Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca
"Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının
verildiği antik kent[1], bir çok kez yabancı ve
yerli hırsızlar tarafından soyulmuş.[2] Bugün tüyleri yolunmuş bir
kuğu gibi orada 1200 metredeki dağın tepesinde duruyor. Nedense unutulmuş bir Pisidia kenti. Sapa bir
yerde olmasından kaynaklanıyor olmalı. Pamphylia ve Lykia kentlerinin aksine
Pisidia kentleri dağlık arazilerin en sarp yamaçlarında kurulmuş. Nedenini
Strabon şöyle açıklıyor:
“Şimdi
Kremna, Romalı kolonistler tarafından iskan edilmiştir. Romalı valiye bağlıdır.
Apameia’ dan bir günlük uzaklıkta kaleden yaklaşık otuz stadia aşağıdadır.”[3]
Strabon Kremna’lıların haydutluk ve korsanlıkla geçindiğini ima eder. Antik çağda en karlı iş
köle ticaretidir. Strabon aslında tüm Pisidia bölgesi için bunu ileri sürer.
Bunu söylemekte haksız da değildir. Son derece sarp kayalıkların ve uçurumların
bulunduğu tepelere kurulmuş olan Kremna kolay kolay ulaşılamayacak bir yerde bulunmaktadır.
Bugünkü karaçam orman yapısına bakılırsa antik çağda bu dağların tamamıyla kara
çam ormanlarıyla kaplı olduğu ve bu doğal kamuflajdan ötürü kolay kolay şehrin görülemeyeceği
anlaşılabilir. Strabon’un yaşadığı dönemde Anadolu’da “Romanizasyon” dönemi
başlamıştır. Seleukos krallarının güç kaybettiği bu dönemde batı Anadolu’da bir
çok yerde “korsanlık ve haydutluk” hortlamıştır.
Köle ticareti ve haydutlukla geçinen Pisidia şehirleri arasında Kremna da
sayılabilir. Dağlık bölgelerden ova şehirlerine akınlar düzenleyen Kremnalılar bir
süre ganimetleriyle mutlu mesut yaşadılar. Başka insanların alın teri ve göz
yaşı onların mutluluğu oldu.
Roma lejyonları Anadolu’da düzeni sağlamak için haydut
avına başlayana kadar sürdü bu. Anadolu’nun korsanlardan ve haydutlardan
temizlenmesi için neredeyse yüz yıl mücadele edildi. Ünlü Romalı generaller
Sulla ve Marcus Antonious tam yetkiyle sürdürdükleri korsan kampanyalarıyla sonunda
düzeni sağladılar.Eyalet sistemine geçildi. Kremna Galatia eyaleti sınırları içinde
kaldı. Burada bunların detayına girmenin
bir alemi yok. Harabelere bakarak tarih okumak için çok büyük bir bilgi
dağarcığı gerekiyor.
Kremna tabelasını
Burdur yolunda gelip geçerken görüyordum. Kaç kez içimden o yola sapmak
geçti bilmiyorum. Nihayet zamanı gelmiş olmalı ki bir cumartesi günü öğleden
sonra kafama Kremna’ya gitmeyi koyup yola çıktım. Burdur yolundan saptıktan
sonra GPS’e göre 35 kilometrelik bir mesafe almam gerekiyormuş. Antik kentin
kapısına gelinceye kadar yolda başka yön levhası yok. Beş altı kez sapaklarda
yol sormak zorunda kaldım. Yol toprakla asfalt karışımı. Yer yer çukurlar
oluşmuş. GPS olmadan bulması çok zor bir yerde. Yola çıkmadan önce Kremna ile
ilgili bir makalesini okuduğum arkeolog Alime Çankaya şöyle söylüyor:
“Burdur
ili sınırları içerisinde yer alan Kremna, 15 Pisidia kentinden biri. Kremna’nın
tarihi Milattan Önce 6. Yüzyıllara dayanır. Antik kent pek çok kültüre ev
sahipliği yapmış, kaçak kazılarla ise tarihi eserler yerlerinden çalınmıştır. Kente ait “ilham perileri”
bugün ABD’nin J.Paul Getty müzesinde bulunmaktadır.”
Hemen akla diğer on dört kent hangileri olabilir
sorusunu getiriyor bu. Strabon
Artemidoros’a dayanarak Kremna’nın Pisidia’da olduğunu bildirir. Artemidoros[4]; Selge, Sagalassos,
Kibyria, Pednelissos, Adada Tymbriada, Kremna, Pithysos, Amblada, Anabura,
Sinda, Aarasos, Tarbassos ve Termessos’un Pisidia kentleri olduklarını söyler.
Bunların bazıları tamamen dağlarda oldukları halde bazıları da her iki tarafta
dağların eteklerin Pamphylia ve Milyasa kadar uzanırlar.
Sonunda antik kentin girişini buluyorum. Harap bir yönetim
binası. Uyarı levhası ve kapısı açık tuvaletler. Ancak demir parmaklıklardan
atlayarak tuvaletlerden faydalanılabilir. Belli ki buralara gelen kimseler yok.
Terk edilmiş bir bina, eskimiş bir antik kent planı karşılıyor sizi. Plana
bakarak nasıl bir yol izleyebileceğimi düşünüyorum. Tepelere doğru uzayıp giden
araç yolunu takip etmeye karar veriyorum. Yön levhası falan hak getire. Çoğu
antik kentte olduğu gibi fal bakarak yön bulacaksınız. İki kilometre kadar
tırmandıktan sonra uçurumlara ulaşıyorum. GPS’e bakıyorum. Bin metreden bin iki
yüz irtifaya çıkmışım. Burada bir yangın
kulesi var. Girişteki plan kentin yerleşim planını gösteriyor ama yürüyüş
yönünü göstermiyor demek ki. Belli ki şehrin üç yanı uçurumlarla çevrili. Her
yerde keçi ve koyun pislikleri dolu. Belli ki burası keçi ve koyunların otlağı
olarak kullanılıyor. Bitki örtüsü sert makilik. Zaman zaman geçit vermeyecek
kadar yoğun.
Kuzey doğu yönünde uçurumun kenarından yürüyerek antik
kenti aramaya başlıyorum. Yaşar Yılmaz’ın “Anadolu’nun Gözyaşları”[5] adlı kitabında okuduğum
kadarıyla Sir Charles Fellows 1 Nisan 1838 tarihinde bu bölgede keşiflerde
bulunmuş. Yılmaz şöyle yazıyor:
“Fellows defterine, kalıntılara ilişkin şöyle not
düşecektir:
‘Bu
çıkıntının üstünde bugün artık sadece görkeminin muhteşem enkazı kalmış, gelmiş
geçmiş en güzel kentlerden biri duruyordu. Süslenmiş silmelerde çoğunlukla
ellerinde kalkan ve mızrak bulunan, miğferli ve zırhlı savaşan figür grupları
görülüyordu. Bu orantısız figürlere ve genel görünüşe bakılırsa bu eserlerin
şimdi Münih’te bulunan Egina mermerleriyle aynı zamana tarihlenmesi
muhtemeldir.’”
Fellows’un ziyaret ettiği zamanda acaba antik kent ne
durumdaydı? Antik kentten ne götürdü? Bunu asla bilemeyeceğiz. Bunu bilmek arkeologların
işi. Belgelere bakacaklar, araştıracaklar neyin var neyin yok olduğunu ortaya koyacaklar.
Fellows’un
kitaplarına bakıp ipucu arayabilirim ama
dediğim gibi bu benim işim değil. Bölgeye ilk ulaşan gezginin P. Lucas olduğunu
duymuştum. Yıl 1706. Birinci Abdülmecit zamanı. Osmanlı’nın batıya açılmaya
başladığı yıllar. Yabancı seyyahları Anadolu’ya gelmeye başladıkları zamanlar.
Sonra kimler geldi bakalım:
“Fransız
gezgin Lucas, 1706 ve 1714 yıllarında Pisidia’yı iki kez ziyaret etmiştir. İlk
gezisi boyunca birtakım yazıtlara ve sikkelere rastlamış, ayrıca Sagalassos
harabelerini gezme şansına da kavuşmuştur. 1816 yılında Otto von Richter ve
18264 - 1833 yıllarında İngiliz gezgin F.V.J. Arundel bölgeyi ziyaret etmiştir.
Arundel ilk gezisi sırasında Sagalassos’u Burdur İli’ne bağlı Ağlasun
İlçesi’ne, 1833 yılında da Apollonia Mordiaion’u Isparta İli’ne bağlı Uluborlu
İlçesi’ne konumlandırmıştır. Arundell
aynı gezisi sırasında Pisidia Antiokheiası harabelerini de ziyaret etmiştir.
1836-1837 yıllarında W.J. Hamilton , 1838 yılında Ch. Fellows , 1841-1842
yılları arasında ise A. Schoenborn Pisidia Bölgesi’ni ziyaret etmiştir. 1874
yılında G. Hirschfeld Kremna ve Sagalassos’ta incelemeler yapmış, Agrae
(Ağras), Seleukeia Sidera (Selef) ve Konana (Gönen) antik kentlerini
keşfetmiştir. Pisidia Bölgesi’ni gezmiş olan başlıca gezginlerden bir diğeri de
W.M. Ramsay’dır. Ramsay, Anadolu’da çeşitli inceleme gezileri gerçekleştirmiş
ve antik kaynaklarda Pisidia’da olduğu belirtilen bazı kentlerin
lokalizasyonlarıyla ilgili çeşitli fikirler öne sürmüştür. Amerikalı
araştırmacı J.R.S. Sterrett, bölgeye düzenlemiş olduğu geziler sırasında çok
sayıda epigrafik buluntuya rastlamış ve bunları iki ayrı kitap olarak
yayınlamıştır. K.G. Lanckoronski
1884-1885 yıllarında Pamphylia ve Pisidia bölgelerinde araştırmalar
gerçekleştirmiştir. Bu araştırmalar sırasında Pisidia’da yer alan Sagalassos ve
Kremna gibi başlıca antik kentlerin topografik planları çıkartılmıştır.H. Rott,
1906 yılında, daha çok Hıristiyanlık dönemi araştırmalarını kapsayan gezisi
sırasında Apameia Kibotos (Dinar) ile Apollonia Mordiaion (Uluborlu) arasında
ve Gönen civarında Roma yollarına ait kalıntılar fark etmiştir.” Kaynak:
Senem
Özden, Pisidia Bölgesi’nde Yunan ve Roma Dönemlerine Ait Kültür Varlıkları.
Kremna uçurumunun kıyısından vadiye bakıyorum. Vadi aslında
tarıma çok elverişli. Hiç kimse Kremnalıların bu vadide tarım yapmadığı söyleyemez.
Kremnalı beylerin mutlaka vadi tabanında işlikleri vardı.
Vadi çok derinde. Kaç metre? Belki beş yüz belki daha
fazla. Tepeye çıkarken iki yüz metre tırmandığıma göre, başlangıç noktamın
konumunu da düşünürsek en az dört yüz metre derinlikte bir uçurumdan söz
ediyoruz. Burada iki bin yıl önce duran bir Pisidialı acaba nasıl biriydi? Yol
sorduğum köylülerle bir akrabalığı var mıydı? Aslında “Çamlık” köyünün adı
nereden geliyor? Çamlık Köyünün eski isminin “Girme”, “Kremna”dan türeme olduğu
ileri sürülmektedir. Bu da ayrı bir keşif esasında. Girme ile Kremna bağlantısını
kuran kişi de Alman Hirschfeld. Bulduğu bir kitabede Kremna ismini bulunca bağlantı
ispatlanmış oluyor. Zamanla
kelimeler telaffuz eden kişilerin konuştukları dile göre şekil değiştirerek farklı bir hale gelmektedir.
Bunun bir çok örneği var.
Kaynaklar bakarsak Pisidialılar’ın kendilerine özgü
bir dilleri ve eski Yunan alfabesine yakın bir alfabeleri olduğundan söz
ediliyor. Bu demektir ki bazı belgeler bulundu ve bu belgeler okununca ortaya Pisidia
halkının Toroslar üzerinde yaşayan Milyaslılar , Solymler , Kabalialılar,
Isaurialılar ve Lykialılar ile ortak bir geçmişe sahip olabilecekleri ve
kökenlerinin, en azından MÖ 2. binyıldan itibaren varlıkları saptanan Luwiler’e
dayandırılabileceği çıkıyor. Bu doğru olabilir mi? Bugün bu bölgede yaşayanlara
ve yarı cahil okumuşlara sorulursa bu doğru değil. Bura halkı hem Müslümanmış
hem de Orta Asya’dan gelmiş. Burada yaşayan “gavurlar” da Yunanlıymış ve
kafirmiş. Keçi ve koyun çobanları böyle düşünüyor. Belge filan umurlarında
değil.
Bu düşüncelerden kurtuluş yok. Keçi boklarına baktıkça
hatırlıyorum. Uzaktan çobanın haykırışları geliyor. Aslında bu çobanın yaşam
tarzı en az üç bin yıllık. Cep telefonu kullanması bu gerçeği değiştirmiyor.
Düşünce yapısı farklı bir parametrede.
Nasıl olmasın ki? Kültür öyle kendi kendine
bulaşmıyor.
P. Lucas’ın 1706 tarihindeki, C. Fellows’un 1838
yıllarındaki ziyaretlerinden sonra acaba
bölgede hiç yüzey araştırması yapıldı mı? Bakıyoruz yapılmış. 16 Ağustos – 06
Eylül 2015 tarihleri arasında (22 gün) süren bir yüzey araştırması yapılmış.
Yüz yetmiş yedi sene sonra. (177 sene). Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Metin’in[6] yazdığı sonuç raporunu
okuyorum. Raporda bölgede kaçak kazıların yapıldığı bilgisi var. Kaçak
kazılarda nelerin bulunduğu ve kaçırıldığı bilgisi yok. Yüzey araştırması esasında 1706 yılından önce yapılmalıydı ki
neyin kaybolup neyin hasar gördüğünü anlayalım. Türkiye kültür envanteri diye
ortada gezen evraklar hangi yıllar arasını kapsıyor belli değil. Ama bu
raporlar ileriye dönük çalışmalar. Bir yerden başlanması gerekiyor. Zararın
neresinden dönsen kardır mantığıyla bardağın dolu kısmına bakarsak daha verimli
olacak.
Antik kenti gezerken en fazla dikkatimi kütüphane ve
stoadaki heykel kaideleri çekti. Bu kaideler
üzerindeki yazılar kazınarak yok edilmiş. Heykeller ise ortada yok. Nerede bu
heykeller? Kaideleri sayarsak yirmiden fazla heykel olması gerek. Biraz
araştırınca 1970 yılında bölgede bir kurtarma kazısı yapıldığı bilgisine
ulaşıyorum. Prof. Dr. Jale İnan başkanlığında yapılan kazıda bir çok eser
kurtarılıyor. Özellikle de bu kaideler üzerinde bulunan heykellerin
bazıları Burdur müzesindeymiş.
Fakültenin web sitesinden alıntı yaparak kazıyı özetleyelim:
“ Kremna,
antik Pisidia Bölgesi’nde, Burdur İli Bucak İlçesi, Çamlık Köyü sınırları
içinde uçurumla çevrili bir tepe üzerinde yer alan bir kenttir. Kremna ismi de
arazi yapısına uygun olarak Yunanca’da
uçurum anlamına gelmektedir. Bu kentin bilinen en eski halkı
Solymos’lulardır. M.Ö.6.yüzyılda Lydialıların, M.Ö. 546’da Perslerin, M.Ö. 330
da Büyük İskender'in burayı almasıyla da Makedonların hakimiyetine girmiştir.
Kremna, M.Ö. 25’te Roma topraklarına katılmış ve Colonia Iulia Augusta Felix
Cremna adıyla koloni kenti statüsü verilmiştir. Kremna’da 1970-1972 yılları
arasında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antalya Bölgesi Arkeoloji
Araştırmaları adına, Prof. Dr. Jale İnan başkanlığında, kentte yoğunlaşan kaçak
kazılar sebebiyle bir kurtarma kazısı yapılmıştır. Bu kurtarma kazısında
Kütüphane binasının tabanında Bizans Dönemi’ne ait mozaik ve Roma Dönemi’ne ait
dikdörtgen prizma şeklinde yazıtlı kaideler açığa çıkarılmıştır. Bu kaideler
üzerinde 10 adet mermer tanrı ve tanrıça heykelleri bulunmaktaydı. Bu heykeller
günümüzde Burdur Arkeoloji Müzesi’nin Kremna Salonu’nda
sergilenmektedir.Kentteki yapılar Roma İmparatorluk Dönemi’ne aittir. Etrafı
bir surla çevrili olan kentin girişi batıdandı. Koloni kentlerinin birçoğunda
olduğu gibi Kremna’da da ızgara plan uygulanmıştır. Resmi yapıların çoğu iki
küçük vadi içinde toplanmıştır. İki vadinin tabanında forum, basilica (mahkeme
salonu), eksedra ve kütüphane yapısı vardır. Kentin doğusundaki tepe yamacına
tiyatro, onun alt tarafına bir stoa inşa edilmiştir. Batıda ise sütunlu cadde,
propylon ve nymphaeum gibi yapılar bulunmaktadır.”[7] Kaynak: İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.
Kütüphane kalıntılarına bakarak hayıflanmamak elde
değil. Bugün Bucak, Burdur, Isparta ve Antalya başta olmak üzere tüm Akdeniz
bölgesinde böylesine görkemli bir kütüphane binasının olmadığını söylesek her halde abartmış
olmayız. Bu ne okuma aşkıdır? Bu kütüphaneyi yapan idare nasıl bir parametreye
sahiptir? Prof. Jale İnan her halde bu konuda bir şeyler söyleyebilecek
yetkililerden biridir. Antik kentlerdeki kamu binaları arasında kütüphane
önemli bir yer tutuyordu. Bu da İnan’ın kazı raporunu okumanın çok isabetli
olacağı fikrini bana verdi. Sanırım Jale Hoca bir makale ile kazı raporunu
özetlemiş. Bu makale de Türk Arkeoloji Dergisi’nde yayınlanmış.
Kütüphane binasının
sol tarafında antik tiyatro bulunuyor. Yapının inşaatının tamamlanmadığı bildiriliyor.
Küçük bir tiyatro esasında. Tiyatronun taşları sağa sola saçılmış. Sütunlar, heykel
kaideleri, kabartmalar ortada duruyor. Kabartmalardan biri fazla hasar görmemiş.
Müze yetkilileri bu kabartmayı neden almadılar anlamadım doğrusu.
Yavaş yavaş hava kararmaya başlıyor. Dönüş zamanı yaklaşıyor.
Oysa antik kenti daha etraflıca gezme fırsatım olmadı. Bir sonraki ziyaretimde büyük
bir olasılıkla buraya daha erken gelmeye çalışacağım.
Kremna
kaynakçası:
·
Arundell, F. V. J. (1834), Discoveries
In Asia Minor. Including A Description Of The. Ruins Of Several Ancient Cities
And Especially Antioch of Pisidia, London.
·
Aulock, H. Von (1979), Münzen und Städte Pisidiens II, Istanbuler Mitteilungen-Beiheft
22, Tübingen.
·
Bean, George E. (1970), “Kitabeler”, Türk Arkeoloji Dergisi 19-2, 99-102.
·
Davis, Edwin John (1874), Anatolica; or, The Journal of a
Visit to Some of the Ancient Ruined Cities of Caria, Phrygia, Lycia, and
Pisidia, London.
·
Dörtlük, Kayhan (1976), “Keraitae
Araştırma Raporu”, Türk Arkeoloji Dergisi, 23-1, 17-23.
·
Dörtlük, Kayhan (1988), “İlk Keraitai
Yazıtı”, Türk Arkeoloji Dergisi 27, 69-71.
·
Hirschfeld, G. (1879), Monatsbericht der Königlich Preussischen Akademie der Wissenschaften zu Berlin, Berlin.
·
Horsley, Gerald, R. H. - Mitchell,
Stephen (2000), The inscriptions of Central
Pisidia, Inschriften
·
griechischer
Städte aus Kleinasien, Bd. 57,
Bonn.
·
Horsley, Gerald, R. H. (1987),
“Inscriptions from the So-Called “Library at Cremna”, Anatolian Studies 37,49-80.
·
İnan, Jale (1970), “Kremna Kazısı
Raporu”, Türk Arkeoloji Dergisi 19. 2, 51-99.
·
Köker, Hüseyin (2011), “Küçük Bir
Keraeitai Definesi”, Özsait Armağanı: Mehmet ve
Nesrin Özsait Onuruna Sunulan Makaleler, (Edt.
Hamdi Şahin – Erkan Konyar – Gürkan Ergin), 287-292.
·
Köker, Hüseyin (2007) “Sikkeler
Işığında Kremna Kenti Tanrıları”, 1.
Burdur Sempozyumu, Cilt 1, (Ed.Gökay
Yıldız – Zeki Yıldırım – Şevkiye Kazan), Burdur, 677-682.
·
Levich, Barbara (1967), Roman Coloies in Southern Asia Minor,
Oxford.
·
Metin, Hüseyin –Polat Becks, B. Ayça –
Becks, Ralf (2014), Kremna ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013,ANMED 12, 171-178.
·
Mitchell, Stephen - Waelkens, Marc
(1987), “Sagalassos and Cremna 1986”, Anatolian
Studies 37, 37-47.
·
Mitchell, Stephen - Waelkens, Marc
(1988), “Cremna and Sagalassos 1987”, Anatolian
Studies 38, 53-65.
·
Mitchell, Stephen (1987a), “Cremna ve
Sagalassos Çalışması 1985”, 4.
AST, 167-170.
·
Mitchell, Stephen (1987b), “Cremna
Araştırmaları”, 5. AST- I, 257-263.
·
Mitchell, Stephen –Cüceren, İlhan
(1994), “1993 Yılı Pisidia Yüzey Araştırmaları”, 12. AST, 497-512.
·
Mitchell, Stephen, (1991),
“Hellenization of Pisidia”, Mediterranean
Archaeology 4, 119-145.
·
Niemann, George - Petersen E. -
Lanckoronski, Karl Grafen (1892), Staedte
Pamphyliens und Pisidiens. (2-Pisidien)
Leipzig.
·
Owens, Eddie (1991), “The Cremna
Aqueduct And Water Supply System”, Greece
- Rome, Vol. 38, 41-59.
·
Öztürk, Hüseyin Sami (2009), “MÖ III.
Yüzyıldan M.Ö. I. Yüzyılın Başlarına Kadar Doğu Akdeniz ve Küçük Asya’nın Güney
Kıyılarında Korsanlık/Haydutluk”, Ancient
History, Numismatics and Epigraphy in the Mediterranean World. Studies in
memory of Clemens E. Bosch and Sabahat Atlan and in honour of Nezahat Baydur, İstanbul, 299-308.
·
Perkins, J. B. Ward - Ballance, M. H. –
Reynolds, J. M. (1958), “The Forum and Basilica at Cremna”, BSR,Vol. 26, 167-174.Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 6 Sayı:11 2014
Güz (s. 1-27
·
Sterret, J. R. Sitlington (1888), The Wolfe Expedition to Asia
Minor, Papers of the American School of Classical Studies at Athens III 1884/5 publ, Boston.
·
Strabon,
(2005), Antik
Anadolu Coğrafyası, Çev.
Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.
[1] Prof.Bilge
UMAR Kra-(u)mna yani “Doruk kenti”anlamına geldiğini söylüyor. Gerçekten de
kent ,altından geçen Aksu çayının vadisine egemen bir tepede kurulu. Bana
uçurum yaklaşımı daha doğru geliyor. Bölgenin topoğrafik yapısı da bunu
ispatlıyor.
[2] Antik
kenti soyanlar arasında kimler yok kimler. Onlara da ilerde değineceğim.
[3] Strabon,
Antik Anadolu Coğrafyası, çev. Prof. Dr. Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları. İstanbul 1993, s.51.
[4] Artemidorus
of Ephesus was a Greek geographer, who flourished around 100 BC. His work in
eleven books is often quoted by Strabo, but only fragments of the work exist.
[5] Yılmaz,
Yaşar, Anadolu’nun Gözyaşları, YEM yayın, İstanbul, 2015
[6] Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü. Tlf: 0248
2133158, email: hmetin@mehmetakif.edu.tr.