Bu bir din çatışması mıdır? Yoksa etnik bir çatışma
mıdır? Ya da güçler dengesi midir?
Filistin topraklarının yani Kudüs’ün de dâhil olduğu
kutsal toprakların kimin tarafından kontrol edileceğini belirleyecek olan bu
çatışmanın galip gelen tarafı bugünkü statü göz önüne alınırsa İsrail olmuştur.[1]
Kudüs ve Gazze İsrail tarafından kontrol edilmektedir. Mısır son yıllarda Gazze
konusunda ilkeli bir siyaset izlememiştir. Özellikle de yeni yönetimin Filistin
sorununa eğilmediği görüşü yaygınlık kazanmıştır.
Bu çatışmanın tarihçesine bakmanın ötesinde
çatışmanın nedenleri üzerinde de durmak gerekir.
Öncelikle bazı hipotezler üzerinde durmamızda fayda
vardır.
1) Bu
çatışma Sünni İslam ile Yahudiler arasındaki bir din çatışmasıdır.
2) Bu
çatışma bölgede ABD’nin çıkarlarını koruyan İsrail’in güç savaşıdır.
3) Bölgedeki
dengeleri kendi lehine çevirmeye çalışan Suudi Arabistan, Suriye, Mısır gibi
Arap ülkelerinin İsrail’e karşı kurmuş oldukları ittifak çatışmasıdır.
4) Bölgede
kurulacak yeni dengeler çerçevesinde Türkiye daha aktif bir rol üstlenebilmek
için İsrail yerine
ABD’nin bölgedeki tek müttefiki olma yolunda siyasi çabalar
göstermektedir.
Hipotezlerin hangi medya kanallarından kamuoyuna
yansıtıldığı da önem arz etmektedir. Bu bölgenin tarihine birkaç dönem halinde
bakmak gerekir. Öncelikle 1917 yılı Birinci Savaş sonrası Lord Balfour
deklarasyonu belirleyici bir öneme sahiptir. Osmanlı kontrolündeki vilayetlerin
Fransız ve İngilizler tarafından paylaşımı öncesinde bölgesel kabilelere
verilen sözler vardır. Faysal ailesinin önderliğinde kurulan Suriye devleti, Fransız
desteğiyle, Yine aynı kabilenin desteğiyle İngilizler tarafından kurulan Ürdün
devleti dışındaki Kudüs ve Filistin İngilizlerin kontrolünde kalmıştır.
İngilizlerin Yahudilere devlet kurma sözü verdikleri bilinmektedir. Bu sözün
karşılığının ne olduğu ise hala tartışılmaktadır.
Bin iki yüz yıllarından başlayarak sekiz asır
boyunca Kuzey Avrupa’nın başta İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya, Portekiz,
Rusya, Polonya olmak üzere her yerinden Filistin’e göç eden Yahudiler vaat
edilmiş topraklar adını verdikleri yerde BM desteğiyle 1948 yılında İsrail
devletini kurmuşlardır. BM ‘lerin iki devlet formülüne karşı çıkan Mısır, Suriye
ve Ürdün İsrail’e karşı silahlı mücadele başlatmışlardır. Arap-İsrail savaşları
olarak adlandırılan bu savaşlardan daha modern teçhizata sahip olan İsrail
kârlı çıkmıştır. Filistin Kurtuluş Örgütü daha farklı bir savaş taktiği denemek
üzere kurulmuş bir gerilla teşkilatı olarak yıllar boyunca İsrail ve Yahudilere
misilleme saldırılarında bulunmuştur. Yaser Arafat’ın önderliğinde başarıya
ulaşan FKÖ sonunda tarafları barış masasına oturtmayı başarmıştır. Tam Orta
Doğu’da barış rüzgârları esecek derken FKÖ’den ayrılan bir grup mücadeleye
devam edeceğini ilan etmiştir. Radikal İslam söylemiyle taraftar toplayan
Hizbullah ve Hamas grupları özellikle Filistinliler arasında çalışarak seçimle
iktidar olmayı başarmışlardır.
Hamas’ın FKÖ’nü siyasi arenadan çıkarmasıyla
birlikte yeniden savaş rüzgârları esmeye başlamıştır. Hamas liderleri açıkça
İsrail’in kutsal topraklardan (Filistin) çıkarılmasıyla son bulacak bir “cihat”
dan söz etmektedirler.[2]
Her ne koşulda olursa olsun bu amaçla yola çıkan bir teşkilatın barış masasına
oturmayacağı inancı yaygındır.
Sosyalist FKÖ’nün aksine “şeriat” düzeni isteyen
Hamas’ın “Müslüman Kardeşler” le köklü ve tarihi bağları mevcuttur. Bu anlamda
Mısır’daki siyasal değişimler Hamas’ın
Gaza politikasını da yakından etkilemiştir. Hamas İsrail’in askeri gücünün farkındadır.
Bu güçle başa çıkamayacağının da farkındadır. Öte yandan Rusya ve AB destekli
Hamas medya stratejisinin uzun vadede başarılı olacağı görüşünden hareketle bir
anlamda İsrail’in dünya kamuoyunda sivilleri hunharca katleden bir ülke
görüntüsü vermesi için elinden geleni yapmaktadır. İsrail yöneticileri bu
oyunun farkında değilmiş gibi davranmaya devam etmektedirler.[3]
Nitekim Gazze ablukası, hava saldırıları ve sivil kayıplar Hamas’ın lehine bir
dünya kamuoyu oluşmasına neden olmaktadır.
Dünya basını İsrail Hamas mücadelesinde tarafsız
kalmak için ciddi anlamda zorlanmaktadırlar. Hamas’ın masum sivil
Filistinlileri kalkan olarak kullandığı tezini ileri sürenleri haklı çıkaracak
kanıtlar mevcuttur. Öte yandan bütün bu olanları sadece Hamas ile İsrail
arasındaki eski husumetin alevlenmesi olarak görmek de büyük bir yanılgıdır. Bölgenin
hızla değşen stratejik yapısı her geçen gün yeni paradokslar ortaya çıkmasına
neden olmaktadır.
Suriye, Irak ve Mısır yani bir anlamda Filistin
davasını destekleyen bu üç ülke iç savaş durumundadır. Özellikle Irak defacto üçe bölünmüş durumdadır. Mezhep
savaşları ciddi insan kayıplarına yol açmaktadır. Demokrasi kültürü olmayan bu
topraklarda kaba güç iktidarı ele geçirmek için can almaya devam etmektedir.
Kabileler birbiriyle savaşırken aynı mezhep grupları da sürekli bölünerek
radikalleşmekte tüm bölge bir kan denizine dönüşmektedir.[4] Sünni
grupların giderek radikalleşmesi bölgede gerek Şiiler gerekse de gayri Müslimler
arasında büyük bir göç dalgasının da habercisi olmuştur. Irak ve Suriye’de
komşu ülkeler göç edenlerin sayısı milyonlarla ifade edilmektedir. Bu göç
dalgalarının ne kadarının Filistin’e ulaştığını ise bilmiyoruz.[5]
İsrail’in bu göç dalgaları karşısında kayıtsız kalması düşünülemez.
Orta doğuda din söylemiyle taraftar toplayan
grupların insan hakları ve demokrasi gibi çağdaş siyasi eğilimlerden söz etmek
yerine kaba gücün egemen olduğu, küçük yaştaki insanlara makinalı tüfekle ateş
etmeyi öğreten tek düze “ya öl ya öldür” mantığıyla tek boyutlu bir toplum
yaratmaya çalıştıkları ortadadır.
Gerek İsrail gerekse de Hamas bir ölüm oyunu
oynamaktadırlar. Hangi tarafın haklı olduğu konusu artık önemini yitirmiş;
giderek her yaştan masum insanların katledildiği amaçsız ve sonuçsuz bir oyunu
oynayan aklını yitirmiş liderlerin oyuncağı olmuş barış isteyen insanları bu
ölüm sarmalından kurtaracak bir çözüm beklentisi olanağı maalesef ortadan
kalkmıştır.
Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin taraf
olarak Filistin’i yani Hamas’ı seçmesi de bir çok bakımdan anlamlıdır. 2002
yılı öncesi stratejisiyle taban tabana zıt yürütülen bu Hamas yanlısı İsrail
karşıtı diplomasisi giderek olumsuz sonuçlar vermeye başlamıştır. Bir görüşe
göre bir yandan Hamas yanlısı görünüp “Mavi Marmara Krizi” yaratan Türkiye öte
yandan İsrail ile gizli anlaşmalar yapmaktadır. Bu hipotez eğer doğru ise Türk Dış politikası
ikili bir oyun sürdürmektedir. Bu oyunun sonunda evdeki bulgurdan olma riski de
vardır. Şark kurnazlığıyla iki tarafın suyuna da gidiyor görünerek dış
politikada hiçbir yere varmak mümkün değildir.
Nitekim İsrail’i terörist devlet ilan ederken,
Hamas’ın şeriat uygulamalarını da onaylamış olma durumuna girilmektedir.
Hamas’ın Filistin kadınlarına uyguladığı dini baskı Afganistan’daki Taliban
uygulamalarını da geçmiş durumdadır.
Bu da hiçbir
şekilde kabul edilemez. Aynı bakış
açısıyla bireysel özgürlükler, hukuk devleti, evrensel değerler gibi anayasal
hakları savunması gereken Türkiye’nin dünyanın en gerici sistemlerini savunuyor
duruma düşmesi kabul edilemez.
Türk dış politikası son derece yanlış bir yola
girmiştir. Mısır’da Müslüman
Kardeşler’in çağ dışı uygulamalarını savunan bir anlayış, Filistin’de Hamas’ın
katı şeriat kurallarını da desteklemektedir.
Bütün bu çelişkilerin odağında ise Türkiye’nin
siyasal geleceği durmaktadır.
Türkiye taraf tutmak yerine ilkeli bir diplomasi
yürüterek insan hakları ve bireysel özgürlüklerin savunucusu duruşu
sergilemelidir.
Büyük devletlerden beklenen de budur.
[1] 1948
yılında başlayan Arap İsrail çatışmaları
her iki tarafın da ağır kayıplar vermesiyle sonuçlanmıştır. İki kez ateş kes
sağlanmış fakat 1956 yılında çatışmalar tekrar alevlenerek tüm bölgeye
sıçramıştır. Soğuk savaşın da etkisiyle
Arap dünyasında bölünmeler olmuştur. İsrail, Sudi Arabistan, Ürdün Batı
bloğunda kalırken Mısır, Suriye ve Kuzey Afrika ülkeleri Sovyet bloğunda yer
almışlardır. Dolayısıyla Arap İsrail çatışmasında soğuk savaş rüzgarları da
esmiş siyaset ona göre çizilmiştir. Üçüncü savaş 1967 yılında gerçekleşmiş ve
bütün bu savaşlardan galip çıkan taraf İsrail olmuştur.
[3] http://www.independent.co.uk/voices/comment/israels-reaction-has-been-vicious-and-misdirected-9603064.html?origin=internalSearch