Yarın 28 Temmuz 2013 sabah yedide Likya Grubu ile
Gömbe’ye hareket ediyoruz. Efsanelere konu olan Kaş platosu ve Gömbe Yaylasına.
Bölge ile ilgili bilgileri derleyip gezi sırasında gözden geçirmek üzere bir
doküman haline getirmeyi planlıyorum. Gezi sonrası da öncesi sonrası analizi
yapıp fotoğraflarla birlikte bloğumda yayınlayacağım. Önce haritadan yer
tespiti yapalım.
Akdağ bu bölgenin en yüksek dağı. İlk
efsane : Uçarsu Şelalesi efsanesi . İki farklı yöne akan şelale , 6 Mayıs
Hıdırellez gününden itibaren Gömbe'ye, ekim ayından itibaren de Fethiye'ye akan
şelale Alevi kültüründe kutsal yerlerden biri olarak biliniyormuş.
"Şeytan Suyu" adını verdikleri su da aynı su. Suyun çıktığı Akdağların tepe noktasına yakın Subaşı Yaylası’na yakın kayalık bölgeden fışkıran suyun kışın buzlanma nedeniyle vadinin diğer yönüne akmasını efsanelere bağlayan yöre halkı kutsal saydıkları suyun fışkırdığı kaynağı ziyaret edip adaklar adıyorlarmış. Suyun fışkırdığı her iki yönde de Ardıç Ağaçlarını adak ağacına dönüştürmüşler.
Adak ağaçları kaynağın bulunduğu her iki yüzde de yoğun ilgi görüyormuş.
Yarın yapacağımız yürüyüşün rotası şöyle belirlenmiş:
GÖMBE KASABASI, SUBAŞI YAYLASI, İKİZ GÖL, YEŞİL GÖL VE UÇARSU ŞELALESİ
GÖMBE KASABASI, SUBAŞI YAYLASI, İKİZ GÖL, YEŞİL GÖL VE UÇARSU ŞELALESİ
Torosların en ilginç yürüyüş parkuru olarak sözü geçen bu yöre hakkında daha fazla bilgi toplamak adına geçen ay bir kitapçıdan aldığım “On the Lycian Way” adlı kitaba baktım. Uranus adlı bir fotoğraf acentesi tarafından hazırlanan kitap şu alıntıyla başlıyor:
"You are my guest since your grandfather, your ancestors my grandfather Oineus, once hosted your grandfather Bellerobhontes, they presented gifts to one another. You maybe our guest in Argos and I’ll be your guest If I ever come to Lycia.” From Homer’s Iliad adapted by Jean Martin from Homesos
Kitabın 163-165 Sayfaları Gömbe’ye ayrılmış. Antik dönemde bilinen adıyla COMBA.. haritada Komba diye görünüyor. Khomba da olabilir. Nasıl yazıldığına veya söylendiğine göre değişiyor. Ama şu bir gerçek: “Gömbe” “g”, “k”, ses değişimiyle “Kömbe” gibi söylenir olmuş olabilir. En azından şehir antik tarihini binlerce yıldır taşıyor demektir.
Comba şehrinin kendi adına basılı sikkeleri olup olmadığı bilinmiyor. Ama kutsalların kutsalı bir bölge olarak Athena Comba (Komba) Mabedinin bulunduğu yer Antik coğrafyada yer alan bir bölge. . Antik kent şu anda şehrin bulunduğu yerden daha uzakta bulunuyor olmalı. Kaynaklara göre kutsal binaların çok olduğu dindar bir şehirmiş burası. Nitekim Bizans döneminde piskoposluk merkezi olarak da biliniyor.
Comba konusunda kaynak araştırması yapıyorum ama elde ettiğim bilgiler kısıtlı. Birkaç tez taraması yapıp bir iki ipucu yakalamaya çalışıyorum.
Subaşı Yaylası 2500 metre iki dağcının kurduğu çadırlarla ve çobanlarla karşılaşıyoruz.
İkiz Göller’e çıkış oldukça zorlu bir tırmanıştan sonra varıyoruz. Akdağlar tam karşımızda. Uyluk tepesi’ni görüyoruz. “ Masikytos” tepesi’ne tırmanmak için sabah erkenden yola çıkmak gerekiyor. Bizim dağa tırmanma niyetimiz yok. Yöreyi keşfediyoruz. Öğle yemeği molası için çok uygun bir yer.
Akdağlar’ın antik dönemdeki adının “ masikytos” olduğu söyleniyor. Tarama yaptığımda
atlaslarda Akdağların en yüksek tepesi olarak referans veriliyor.
Uyluk tepesini arkamıza alıp geldiğimiz yoldan geri
dönüyoruz. Gömbe vadisi ayaklarımız altında uzanıp gidiyor. İnanılmaz bir
trafik var yolda. Pazar günü olması
nedeniyle belki de. Kutsal mekanları ziyaret eden Aleviler son model
arabalarını bu dağ yoluna sürmekten çekinmemişler. Arabalar çoluk çocuk hınca
hınç dolu. Herkes Uçarsu’yu arıyor. Ama Uçarsu aradıkları yerde değil dağın
öbür yüzüne uçuyor yaz mevsiminde. Rehberimiz Ömer faruk Gülşen onlara
şelalenin yerini tarif ediyor. Burası
motorsiklet meraklılarının da geldiği bir parkurmuş. On kadar motokrosçu büyük
bir gürültüyle bizze doğru yaklaşıyorlar. İnanılmaz bir gürültü. Bu yörede hiç
beklenmedik bir gürültü kirliliği. Kent kültürünün yarattığı farklı bir nesil. Motorlarıyla
farklı bir olay yaşıyor bunlar. Doğanın sesini duymuyorlar. Motor sesi ve şehrin
stresli yaşamını her yere kendileri bilinçsizce taşıyorlar. Bir günün sonunda
ruhları da yoruluyordur bunların. Oysa doğada yürüyüş yapanın vücudu yoruluyor
ama ruhu dinleniyor..
Subaşı Yaylası’na farklı bir yönden inişe geçiyoruz.
Serin bir rüzgâr esiyor. Rüzgarlık giymek gerekli. Terli vücuda değen bu rüzgârın
iz bırakacağı kesin. Aşağıda Yayla’da çoban koyunlarını kırkıyor. Köpeği
havlayıp duruyor. Koyunlara zarar verdiğini mi düşünüyor acaba? Çoban köpeği
acaba koyunları mı korur yoksa çobanı mı? Rüzgâr kokumuzu ona kadar götürüyor
da olabilir. Tekrar yaylaya iniş çok keyifli.
Çobanlar
artık dereye dönüşen Uçarsu üzerine köprü bile yapmışlar. Köprüden geçip
yolumuza devam ediyoruz.
Kutsal
Yeşilgöl’e kadar uzun bir yol yürümemiz gerekiyor. Akdağları sağımıza Gömbe
ovasını solumuza alıp dağın öbür yamacına doğru yürüyoruz. Zaman zaman orman
idaresinin açyığı yollardan yürüyerek Yeşil Göl’e varıyoruz.
Çadır kuran
dağcılar geri dönmüş. Zirve yapmışlar. Yüzleri gülüyor. Neşeyle çıkışı ve inişi
anlatıyorlar. Rehberimizi graben tanıyorlarmış. Onlara veda edip Yeşil Göl’e yürüyüşe
geçiyoruz.
Yeşil Göl adı üstünde. Yemyeşil. Bu göle acaba neden
kutsal göl adı verilmiş? Alevi kültürüne göre bura ahalisinin her şeyi “Abdal
Musa” ya bağlama eğilimi var. Uçarsuyun hikayesi var ama gölün hikayesi yok. Bu
yazıyı yazarken bir yandan da veri toplamaya çalışıyorum. İnternette genellikle
turizm amaçlı yüzeysel bilgiler var. Yılmayıp aramaya devam ediyorum. Nihayet
bilimsel bir makaleye rastlıyorum. Meğerse bizim kutsal gölümüz heyelan
gölüymüş. Hiç romantik değil doğrusu.
“Deniz
seviyesinden yüksekliği 1810 m olan Yeşil Göl’ün toplam alanı 1.95 km² dir. 0-10
m arasında değişen derinliğe sahip olan ve karstik kaynaklarla beslenen Yeşil Göl,
fazla sularını yine karstik boşluklarla dış drenaja aktarır. Bu nedenle suları
tatlıdır. Yeşil Göl ve Uçarsu Pınarı jeomorfolojik oluşumu bakımından dikkat
çekici olduğu kadar sahip olduğu doğal güzellikleri nedeniyle çok sayıda
ziyaretçiyi çekmektedir. Yine doğal güzelliğinin yanında Uçarsu Pınarı’nın ve
Yeşil Göl’ün oluşumu hakkında dinsel içerikli menkıbelerin varlığı bölgeye
özellikle “Hıdırelez Şenliklerinde” ziyaretçilerin sayısını bir hayli arttırmaktadır”
Cihan BAYRAKDAR, Tolga GÖRÜM
Gölün Kuzey Doğu yamacındaki tepeye tırmanarak
şelaleye giden patikayı arıyoruz. Yaklaşık bir kilometrelik bir tırmanıştan sonra Uçarsu Şelalesi’ne
tepeden bakan bir düzlüğe varıyoruz. Gömbe Vadisi alabildiğine uzanıp gidiyor.
Şelalenin döküldüğü yerden vadiye kadar akan dereyi görüyoruz. Fışkırarak
akıyor sular. Suyun değiştirdiği bir coğrafya burası.
Dağın içinden fışkıran bu suların heyelana sebep olduğu kesin. Makalese jeologlar çok detaylı bir biçimde izah etmişler zaten. Oysa ben daha mistik bir şeyler arıyorum bu kutsal topraklarda. İlerde şelalenin kaynağına doğru sert bir iniş var. Oradan iniyoruz. Tehlikeli bir iniş. Uçuruma yuvarlanmak bir an meselesi. Tehlikenin büyüklüğü tüylerimizi ürpertiyor. Suyun kaynağı çok kalabalık. Civar köylerden adak için gelen köylüler adak ağacına çaput bağlayarak dilek tutuyorlar. Herkesin bir dileği var. Genç bir çift dikkatimi çekiyor. İki çocukları var. Sarışın bir kız çocuğu ve babasının kucağında bir bebek. Anne çok genç. Başı kapalı. Ayaklarını buz gibi suya sokmuş. Acaba niye geldiler? Erkek çocuk mu istiyorlar acaba? Diğer kadınların istekleri daha farklı her halde. Hıdırellezde burada adım atacak yer olmazmış diye anlatıyorlar. Dilek ağacı işte orada duruyor. Köklerinin yarısı uçurumun kenarına tutunmuş bir ardıç ağacı.
Dağın içinden fışkıran bu suların heyelana sebep olduğu kesin. Makalese jeologlar çok detaylı bir biçimde izah etmişler zaten. Oysa ben daha mistik bir şeyler arıyorum bu kutsal topraklarda. İlerde şelalenin kaynağına doğru sert bir iniş var. Oradan iniyoruz. Tehlikeli bir iniş. Uçuruma yuvarlanmak bir an meselesi. Tehlikenin büyüklüğü tüylerimizi ürpertiyor. Suyun kaynağı çok kalabalık. Civar köylerden adak için gelen köylüler adak ağacına çaput bağlayarak dilek tutuyorlar. Herkesin bir dileği var. Genç bir çift dikkatimi çekiyor. İki çocukları var. Sarışın bir kız çocuğu ve babasının kucağında bir bebek. Anne çok genç. Başı kapalı. Ayaklarını buz gibi suya sokmuş. Acaba niye geldiler? Erkek çocuk mu istiyorlar acaba? Diğer kadınların istekleri daha farklı her halde. Hıdırellezde burada adım atacak yer olmazmış diye anlatıyorlar. Dilek ağacı işte orada duruyor. Köklerinin yarısı uçurumun kenarına tutunmuş bir ardıç ağacı.
Bu ağaç yıllardır burada dilekleri kabul ediyor. Birden
sen de bir dilek tutmak ve bir çaput bağlamak istiyorsun. Çantanı karıştırıp
bakıyorsun. Önce boynundaki bandanayı düşünüyorsun. Sonra Faldo Golf sahasında
bulduğun küçük bir havlu parçası aklına geliyor. Rengi de kırmızı. Bir dilek
tutarak ağaca kırmızı havluyu bağlıyorsun.
Kaynakça ve Ekler :
İnternet
kaynakları :
Gömbe Akdağ (Uyluk Tepe, 3014 m)
Ömer Faruk Gülşen http://www.todosk.org.tr/default.asp?lang=tr&mod=icerik&icerikid=161&s=gombe-akdag-(uyluk-tepe,-3014-m)
Genel Bilgi
Antalya Kaş ilçesine bağlı bulunan Gömbe Köyü’nün
hemen batısında yükselen ve Akdeniz Bölgesi’nin ikinci büyük zirvesi olarak
kayıtlara geçen Uyluk Tepe, tamamen çıplak bir arazide ve bir kaç gölü bulunan
zirvesi kayalık bir dağdır.sırasıyla Yeşil Göl, Küçük ve Büyük Kara Göller gibi
düdenli gölleri dağın bir başka güzelliğidir. Yumru Dağ’ın ardıçları, zamana
karşı direncini Gömbe Akdağ’a bakarak anlatıyor gibidirler. Yumru Dağ (2735 m)
dağın kuzeyindedir. Kuzeyinde ve Yumru Dağ ile arsında Suçıkan Deresi mevcuttur.
Yukarıdaki yaylaların ve diğer çeşmelerin sularının oluşturduğu gür suyu yaz
kış hiç durmadan akar. Dere yatağının beslediği Çukurbağ ve Çakallar mevkisi
tam meyve ağaçlarının bulunduğu bir cennettir. Yine kuzeyinde Subaşı Yaylaları
ile Kuruova Yaylası bulunmaktadır. Yayla yolu buralara kadar gelmektedir.
Kuruova Yaylasında yaz ortasına kadar içme suyu bulunmaktadır. Suçıkan
Deresi’nin üst tarafında çok iyi bir suyu olan Kartalkaya Pınarı bulunmaktadır.
Kuruova Yaylası’nın daha üst kısmında Taşlı Dere
bulunur. Adı üzerinde tamamen taşlıktır. Subaşı Yaylası’nın batı taraflarında
kayaların ve sarp yerlerde tek tük ardıç ağaçları bulunmaktadır. Dağın doğusu
uçurum ve heyelan bölgesidir. Gömbe Köyü’nün batısındaki bölge, Yeşilgöl’ün
çevresi çıplaktır. Yeşil Göl 1800 m’lerde olup zemininin renginden dolayı olsa
gerek adını yeşilden almıştır. Gölün doğu bölgesinde su batar ve aşağılardan
bir yerden çıkarak Gömbe Ovası’nı sular. Kanlı Çay’da dağın bu tarafındadır.
Çok hızlı aktığından bulunduğu bölgeyi erozyona uğratmıştır. Yeşil Göl’ün hemen
güney batısında ve 2799 m’lik göllü tepenin doğusunda 50-60 m yükseklikten akan
ve dağın dibinden hemen çıkıp Kanlı Çaya akan Uçan ya da Uçar Su denilen şelale
bulunmaktadır. Yeşil Göl ile Uçar Su arasında patikayla ulaşılan bir sırt
vardır. Uçar Suyun kıla yaklaşıldığında akmadığı ve yönünü değiştirdiği
söylenmektedir. Dağın en sulak bölgesi burasıdır. Bu yüzden şadırvan Dağı da
denmektedir. Güney tarafını Sütleğen ve Kıbrıs Deresi oluşturur. Batısı Eşen
Vadisi’ne kadar uzanır.
Akdağ aslında bir dağlar kabarığıdır. Dağın
yüksek yeri düzensiz bir kubbe şeklindedir. Dağın üstü 6 km uzunluğunda ve 30
km genişliğinde ve düzüdür. Keskin kayalıkların arasında dolinler vardır.
Akdağ’ın zirvesinin yüksekliği 3014-3015 m gibi yükseltilerle verilmiştir.
Akdağ, Uyluk Tepe, Atkuyruk Sallamaz Tepesi gibi isimleri vardır. Zirvenin
etrafında bulunan bir kaç gedik vardır. Bu gediklerin en zorlu çarşaklı olanı
Göklen Gediği’dir. Bu gediğin yanındaki uçurumlu bölgenin adı Veyse uçuran
Çukuru’dur. Ekonomik bitki türlerimizden başka yakacak olarak da kullanılan
bitkilere rastlanmaktadır. Geven (astragalus), dağ çayı ve ada çayı köylülerin
kullandığı bitkilerdir.
Akdağ’ın tüm zirvelerinin bir bütün olarak
Antikragos olarak anıldığı bilinmektedir. Kışın bu bölgeye çok kar yağar. Kışın
kar kalınlığı 2 metreye kadar ulaşmaktadır.
Nasıl Gidilir
En uygun bölge Kaş ilçesinin Gömbe Köyü’dür. Kaş’tan
Gömbe’ye araç bulmak mümkündür. Ayrıca Antalya-Korkuteli-Elmalı ilçeleri
istikametinde Kaş’a giden araçlar da bulmak mümkündür. Gömbe’ye geldiğinizde
muhtarlığa bilgi vermeli ve kendinize kamp alanı belirlemelisiniz. Kalabalık
bir köydür. Pansiyonda da konaklayabilirisiniz. Köyün içinden her taraftan
sular akmaktadır. Alışverişlerinizi buradan sağlamalısınız. Bu yörede
hayvancılık yapıldığından, yörenin et yemeklerini tatmanızı özellikle tavsiye
ederiz.
Dağın zirvesi görünmez. Çünkü siz aşağılarda
ve çukur bir bölgede kalıyorsunuz. Biraz dikkat ederseniz Uçar Suyu
görebilirsiniz. Sağınızda yükselen dağ Yumru Dağ’dır. ıkisinin arasından akan
çay Suçıkan Deresi’dir.
Köyden kiralayacağınız bir araçla ya da yaya olarak
Çukurbağ istikametine doğru hareket edin. Meyve ve ardıç ağaçlarının arasından
su deposu mevkisine gelirsiniz. Burası sulu ve kayalık bir bölgedir. Suçıkan
Deresi solunuzda kalır. Yaya olarak Son Eren Ardıcı’na bir buçuk saatte
ulaşırsınız. Biraz ileride bulunan köprü gibi beton kapaktan geçip (bu köprüden
büyük araç geçmez) sağa dönen ilk geniş virajda durun. Sola giden patikayı
izlerseniz Uçarsu ve Yeşilgöl’e gidersiniz. ıster gezebilir isterseniz göl kenarında
kamp kurabilirsiniz. Manzarası mükemmeldir. Eğer programınız yoğun ise burada
kamp kurmadan devam edin, yukarıda daha iyi kamp alanları bulacaksınız. Dağa
tırmanmak için köyden özel araçla bir günde Subaşı Yaylası’na gidip buradan
yaya olarak patikadan tırmanırsanız Gömbe Köyü’ne dönebilirisiniz. Ama bu
tırmanış için bir iki gün ayırmanız tavsiye edilir.
Yola geri dönüp Kuruova Yaylası’nı görmeden
devam edip Subaşı Yaylası’na gelin. Burada yol biter. Arkanızda bulunan dağ
Yumru Dağ’dır. Karşınızdaki de Akdağ. Zirve buradan görünmez. Aracınızı burada
bırakıp kamp yüküyle yaylanın güney doğuya giden patikasıyla Kuruova Yaylası ya
da Birinci Subaşı Yaylası’na gelmelisiniz. Burada kamp kurabilirisiniz.
Ertesi gün yayla taş duvarlarının dere boyunca giden patikasına girip solunuzda
bulunan kuru yataktan pas geçin. Patikayı hiç bırakmadan Geven Gediği’nden
geçip sol sırtta devam edin. Sırt düzlüğüne gelirsiniz. Zirveye ulaşmak için
daha 3 saatiniz var. Buraya kadar iyi bir yürüyüşle üç saatte gelmiş olmalısınız.
Sağınızdaki kayaların yanından geçip çarşaklı bölgeye girerek yükselin. Veysel
Uçuran çukurunu görebilirsiniz. Sağınızdaki çukurların üstü ana zirvenin
kuzeyindedir. Dönüp arkaya baktığınızda kamp yerini daha net görebilirsiniz.
Temmuz ağustos aylarında gelmişseniz buzullar görebilirsiniz. Buralarda yabani
tavşan ve keklik görmeniz mümkündür. Biraz dinlenin çünkü sizi yorucu bir
çarşak bekliyor. Patika belirgindir. Gediğe çıkıp sağ taraftaki sırtı takip
edin. Zirveye ulaşabilirsiniz. Gedikle zirve yaklaşık yarım saattir. Kartal
Gölü biraz daha ileridedir. Zirve biraz düzlük ve kuzeye doğru kıvrılmaktadır.
Kuzey tarafı uçurumdur. Kuzeyinde Yumru Dağ, onun arkasında Kızılcadağ(2589 m),
dağın batısında Eşençayı Vadisi uzar gider. Güneyinde Atkuyruk Sallamaz Tepesi
bulunur. Arkada Rahat Ovası bulunur. Burada sabahları bir başkadır. Sizlere
doyumsuz bir gün doğumu sunar.
Zirve biraz rüzgarlıdır. Güneydeki kayalıkların
arasında dinlenip kampa geri dönmelisiniz.
Ömer Faruk Gülşen
Kaynaklar
-Antik Anadolu Coğrafyası, Strabon (XII-XIII-XlV)
-Türkiye Bitki Terimleri Sözlüğü,TDK
yayınları,Prof.Dr. T. Bayto
-Türkiye Florası ve Faunası, Ankara Valiliği
Yayınları