyle görenler az değildir.
Artık Thamis'in kehanetleriyle kimse ilgilenmiyor.
Nemesis'in kılıcı adaletin özüne dönüşüyor.
Adalet dağıtanların gözleri bağlı olmalı ki milyonlarca insanı suçsuz yere  kan ve gözyaşına boğanları görmüyor.
Thamis mi Nemesis mi?
Kırk katır mı, kırk satır mı?


24 Eyl 2012

Geven






Doğa yürüyüşlerinde en çarpıcı manzara esasında bilinçsizce yok edilen doğa oluyor. Nereye gitseniz tahribatı gözlerinizle görüyorsunuz. İki bin metreden sonra geriye sadece geven kolonileri kalmış. Onlar da sanırım kısa süre içinde tahrip edilecek. Bir doğa gönüllüsünün aşağıda alıntı yaptığım sözleri ne kadar anlamlı:

"Geven, ülkemizin bazı bölgelerinde kitre zamkı elde etmek, bir kısım yörelerde ise kış aylarında yakacak ve hayvan yemi olarak kullanılmak amacıyla köklerinden sökülerek tahrip edilmektedir. Çölleşme ve erozyonla mücadelede, özellikle orman örtüsünün tahrip olduğu eğimli, dik ve erozyona açık alanlardaki yayılışının büyük yararlar sağlayacağı gevenin, halkımızca bilinçsizce tahribinin önlenmesi ve korunması konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmesi gerekmektedir".

İlgi duyana kaynak:http://www.ekolojimagazin.com/?s=magazin&id=223 


23 Eyl 2012

Güz Ekinoksu ve Pembe Şapkalı Persepones



Güz ekinoksunu daha önceki bir yazımda detaylı bir biçimde anlatmıştım.(1) 

Bu yıl 22 Eylül 2012 saat 17:49 da eşitleniyor gün ve gece. Artık karanlıklara doğru giriyoruz. 
21 Aralığa kadar her gün daha da yaklaşacağız karanlıklara.
 Persepones pembe şapkasını takıp bugün Hades'e, yeraltına geri dönüyor.
 Mustafa Ayaz'ın bu resmini de bu alegoriyle okumak mümkündür. 
 Hades elinde çiçeklerle karşılıyor pembe şapkalı kadını yani Persepones'i. 
Zeus'un ve Demeter'in kızını. 
Anlaşma gereği.
 İşte Anadolu mitolojisindeki Eleusinian (Eleusis ) Gizemleri'nin şifreleri bu tabloda gizli. 
Gizemlerin ana teması göğe yükselerek tanrılar katına çıkmaktı. 
Gizem törenlerine katılan seçilmişler üç aşamalı inisiyasyon töreninden geçerek ruhlarını yüceltmeyi amaçlarlardı. 
Hemen hemen her kültün buna benzer esrime ve yükseliş törenleri yaptığı bilinmektedir. Eleusinian gizemleri M.Ö. 1000 yıllarında kadim dinlerin ruh göçü yöntemlerinden biri olarak Homeros'a  Persepone mitosunda ilham vermiştir. Mustafa Ayaz bu resminde Persepone ve Hades'in bu ilişkisini günümüz kent insanına uyarlamıştır. 

     (1) Mihrigan ve güz ekinoksu Y.Ç. 

10 Eyl 2012

Pinus Pinea




Bir pazar sabahı gazetelere şöyle bir göz gezdirdikten sonra "paradigma"  kelimesinin anlamını bir kez daha düşündün.

 Kendini dışarı atıp doğada asırlardır ayakta kalmayı başaran ama yavaş yavaş zehirlenen sulardan nasibini alan bir fıstık çamı gördün.

Dallarının bir bölümü kızarmış, diğer kısımları yeşil. Virüsle mücadele ediyor besbelli.
Ormanları öldüren o kurtcuklarla mücadele ederek geçen asırlar. Ağacın gövdesine bakıyorsun sincapların, bukalemunların ve ağaçkakanların açtıkları delikler var.

Bu ağaçtan beslenen canlılar onlar. Bu ağaç ölürse onlar da ölecek.

Bu ağacı inceliyor ve düşünüyorsun. Ağacın gölgesine oturuyor ve elindeki gazete tomarına göz gezdiriyorsun.

Artık haberleri okumak ya da TV'den izlemek sana ızdırap veriyor. İnsanlar kitleler halinde öldürülüyor.
Ölülere saygısızlık edenler de var. Ölümler her geçen gün artıyor. Gazeteler ve diğer medya ölüm haberleriyle dolu. Bu coğrafyada haber olabilmenin artık iki kuralı var: Ya ölümler olacak ya da güzel bacakların resimlendiği aşk dedikoduları.

Ölümlere aldıranlar da artık yok gibi. Ölümler artık sayılarla ölçülüyor. Güzel bacaklar daha çok ilgi çekiyor. En çok satanlar listesinde güzel bacaklar ve aşk dedikoduları var. Ha otuz kişi ölmüş ha yirmi beş. Ha denizde yetmiş mülteci öldürülmüş ha Suriye'de binler.

Sorumlu mevkilerde olanlar bu ölümlerden kendilerinin sorumlu olmadıklarını düşünüyorlar.
Bu  ölümlerin haberlerde yer almasını da istemiyorlar.

Rakiplerini sessizce öldürmek istiyorlar. Pusu kurup rakiplerini sesizce ortadan kaldırmak isteyen aç gözlü adamlar.

Ölümler ve cenazeler birbirini izliyor. Her yerde ölüm kol geziyor.

Gazeteler şiddet, ölüm ve tecavüz ilanlarıyla dolu.

Bu coğrafyada yaşayan insanların ölümden korkmamak gibi bir lüksü artık olamaz. Artık herkes ölümden korkuyor.
Çoluk, çocuk, kadın, genç dinlemiyor azrail.

Ölülere isimler takılıyor.

Şehit olan ölülerle şehit olmayanların ayırımları yapılıyor.

Bazı ölülerin doğrudan cennete kabul edileceği diğerlerinin asla kabul edilemeyeceği söyleniyor.
Ölüler üzerinden siyaset yapılıyor.

Böylesine bir baskının mutlaka bir siyasi sonucu olacaktır.

Ölümleri artık sınıflamaya da başlayabiliriz: her ölüm sınıfı ayrı bir siyasi sonuç getiriyor. Reçeteler hazırlanıyor.

Hesaplar yapılıyor. Artık bu coğrafyada ölümler bir virüs gibi her yeri hızla sayıyor.
  • Kazalarda  ölenler,
  • Çatışmalarda ölenler,
  • Şiddete maruz kalarak ölenler,
  • Hastahanelerde ölenler,
  • Doğal yolla ölenler,
  • Sabotaj sonucu ölenler
Asırlık çam ağacının  üzerinde bir kerkenez görüyorsun.
Ağacın gövdesine yuva yapmış sincap ailesinin yavrularını gözlüyor.
Aç yavrular çığlıklar atarak yemek bekliyorlar.
Fıstık çamının tepesindeki  kozalakları  karıştıran anneleri (babaları) kerkenezi fark ediyor.
Şimşek hızıyla atılıyor.
Kerkenez de havalanıyor.
Yuvaya doğru bir yarış başlıyor.
Yarışı kimin kazanacağı belli.  

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...