Adını kanyonun sarp kayalarına kazınmış bazı
kitabelerden alan tabiat harikası Isparta Sütçüler hudutları içerisinde yer
alıyor.
Akdeniz’e dökülen ana akarsulardan Aksu nehrinin bir
kolu olan Değirmendere çayının oyduğu altı yüz metre derinliğindeki kanyonun
uzunluğu yaklaşık olarak yedi kilometre olarak belirleniyor. Bir derenin bir
dağı altı yüz metre oyacak kadar zamanı hesaplamak çok zor. Üç dört milyon yıl civarında
olmalı. Belki de daha fazla.
Kanyona gitmek için Antalya’dan Karaca Ören Barajı
istikametinde 90 kilometre gittikten sonra Sütçüler, Çandır sapağından içeriye
girip, vadinin derinliklerine doğru kısmen asfalt yolda ilerliyoruz. Yoldan
ayrıldıktan sonra kırk elli kilometre
sonra Batıdan Doğuya doğru uzanan kanyonu çevreleyen dağların ihtişamı hemen
sizi kendine çekiyor. Öte yandan yolun bozuk satıhlı olması, ayrıca çok dar ve
sık virajlı olması yolculuğun keyfini çıkarmanıza engel oluyor.
Sisle kaplı
derin vadilerin sayısız yürüyüş parkuru
ile dolu olduğunu söyleyen doğaseverler var. Kuzeyde Anamas Dağı, Doğuda Sarp
Dağı (2548), Güneydoğudan Bozburun Dağı (2468), Güneyde ise Akçal tepe sizi
davet ediyor. Anamas Dağı ve Kovada Gölü zaten gidip adım adım keşfedilmesi
gereken tabiat cennetlerinden. Anamas Vadisi yeni adıyla Aksu vadisi antik Roma
yollarının kesiştiği Kuzey Güney ekseninde yer alıyor(Ceylan). Bu bölge Kuzey Torosların oluşturduğu plato ve
vadilerin bol kar yağan yöreleri. Karların erimesi Haziran ayının sonlarına
kadar sürüyor. Üç bin metre yüksekliklerde her zaman kar bulmak mümkün.
Yazılı Kanyon da diğer tabiat parkları gibi
günübirlik piknik yapmaya gelen yurdum insanı civar halkın tehdidi altında.
Arabalara doluşarak gelenler arkalarında
çöp dağları bırakıyorlar. Bu en az yedi sekiz kişilik çevre bilincinden yoksun ailelerin
tabiat parkını gezmek görmek amaçlı değil ama sadece piknik amaçlı kullanmaları
yöreye doğa yürüyüşü yapmak, fotoğraf çekmek için gelenlere engel oluyor. Her
yerde göze çarpan o kahredici çelişki burada da gözünüzün önünde. Kıtlıktan
çıkmış gibi getirdikleri yiyecekleri silip süpüren, tükettikleri ambalajları
sağa sola atan, sonra da gölgesinde
yatıp uyudukları Ardıç ağacının köklerini doğal
mangal gibi kullanan bu bencil insanların iki üç bin yıldır bu
topraklarda şehirler kurmuş, heykeller yapmış, taşlara kitabeler kazımış
halklarla hiçbir alakası olamaz. Sağa sola kasten atılan çöpler, kırık bira ve
rakı şişeleri, yakılan ateşler, yarı sarhoş kadınlara ağızlarının suyu akarak
bakan, donlarıyla suya giren erkekler ve
sıcak yaz gününde yüzleri kıpkırmızı
olmuş kan ter içinde her yeri kapalı taş
çatlasa on üç on dört yaşında genç kızlar, nasıl bir eğlenceyse eğer günü bu şekilde geçiriyorlar. Kanyonda sırt
çantaları ile yürüyüş yapanlara
hayretten fal taşı gibi açılmış gözlerle “Hello” diyen çağdaş yaşamdan bir gram
bile nasibini alamamış cahil toplulukların arzularına göre şekillenen
tesislerde her şey yemek ve içmek üzerine endekslenmiş.
Kanyona giriş ücreti olarak araba başına sekiz buçuk
lira ücret alınıyor. Ücreti isteyen de kanyonun kullanım haklarını ihale ile
alan taşaron. Anlaşıldığı kadarıyla burası belediye tarafından kiraya verilmiş.
İşletmeci de yiyecek ve içecek satışı ağırlıklı bir büfeye dönüştürmüş kanyonun
en geniş cep yaptığı yerini. Tuvalet yapılmış, büyük bir olasılıkla tuvaletin
gideri de akan dereye deşarj ediliyor. Kanyonda keşif ve yürüyüş yapmak üzere gelen yerli yabancı turistlerin çadır kurması
için küçük bir alan ayrılmış. Onlardan
da ayrıca geceleme parası alınıyor.
Antik Roma
yolları ağının geçtiği kanyonun M.Ö. 46 yıllarında Aziz Paulus’un misyonerlik
yürüyüşlerinde Efesus’dan Antiocheia’ya gitmek için kullandığı söylenir.
Nitekim bu yolculukların birkaç kez tekrar edildiği bilgisi de vardır. Katolik
Ansiklopedisine göre Farisi bir Yahudi olarak doğduğu Tarsus’dan ailesi
tarafından eğitimi için Şam’a yollanan Aziz Paulus yeni yayılmaya başlayan
Hıristiyan dinini tanır ve sinagoglarda Hıristiyanlık üzerine bir dizi
konferans verir. Anadolu’da Hıristiyanlığın yayılması için yoğun misyonerlik
faaliyetleri gerçekleştiren Aziz Paulus, Roma İmparatorluğu askerlerince
tutuklanır ve Roma’da idam edilir. Bölge
için önemli kutsal bir kişi olarak görülmüş ki Isparta Valiliği web sitesinde
son derece kapsamlı bir bilgiye yer verilmiş. Bu bilgiyi başka bir yerde bulmak
mümkün değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Isparta Valiliğini kutlamak
gerekir.
Bu kapsamda St. Paul’un
yapmış olduğu dört yolculuğu T.C. Kültür Bakanlığı sitesinde yer aldığı
şekliyle aynen aktarıyorum:
“Ben Kilikya’dan Tarsuslu bir Yahudi,
ehemmiyetsiz olmayan bir şehrin ahalisindenim”
St. Paul,
Resullerin İşleri, ACTS 21: 39
"Paul ve
Barnabas Perga’dan yola çıkıp Pisidia’ya yakın bir şehir olan Antioch’a geldiler. İbadet gününde bir
sinagoga gidip sıralara oturdular.". Acts 13 v 14.
Aziz Paulus’un birinci yolculuğunda
yukarıdaki haritada görüldüğü gibi , M.S. 46-48 yılları arasında
Antiokheia’dan(Antakya) yolculuğuna başlamış ve bir liman kenti olan Seleukeia
Pieria’ya (Samandağ) gelerek, buradan bir gemiyle, Kıbrıs (Salamis ve Paphus)
üzerinden Attalia (Antalya) Limanı’na, ulaşmıştır. Kara yolu ile Perge’ye
(Aksu) ve Kestros (Aksu) Vadisi’nden, Psidia Antiokheia’ya (Yalvaç) ulaşmıştır.
Yolculuğuna devam ederek, İconium (Konya), Lystra (Hatunsaray Kasabası) ve
Derbe (Aşıran Köyü) kentlerini ziyaret eder. Aynı güzergâhtan geri dönerek
Psidia Antiokheia (Yalvaç) ve Kestros (Aksu) Vadisi üzerinden, Perge’ye (Aksu)
oradan Attalia’ya (Antalya) ulaşır. Daha sonra deniz yolu ile Kıbrıs’a uğramadan
Seleukeia Pieria (Samandağ) ve Antiokheia’ya (Antakya) ulaşarak yolculuğunu
tamamlar.
AZİZ PAULUS’UN 2.YOLU(M.S. 49–52):
San
Paulus’un İkinci yolculuğun başlangıç noktası Jerusalem’dir. (Kudüs)
Jerusalem’de (Kudüs) yapılan bir toplantıda alınan karar gereği, karayolu ile
Antiokheia’ya (Antakya) gider. Bu yolculuğu birlikte kararlaştırmışsa da Aziz
Barnabas’la aralarındaki bir anlaşmazlık yüzünden onunla değil de Aziz Silas
ile birlikte yolculuğa çıkarlar. Antiokheia’dan (Antakya), Tarsus, Derbe
(Aşıran Köyü), Lystra (Hatunsaray Kasabası), İconium (Konya), Psidia
Antiokheia’dan (Yalvaç), Troas’a (Çanakkale) geçiş yaparak, oradan da deniz
yolu ile Macedonia Neapolis’ine ulaşır. Karayoluyla (2 numaralı haritada
gösterilen güzergâhtaki) Macedonia kentleri olan Philippi, Amphipolis,
Apollonia, Thesallonica ve Borea’yı ziyaret eder. Buradan deniz yoluyla Kıta
Yunanistan’daki Athens, Korinth’e ve Cencrea kentlerine gider. Deniz yoluyla
yolculuğuna devam ederek tekrar Anadolu’ya geçer ve Efes’e (Selçuk) ulaşır.
Yine deniz yoluyla Rhodes(Rodos) Adası üzerinden Caesarea’ya (Suriye) ulaşır.
Jerusalem (Kudüs) yolculuktaki son duraktır. Bir süre sonra yine karayolu ile
Galatya ve Frigya Bölgeleri’ni bir kez daha dolaşarak daha önceki
yolculuklarında Hristiyan olan kişilerin ne durumda olduğunu olduklarını
görerek, ruhen pekişmelerini sağlamak ve durumlarını görmek üzere 3. yolculuğa
çıkmak için Antakya(Antiokheia) geçer.
AZİZ PAULUS’UN 3. YOLU(M.S. 53-57):
Antiokheia’dan (Antakya) karayolu ile önce Tarsus’a sonra
Kilikia Bölgesi sınırları içerisinden devam ederek, Derbe (Aşıran Köyü), Lystra
(Hatunsaray Kasabası), İconium (Konya), Psidia Antiocheia (Yalvaç) kentlerini
ziyaret ettikten sonra, Efes’e (Selçuk) ulaşır. Efes’ten de Troas’a (Çanakkale)
geçer. Deniz yoluyla Makedonia’ya devam eder ve Macedonia Kentleri olan
Neapolis, Philippi, Amphipolis, Apollonia, Thessaionica ve Borea kentlerine
uğrar. Daha sonra karayoluyla Kıta Yunanistan’da bulunan Athens ve Korinth’e
ulaşır. Korinth’den geriye dönerek yine aynı güzergahı takip eder ve yine
Troas’a (Çanakkale) ulaşır. Assos’a (Behramkale), Ege Denizi’ndeki adaları ve
Miletus’a (Balat) ziyaretinin devamında Cos (Kos) Adası ve Rhodes (Rodos)
Adası, bir sonraki durağı olacaktır. Rhodes’den(Rodos) Anadolu’ya geçer ve
Patara’ya (Kalkan) ulaşır. Tekrar Deniz yoluyla yolculuğuna devam ederek
Phonecia’daki Tyre, Ptolemais kentleri üzerinden Caeserias ve Jerusalem’e
(Kudüs) gelerek yolculuğunu tamamlar.
AZİZ PAULUS’UN 4. YOLU(M.S.
59-69):
Jerusalem’de (Küdüs), Roma askerleri tarafından
tutuklanır ve yargılanır. Yargılama sonrası deniz yoluyla Caesarea’dan, önce
Sidon’a oradan Antiokheia’ya (Antakya) ve Tarsus’a geçtikten sonra, Myra
(Demre), Cnidus (Datça) Kentlerine, Crete (Girit) ve Malta adalarına uğrar.
Devam ederek Sicilia (Syracusa), İtalya’nın Rhegium ve Puteoli kentlerini
ziyareti ardından karayoluyla Taverns üzerinden Rome’ye (Roma) getirilir ve
Rome’de hapse atılır. Daha sonra da M.S. 64 veya 67 yılında idam edilir.
Efesus’dan
Babil’e kadar uzanan Kral Yolu ya da Roma Yolu’nun bu etabının toplam uzunluğu beş bin
kilometreden fazla olmalı. Günde otuz kırk kilometre yüründüğü düşünülürse bu
yolu yürümek üç dört ay sürüyor olmalı. Bu bir ticaret yolu. Roma uygarlığının
atar damarı yollar. İki ana eksen var. Kuzeyden Güneye ve Batıdan Doğuya uzanan
iki farklı güzergah. Bu yolun geçtiği güzergahın kalıntıları günümüze kadar
ulaşmış. Yolların dağlar ve kanyonlardan geçen bölümleri daha az hasar görmüş.
Zaman zaman hiç dokunulmamış gibi duran parçalarını gördüm. Roma yolları kesme
taştan yapıldığı için bugün bile mükemmel durumda denebilir. Kanyonda da bu
yolun kalıntıları var. Ama çok iyi durumda değil. Kanyonun bir diğer tarihi önemi ise antik yol
üzerinde yazıtların bulunmasıdır. Bu yazıtlardan bir tanesi bir şiirdir. O
dönemin ünlü filozofu Epictetus’un özgürlük şiiri. Roma askeri idaresi altında
yaşayan halkların özgürlük şarkıo Kanyonun hemen başlangıcında patika üzerinde
kayalıklarda bulunan kitabeler, yöre halkı ve define arayıcıları tarafından kazma darbeleri ve dinamitle zarar görmüş.
İşin tuhaf yanı bu eserler restore edilmemiş. Heyelan ve deprem tarafından yok
olan antik yolun üzerinde yolcular için kitabeler bulunduğu bilgisini orada
görerek öğreniyoruz. Bana kalırsa Antik Roma yolları üzerinde yer alan anıt
eserlerin çoğu yok olmuş ya da edilmiş olmalı. Burada gördüğümüz şiir o zamanın
medyasını oluşturuyor olabilir. Bir geçiş dönemi ne de olsa. Taş tabletlerden
papirüs ve kağıda geçiş de denebilir. Hayırsever bir zengin yol üzerine bir
anıt diktirip üzerine gelip geçen yolcuların okuması için ünlü bir şairin
şiirini kazıtıyor. Belki de bir konaklama noktasının duvarında. Bizim yurdum
insanı da bu hür bir insan için iki bin yıl önce kazınmış kitabeye kazmayla
saldırıyor. Acaba o şiir Yunan Alfabesi
ile değil de Arap Alfabesiyle yazılmış
olsaydı yine kazmayla saldıracak mıydı? Bu saldırının gerçekleştiği tarih de
çok önemli. Belki de cumhuriyetin ilk yıllarında Türkçülük akımının ayyuka
çıktığı dönemde meydana gelmiştir ya da Demokrat Parti döneminde yükselen İslam
akımından zarar görmüştür. Bunu söylemek çok zor. Yazıtların yer aldığı patika
kanyonun doğusuna doğru uzayıp gidiyor. Patika işaretlenmiş. Likya Yolu’ndan bildiğim
kırmızı beyaz iki kısa şerit işareti yönü gösteriyor. Bu yürüyüş parkuru da
işaretlenmiş. Esas St. Paul yolu yukarıdaki haritalarda da görüldüğü gibi Antakya’dan
Yalvaç’a oradan da Efesus’a kadar uzanan
bir parkur. Öte yandan Likya Yolu parkurunu da işaretleyip haritasını ve
kitabını yayınlayan değerli doğa sever İngiliz asıllı Kate Clow beş yüz
kilometrelik Perge’den Yalvaç’a uzanan bir parkur tasarlıyor.
Kanyonun doğusuna doğru Değirmendere çayının çıkış
noktasına doğru yürümek hiç de kolay değil. Kate Clow’un işaretlediği yol
ormanın içine doğru uzanıp Asar Tepe’ye (1000 m.) oradan da Sütçüler kasabasına
kadar uzanmaktadır. Biz o yolu takip etmeyip diğer kırmızı ve mavi işaretlenmiş
ticari yolu izliyoruz. Bu patika kanyonun dere yatağını takip ediyor. Zaman
zaman köprülerden geçip sulara girerek derenin içinden kaynağa doğru çıkılıyor.
Mevsim itibariyle suyun en az aktığı zaman olması itibariyle derenin
oluşturduğu sağlı sollu ceplerde biriken sular yaz mevsiminde yüzmek ve serinlemek
için doğal havuzlar oluşturmuş. Su çok soğuk. Uzun süre
suda kalmak tehlikeli. Mutlaka özel giysiler giymek gerekiyor. Aksi taktirde
karın ağrısı ve diğer üşütme belirtileri ortaya çıkabilir.
Sulara fazla girmeden kayaların üzerinden atlayarak
bir kilometre kadar tırmanıyoruz. Ceplerde donlarıyla suya giren yöre gençleri
bağırıp çağırarak sulara giriyorlar. Mayolarıyla suya girenler de var.
Yürüyebildiğimiz kadar yürüyüp suyun kayaların altından çıktığı ilk kör noktaya
geliyoruz. Kayanın tepesinden balkınca derenin dağın tepelerine doğru
uzandığını görmek mümkün. Burada iki seçenek var. Ya kanyon yürüyüşü yapacak ya
da ormanın içine girip yürüyüş parkurunu bulacaksınız. Hava dayanılmayacak
kadar sıcak. Susuzluktan dilimiz damağımıza yapışıyor. Geriye dönmeye karar
veriyoruz. Kanyonu daha az kişinin olduğu bir sonbaharda yürümeye karar verip
dönüşe geçiyoruz.
8 Ağustos 2013
Kaynakça:
· Yard.Doç.Dr.Salih
Ceylan :Burdur Eğitim Fakültesi dergisi, “Yazılı Kanyon (Sütçüler, Isparta)
Tabiat Parkı’nın turizm açısından önemi ve kullanımı.”
· Fotoğraflar:
Yavuz Çekirge