İstanbul’da bir hafta boyunca trafikte günde üç
saatten yirmi saat hapis kalınca “cittaslow” ne demek anlamaya başladın.
Her saatte tıkalı yollarıyla bu dev şehir insanın
bir yerlerinde hasar bırakıyor olmalı. Arabalarının içinde tevekkülle yolun
açılmasını bekleyen sürücülerin çoğu kaderini kabullenmiş görünüyor. İsyan eden
yok. Yaklaşık yarım saat bekleyerek geçilen yolun neden tıkalı olduğunu
anlayınca gülümsemekten kendini alamıyorsun. Yola cepheli restoranların arabalı
müşterilerinin tıkadığı ana yolun açılmasını sağlayan kimse de yok. Arabasının
içinde boynu bükük bekleyenlere öfke duymamak elde değil. Hiç kimse tepki
vermiyor. İstanbullu artık yeni bir yaşam tarzını benimsiyor. Kimseye bulaşma,
arabanın içinde sesini çıkarmadan bekle. Hızlı şehirde yaşamanın faturası bu.
Seferihisar üzerine bir araştırma yaptın. Bulgular
ilginç:
“Öncelikle insanın düşünüldüğü,
alternatif enerji kaynaklarının kullanıldığı, elektromanyetik alanlardan
olabildiğince uzak, trafik kirliliği, gürültü kirliliğine karşı duran, organik
üretimin korunduğu, büyük şehirlerin koşturmacalarından uzak, salyangozların
sembolize ettiği, küçük ve sakin yavaş şehir (cittaslow) oluşumunun ülkemizdeki
adresidir Seferihisar.”[1]
İstanbul artık farklı bir yaşam tarzı sunuyor. Yeni yerleşim alanları
yeni uydu kentler yaratılıyor. Bahçeşehir, Ataşehir, Halkalı, Göktürk,
Çekmeköy, vb. Bu şehirlerde yaşam çok hızlı. Yüksek binalara “kule” adı
veriliyor. Birbiri ardından yükselen kuleler ve toplu konut siteleri İstanbul’un
etrafını kuşatmış durumda. Projeler birbiriyle yarışıyor. Gazeteler ve
televizyonlar konut reklamlarıyla dolu.
Rezidans ya da site yaşamının kaçınılmaz
unsurlarından biri olan alışveriş merkezleri de denklemde yerini alıyor. Hızlı
şehirlerde hızlı yaşam tarzları oluşuyor. Bütün bunları bir korku filmi gibi
izliyorsun. Hızlı yaşam hızlı yaşamaya kurgulu değişik bir insan tarzını da
oluşturmuyor değil. Paraya odaklı hırslı yaşamın gerektirdiği özellikleri değer
yargılarına bir kılıf gibi geçiren hızlı şehir insanları yaratılıyor.
İtalya da başlayan yeni bir akımdan söz ediyoruz.
Rönesans’ın başladığı coğrafyada şimdi yeni bir akım başlıyor: Salyangoz
resminin anlamı ne acaba?
Salyangozu tanımlarken sakin şehir kavramını
açıklamak gerekiyor: Bu konuda araştırma yapan bir dergiden alıntı yapalım:[2]
“Ülkemizde de başta
İzmir-Seferihisar olmak üzere, Muğla-Akyaka, Çanakkale-Gökçeada,
Sakarya-Taraklı, Aydın-Yenipazar kentleri Slow City’e üye olan yerler.
Seferihisar’ın dışındaki 4 kent, Polonya’da düzenlenen 2011 Slow City Genel
Kurulu’nda birer Slow City olarak seçildiler yani daha çok yeniler.
Muğla-Akyaka; biyoçeşitliliği ve Özel Çevre Koruma Bölgesi olması nedeniyle,
Sakarya-Taraklı; karakteristik mimari yapısı ve çok sayıda binayı restore
etmeye verdiği önemle, Aydın-Yenipazar; başta meşhur pidesi olmak üzere yöresel
yemekleriyle, Gökçeada ise mevcut organik üretimi ve Slow Food hareketine
verdiği desteklerle Slow City olmaya hak kazandılar. Ayrıca 2013 yılındaki
Uluslararası Slow City Genel Kurulu da Seferihisar’da gerçekleştirilecek.
Seferihisar halkı bu Slow City hareketini o kadar iyi benimsemiş ki, Belediye
Başkanı Tunç Soyer’i el üstünde tutuyor, destek oluyorlar.”
Seferihisar’a yolculuk göründü. Gidip görelim bakalım…