Özellikle Batı basını bu birden bire ortaya çıkan Stalin dönemi Sovyet Sistemi eleştirisini belki de edebi olmaktan çok siyasi bir platform üzerinde algılanmasına neden oldu .
Ünlü eleştirmenler Solzhenitsyn ‘in Tolstoy, Dostoyevski and Çehov kadar iyi bir yazar olduğu üzerinde görüş birliğine vardılar.Soğuk savaşın en sert geçen yıllarında batı dünyası ilk kez kültürel bir alana taşınan detant politikasını tırmandırmaya başlıyordu.
1970 yılında Nobel Edebiyat ödülüne layık görülen yazarın kırkdan fazla dile çevrilen kitaplarının otuz milyondan fazla okuyucuyla buluştuğu bildiriliyor. Nobel ödülünü kazanan yazar Kruşçev ‘in yayınlanmasına izin verdiği ilk kitabıyla Sovyet rejiminin Pandora ‘nın kutusunu açılmasına neden olacağını acaba tahmin etmiş miydi ?
Bütün eserleri Türkçe ‘ye de çevrilen yazar nedense Türk edebiyat dünyasında pek sevilmedi.Bunun birinci nedeni belki de yazarın siyasallaşan ismi ve batının tüm gücüyle Sovyet rejimine yüklendiği bir kültür simgesi haline gelmesiydi.
Türk edebiyat okuyucusu klasik Rus edebiyatıyla , Bolşevik edebiyatı ve daha sonra da muhalif Rus edebiyatı arasında bir köprü kuramadı..
Giderek ünlü Rus yazarın ölümü aradan 24 saat geçmesine rağmen bizim medyamızda pek yer almadı . Bu da acaba neyin göstergesi ?
Kuzey Kafkasya’daki Kislovodsk’da 11 Aralık 1918’de dünyaya gelen Soljenitsin, Sovyet Ordusunda 1939-1945 arasında 4 yıl görev yaptı ve 1942 yılında yüzbaşı rütbesiyle İkinci Dünya Savaşı’na katıldı.
Yayınlanan Kitapları :
"Ivan Denisoviç’in Yaşamında Bir Gün" (1962)
"İlk Çember" (1964)
"Kanser Koğuşu" (1966)
"Kırmızı Tekerlek" adındaki 4 ciltlik uzun tarihsel roman.
"1973’te Paris’te yayınladığı Sovyet hapishanelerindeki durumun anlatıldığı 3 ciltlik "Gulag Takımadaları 1918-1956"