Denizde top kullanımı araştırdığım kadarıyla ilk kez
1337 yılında İngiltere Fransa arasında gerçekleşen deniz savaşında kayda
geçmiş. İngiliz Plantagenet Hanedanlığı ile Fransız Valois Hanedanlığı
arasındaki ihtilaflardan kaynaklanan ve 1453 yılına kadar yaklaşık yüz yıl on
altı yıl süren savaşların da en önemli silahlarından biri olan toplarla
silahlanmış gemilerin birbirini denizlerde kovaladığı döneme rastlamaktadır. Tarih kitaplarında yüz
yıl savaşları olarak adlandırılan dönem de bu dönemdir.
Gemilere yerleştirilen topların ateşlenmesiyle oluşan
geri tepmeyi önlemek için çok sıkı bağlanan topların gevşek bağlananlarının
teknenin batmasına kadar varan hasarlar verdiği de bu dönemde anlaşılmıştır.
İşte loose cannon kavramı gemide başları
gevşek olan tehlikeli toptur.
Loose Cannon’un bir politik kavrama dönüşmesi de yine
o yıllarda meydana gelmiştir. Bir politikacının bazı eylemleri sonuçlarını
yeterince düşünmeden acemice ve sorumsuzca gerçekleştirmesi gerek siyasal
gerekse de sosyal ve ekonomik yaşamda çok ciddi felaketlere sebep olabilir.
İşte bu felaketleri yaratan politikacılara, siyasi liderlere siyasi literatürde
loose cannon adı verilmektedir.
Şimdi bu kavramı bazı olaylarla örneklemek istersek:
Örneğin ticari bir kuruluşun dağıtabileceğinden ve satacağından daha fazla mal
üretmesi için sermayesinin fevkinde kapasite artırımı için yatırım kararı
alarak bankalara borçlanması,
yönetimin bu şirketin felaketini hazırlamasıyla
eşdeğer olarak kabul edilebilir. Burada yönetim loose cannon durumundadır.
Siyasi alandan bir örnek verirsek. Bir siyasi partinin
tüzüğüne ve ideolojisine ters hareket eden bir milletvekilinin diğer siyasi
partilerle bilgi alışverişinde bulunması ve kendi siyasi partisinin
menfaatlerini hiçe sayması da bu kavrama iyi bir örnek teşkil edebilir. Bu kişi
de partisi için loose cannon’dur.
Hitler ‘in iktidara yürüdüğü Almanya’da olduğu gibi
çoğunluğu bencil ve zır cahil fanatiklerden oluşan bir topluluğun kendilerine
gerçek dışı ve soyut yalanlarla yaklaşan politikacılara kanarak veya menfaat
karşılığı destek verip yönetime getirmesi sonucunda ülkede şiddet ve
yolsuzlukların artması, özgürlüklerin kısıtlanması, terör ve cinayetlerin
yaygınlaşması o yönetime destek vermeyenlerin, farklı bir etnik gruptan
olan olanların cezalandırılarak göçe zorlanması sonucunu doğuruyorsa bu durumda
loose cannon işte o politikacılara destek veren cahil ve fanatik
topluluktur. Hitler idaresi Alman halkını felaketler sarmalına sürüklemiş
onulmaz yaralar açmıştır. Bu felaketleri yalnızca Hitler’e mal etmek doğru
değildir. Esas suçlu onu iktidara getiren fanatik çoğunluktur.
Tek adam idaresine yol veren fanatik topluluk, o
ülkenin uzun yıllar felaketlere uğramasında da loose cannon görevini üstlenmiş
demektir. Cumhuriyet dönemini sonlandıran Juleus Sezar Roma imparatorluk
geleneğinde diktatoryal geleneği de başlatmıştır. İkinci savaştan bu yana
üçüncü dünya ülkeleri tek adam idaresini tek çıkar yol gibi görmeye
koşullandırılmışlardır. Saddam’ın Irak’ı, Çauşevsko’nun Romanya’sı, Kaddafi’nin
Libya’sı, en belirgin örnekler olarak sayılabilir. Tek adam yönetimi yani
diktatörlük rejimi o ülke için loose cannon’dur. Geminin batacağına garanti
gözüyle bakabilirsiniz.
İktidar hırsı tavan yapan politikacıların destek almak
için vaatlerde bulundukları bilinir. Kime ne vaat edeceksiniz? Çoğunluk neden
etkileniyor? Birinci sırada din geliyor. İkinci sırada ise para. Bu iki konuda
etkili vaatleri yapan politikacı hemen destek kazanıyor. Orta Doğu ülkeleri,
Pakistan ve Türkiye’de Cuma namazına gitmek neredeyse tüm politikacıların
kullandığı bir yöntem.
Dini politikaya alet etmek kavramını biraz açalım. Dini
sembollerin ön plana alındığı politik
stratejinin olmazsa olmazı. Seçmenine kendini dini bütün bir kişi olarak
göstererek puan toplamak için her fırsatı değerlendiren politikacı temel
meselelerle ilgili sorunları görmezden gelir. İş güvencesi, eğitim, sağlık,
adalet, doğa ve dış politika vb. gibi
ana konuların yanından bile geçmez. Yandaşlarına ihalelerden aslan payını
ayırmak için azami gayreti sarf eder. Toplum içinde ve basın toplantılarında
dini mesajlar verir, ahlak üzerine nutuklar atar ve her sorun için muhalefeti
ve geçmiş politikacıları suçlar. Politikacı profili aşağı yukarı böyle.
Nasıl oluyor da din bu kadar güçlü bir politik silah
haline gelebiliyor? Neden diğer temel konular çoğunluğun ilgisini çekmiyor da dini konular çekiyor? Basit bir cevap vermek gerekirse, cahil ve
bencil olarak tanımladığımız eğitimsiz çoğunluğun temel meseleleri anlamadığını,
daha doğrusu anlamak için bir ihtiyaç duymadığını söyleyebiliriz. Hazıra konmak ve emek sarf
etmeden bir dizi ayrıcalıklar temin etmek işlerine geldiği için o konuları kurcalamıyorlar.
Binlerce yıldır bu böyle. Siyasi gücü elinde tutan grup, elde ettikleri veya
edecekleri avantajlar için genel doğrulardan ve genel ahlaki davranışlardan
uzaklaşma pahasına yalanlar söyleme yoluna sapacaklardır. Artık dijital çağda farklı iletişim kanalları olduğunu ve güç odaklarının
farklı sürelerde ve amaçlarda haber
ürettiğini söylemek gerek.
Manipüle edilen haberlerin arasından gerçekleri
ayıklamak da zor. Avrupa’da kendi siyasal rejiminin kurbanı olmuş Hitler
Almanya’sından sonra, aradan elli yıl geçtikten sonra yüz yılda kurduğu
kurumları siyasal İslam’ın tek tek yok etmeye başladığı bir başka cumhuriyeti
de burada anmak gerek. Radikal Kitap’da Semih Gümüş şöyle yazıyor:
Bu ülke tüm kurumlarıyla, entelektüelleriyle ve hızla değişen değer yargılarıyla
dekadansın tam ortasına batmış durumda. Kurtuluşu yok. Tüm medya ilkokul ikinci
sınıf kültür seviyesinde yayın yapıyor. İşin tuhafı bunu yadırgayan da yok.
Ahım şahım bir zamanlar şahin olan entelektüeller şimdi sus pus olmuş
kendilerine dikte edilen cümleleri kuruyorlar.
Ülkenin Doğu illeri savaş alanına dönmüş durumda. İç
savaş görüntüleri var. Hendekler, ağır silahlar, ölen çocuklar ve kadınlar.
Çatışmalarda ölen siviller askerler ve polisler var. Resmi açıklamalara göre teröristlerin ağır
kayıplar verdiği anlaşılıyor. Bu teröristlerin hepsinin bu ülke vatandaşı olup
olmadığını da bilmiyoruz. Geçmiş yıllarda olduğu gibi bu ülke kendi halkıyla mı
savaşıyor? Savaşı durdurmak için barışçı yöntemlerin kullanılabileceği
kanıtlandı. Ama siyasi rant uğruna bir bölgenin sivil halkı kurban ediliyor. Her
şeyin bedeli kanla mı ödenmek durumunda? Güney doğuda çatışmalarda kendi
vatandaşlarını öldüren güvenlik
güçlerinin Kürt kalkışmasını engellemek için bazı kanaat önderlerini de
öldürdüğü söyleniyor. Haber alınamıyor. Objektif haber hiç yok. Bu ülke hiç bu
kadar çaresiz kalmamıştı. Dekadansın her alanda aşındırdığı özgürlükler ve
adalet artık hiç kalmadı. Teslim olmuş bir ülke. Tüm cephelerde kayıplar veren
demokrasi ve insan hakları güçlerinin umudu azalıyor.
Bu topraklarda yüz yıllar boyunca hep kaba güç egemen
oldu. İnsanlar korku imparatorluğunun bir kölesi olarak itip kakıldılar. Şimdi
de değişen bir şey yok. Kendi inancını tek ve mutlak doğru olarak dayatan
egemen güç önünde engel tanımıyor. İnancı birinci sıraya yerleştirip tüm
hiyerarşileri yeniden kurguluyor. Korku imparatorluğunun kölelerinin iki seçeneği
var. Ya biat et, şerefsiz olarak yaşa, ya da karşı çık, sürün ve öl.
Cioran’ın kelimeleriyle söylemek gerekirse:
“Atadan kalma ödlekliğimizin bize
önerdiği çözümler, entelektüel edebinden yan çizmenin en beter yollarıdır.
Yanılmak, kandırılmış olarak yaşamak ve ölmek; insanların yaptığı budur. Ama
bizi Tanrı'nın içinde yok olmaktan koruyan ve bütün anlarımız, hiç
etmeyeceğimiz dualara dönüştüren bir haysiyet de vardır.”
E.M. Cioran, Çürümenin Kitabı, s.15
[1] In the
days of sail, naval vessels mounted cannon carefully and purposefully rigged
into positions which optimised the effect of their fire. Occasionally, the
rigging of these very heavy guns might come loose, and with the vessel pitching
about on high seas or during manuever in battle, the results for the ship and
crew could prove catastrophic. The term has come to describe a person lacking
prudence or insight, whose actions and/or speech jeopardises the safety of
people in their proximity or under their authority.
Like a drunken bully, the politician shrugged off
his advisors and taunted the insurgent forces operating in the country his
armies were attempting to pacify. He had become a LOOSE CANNON.