Bithynia (Βιθυνία)
Bu hafta sonu bir doğa grubu ile kısa süreli bir Bithynia/Bitinya seyahatine gidiyoruz. Bu
grupla ilk kez yürüyeceğim. “Kültürel Gezi” olarak tanımlanıyor. Uzun bir
süredir yapmayı planladığım bir seyahat bu. Orta ve Batı Karadeniz bölgeleri
keşfedilmeyi bekliyor. Bu gezide Küre Dağları Milli Parkı, Valla Kanyonu, Hora
Kanyonu, Ilıca şelalesini gezmeyi planlıyoruz. Otelde bir gecelemeden sonra
Pınarbaşı ve Safranbolu kasabalarını da görme fırsatımız olacak. Tam da
keşfetmeyi planladığım yerler. Bu bölgenin ormanları yaprak döker ağaçlarla
dolu. Özellikle sonbahar aylarında sarı ve bakır renginin tüm tonlarını görmek
mümkün olacak. O bölgede Yenice Ormanları’nı bir yıl önce fotoğraflamıştım.
Kısa bir programdı. Yeniden daha yoğun bir program düşünüyorum. Gecesiyle
gündüzüyle, çadırlı ya da pansiyonlu bol bol fotoğraf çekeceğim bir gezi.
Doğu Karadeniz bölgelerini yeterince tanıdığımı
düşünüyorum artık. Doğu Karadeniz’de daha gitmediğim görmediğim çok yer var ama
nedense oralara gitmek içimden hiç gelmiyor. Örneğin birkaç kez niyetlendim ama
Kaçkar zirvesi yapamadım. İsmimi
yazdırdığım tur iki kez iptal edildi. Pokut Yaylası’nın o klasik fotoğrafını da bir türlü çekemedim.
Sisten göz gözü görmüyordu. Yağmur sis şeklinde yağdı durdu inadına. Saatlerce
bekledim ama ne fayda. Gito Yaylası’nda da o öyle olmuştu. Bu yaylaların dumanı
hiç eksik olmazmış. Ne yapmalı? Belki de pansiyonlardan birine yerleşip inadına
fotoğraf ışığını beklemeli. Fırtına Vadisi’nin doğu tarafında kalan yaylalara da
gidemedim. Ama artık içimden gelmiyor gitmek. Bu yaz ayaklarım geri geri gitti.
Bir türlü yapamadım.
Birkaç nedenle: Birincisi ve en önemlisi oralarda
yaşayan, değişim gösteren ve doğayı
hızla tahrip eden Doğu Karadeniz halkı. O yörelerden ne kadar göç olduğu
mutlaka bir yerlerde kayıtlıdır. Benim tahminim son elli senede nüfusun
neredeyse yarısı göç etti. Burada aydınlanmış Karadenizlileri yani doğayı
korumak için yıllardır mücadele eden Fırtına insiyatifi, Yeşil Yol ve Cerattepe
ve tüm doğa direnişçilerini, merhum Kazım Koyuncu’nun, Marsis grubunun arkadaşlarını artık çok azalmış olsalar da tüm
gerçek doğa aşıklarını ayrı tutarak söylüyorum. Bu bölgede kalan insanlar her
nedense karanlık çağlara dönüş yaptılar
ve giderek karanlığa daha da çok batıyorlar. Bu hakikaten çok ürkütücü. Saçma
sapan fikirleriyle, hurafeleri ve sahte öfkeleriyle bozulmuş bir halk. Yüzde
yetmişlere varan bir oranda bilimi ve aydınlanmayı reddeden bir kitleden söz
ediyoruz. Siyasi mi yoksa değil mi
bilinmez ama kesin olan şey; maddi çıkarlar sağlanarak lümpenleştirilmiş
ekonomik olarak dönüştürülmüş bir “ahali“ oldukları. “Yeni Türkiye” ahalisi. Karısını
ve çocuğunu döven, karısının eve kapanıp örtünmesinde ısrar eden bir tuhaf
erkek egemen topluluk. Kamu ihalelerinden nemalanan bir asalak kitle. İnşaat ve
maden ocağı sektöründe ihale kazananların çoğunluğu nedense bu bölgeden. Öne
çıkan prototipler var: Erkek, orta ya da lise ikiden terk, öfkeli, asık
suratlı, her şeyi bildiğini sanan, karısına ve çocuklarına şiddet uygulayan, gösterişte
dindar, sözüm ona kalender, mert, doğru sözlü
havaları içinde kabadayılık taslayan sahtekar bir figür. Öte yandan bu özelliklerin çoğunluk
için birer maske olduğunu da anlıyorsunuz. Özellikle “muhafazakarlık” , “mertlik” maskesiyle
ortaya çıkardıkları gerçek karakter mide
bulandırıcı seviyelere geldi. Söz konusu olan muhafazakarlık maskesi kömür, makarna ve alışveriş kuponu boyutundaki
maddi çıkarlarla ve etrafa yapılan gösterişle alakalı. Ramazanda göstere göstere oruç
tutulup iftar açılıyor. Cuma günleri en önde saf tutup sağa sola baş selamı
dağıtmalar, bir şekilde para bulup kurban kesip dağıtmalar hep göstere göstere
hep törenle. Rüzgâr nereden eserse o
yana dönen iş bilen adamlar ve onların sesi çıkmayan, yumrukla ve tekmeyle susturulan
kadınları. Nerede bu şarkılarda dinlenen dağların mert kadınları ve yiğit
erkekleri? Nereye gittiler? Yıllar boyunca kala kala fındık ve çaya mahkum olan
ahali artık geçinemiyor. Balık yok, ticaret yok, limanlardaki gemiler boş. Çaresiz büyük şehirlere göç ettiler.
Gidiş o gidiş. Gidenler de kurtulmadı. Gittikleri yerlerde uyumsuz bir yaşam
sürüyorlar. Şiddet uyguladıkları için hapislerde çürüyenler var. Kendisinden ayrılmak isteyen
kadını bıçaklayanlar var. Geriye sözde muhafazakarlar kaldı. Çoğu özellikle de bölgesel esnaf gerektiğinde hem solcu hem sağcı derin manevralar
yapabiliyorlar. Büyük iş adamı pozlarında ortalıkta gezinen, doğayı tahrip
ederek belediye ihalelerinden dünyalığını yapan ilk grup değil bu. Daha önceki
yıllarda da farklı siyasi partilerin farklı idarecilerinin yaptıklarını taklit
ediyorlar. Çürüme ne zaman başladı kimse bilmiyor.
Trabzon ve Rize yaylaları Arap sermayesinin insafına terk edilmiş
durumda. Tur düzenleyen şirketler de bin bir türlü şaklabanlık yaparak bu vahim
tablonun üstünü örtmeye çabalıyorlar. Trabzon Uzungöl’ün etrafı betonla
sarıldı. Tüm oteller ve villalar kanalizasyonlarını göle deşarj ediyorlar. Çamlıhemşin
kasabasının ortasından Fırtına deresi geçer. Kasaba halkının tüm kanalizasyonu,
çöpü dereye deşarj edilir. Kadınlar pencereden aşağına çöplerini hiç çekinmeden
dökerler. Utanmazlar bile. Mümkün
mü?
Birinci turist grubu yeşil “cennet” i bulmaya gelen petrol asalağı çöl Araplar’ı.
Körfez ülkelerinden ve Suudi Arabistan’dan gelen devlet memuru hali vakti
yerinde orta sınıf aileler. İki üç karılı bol çocuklu kalabalık aileler. Kadınları
peçelerini elleriyle kaldırarak yemek yiyorlar. Trabzon havaalanında büyük bir
araba kiralıyorlar. “Booking.com” marifetiyle rezervasyon yaptıkları Ayder
otellerini, pansiyonlarını tıka basa dolduruyorlar. Marketlerden alışveriş
yapıp dere kenarlarında, boş buldukları çimenlik alanlarda mangal yapıyor tüm çöplerini de Fırtına deresine
atıyorlar. Ayder esnafının sesi çıkmıyor
ama bakalım Fırtına daha ne kadar
dayanacak bu kirlenmeye?
İkinci grup çoğunlukla İstanbul’dan, Ankara’dan ve
İzmir’den gelen “doğa sever” Yuppie’ler.
Trabzon havaalanına inen YUPPIE o kadar bunalmış ki, çerçevesinden çıkmak için dünden
hazır zaten. Üst düzey yöneticilik yaptığı kurumda sahibi her an değişebilecek
bir masada oturmuş bürokrasi oyunu oynayanlar da var, kendi işini yapanlar da.
Yaş grubu 35-45 arası. Çoğunlukla bir şekilde “single” kalanlar. Kırık ve öfkeli kalpler. O makina parkından uzaklaşmak için aslında bahane arıyorlar zaten. Minibüse
biner binmez bu bunalımdaki arkadaşlarımıza derhal Karadeniz rock müziği hoparlörlerden
boca edilmeye başlanıyor. O gazla Kaçkar dağlarına kadar gitmeleri bekleniyor. Patlak
hoparlörlerden popüler Laz havaları servis ediliyor. Otelde geceleri mecburi rakı
ve horon. Tüm hafta boyunca minibüsün teybi hiç susmayacak. Kısa ya da uzun
minibüs yolculuklarında Karadeniz rock müziğini tanıma fırsatınız olacak. Türkiye’deki turizm anlayışının bir göstergesi
bu. Minibüse ya da tekneye binen turiste yüksek volümlü müzikle servis vermek
marifet. Türk turizm anlayışının en önemli parçası. Yürüyüşlerinde bile müzik
dinleyenler var. Yaylalarda çok iyi
müzisyenler var. Kemençe, tulum, saz veya gitar çalan yetenekli insanlar her
yaylada var. Gito yaylasında Koçira’da dinlemiştim bir kaçını. Aralarında
plaklar çıkaran, konserler veren değerli müzisyenlerin de olduğu bir geceydi.
2500 metrede dolunay ışığında söylenen “sevdaluk” ve “direniş” türküleri dinlerken ağlayanlar görmüştüm.
Hadi geceleri anladık. Biraz alkol bilinç altının
kapaklarını açıp ferahlık sağlayabilir ama gündüzleri neden doğanın sesini
dinlemesin ki insan? Yüksek yaylalarda sis (duman) gelirken bile kendine özgü
bir ses çıkarıyor. Kaçkarlardan kopup gelen derelerdeki suların şırıltısı ise
hiç te yabana atılır gibi değil. Bunlara ilaveten yüz binlerce çiçeğe konup
kalkan arı ve envai böcek ordularının çıkardığı seslere karışan kuşların cıvıltılarını da ilave edelim. Hiç eksik
olmayan yağmurun sesiyle bir doğa senfonisi dinliyorsunuz esasında. Yeterince
müzik var. Dinlemeyi bilenler için. Tek yapmanız gereken şey. Susmak ve sessiz
olmak.
Doğu Karadeniz’de doğa
o kadar güzel ki her olumsuzluğu
unutmaya, halkın nobranlığını ve Yuppie’lerin bücürümlerini dinlemeye de
aldırmazsınız. Zaten çoğu kendi kendine konuşuyor. Onulmaz monologlara
düşmüşler de haberleri yok. Egolar o kadar şişmiş ki başka birine yer yok.
Denklem son derece basit. Gruplarla daha az paraya
seyahat edersin ya da tek başına iki üç mislini ödersin. Huzur bedava olmuyor.
Karar senin. Bu sene kararsız kaldım. Trabzon havaalanına indiğimi ve bir
otomobil kiralayarak Pokut yaylası’na herhangi
bir pansiyona yerleştiğimi hayal
ediyorum. Bu hayalin bedeli bir hafta için dört bin TL. Turla gitsem bunun
yarısını öderim. Fark büyük. Hayaller pahalı.
Doğu Karadeniz’e değil de Batı Karadeniz’e yönelmemin ana nedenlerinden
biri de keşfedilmeyi bekleyen coğrafyası ve tarihi. Uzun süre Lykia, Pisidia,
Pmphyllia ve Frigya ile ilgilendikten sonra sıra Bithynia’ya geldi. Güney
insanlarından çok farklı kökleri olan Bithynia’lıların “Trak” oldukları
söyleniyor. Roma İmratorluğu’nun generallerine kırk yıl kök söktüren IV.
Mithridates’in direniş hikayesi de ilgimi çekmiyor değil. “Mithridates’in
izinde” bakalım neler bulacağım.
Öncelikle literatür toplamak gerekiyor. Kısa bir araştırmadan
sonra elde ettiğim kaynaklar özetle şöyle: Kaynaklar her ulaştığım kaynağın
kendi oluşturduğu kaynakçalarla çoğaldı. Yazının sonunda bu kaynakları ayrı bir
ek olarak vermeyi düşünüyorum.
Bu haritada Bithynia’nın coğrafyasını görüyoruz. Dikkat
çeken önemli aktörler var. Bugünkü İzmit körfezi limanı Nicomedia ve liman
yolunu (İznik) ‘e bağlayan Roma antik
yolu dikkat çekiyor. Bugün tümüyle yok olduğunu sandığım bir antik şaheser.
Araştırmaya değer. Sangarius (Sakarya) nehri ve Melas (Manyas) çayı da bölgenin
can damarları olarak karşımıza çıkıyor.
Bitinya (Eski Yunanca Bithinia ,
Bithinis ), Küçük Asya'nın kuzeybatısında, kuzeyinde Karadeniz, güneyinde
Phrygia, Galatia, batısında Propontis, doğusunda Paflagonya ve Galatia'yla
sınırlanmış, bugünkü Bursa, Kocaeli, Sakarya, Bilecik, İznik, Düzce, Yalova,
Bolu, Kastamonu, Bartın ve Zonguldak illerinin bulunduğu coğrafi alanın, antik
çağ ve sonrasındaki adı olup MÖ 2.000 yılın ortalarında Trakya’dan göç eden “Bittni”
ve “Thrak” adlı kavimlerin yerleştiği
topraklar olarak bilinmektedir.
Kaynakça
:
· Storey, Stanley Jonathon: Bithynia: History and Administration to the
Erne of Pliny the Younger, University of Alberta, Master of arts thesis, 1998
· Konukçu, Enver: SAKARYA NEHRİ İLE BOĞAZİÇİ BİTHYNİASI’NDAN
KOCAİLİ SANCAĞI’NA, SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2008-II)
· Doğancı, Kamil; ROMA
PRINCIPATUS DÖNEMİ (M.Ö. 27-M.S. 284) BITHYNIA
EYALETİ VALİLERİ (PROSOPOGRAFİK BİR
İNCELEME, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 2007
· Jakobs, Ine, Production
to Destruction, Pagan and Mythological statuary in Asia Minor, American Journal
of Archeology, 114 (2010), 267-303
· Zonguldak Sempozyumu Bildirileri, Bülent
Ecevit Üniversitesi yayınları, 2014
· Genç, Özlem, Vali
Pilinius’un mektupları ışığında Bithynia Bölgesi ve İzmit, Kocaeli Büyükşehir
Belediyesi yayınları,
· Madsen, Jesper Majbom;
Provincial population and Roman identity in Bithynia et Pontus;
klajmm@hum.au.dk; The Danish National Research Foundations
Centre for Black Sea Studies;
Building 328; University of Aarhus; 8000 Aarhus C;Denmark
İki bin yıllık Bithynia
tarihini bir çok kaynağa başvurarak araştırdığımda bazı araştırmacıların bana kalırsa çok kestirmeden giderek özetledikleri öncelikle coğrafi konumunu ele alarak bazı
temel kültürel bilgileri ihmal ederek verdikleri bilgiler tatmin edici değil.
Bölgeye yerleşenlerin “Trak” değil “Bittni” halkı oldukları
söyleniyor. Bu iki konuyu incelemekte fayda var. Bithynia’lıların eski Mysia
halkı olduğu tezi de var. Akademik makalelerde de aynı bilgiler kullanılmış.
Daha derinliğine bir araştırma yapılmamış. Cevaplanmayı bekleyen bir çok soru
var. Birincisi bu insanlar hakikaten nereden geldiler? Hangi dili
konuşuyorlardı, kültürel yapıları nasıl oluşmuştu, inanışları neydi? Teknolojik
seviyeleri bilinen krallıklarla karşılaştırıldığında nasıldı?
Bu sorulara cevap ararken Bithynia ‘nın Roma
hakimiyeti öncesinde sekiz belki de dokuz asırlık bağımsız bir krallık olduğunu
öğreniyoruz. Dile kolay dokuz asır süren ve büyük mücadelelerle geçen yıllar.
Kaybolan nesiller. Birileriyle karışmadan, ittifaklar kurmadan hiçbir
topluluğun ayakta kalma şansının olmadığı antik çağda neler olup bitiği
konusunda elde yeterli belge yok. Bir
başka kaynakta da şu bilgilere yer veriliyor:
“Bithynia
İÖ 560'larda Lydia kralı Kroisos tarafından ele geçirildi. Ancak Kroisos'un
(Karun) İÖ 546'da Pers Kralı Kyms'a (Keyhüsrev) yenilmesi üzerine, Bithynia'da
da Pers egemenliği dönemi başladı. İÖ 430'lara değin süren bu dönemde
Pers-Yunan çatışmaları yaşandı ise de, kıyı kentleri bir tür özerk konumlarını
sürdürdüler. İÖ V. yüzyılın sonlarına doğru bağımsız Bithyn prensleri, bölgede
yaşayan toplulukları birleştirerek krallığın temellerim atmaya başladılar. Bu
önderler arasından adları günümüze değin ulaşabilenler Deodalses, Botiras ve
Bas'tır. Hellenistik Çağ'da İskender'in orduları Bithynia'nın güneyinden
dolaşarak geçtiler ve bölgeye herhangi bir zarar vermediler. Bu dönemde bölge,
Büyük iskender'e bağlı "Paphlagonia ve Bithynia satraplığı" adıyla örgütlendi.
Ancak Bithynia önderi Bas (ÎÖ 377-327), bu bağımlılığa karşı koydu ve kıyı
kentlerini tehdit altına aldığı gibi, kendisini cezalandırmak üzere gönderilen
satrap Kalas'ı da yenilgiye uğrattı. Onun oğlu Zipoites (İÖ 327-279), Hypsos
savaşını kazanan ve Bithynia üzerinde egemenlik kurmak isteyen, İskender'in
generallerinden Lysimakhos'u (İÖ 360 - 281) durdurdu, ardından Nikaia (İznik)
yöresini ülkesine kattı ve İÖ 279'da "kral" sanını aldı.”
Krallığın nasıl kurulduğunu özetleyen yukarıdaki yazı MÖ
560 yılından başlıyor. Öncesiyle ilgili bir bilgi yok. Bin dört yüz yıllık
tarih karanlıklardan bize göz kırpıyor. MÖ. 560-279 arasında Lydia, Pers ve
Helen güçlerinin etkisi altında kendini savaşların ortasında bulan Bithynia
halkları eminim maddi ve manevi anlamda çok kayıp verdi. Roma dönemi ise başka
tür baskılarla sürdü.
Alıntılara devam edelim.
“Zipoites,
İskender'in ölümünden sonra kurduğu büyük imparatorluğu paylaşma savaşımına
koyulan Antigonos'larla Seleukos'lar arasında denge siyaseti güttü. Bu arada
Tios ve Kieros'u ele geçirdi. Seleukos'un ölümünden sonra yerine geçen oğlu
Antiokhos I'i İÖ 280'de ağır bir yenilgiye uğrattı. Bithynia'nın bu ilk
kralının aynı zamanda Prusa'nın da (Bursa) kurucusu da olduğu, ancak
gelişiminin oğlu Prusias I dönemine rastlaması nedeniyle kente bu adın
verildiği de öne sürülür.”
Zipoites adlı bir kıraldan söz ediyor. Bu hiç te Trak
ya da Bithyni adına benzemiyor. Dönem aslında Hellen kültürel kimliğinin yavaş
yavaş Roma kimliğine doğru kaydığı dönem. Onun öncesinde de Pers etkilerini
görmek mümkündü. Artık bölgede en güçlü
olan Roma praetorları belirliyor krallıkların
kaderini.
Zipoites'in
yerine, oğlu Nikomedes I (salt. İÖ 279 - 250) geçti. Krallığının ilk
yıllarında, tahtta hak iddia eden kardeşi Zi-poites'le uğraşmak zorunda kalan
Nikomedes, İÖ 278'de Galat'ların ve Herakleia'nın yardımıyla kardeşini yenerek
egemenliğini pekiştirdi. İÖ 264'te bir süre önce Lysiruakhos tarafından yıkıma
uğratılan eski başkent Astakos'un karşı kıyısında ve eski Olbia'nın yerine
Nikomedia'yı (İzmit) kurdu, burayı başkent yaptı. Bastırdığı para örneği
günümüze değin gelen ilk Bithynia kralı Nikomedes I'dir.
Oğlu
Ziaeles de (salt. İÖ 250 - 228), önceleri babası gibi tahtta hak iddia eden
üvey kardeşiyle savaşmak zorunda kaldı. Döneminde krallığın sınırları doğuya
doğru genişledi, Krateia (Gerede) ele geçirildi, günümüzdeki Bolu'nun
yakınlarında bulunan Bithynion kenti olasılıkla onun zamanında kuruldu. Ancak
bu kentin kurucusunun babası olduğu da öne sürülür.
Bithynia
Krallığı en parlak dönemini Ziaeles'in oğlu Prusias I (salt. 228 - 182)
zamanında yaşadı. Bu dönemde Bithynia zenginleşti ve genişledi. İÖ 227'de bir
deprem sonucu yıkılan Rhodos'a yardım edildi. İÖ 220'de Rhodos'la Byzantion
arasında başgösteren savaşta, Prusias Rhodos yanında yer aldı ve Byzantion'un
Karadeniz kıyı bölgelerini ülkesine kattı ise de imzalanan barış antlaşması
gereği buraları geri verdi.
Makedonyalı
Philippos V'in kız kardeşi ve Demetrios Altolikos'un kızı olan Apameia ile
evlenerek Makedonya ile dostluk kurdu. Makedonya ile Roma arasındaki deniz
savaşında, deniz filosunu Makedonya'nın yardımına gönderdi. İÖ 205'te
Bergama'ya savaş açarak kral Attalos I'i, işgal etmekte olduğu Yunanistan'dan
çekilmek zorunda bıraktı. Bir süre sonra Marmara'daki Hellen kolonisi Kios'la
(Gemlik) savaşa girdi. Yardımına koşan Makedonya Kralı Philippos V, Khalkedon (Kadıköy),
Myrlea (Mudanya) ve Kios'u ele geçirerek Prusias'a verdi. Myrlea'ya, Prusias'ın
eşinin adından Apameia, Kios'a da Prusa ad Mare denildi .Pnısias'ın Bithynia'da
iki kente daha adı verildi; bunlar Olympos Mysios (Uludağ) eteğinde kumlan
Prusa ad Ölympum (Bursa) ve Prusa ad Hypium'dur (eski Kieros).
Prusias,
Anadolu'daki Seleukoslarla Roma arasında süregelen savaşlarda, Romalı Scipio
ailesinden komutanların Bithynia'ya saldırmayacakları konusunda güvence vermesi
üzerine tarafsız kaldı. Ancak İÖ 189'da imzalanan Apameia antlaşmasının ardından,
göz koyduğu bazı toprakların Kral
Eumenes II'ye verilmesi üzerine, bu sıralarda kendisine sığınmış bulunan ünlü
Kartacalı asker, bilim ve devlet adamı Hannibal'in de teşvikiyle Bergama'ya
saldırdı. Deniz savaşında Hannibal'in Bergama donanmasını bozguna uğratmasına
karşın, Prusias kara savaşında Eumenes'in kardeşi Attalos karşısında yenilgiye
uğramaktan kurtulamadı. Roma araya girerek, Pnısias'ın kesin yenilgiye
uğramasını engelledi, ancak karşılığında Hannibal'in teslim edilmesini istedi.
Prusias'ın bu isteği kabul ettiğini haber alan Hannibal önce kaçmaya çalıştı,
ancak kurtulamayacağını farkedince Gebze yakınlarında intihar etti. Prusa'nın
(Bursa), aktarımlara göre Prusias zamanında, Hannibal'in planlamasına göre
kurulduğu kabul edilir .
Prusias
I'in ölümü üzerine, tahta oğlu Prusias II (salt. İÖ 182 - 149) geçti. Kendinden
öncekilerin sürdürdüğü Bergama düşmanlığı bu kral döneminde terk edildi. ÎÖ 179
yılında Bithynia Krallığı, Bergama ve Kappadokia'nın yanında savaşa katıldı. Bu
arada babası gibi o da Makedonia ile akrabalık ilişkisi kurdu ve Kral
Perseus'un kız kardeşi Apama ile evlendi (Myrlea'nın Apameia adının bu
kraliçeden gelmiş olabileceği de öne sürülür). Ancak İÖ 171'de Makedonia ile
Roma arasındaki deniz savaşında Roma'dan yana oldu. Roma'ya çağırıldı ve İÖ
l67'de Roma'da senato tarafından parlak bir törenle karşılandı. Prusias,
çocukluğundan itibaren Roma kültürü almış ve buna göre eğitilmişti. Dolayısıyla
Roma'ya aşırı bir güven beslemekteydi. Ancak bu aşırı güvenle, yürüttüğü
dostluk siyasetinden vazgeçerek 10 156'da Bergama'ya savaş açması, tam bir düş
kırıklığına uğramasına yol açtı. Bergama topraklarını ve hatta Bergama kentini
ele geçirmesine karşın, Roma'nın müdahalesi üzerine geri çekilmek ve ayrıca
savaş ödentisiyle 20 savaş gemisi vermek zorunda kaldı. Bu düş kırıklığından
dolayı, eğitimini Roma'da yaptırdığı ilk eşinden doğan oğlu Nikomedes'in
yerine, ikinci eşinden olan oğlunu veliaht yapmak istedi. Ancak Nikomedes,
Epeiros Berenikes'te taç giyerek, Bergama kralının da yardımıyla babasına karşı
ayaklandı. Bithynia'ya girdi, babasını başkent Nikomedia'da öldürttü ve yerine
Nikomedes II Epiphanes adıyla kral oldu. İÖ 149 - 94 yılları arasında hüküm
süren Nikomedes II, Bithynia'ya barış ve ekonomik refah getirdi. Halk
tarafından sevildi. Sağlığında oğlu Nikomedes III (salt. IÖ 107 -90 ile
saltanatını paylaştı. Ölümünden sonra oğlu Paphlagonia ile Kappadokia'yı ele
geçirmeye kalkıştıysa da, Roma'nın müdahalesi sonucu çekilmek zorunda kaldı. Bu
dönemde, artık Roma'nın Bithynia Krallığı üzerindeki egemenliği kesinleşmiş
bulunmaktaydı.
Nikomedes
III'ten sonra tahta çıkan Nikomedes IV Philopator (salt. ÎÖ 91 - 74) tam bir
Roma uydusu ve zalim bir kraldı. Bir ara üvey kardeşi Sokrates yönetime karşı
ayaklanarak, Pontus Kralı Mithridates'in de (salt. İÖ 132 - 63.) yardımıyla taç
giydi ve yine Nikomedes adıyla para bastırdıy-sa da, Nikomedes IV Roma'nın
desteğiyle tahtını geri aldı. Yine Roma'nın güdülemesiyle İÖ 88'de
Mithridates'e karşı savaş açtı. Ancak Mithridates, tüm Bithynia'yı ele
geçirerek Nikomedes'i tahtını terk edip kaçmak zorunda bıraktı (İÖ 84). Ne var
ki, Dardanos antlaşmasıyla bir kez daha tahtına kavuşan Nikomedes, bu kez Roma
senatosunun direktifiyle, ölümünde ülkesini Roma'ya bırakmayı kabul etti. İÖ
74'te ölümü üzerine, vasiyeti gereği Bithynia toprakları Roma'ya katıldı.
Pontus Kralı Mithridates, vasiyeti tanımayarak Bithynia'yı yeniden ele geçirdi,
çetin savaşlar sonunda İÖ 73'te çekilmek zorunda kaldı. Ancak Roma'yla
çatışmalar, Mithridates'in İÖ 63'te ölümüne değin sürdü. Bu tarihten sonra
Pontus ve Bithynia, "Pontus et Bithynia" (Hellence Pontus kai
Bithynia) adıyla Roma'ya bağlı bir eyalet halinde yönetilmeye başlandı. Roma
İmparatorluğu'nun İS 395'te ikiye parçalanmasında da Bizans'ın payına düştü.”
MÖ.560 yılından itibaren süregiden taht
mücadeleleriyle paralel giden önce Pers sonra Helen ve daha sonra Roma
hakimiyet savaşlarında bu topraklarda çok kan akmış. Dokuz yüz yıldan fazla
süren saltanatıyla kayda değer bir önem sahip olan Bithynia krallığı nedense bugün
o bölgede yaşayanlar tarafından hiç bilinmiyor. Okullarda tarih derslerinde o
bölgenin gerçek tarihi yer almıyor. Oralarda
bugün yaşayanlar kendilerinin oraya gökten zembille indiklerini düşünüyorlar
her halde.
Bithyn dil ve kültürü
Thıak kökenli Bithyn dilinin, Bithynia'ya göçlerle
geldiği sanılmaktadır. Bithynlerden önce bölgenin orta ve batısında
"Bebryk" ve daha doğuda "Mygdon" dillerinin konuşulduğu öne
sürülüyor.
Bebryk dilinden günümüze baştanrı Pri-apos'un ve birkaç
özel adın dışında (Amy-kos gibi) sözcük ulaşamamıştır. Bölgede Bithyn dilinden
önce, Mysialıların dilinin konuşulduğuna ilişkin herhangi bir bulgu yoktur.
Bithyn dilinin konuşulduğu coğrafya, batıda yine Thıak kökenli bir dil olan
Thyn dilinin, doğuda günümüzdeki Bolu dolaylarında Mariandyn, bugünkü Filyos
dolaylarında Kaukon ve bugünkü Kastamonu dolaylarında da Paphlagon dillerinin
konuşulduğu coğrafyalarla sınırlıydı. Güneyde geniş bir alanda Phryg'ce ile
Mys'ce, güneydoğuda Galat'ça konuşuluyordu. Bu dillerden Galatça, Hint-Avrupa
grubunun Kelt kolundandı. Öteki komşu dillerin tümünün, Thıak dilinin Phryg ve
İllyr kollarına yakın özellikler taşıdığı öne sürülmektedir.
Çağdaş döneme Phryg'ceden 107 (eski Phryg'ceden 19,
yeni Phryg'ceden 88), Mys'ceden de yalnızca 1 (7 satırlık) yazıt kalmasına
karşılık, Bithynce'den herhangi bir yazılı kalıt elde edilememiştir. Bu nedenle
Bithyn dilinin özellikleri, ancak çağdaşı Hellen metinlerinin tanıklığıyla
incelenebilmektedir.
Bithynia'da bulunan yazıtlarla (özellikle günümüze
kalmamış bulunan Prusias I döneminin Kios yazıtı, İÖ 228) paraların ve mesafe
taşlarının hemen tamamı Hellence, son dönemlerde de bir bölümü Latince
yazılmıştır. Bithynia Krallığı'nda resmi dilinin Hellence olduğu, Hellen
kültürünün etkinlik sağladığı anlaşılmakta ve kısa sürede Hellencenin, Bithyn
dilini büsbütün söndürdüğü sanılmaktadır. Zamanla kralların adları bile Hellenceye
dönüşmüştür (örneğin birbiri ardınca gelen dört Nikomedes).
İÖ 74'ten itibaren ülkede Roma egemenliğinin başlamasına
karşın, Latin dil ve kültürünün, Hellen etkisini tam anlamıyla kıramadığı,
Hellencenin yaygın dil olarak yaşadığı anlaşılmaktadır.
Günümüze değin ulaşan Bithyn takvimindeki ay adları,
sonbahardan başlamak üzere şöyle sıralanmaktaydı: Heraios (ya da Praises),
Hermaisos, Meiroos, Dionisios, Herakleios, Dios, Bendidaios, Strateios,
Periepios (ya da Prestios), Arelos (ya da Arrarios), Aphrodisios ve Demetrios.
Bunlardan Bendidaios'un dışında kalan bütün ay adları Hellen ve Makedon
asıllıdır.
Bithyn mezarları
Bithynia Krallığı döneminden günümüze kale bedenleri
dışında bazı mezarlar kalmışsa da, bunlar korunamamış ve yok olmuşlardır.
1958'deki Kapalıçarşı yangınından sonra restorasyon ve yenileme projesini yapan
ve uygulayan kent plancısı-mimar Emin Canpolat, 15 Mayıs 1999 günü yapılan
"Bursa Tartışmalarrnda, çarşı bodrum katı kazı çalışmaları sırasında on
dolayında Bitnynia mezarı bulunduğunu belirtmiştir.
Bithynia dönemi mezarlarından elde edilen bazı
materyel, Bursa Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.
Kaynakça
· İNSAN,
KİMLİK, MEKÂN BAĞLAMINDA ,ZONGULDAK SEMPOZYUMU, BİLDİRİLERİ 16-18 EKİM 2014,
Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları No: 11, Zonguldak 2016
· Stanley
Jonathon Storey, Bithynia: History and Administration to
the Erne of Pliny the Younger , Master of Arts, Department of History and
Classics, Edmonton, Alberta,
· Albustanlıoğlu,
Tulga, “Roma İmparatorluk Mermer Ocağında Locus’un İşlevi”, Coşkun Özgünel’e
65. Yaş
· Armağanı,
Homer Kitabevi, İstanbul, 2007.
· Alston,
Richard, Aspect of Roman History, Routledge, USA, 1998.
· Attanasio,
Donato, Ancient White Marbles, Trans.: A. J. Casling, L’ERMA, Roma, 2003.
· Bakırezer,
Güven, “Antik Yunan Düşüncesinde Kölelik”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi,
c.63, S. 1, Ankara, 2008.
· Baz,
Ferit, “Considerations for the Administration of the Province Pontus et
Bithynia During the Imperial Period”,
· CEDRUS
The Journal of MCRI, Cedrus I (2013), İstanbul.
· Bekker-Nielsen,
Tønnes, Ed., “The Bithynian Cities under the Later Empire”, Urban Life and
Local Politics in
· Roman
Bithynia, BSS, 7, Aarhus University Press, Denmark, 2008.
· Benko,
Stephen, Pagan Rome And Early Christians, Indiana University Press, USA, 1986.
· Berger,
Adolf, Encyclopedic Dictionary of Roman Law, vol.43, part 2, The Lawbook
Exchange, Ltd., USA, 2008.
· Bostan,
İdris, “İzmit”, İA, c. 23, TDV, İstanbul, 2001.
· Buckland,
William Warwick, The Roman Law of Slavery, Cambridge University Press, UK,
2010.
· Bury,
John Bagnell, History of the Later Roman Empire, St. Martins Press, USA, 1958.
· Campbell,
Brian, Rivers and the Power of Ancient Rome, The University Of North Carolina
Press, USA, 2012.
· Cook,
John Granger, Roman Attitudes toward the Christians, Mohr Siebeck, Germany,
2010.
· Cowell,
Frank Richard, Life in Ancient Rome, The Berkley Publishing Group, USA, 1980.
· Demircioğlu,
Halil, Roma Tarihi, 1. Cilt, 5. Baskı, TTK, Ankara, 2011.
· Diakov,
V., S. Kovalev, İlkçağ Tarihi, c. 2, Çev.: Özdemir İnce, Yordam Kitap, 2.
Basım, İstanbul, 2011.
· Dwyer,
John C., Church History, Paulist Press, USA, 1998.
· Edmondson,
Jonathan, Ed., Augustus, Edinburg University Press, Great Britain, 2009.
· Erdoğru,
M. Akif, Tarih Yazıları, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2006.
· Gleason,
Maud W., “Greek Cities Under Roman Rule”, A Companion to the Roman Empire, Ed.:
D. S. Potter,
· Blackwell
Publishing, UK, 2010.
· Güney,
Hale, The Resources and Economy of Roman Nicomedia, University of Exeter,
Doktora Tezi, UK, 2012.
· Harrison,
R. Martin, Mountain and Plain, University of Michigan Press, USA, 2001.
· Hedrick,
Charles W., History and Silence: Purge and Rehabilitation of Memory in Late
Antiquity, University of
· Texsas
Press, USA, 2000.
· Heironimus,
John Paul, Trans., “Selected Letters of The Younger Plinius”, Classics in
Translation, vol. II: Latin
· Literature,
Ed.: P. L. McKendrick, H. M. Lowe, University of Wisconsin Press, USA, 1980.
· Heyob,
Sharon Kelly, The Cult o Isis among Women in the Graeco-Roman World, Brill, Belgium,
1975.
· Holloway,
Paul A., Coping with Prejudice: 1 Peter in Social-Psychological Perspective,
Mohr Siebeck, Germany,
· 2009.
· Holoka,
James, “Plinius The Younger”, From Polis to Empire the Ancient World, Ed.: A.
Traver, Greenwood Press,
· USA,
2002.
· Howatson,
M. C., Ed., Oxford Antikçağ Sözlüğü, Çev.: Faruk Ersöz, Kitap Yayınevi,
İstanbul, 2013.
· Jones,
C. P., “A New Commentary on the Letters of Plinius”, Phoenix, vol: 22, no:2,
(Summer, 1968).
· Kabaağaç,
Sina, Erdal Alova, Latince-Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1995.
· Knight,
Charles, Penny Cyclopaedia, vol. XXI, W. C. and Sons., London, 1841.
· Lobban,
Richard A., Historical Dictonary of Ancient and Medieval Nubia, Scarecnow
Press, USA, 2004.
· Loewenstein,
Karl, The Governance of Rome, Martinus Rijhoff, Netherlands, 1973.
· Marchesi,
Ilaria, The Art of Plinius’s Letters, Cambridge University Press, UK, 2008.
· Matz,
David, Vioces of Ancient Greece and Rome, ABC-CLIO, USA, 2012.
· 99
· Özlem
GENÇ
· McHugh,
Michael P., “Plinius The Younger”, Encyclopedia of Early Christianity, Vol. I,
Second Edition, Ed.:
· Everett
Ferguson, Taylor&Francis, USA, 1999.
· Millar,
Fergus, Rome, the Greek World, and the East, vol. II, University of North
Carolina Press, USA, 2004.
· Monaghan,
Patricia, Encyclopedia of Goddesses and Heroines, Canada, 2014.
· Moore,
Frank Gardner, “Three Canal Projects Roman and Byzantine”, American Journal of
Archeology, vol. 54,
· no
2, (Ap. Jun. 1950).
· Müllero,
C., F. Dübnero, Strabonis Geographica, vol. I, Paris, 1853.
· Norena,
Carlos F., “The Social Economy of Plinius’s Correspondence with Traianus”,
American Journal of
· Philology
128, The Johns Hopkins University Press, 2007.
· Ouseley,
William, “Historical Notices of Nicomedia, the Ancient Capital of Bithynia”,
Transactions of the Royal
· Society
of Literature of the United Kingdom, vol. I, part II, J. Murry, London, 1829.
· Öğüt,
Salim, “Kılâde”, İA, c. 25, TDV, Ankara, 2002.
· Özdemir,
Gökçe Türkoğlu, “Roma Hukukunda Rüşveti Önlemeye Yönelik Düzenlemeler”, Dokuz
Eylül Üniversitesi
· Hukuk
Fakültesi Dergisi, c. 9, Özel Sayı, İzmir, 2007.
· Plinius
Caecilius Secundus, J. D. Duff, Ed., C. Plini Caecili Secundi Epistularum Liber
Sextus, Cambridge
· University
Press, UK, 1906.
· Plinius
Letters I, Trans: W. Melmoth, Rev.: W.M.L. Hutchinson, Heinemann, Great
Britain, 1931.
· Plinius
Letters II, Trans: W. Melmoth, Rev.: W.M.L. Hutchinson, Heinemann, Great
Britain, 1915, 1927.
· Plinius,
Natural History V, 18.4.16. Trans.: H. Rackham, Harvard University Press,
London, 1961.
· Rebillard,
Eric, Early Christianity, Oxford University Press, UK, 2010.
· Roller,
Lynn E., In Search of God the Mother, University of California Press, USA,
1999.
· Rothstein,
A., E. Rothstein, G. Lauber, Write for Mathemathics, Corwin Press, 2. Ed., USA,
2007.
· Russell,
Ben, The Economics of the Roman Stone Trade, Oxford University Press, UK, 2013.
· Rutledge,
Steven H., Imperial Inquisitions: Prosecutors and Informants from Tiberius to
Domitian, Routledge,
· UK,
2001.
· Sawyer,
Deborah F., Women and Religion in the First Christian Centuries, Routledge,
London, 1996.
· Shelton,
Jo-Ann, The Women of Plinius’s Letter, Routledge, USA, 2013.
· Sherwin-White,
A. N., The Letters of Plinius, Oxford University Press, UK, 1998.
· Smith,
William, A New Classical Dictionary, Harper & Brothers Publishers, New
York, 1860.
· Şahin,
N. Eda Akyürek, “Unter Der Statthalterschaft Des rufius Varenus In Bithynien
Ehren Die Trikkeanoi
· Ihren
Wohltäter Achaïkos”, Gephyra, Vol: 9, 2012, abstract,
http://www.ua.sciary.com/journal-scientific-gephyraarticle-
· 232818.
· Torchia,
Marion Kettling, Traianus and Civic Autonomy In Bithynia: A Study of the
Governments of Nicaea,
· Nicomedia
and Prusa, Doktora Tezi, Yale University, 1969.
· Ulugün,
Yavuz, Muhittin Bakan, Taner Aksoy, Kocaeli ve Çevresi Tarihi II, Roma Dönemi
Bithynia, KYOD Tarih
· Yayınları,
İzmit, 2007.
· Uzun,
Ali, “Sapanca Gölü (Sakarya) Ornitofaunasının Biyoekolojisi”, SAÜ Fen Edebiyat
Dergisi (2010-1), Sakarya.
· Uzunçarşılı,
İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, c. III, I. Kısım, TTK, Ankara, 1995.
· Voorst,
Robert E. Van, Jesus Outside the New Testament, Wm. B. Eerdmans Publishing,
USA, 2000.
· Walsh,
P. G., Plinius the Younger Complete Letters, Oxford University Press, UK, 2006.
· Watkin,
David, The Roman Forum, FSC, Great Britain, 2009.
· Winsbury,
Rex, Plinius the Younger: A Life in Roman Letters, Bloomsbury Publishing, UK, 2014.
· Witt,
R. E., Isis in the Ancient World, The Johns Hopkins University Press, USA,
1971.
· Woolf,
Greg, “Plinius’s Province”, Rome and the Black Sea Region, BSS, 5, Ed.: Tønnes
Bekker-Nielsen, Aarhus
· Universitty
Press, Denmark, 2006.
· 100