29 Tem 2013

Kutsal topraklara yolculuk


 Yarın 28 Temmuz 2013 sabah yedide Likya Grubu ile Gömbe’ye hareket ediyoruz. Efsanelere konu olan Kaş platosu ve Gömbe Yaylasına. Bölge ile ilgili bilgileri derleyip gezi sırasında gözden geçirmek üzere bir doküman haline getirmeyi planlıyorum. Gezi sonrası da öncesi sonrası analizi yapıp fotoğraflarla birlikte bloğumda yayınlayacağım. Önce haritadan yer tespiti yapalım.



Akdağ bu bölgenin en yüksek dağı.   İlk efsane : Uçarsu Şelalesi efsanesi . İki farklı yöne akan şelale , 6 Mayıs Hıdırellez gününden itibaren Gömbe'ye, ekim ayından itibaren de Fethiye'ye akan şelale Alevi kültüründe kutsal yerlerden biri olarak biliniyormuş. 







"Şeytan Suyu" adını verdikleri su da aynı su. Suyun çıktığı Akdağların tepe noktasına yakın Subaşı  Yaylası’na yakın kayalık bölgeden fışkıran suyun kışın buzlanma nedeniyle vadinin diğer yönüne akmasını efsanelere bağlayan yöre halkı kutsal saydıkları suyun fışkırdığı kaynağı ziyaret edip adaklar adıyorlarmış. Suyun fışkırdığı her iki yönde de Ardıç Ağaçlarını adak ağacına dönüştürmüşler. 







Adak ağaçları kaynağın bulunduğu her iki yüzde de yoğun ilgi görüyormuş.  
Yarın yapacağımız yürüyüşün rotası şöyle belirlenmiş:

GÖMBE KASABASI, SUBAŞI YAYLASI, İKİZ GÖL, YEŞİL GÖL VE UÇARSU ŞELALESİ








Torosların en ilginç yürüyüş parkuru olarak sözü geçen bu yöre hakkında daha fazla bilgi toplamak adına geçen ay bir kitapçıdan aldığım “On the Lycian Way” adlı kitaba baktım. Uranus adlı bir fotoğraf acentesi tarafından hazırlanan kitap şu alıntıyla başlıyor:






"You are my guest since your grandfather, your ancestors my grandfather Oineus, once hosted your grandfather Bellerobhontes, they presented gifts to one another. You maybe our guest in Argos and I’ll be your guest If I ever come to Lycia.” From Homer’s Iliad adapted by Jean Martin from Homesos   






Kitabın 163-165 Sayfaları Gömbe’ye ayrılmış. Antik dönemde bilinen adıyla COMBA.. haritada Komba diye görünüyor. Khomba da olabilir. Nasıl yazıldığına veya söylendiğine göre değişiyor. Ama şu bir gerçek: “Gömbe” “g”, “k”, ses değişimiyle “Kömbe” gibi söylenir olmuş olabilir. En azından şehir antik tarihini binlerce yıldır taşıyor demektir.






Comba şehrinin kendi adına basılı sikkeleri olup olmadığı bilinmiyor. Ama kutsalların kutsalı bir bölge olarak  Athena  Comba (Komba)  Mabedinin bulunduğu yer Antik coğrafyada yer alan bir bölge. . Antik kent şu anda şehrin bulunduğu yerden daha uzakta bulunuyor olmalı. Kaynaklara göre kutsal binaların çok olduğu dindar bir şehirmiş burası. Nitekim Bizans döneminde piskoposluk merkezi olarak da biliniyor.
Comba konusunda kaynak araştırması yapıyorum ama elde ettiğim bilgiler kısıtlı. Birkaç tez taraması yapıp bir iki ipucu yakalamaya çalışıyorum.












Subaşı Yaylası 2500 metre iki dağcının kurduğu çadırlarla ve çobanlarla karşılaşıyoruz.


İkiz Göller’e çıkış oldukça zorlu bir tırmanıştan sonra varıyoruz. Akdağlar tam karşımızda. Uyluk tepesi’ni görüyoruz. “ Masikytos”  tepesi’ne tırmanmak için sabah erkenden yola çıkmak gerekiyor. Bizim dağa tırmanma niyetimiz yok. Yöreyi keşfediyoruz. Öğle yemeği molası için çok uygun bir yer.



















Akdağlar’ın antik dönemdeki adının “ masikytos”  olduğu söyleniyor. Tarama yaptığımda atlaslarda Akdağların en yüksek tepesi olarak referans veriliyor.







Uyluk tepesini arkamıza alıp geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. Gömbe vadisi ayaklarımız altında uzanıp gidiyor. İnanılmaz bir trafik var yolda. Pazar günü  olması nedeniyle belki de. Kutsal mekanları ziyaret eden Aleviler son model arabalarını bu dağ yoluna sürmekten çekinmemişler. Arabalar çoluk çocuk hınca hınç dolu. Herkes Uçarsu’yu arıyor. Ama Uçarsu aradıkları yerde değil dağın öbür yüzüne uçuyor yaz mevsiminde. Rehberimiz Ömer faruk Gülşen onlara şelalenin yerini tarif ediyor.  Burası motorsiklet meraklılarının da geldiği bir parkurmuş. On kadar motokrosçu büyük bir gürültüyle bizze doğru yaklaşıyorlar. İnanılmaz bir gürültü. Bu yörede hiç beklenmedik bir gürültü kirliliği. Kent kültürünün yarattığı farklı bir nesil. Motorlarıyla farklı bir olay yaşıyor bunlar. Doğanın sesini duymuyorlar. Motor sesi ve şehrin stresli yaşamını her yere kendileri bilinçsizce taşıyorlar. Bir günün sonunda ruhları da yoruluyordur bunların. Oysa doğada yürüyüş yapanın vücudu yoruluyor ama ruhu dinleniyor..


Subaşı Yaylası’na farklı bir yönden inişe geçiyoruz. Serin bir rüzgâr esiyor. Rüzgarlık giymek gerekli. Terli vücuda değen bu rüzgârın iz bırakacağı kesin. Aşağıda Yayla’da çoban koyunlarını kırkıyor. Köpeği havlayıp duruyor. Koyunlara zarar verdiğini mi düşünüyor acaba? Çoban köpeği acaba koyunları mı korur yoksa çobanı mı? Rüzgâr kokumuzu ona kadar götürüyor da olabilir. Tekrar yaylaya iniş çok keyifli.

Çobanlar artık dereye dönüşen Uçarsu üzerine köprü bile yapmışlar. Köprüden geçip yolumuza devam ediyoruz.

Kutsal Yeşilgöl’e kadar uzun bir yol yürümemiz gerekiyor. Akdağları sağımıza Gömbe ovasını solumuza alıp dağın öbür yamacına doğru yürüyoruz. Zaman zaman orman idaresinin açyığı yollardan yürüyerek Yeşil Göl’e varıyoruz.

Çadır kuran dağcılar geri dönmüş. Zirve yapmışlar. Yüzleri gülüyor. Neşeyle çıkışı ve inişi anlatıyorlar. Rehberimizi graben tanıyorlarmış.  Onlara veda edip Yeşil Göl’e yürüyüşe geçiyoruz.


Yeşil Göl adı üstünde. Yemyeşil. Bu göle acaba neden kutsal göl adı verilmiş? Alevi kültürüne göre bura ahalisinin her şeyi “Abdal Musa” ya bağlama eğilimi var. Uçarsuyun hikayesi var ama gölün hikayesi yok. Bu yazıyı yazarken bir yandan da veri toplamaya çalışıyorum. İnternette genellikle turizm amaçlı yüzeysel bilgiler var. Yılmayıp aramaya devam ediyorum. Nihayet bilimsel bir makaleye rastlıyorum. Meğerse bizim kutsal gölümüz heyelan gölüymüş. Hiç romantik değil doğrusu.  


“Deniz seviyesinden yüksekliği 1810 m olan Yeşil Göl’ün toplam alanı 1.95 km² dir. 0-10 m arasında değişen derinliğe sahip olan ve karstik kaynaklarla beslenen Yeşil Göl, fazla sularını yine karstik boşluklarla dış drenaja aktarır. Bu nedenle suları tatlıdır. Yeşil Göl ve Uçarsu Pınarı jeomorfolojik oluşumu bakımından dikkat çekici olduğu kadar sahip olduğu doğal güzellikleri nedeniyle çok sayıda ziyaretçiyi çekmektedir. Yine doğal güzelliğinin yanında Uçarsu Pınarı’nın ve Yeşil Göl’ün oluşumu hakkında dinsel içerikli menkıbelerin varlığı bölgeye özellikle “Hıdırelez Şenliklerinde” ziyaretçilerin sayısını bir hayli arttırmaktadır” Cihan BAYRAKDAR, Tolga GÖRÜM




Gölün Kuzey Doğu yamacındaki tepeye tırmanarak şelaleye giden patikayı arıyoruz. Yaklaşık bir  kilometrelik bir tırmanıştan sonra Uçarsu Şelalesi’ne tepeden bakan bir düzlüğe varıyoruz. Gömbe Vadisi alabildiğine uzanıp gidiyor. Şelalenin döküldüğü yerden vadiye kadar akan dereyi görüyoruz. Fışkırarak akıyor sular. Suyun değiştirdiği bir coğrafya burası. 







Dağın içinden fışkıran bu suların heyelana sebep olduğu kesin. Makalese jeologlar çok detaylı bir biçimde izah etmişler zaten. Oysa ben daha mistik bir şeyler arıyorum bu kutsal topraklarda. İlerde şelalenin kaynağına doğru sert bir iniş var. Oradan iniyoruz. Tehlikeli bir iniş. Uçuruma yuvarlanmak bir an meselesi. Tehlikenin büyüklüğü tüylerimizi ürpertiyor. Suyun kaynağı çok kalabalık. Civar köylerden adak için gelen köylüler adak ağacına çaput bağlayarak dilek tutuyorlar. Herkesin bir dileği var. Genç bir çift dikkatimi çekiyor. İki çocukları var. Sarışın bir kız çocuğu ve babasının kucağında bir bebek. Anne çok genç. Başı kapalı. Ayaklarını buz gibi suya sokmuş. Acaba niye geldiler? Erkek çocuk mu istiyorlar acaba? Diğer kadınların istekleri daha farklı her halde. Hıdırellezde burada adım atacak yer olmazmış diye anlatıyorlar. Dilek ağacı işte orada duruyor. Köklerinin yarısı uçurumun kenarına tutunmuş bir ardıç ağacı.







Bu ağaç yıllardır burada dilekleri kabul ediyor. Birden sen de bir dilek tutmak ve bir çaput bağlamak istiyorsun. Çantanı karıştırıp bakıyorsun. Önce boynundaki bandanayı düşünüyorsun. Sonra Faldo Golf sahasında bulduğun küçük bir havlu parçası aklına geliyor. Rengi de kırmızı. Bir dilek tutarak ağaca kırmızı havluyu bağlıyorsun.













Kaynakça ve Ekler :

İnternet kaynakları :






 Genel Bilgi



Antalya Kaş ilçesine bağlı bulunan Gömbe Köyü’nün hemen batısında yükselen ve Akdeniz Bölgesi’nin ikinci büyük zirvesi olarak kayıtlara geçen Uyluk Tepe, tamamen çıplak bir arazide ve bir kaç gölü bulunan zirvesi kayalık bir dağdır.sırasıyla Yeşil Göl, Küçük ve Büyük Kara Göller gibi düdenli gölleri dağın bir başka güzelliğidir. Yumru Dağ’ın ardıçları, zamana karşı direncini Gömbe Akdağ’a bakarak anlatıyor gibidirler. Yumru Dağ (2735 m) dağın kuzeyindedir. Kuzeyinde ve Yumru Dağ ile arsında Suçıkan Deresi mevcuttur. Yukarıdaki yaylaların ve diğer çeşmelerin sularının oluşturduğu gür suyu yaz kış hiç durmadan akar. Dere yatağının beslediği Çukurbağ ve Çakallar mevkisi tam meyve ağaçlarının bulunduğu bir cennettir. Yine kuzeyinde Subaşı Yaylaları ile Kuruova Yaylası bulunmaktadır. Yayla yolu buralara kadar gelmektedir. Kuruova Yaylasında yaz ortasına kadar içme suyu bulunmaktadır. Suçıkan Deresi’nin üst tarafında çok iyi bir suyu olan Kartalkaya Pınarı bulunmaktadır.
 http://picasaweb.google.com.tr/todosk07/GombeAkdag# fotoğraflar için tıklayınız
Kuruova Yaylası’nın daha üst kısmında Taşlı Dere bulunur. Adı üzerinde tamamen taşlıktır. Subaşı Yaylası’nın batı taraflarında kayaların ve sarp yerlerde tek tük ardıç ağaçları bulunmaktadır. Dağın doğusu uçurum ve heyelan bölgesidir. Gömbe Köyü’nün batısındaki bölge, Yeşilgöl’ün çevresi çıplaktır. Yeşil Göl 1800 m’lerde olup zemininin renginden dolayı olsa gerek adını yeşilden almıştır. Gölün doğu bölgesinde su batar ve aşağılardan bir yerden çıkarak Gömbe Ovası’nı sular. Kanlı Çay’da dağın bu tarafındadır. Çok hızlı aktığından bulunduğu bölgeyi erozyona uğratmıştır. Yeşil Göl’ün hemen güney batısında ve 2799 m’lik göllü tepenin doğusunda 50-60 m yükseklikten akan ve dağın dibinden hemen çıkıp Kanlı Çaya akan Uçan ya da Uçar Su denilen şelale bulunmaktadır. Yeşil Göl ile Uçar Su arasında patikayla ulaşılan bir sırt vardır. Uçar Suyun kıla yaklaşıldığında akmadığı ve yönünü değiştirdiği söylenmektedir. Dağın en sulak bölgesi burasıdır. Bu yüzden şadırvan Dağı da denmektedir. Güney tarafını Sütleğen ve Kıbrıs Deresi oluşturur. Batısı Eşen Vadisi’ne kadar uzanır.
 Akdağ aslında bir dağlar kabarığıdır. Dağın yüksek yeri düzensiz bir kubbe şeklindedir. Dağın üstü 6 km uzunluğunda ve 30 km genişliğinde ve düzüdür. Keskin kayalıkların arasında dolinler vardır. Akdağ’ın zirvesinin yüksekliği 3014-3015 m gibi yükseltilerle verilmiştir. Akdağ, Uyluk Tepe, Atkuyruk Sallamaz Tepesi gibi isimleri vardır. Zirvenin etrafında bulunan bir kaç gedik vardır. Bu gediklerin en zorlu çarşaklı olanı Göklen Gediği’dir. Bu gediğin yanındaki uçurumlu bölgenin adı Veyse uçuran Çukuru’dur. Ekonomik bitki türlerimizden başka yakacak olarak da kullanılan bitkilere rastlanmaktadır. Geven (astragalus), dağ çayı ve ada çayı köylülerin kullandığı bitkilerdir.
 Akdağ’ın tüm zirvelerinin bir bütün olarak Antikragos olarak anıldığı bilinmektedir. Kışın bu bölgeye çok kar yağar. Kışın kar kalınlığı 2 metreye kadar ulaşmaktadır.
 Nasıl Gidilir
En uygun bölge Kaş ilçesinin Gömbe Köyü’dür. Kaş’tan Gömbe’ye araç bulmak mümkündür. Ayrıca Antalya-Korkuteli-Elmalı ilçeleri istikametinde Kaş’a giden araçlar da bulmak mümkündür. Gömbe’ye geldiğinizde muhtarlığa bilgi vermeli ve kendinize kamp alanı belirlemelisiniz. Kalabalık bir köydür. Pansiyonda da konaklayabilirisiniz. Köyün içinden her taraftan sular akmaktadır. Alışverişlerinizi buradan sağlamalısınız. Bu yörede hayvancılık yapıldığından, yörenin et yemeklerini tatmanızı özellikle tavsiye ederiz.
 Dağın zirvesi görünmez. Çünkü siz aşağılarda ve çukur bir bölgede kalıyorsunuz. Biraz dikkat ederseniz Uçar Suyu görebilirsiniz. Sağınızda yükselen dağ Yumru Dağ’dır. ıkisinin arasından akan çay Suçıkan Deresi’dir.


Köyden kiralayacağınız bir araçla ya da yaya olarak Çukurbağ istikametine doğru hareket edin. Meyve ve ardıç ağaçlarının arasından su deposu mevkisine gelirsiniz. Burası sulu ve kayalık bir bölgedir. Suçıkan Deresi solunuzda kalır. Yaya olarak Son Eren Ardıcı’na bir buçuk saatte ulaşırsınız. Biraz ileride bulunan köprü gibi beton kapaktan geçip (bu köprüden büyük araç geçmez) sağa dönen ilk geniş virajda durun. Sola giden patikayı izlerseniz Uçarsu ve Yeşilgöl’e gidersiniz. ıster gezebilir isterseniz göl kenarında kamp kurabilirsiniz. Manzarası mükemmeldir. Eğer programınız yoğun ise burada kamp kurmadan devam edin, yukarıda daha iyi kamp alanları bulacaksınız. Dağa tırmanmak için köyden özel araçla bir günde Subaşı Yaylası’na gidip buradan yaya olarak patikadan tırmanırsanız Gömbe  Köyü’ne dönebilirisiniz. Ama bu tırmanış için bir iki gün ayırmanız tavsiye edilir.
Yola geri dönüp Kuruova Yaylası’nı görmeden  devam edip Subaşı Yaylası’na gelin. Burada yol biter. Arkanızda bulunan dağ Yumru Dağ’dır. Karşınızdaki de Akdağ. Zirve buradan görünmez. Aracınızı burada bırakıp kamp yüküyle yaylanın güney doğuya giden patikasıyla Kuruova Yaylası ya da Birinci Subaşı Yaylası’na gelmelisiniz. Burada kamp kurabilirisiniz.  Ertesi gün yayla taş duvarlarının dere boyunca giden patikasına girip solunuzda bulunan kuru yataktan pas geçin. Patikayı hiç bırakmadan Geven Gediği’nden geçip sol sırtta devam edin. Sırt düzlüğüne gelirsiniz. Zirveye ulaşmak için daha 3 saatiniz var. Buraya kadar iyi bir yürüyüşle üç saatte gelmiş olmalısınız. Sağınızdaki kayaların yanından geçip çarşaklı bölgeye girerek yükselin. Veysel Uçuran çukurunu görebilirsiniz. Sağınızdaki çukurların üstü ana zirvenin kuzeyindedir. Dönüp arkaya baktığınızda kamp yerini daha net görebilirsiniz. Temmuz ağustos aylarında gelmişseniz buzullar görebilirsiniz. Buralarda yabani tavşan ve keklik görmeniz mümkündür. Biraz dinlenin çünkü sizi yorucu bir çarşak bekliyor. Patika belirgindir. Gediğe çıkıp sağ taraftaki sırtı takip edin. Zirveye ulaşabilirsiniz. Gedikle zirve yaklaşık yarım saattir. Kartal Gölü biraz daha ileridedir. Zirve biraz düzlük ve kuzeye doğru kıvrılmaktadır. Kuzey tarafı uçurumdur. Kuzeyinde Yumru Dağ, onun arkasında Kızılcadağ(2589 m), dağın batısında Eşençayı Vadisi uzar gider. Güneyinde Atkuyruk Sallamaz Tepesi bulunur. Arkada Rahat Ovası bulunur. Burada sabahları bir başkadır. Sizlere doyumsuz bir gün doğumu sunar. 

Zirve biraz rüzgarlıdır. Güneydeki kayalıkların arasında dinlenip kampa geri dönmelisiniz.
 Ömer Faruk Gülşen
Kaynaklar
-Antik Anadolu Coğrafyası, Strabon (XII-XIII-XlV)
-Türkiye Bitki Terimleri Sözlüğü,TDK yayınları,Prof.Dr. T. Bayto
-Türkiye Florası ve Faunası, Ankara Valiliği Yayınları




“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...