Seçim sandığından çıkan neticeye göre şekillenen bir parlementoda her oylamada sonuç aynı çıkacaktır.
Çoğunluğu elinde tutan grup hükümeti kuracak, devletin tüm olanaklarını kullanma hakkına sahip olacaktır. Çoğunluğun sürekli iktidarda kalma olanağına sahip olması ve muhalefetin iktidar şansının olmaması durumlarında demokraside hasarlar meydana getirmekte, azınlık grubun siyasi ve ekonomik menfaatleri tehlikeye düşmektedir. Bu demokrasi dengesini sağlamak için bazı düzenlemeler zorunludur.
Hangi Demokrasi? (1) sorusuna cevap aramak adına bir makale kaleme alan Dr. Nur Uluşahin demokrasinin günümüzdeki türlerini tanımlıyor:
- a- Klasik Liberal Demokrasi ve Ulus-devlet Modeli,
- b- Azınlık-Çoğunluk İlişkisine Açılan Farklı Pencere: Ortaklıkçı Demokrasi ve Güç Paylaşımı Düzenlemeleri,
- c- Çokkültürlü Demokrasi ve Etnik Demokrasi,
Bugün Türkiye'de hangi tür demokrasiyi görüyoruz? Bu görünen demokrasinin temel taşları ve eksikleri nelerdir?
Öncelikle Türkiye'de bir "Anayasa" sorunu olduğunu söylemek gerekir. Mevcut anayasa halkın demokratik taleplerini karşılamaktan öte baskıcı ve diktatoryal bir yönetime hukuki çatı oluşturmaktadır. Bireysel hak ve özgürlükler yasalarla teminat altına alınmış olmasına rağmen uygulama iktidarın siyasi amaçlarına göre değiştirilebilmektedir. Devlet ve hükümet ayrı birer kurum olması gerekirken siyasallaşan devlet bürokrasisi marifetiyle devlet hükümetin siyasi çizgisinde hareket etmektedir.
Polis halka düşmanca davranmayı görevinin icabı olarak görebilmekte, bürokratlar kendilerini ayrıcalıklı bir statüde gördükleri nedeniyle hizmet etmeleri gereken halka baskı uygulayarak yasal çizgilerden uzaklaşmakta bunu da görvinin icabı olarak göstermek istemektedir. Siyasi olarak bakıldığında 2002 yıllarına kadar askeri vesayet altında olan demokratik sistemin askerden boşalan yere hükümetin oturmasıyla farklı bir evreye girdiği söylenebilir. Çoğunluk iktidarı, iki yüzlü bir söylemle ülkeyi ikiye bölen " AKP'ye oy verenler ve vermeyenler " siyasal eğilimi devletin tüm katmanlarında hayata geçirdiği gibi medya, üniversiteler, sendikalar, sosyal ve meslek denekleri gibi STK 'larda da "yandaş ve yandaş olmayan" ayırımı meydana getirmişlerdir.
Bu uygulamalara bakılarak mevcut demokrasinin kusurlu ve eksik olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu eksikliği tamamlayacak olan iki önemli unsur yeni anayasa ve yeni seçim sistemidir. AKP yönetimi anayasa çalışmalarında "dediğim dedik" tavırlarıyla çıkmaz sokaklar yaratmışlardır. anayasa komisyonunun mevcut parlemento yapısıyla yeni ve herkesin mutabakat sağlayacağı bir anayasa yapması olanaksız hale gelmiştir. Baskıcı tavırlarını her geçen gün artıran, halka rağmen dayatmacı bir siyasetle demokratik hak ve özgürlükleri azaltan mevcut iktidarın desteğini yitirdiği söylenebilir.
Sonuç:
- "Gezi Parkı Olayları" olarak adlandırılan halk ayaklanmasının "masum çocuklar tarafından 15 ağaç için" yapıldığı analiziyle yola çıkan bazı akademisyen ve gazetecilerin yanlıdığı ortadadır.
- Hükümetin taviz vermeyen "nobranca kibir dolu" yaklaşımı dikta rejimlerinde görülen bir tavırdır.
- Muhalefetin beceriksizliği bu olayda da ortaya çıkmıştır. Gezi Parkı projesinin tartışılması aşamasında konuya ilişkin yasal müdahalede bulunmayan muhalefetin, ayaklanma sonucunda olayı sahiplenmeye çalışması son derece çirkin ve ucuz politika tanımına girmektedir.
- STK 'ların siyasallaşmak zorunda kaldığı bu dönemde Batı demokrasilerinde olduğu gibi daha aktif ve zamanında politika üretecekleri vakit gelmiştir.
- Hükümetin yasal olmayan sansür, baskı, aşırı güç kullanımı gibi uygulamalarını yasal yollarla bertaraf edecek STK destekli eylemlere daha fazla ihtiyaç duyulacaktır.
- AKP bu baskıcı siyasetini sürdürdüğü taktirde önümüzdeki seçimlere kadar halk nezdinde desteğini kaybetmeye devam edecektir. Bu ayaklanma olayıyla birlikte bu kaybın % 20-25 civarında olabileceği söylenebilir.
- Siyasal boşluğu ortaya çıkacak yeni liberal bir partinin doldurabileceği söylenebilir.
(1) Liberal Demokrasinin Çıkmazı:Çatışma Karşısında Barış için Azınlık-Çoğunluk İlişkisini Yeniden Düzenleme Gereği Yrd. Doç. Dr. Nur ULUŞAHİN *