22 Oca 2014

Antik Roma Yolu


Kovanlık Antik Helen Roma Yolu 079
Kovanlık köyünün  yakınında olduğu söylenen ve her nedense çok iyi durumda olan iki bin yıllık antik yolu görmeye gidiyoruz.  Antalya Burdur yolunun otuzuncu kilometresinde Kovanlık köyüne sapan yola giriyorsunuz.  Asfalt yolda üç kilometre gittikten sonra toprak yola giriyorsunuz. Yol su birikintileri ve yağmur çukurlarıyla dolu. Dar toprak yol kıvrılarak Döşeme Boğazı diye bilinen  dağlara doğru uzanıyor. Bir çobana yol soruyoruz. İlerde karşımıza çıkacak olan köprüden sola dönüp arabanın gideceği kadar gidecek sonra yaya devam edecekmişiz.
Toprak yol bitiyor. Döşeme Boğazı'na bir kilometre kala arabayı bırakmak zorunda kalıyoruz. Çobanların derme çatma ağıllarının yanından yürüyerek ilerde görülen harabelere doğru yaklaşıyoruz.  Zemin sanki  kurumuş bir göl yatağını andırıyor. Sular çekilmiş toprak tüm suyu içmiş ama doymamış gibi görünüyor. Ayaklarımızı basarken irkiliyoruz.  Harabeler bir kervansarayın harabelerine benziyor. Etrafta bölgede hemen hemen her yerde gördüğümüz parçalanmış lahit kapakları, dinamit çukurları  buraların defineciler tarafından sık sık ziyaret edildiğini gösteriyor.


Kovanlık Antik Helen Roma Yolu 033
Antik yolun bu noktasında yoğun bir yerleşme olduğunu gösteren kalıntılar var. Nekropol alanı, sarnıç, agora gibi binaların kalıntıları halen duruyor. Muhtemelen burası bir geçiş noktası. Bir kırallıktan diğerine geçiş noktası. Pamphilia'dan Psidia'ya geçiş noktası. Buradan geçen yol Kuzeye Ariassos'a doğru gidiyormuş. (1) Bu antik yol ağının haritası var. David H. French adlı bir araştırmacı bu bölgenin bir haritasını çıkarmış.  Antik Anadolu coğrafyasında tüm kentleri birbirine bağlayan bu yolların önce Helen daha sonra da Romalılar tarafından yapıldığı erken Bizans ve Selçuklu döneminde de fiilen kullanıldığını söyleyen araştırmacılar var.
European 1950 Datum Equidistant Cylindrical Map:st paul1
İki bin yıllık bir yolun üzerinde yürümek çok heyecan verici. Döşeme Orta Ovası adı verilen yerden Döşeme Boğazı'na doğru kıvrılarak yükselen taş döşeme antik yol önümüzde uzanıyor. Basamaklardan tırmanarak çıkıyoruz. Ova yavaş yavaş arkamızda küçülüyor. Üç kilometre boyunca antik yolun coğrafi yapı gereği basamak sistemine göre iri ve küçük taşlar üzerinde yürüyoruz. Boğaza geldiğimizde şiddetli rüzgar karşılıyor bizi. Psidia platosunun serin havası Pamphilia ovasına akıp gidiyor.
Kovanlık Antik Helen Roma Yolu 045
Bu antik yolun "Via Sabaste"  olarak anılan yolun bir parçası olduğu kesin. Giray Ercenk de makalesinde yazıyor detaylarıyla.  M.Ö. 6. yılda yapılan bu yol tam tamına iki bin yaşında. Yolun Pamphilia kentlerine dağılan Batıya Phaselis'e doğuya Perge'ye uzanan bölümleri yok olmuş. Yol etrafında yoğun yerleşim bölgeleri var. Kovanlık Köyü büyük bir olasılıkla yolun tahrip edilmesinde büyük bir rol oynamıştır. Her gördüğümüz antik kentteki tablo değişmiyor. Köylüler hayvanlarını antik kentlerde otlatıyor zaman zaman da define arıyorlar. Yolun bazı bölümleri hiç bozulmamış. Bazı yerlerde ise heyelan ve selin yarattığı tahribatın  izleri var.
Roma İmparatorluğu'nun M.Ö: 129 yılında bölgeye hakim olmasından sonra ilk yaptıkları işin bu yolu onarmak ve genişletmek olduğu söyleniyor. (2) Bu yolun via sabaste adı verilen yolun başlangıcı olduğu da vurgulanıyor. Pamphilia ve Pisidia bölgelerini fetheden Romalı komutanlar ilk iş olarak yol yapımına girişiyorlar. Via Sabaste  Döşeme Boğazı'ndan başlayıp Perge'ye oradan da Side'ye kadar uzanıyormuş. Roma İmparatorluğunun Anadolu'ya yayılma ve yerleşme sürecinde "Asia Eyaleti" siyasi yapısını kurduğu ve buna bağlı olarak da garnizonlar ve güvenlik alanları oluşturduğu. Mevcut yol güzergahlarının tamir edilerek yeni yollarla takviye edilmesinin bölgede Roma askeri gücünün kısa sürede etkili olmasına yardımcı olduğu tarihçiler tarafından ileri sürülmektedir. Antik yolları araştıran İngiliz Arkeoloji müdürü Dr. David H. French makalesinde  elde ettiği bilgilerin ışığında antik yolların haritasını oluşturmaya çalışmıştır (3) Özellikle güney  Pisidia bölgesindeki antik yolların mil taşlarından söz etmektedir.  Roma İmparatorluk ordularının bu coğrafyada vergi toplamakta çok zorlandığı giderek askeri gücü artırarak vergi toplamayı kolaylaştırmayı hedeflediği bazı araştırmacılar tarafından  ileri sürülmektedir. (4) Öte yandan Anadolu'nun Roma orduları tarafından fethi çok da kolay olmamıştır. Pontos kralı Mithridates kırk yıl boyunca Roma ile savaşmıştır.  Romalı general Pompeus uzun mücadeleler ve siyasi manevralarla kralın en yakınında olanları ihanete zorlamış, oğulları ve en güvendiği generalleri tarafından ihanete uğrayan Mithridates yenildi böylelikle Roma İmparatorluk lejyonları tüm Anadolu'ya yayıldılar. Helen döneminden kalan küçük krallıklardan biri olan Pontos zamanın güçlü ordusu karşısında kırk yıllık bir mücadelenin sonunda  Galat, Kapadokya  ve diğer krallıklar gibi tutunamamıştır. M.Ö. 100 yıllarında başlayan Roma istilası M.Ö. 60 yıllarında sonuçlanmıştır. Bu tarihten sonra Anadolu'daki  Helen hakimiyeti sona ermiş Roma hakimiyeti başlamıştır. Roma yolları işte bu dönemde başlanıp yıllar boyunca geliştirilip tüm Anadolu'ya yayılan bir ticaret ve lojistik ağına dönüşmüştür.
Kovanlık Antik Helen Roma Yolu 076
Önce Likya sonra Helen daha sonra da Roma tarafından kullanılan, tamir edilerek genişletilen yol ağları tüm Anadolu şehirlerini birbirine bağlayan son derece ustalıkla yapılmış antik hazineler arasında yer almaktadır. Binlerce kilometre uzunluğundaki bu döşeme taş yolların çoğu malesef yok olmuştur. Özellikle dağlık alanlardan, boğazlardan  geçen yollar bozulmadan günümüze kadar gelmiş, öte yandan tarım arazileri ve yerleşme bölgelerindeki yollar köylüler tarafından bilinçsizce yok edilmiştir. Tarihi eser katliamı günümüzde de bütün hızıyla devam etmektedir. Koruma altına alınan bölgelerde hayvan otlatan, define arayan, taş ocağı işeten kişilerce tahrip edilen antik eserlerin yok oluşuna seyirci kalınmaktadır.
Biz iki bin yıllık bir yolun üzerinde yürürken Anadolu'nun gerçek kralı Mithridates'in işgalci Roma güçlerine karşı verdiği mücadeleyi düşünmeden edemedik.
 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
(1) GİRAY ERCENK:  Pamphylia Bölgesi ve Çevresi Eski Yol SistemiBelleten, C. LVI, Ağustos 1992, Sayı: 216’dan Ayrı Basım,Ağustos 1992
(2) Burak Takmer, Nihal Ömer Tünen : Batı Pamphylia'da Antik Yol Araştrrmaları, Via Sebaste, ADALYA, 2008 No XI, Antalya
3) Dr. David H. French, Roma yolları ve mil taşları,
(4) Murat Arslan, Mithridates Eupator ve Roma, Doktora Tezi, Akdeniz Üniversitesi, Eskiçağ dilleri ve Kültürleri, Antalya , 2002




7 Oca 2014

İtalyan Değirmeni

5 Ocak 2014 İtalyan Değirmeni Karapınar 026

Doğu Toros dağlarının Akdeniz’e paralel  uzayıp gittiği Serik Çandır bölgesine ANDOST grubu ile yaptığımız günübirlik doğa yürüyüşü hedefi olan İtalyan Değirmeni’ni görmeye gidiyoruz. Rehberimiz yöreyi çok iyi tanıyan Ahmet Bölükbaşı. Aşağıdaki yürüyüş planı ve haritayı otöbüste katılımcılara dağıtıyor.
Kızıllar Köyü adı verilen bölgeden başlayarak Soğanlı Dağı eteklerinden yürüyoruz. Rehberimiz parkurda değişiklik yapmış. Yörede yağan  yağmur sonrası kayganlaşan zemin  ve  ”şeytan kınası” adı verilen kaya likenlerinin tehlikeli olacağı varsayımıyla Soğan Dağı’na çıkışımız iptal ediliyor. Ormanlık arazide paralel bir seyir izleyerek yürüyoruz.
Ahmet Bölükbaşı 89 yaşında bir mühendisten dinlediği İtalyan Değirmeni hikâyesini anlatıyor:
Bölgenin İtalya tarafından işgal edilmesi yörede çok farklı algılanmış. İtalyan Değirmeni de bu işgal döneminden kalma. Ahmet Bölükbaşı kendisine anlatılan hikâyeyi şöyle özetliyor:
“İtalyanlar yöredeki su kaynaklarını elverişli buldukları için bir değirmen yapmaya karar verirler. İtalya’dan elli metre uzunluğunda demir döküm boru gemiyle  getirilir. Ormanın içlerine kadar develer ve katırlar yardımıyla güç bela taşınıp monte edilir. Değirmenci Anders Castelliano adlı iri yarı bir İtalyan arkeologdur. Castelliano iri yarı esmer yeşil gözlü çok yakışıklı bir adamdır. Yörede hiç kimse onun kadar güzel bir erkek görmemiştir. Zaten İtalyanların çoğu çok güzel ve yakışıklıdır. Castelliano köylünün buğdayını alıp öğütür ve elde ettiği unları da İtalyan işgal ordusuna gönderir. Yörede yaptığı kazılardan elde ettiği tarihi eserleri İtalya’ya kaçırdığı söylenmektedir. ”
İtalyan Değirmeni  özetle işgal döneminin acılarla ve yoklukla dolu  hikâyesidir. Ahmet Bölükbaşı Sevr Anlaşması’nın hazin sonu olarak görür bu olayı.
Bölgede su kaynaklarının zenginliği bilinmektedir. Nitekim  aynı coğrafyada kurulmuş olan örneğin Selge Antik Kenti’nin iki bin yıl önce yapmış olduğu su sisteminin yakın zamana kadar  devlet su işleri tarafından kullanıldığı söylenmektedir. Yetmiş bin nüfuslu bir antik kente su taşımak için inşa edilen su kemerleri ve künkleri bir adam boyundadır. İtalya’dan getirilen elli metrelik otuz santim çapındaki demir borunun neden bu kadar büyütüldüğünü izah etmek çok zor.
İnsanların ulaşamadığı ormanın derinliklerinde kuş cıvıltıları duyuluyor. Av tüfeklerinin sesi Soğan Dağından yankılanıyor. Bölgenin üç yaylası varmış: Muharcık, Burgaz ve Nanalı. İlerde karlı Ovacık Dağı bütün heybetiyle karşımıza çıkıyor. İki bin metrelik bir dağ.
Öğle yemeği arası verdiğimiz tepede İtalyan İşgalini düşünüyorum. Antalya bölgesinde bir çok alanda İtalyan etkisi var. Kaleiçi evleri, sağlık ocakları ve okullar etkilenmişler İtalyanlardan. Toplam üç yüz askerle gerşekleştirilen bir işgal.  Tarih 28 Mart 1919.
“28 Mart 1919 Cuma sabahı şehrin idari amirine başvuran İtalyan komutanlığı, şehirde İtalyan okulunda bulunan rahibelerin korktuğu gerekçesiyle 10 kişilik bir askeri birliği şehre çıkartmak için izin istedi. Askerlerin İtalyan okulundan çıkmamaları şartıyla izin verildi. Bunun üzerine saat 15.00 den itibaren İtalyan askerleri karaya çıkmaya başladı. 300’den fazla İtalyan askeri ile Antalya kısa sürede işgal edildi. İşgali 300 civarındaki bir asker sayısıyla gerçekleştiren İtalyanlar bu mevcudu 30 Mart 1919’da 6oo’e çıkardılar. Bu askerler şehrin içine ve çevresine çadırlı ordugâhlar kurarak yerleşmişler, postalar ve nöbetçiler görevlendirmişlerdir. Silâh ve mühimmat ambarlarını kontrol altına almışlar, Antalya’daki silâh ve mühimmatın başka yerlere nakline izin vermemişler, yollara yerleştirdikleri posta noktalarında yolcuların kontrolünü yapmaya başlamışlardır. 1922 yılında Antalya’nın nüfusu 24.000 civarında idi ve bu nüfusun 16.000’i Müslüman 8.000’i ise Hıristiyan, Yahudi ve Ermeni vatandaşlardan oluşmaktaydı.” Kaynak : Göksel Mahir Yılmaz, Antalya Solu  
Arkeolojik eserler konusunda da şu bilgiye rastlıyoruz:
“Biagio Pace, Roberto Paribeni gibi arkeologlar, halkı kendi yanlarına çekmek için ülkeleri lehinde propaganda yaptılar. İtalyan arkeologlar, çalışmalarını bazen Osmanlı Hükümeti’nin bilgisi dâhilinde yapmışlar; kimi zaman kendi başlarına hareket etmişlerdir. Ortaya çıkarılan eski eserlerin hükümete bilgi verilmeden koruma altına alınması Osmanlı Devleti’nin tepkisine yol açmıştır. Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, İtalyan araştırmacılar, buldukları bir takım eski eserleri hükümete haber verme ihtiyacı duymadan ülkelerine götürmüşlerdir.”  Kaynak : Göksel Mahir Yılmaz, Antalya Solu  
Castelliano'nun Avatar'ı
Gezi sona erdiğinde bazı tarihi gerçeklerin yörede farklı şekillerde algılanmasının ne kadar doğal olduğunu düşündüm. Büyük bir olasılıkla gözlerden uzak bir şekilde kazı yapmak isteyen bir arkeolog olan Anders Castilliano değirmeni bir (bahane) dekor olarak kullanıyor; tarihi eserler bakımından çok zengin olan Papmphylia bölgesinde Perge, Silyon, Selge gibi antik kentlerin tam ortasında işini yapıyordu.
İşin en ilginç tarafı ise henüz bölgeden neyin götürüldüğünün tam olarak farkında olmayan arkeologlar belki de yıllar sonra kaybolan eswerleri keşfedeceklerdir. Gördüğüm antik kentlerin hemen hemen hepsi hiç bir güvenlik önlemi alınmadan açgözlü hazine avcılarının insafına terk edilmiş durumda. Koyun keçi otlatma bahanesiyle antik kentlere giren köylüler tarihi eserleri hem tahrip ediyor hem de talan ediyor. Kültür bakanlığı personeli ise hırsızları uzaktan izlemekle yetiniyor.
Xanthos Letoon Patara 8 Mayıs 2013 098

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...