Kuzey yarımkürede yazbaşlangıcı bu yıl 20 Haziran tarihinde saat 23 sularında gerçekleşmiş. Bu yılın en uzun gününü bugün yaşıyacağız demektir.
Güneşin doğuşu 05:38 batışı ise 20:20. Gündönümünü kutlamak için iyi bir nedeniniz varsa kadim gelenekleri halâ sürdüren ülkelere bakabilirsiniz. Örneğin İskandinavya. Stockholmde yaşadığım yıllarda hemen hemen her yaz bu şenliklere katılırdım.
Yıllar içinde azalarak gelen bir kutlama ritüeli. Yine de yiyecek, dans ve ilişkiler açısından güçlü öğeleri barındıran bir ritüel. Hıristiyanlaşan İskandinavya bu geleneğine de değişiklikler yapmış. "majstång or midsommarstång" adı verilen ağaç kütükleri şenlik alanına dikilerek yaz çiçekleriyle süsleniyor. Bu doğanın doğurganlığını sembolize ediyor.
Erginlik çağındaki kız ve erkeklerin şenlik alanında birlikte sabahlara kadar dans ettikleri özel bir gün.
21 Haz 2012
7 Haz 2012
Ray Bradbury ve Fahrenheit 451
Kağıdın yanma derecesini tüm
dünyaya anlatan Amerikalı yazar Ray Bradbury dün evinde vefat etmiş.
Ölümünden tam 60 yıl önce
yazdığı bilim kurgu romanı, Fahrenheit 451 kimi düşünürlere göre
güncelliğini koruyor. İkinci savaştan sonra iki kutba ayrılan dünyanın Batı
merkezinde bulunan Amerika Birleşik Devletleri, silahlanma yarışına
giriyor, bunu siyasi olarak halka izah etmek için de “Komunizm” tehlikesini
gösteriyordu. Neyin sağ neyin sol , neyin komunizm neyin kapitalizm olduğu pek
de kolay anlaşılmayan bir propaganda savaşına dönüşen bir dünyayı anlatıyordu.
Kore savaşı bu güç dengelerinin
sınandığı Türkiye gibi fakir üçüncü dünya ülkelerinin de savaşın içine
çekildiği bir dönem oluyordu. İşte ellili yıllarda soğuk savaşın tüm
siyasi garabetiyle yüklendiği insanlarda bir şaşkınlık vardı. Siyasi olarak
ayakta kalmak için bazı güç odakları suni düşmanlar yaratma yolunu seçmişti.
Jurnalcilik almış yürümüş, medyada bağımsız yazarların çoğu havlu atmış,
sansür, kovuşturma,iftira ve hamaset olağanlaşmıştı. Baskı giderek artıyordu.
Otoriteye mutlak itaat edilmesini talep eden siyasi iktidar, her tür
eleştriyi vatan hainliğiyle, komunizm ajanlığıyla bağdaştırıyordu.
Bradbury her ne kadar kitabın
sansürü ve Mcharty döneminin baskı rejimini hedef almadığını söylese de
1947-1957 döneminin özgür düşünen insanlar için bir kabus olduğu gerçeğini
görmezden gelemeyiz. Yine aynı dönemde yayınlanan bir başka kitap, George
Orwell ‘in 1984 adlı romanı da tüm dünyada totaliter rejimin eleştirisi
olarak değerlendirildi.
İşin ilginç olan yanı ise,
Hitler Almanya’sı ile doruğuna çıkan faşizmin sert idaresi giderek ABD’de de uygulanmaya
başlıyordu. Anti komünizm adı altında faşizm ve totalitarizm yaygınlaşıyordu.
Askeri cuntalar dönemi de böyle başladı zaten. Bradbury kendisine yöneltilen
sorulara hep kaçamak cevaplar verdi. Fahrenheit 451 adlı romanın
televizyonun bir medya organı olarak matbuatı yani basılı eserleri
ortadan kaldıracağını düşündüğünü ve metaforu o açıdan kurguladığı
açıklamasını yaptı. Bu tartışmalı bir konu. Bizim kuşak, yani ellili
yıllarda doğuğ yetmişli yıllarda üniversiteye giden kuşak Türkiye’de giderek
artan baskı rejimleri gördük. Askeri ve sivil cuntalar bireysel özgürlükleri
hiçe saydı. Anayasa kuşa çverildi. Altmışlı yıllar, yetmişli yıllar sansürler,
kovuşturmalar, işkenceler, sürgünlerle geçti. Acılı bir kaç kuşak doğdu ve
yetişti bu siyasi ortamda.
Bradbury’nin romanı ilk
kez 1953 yılında yayınlandı. 1966 yılında da İngiliz- Fransız ortak
yapımı olarak François Truffaut tarafından filmi yapıldı. Film ilk kez Türkiye’de
”Değişen Dünyanın İnsanları” adıyla 1968 yılında gösterime girdi.
Siyasallaşmaya başlayan öğrenci ve işçi kesimi tarafından büyük ilgi gördü.
Türk okuru kitabı okumadan
filmi görmüş oldu. Daha sonra roman 1971 yılında yayınlandı. Ne kadar
satıldı bilmiyorum. O yıllarda kitap yayını filmlere göre daha geriden
geliyor olmalıydı. Çağdaş romanları ancak yabancı dil bilenler okuyabiliyordu.
Onların sayısı da oldukça azdı.
Aradan geçen kırk yılda dünyada
ve Türkiye’de çok şey oldu. Bireysel özgürlükler konusunda büyük
ilerlemeler olduğu kadar gerilemeler de oldu. 1980 cuntası aydın kesimi adeta
bir tırpanla budadı. Aydınlar büyük hasar gördü. Otoriter rejimler
özgürlükleri ayaklar altına aldı. Dürüstlük değil yalanlar geçerli oldu. Siyasi
iktidarlar halka hep yalanlar söylediler, gerçekleri sakladılar.
Medya iktidar oyunları oynadı,
tarafsız habercilik ilkelerini hiçe saydı. Yaşamak için okurlarından değil,
siyasi iktidarlardan güç almayı seçti. İktidarı haber yapan bir medya
geleneğinden gelen basın “Takvim-i Vakayi” tarzı gazeteciliğe döndü.
Sonuç olarak Fahrenheit 451
sistemi bu topraklarda da yaygınlaştı.
Romanın konusu ve kurgusu
günümüzde ne kadar geçerli olabilir?
Bunu ancak romanı bir kez daha
okuyarak cevaplayabiliriz.
3 Haz 2012
Hayırsız Ada
İstanbul göklerinde Halley kuyruklu yıldızının[1] görülmesiyle birlikte halk arasında büyük bir panik de yaşanmış. 1910 yılının Mayıs ayının on sekizinci günü yeniden ortaya çıkan kuyruklu yıldız dünyaya o kadar yakın geçiyormuş ki, bunun kıyamet habercisi olduğunu ileri sürenler mabetlere toplanarak dua ediyorlarmış..
İşte bu dünyanın sonunun
geldiğini düşünen insanların günlük yaşamına bir de Abdülhamid’i tahttan
indirerek idareyi ele alan İttihat ve Terakki’nin şehri modernleştirmek adına sokak köpeklerini
toplatma kampanyası hiç de beklenilen
etkiyi yaratmamış.[2]
Valilik emriyle sokaklarda görülen tüm köpekler akla haayale gelecek en ilkel
yöntemlerle toplanarak Sivriada’ya gönderiyormuş. Şehrin sokaklarının köpeklerden
temizlenmesi için sürdürülen bu kampanya daha önceleri de uygulanmış. II.
Mahmud ve Abdülaziz dönemlerinde biraz da yabancıların telkiniyle padişahlar, belirli
dönemlerde bu kararları almışlar ama, halk arasında çıkan uğursuzluk
söylentileri yüzünden de sağ kalan köpekleri geri getirmek zorunda kalmışlar. Bazı kültür tarihçilerinin
anlattığı kadarıyla bu kampanyalardan para kazananlar da hiç az değilmiş.
İstanbul ahalisi arasında evinde köpek besleyenleri hiç de az olmadığı
dikkate alınırsa; ailenin bir ferdi kadar kendisine yakın köpeklerini kurtarmak için yetkililerden sakladıkları
da anlatılıyor. Sivriadada yüz bine yakın köpeğin son derece zalimce bir ölüme terk edilmesi halk arasında
büyük bir tepkiye neden olmuş. Adada aç
ve susuz kalan köpeklerin zamanla
açlıktan birbirlerini yemelerine kadar varan süreçte tüm İstanbul ahalisi
adadan yükselen acı dolu köpek ulumalarından
çok rahatsız olmuş.
Geceleri gökyüzünü seyreden
İstanbul ahalisi ızdıraplı köpek ulumalarını ve kuyrukluyıldızı izlerken büyük bir uğursuzluğun
yaklaştığını düşünüyormuş. Aslında bu tahminler hiç de yanlış değildi. İmparatorluğun son günleri hızla yaklaşıyordu.
Bir yıl sonra imparatorluğun her köşesinden gelen kötü haberler Depremler,
savaşlar Bugün aradan geçen 102 yıl
sonra bile sokak köpekleri ve kedileri için köklü bir çözüm bulunamadı. Yerel
idareler eski yanlışları yapmaya devam ediyor. Köpekler ve kediler terk
edildikleri gözden ırak yörelerde maalesef açlıktan ve hastalıktan ölüyorlar.
Bugün hayvan severler Sivriada ya ölen ve öldürülen köpekler ve tüm evcil hayvanlar anısına bir anıt dikecekler. O yıllarda
köpekleri gözden ırak ıssız adalara gönderen zihniyet, insanlara da aynı
şekilde yaklaşmıştır. Doğu Anadolu’nun tüm dağları bu zihniyetin kurbanlarının
kemikleriyle doludur. Sarıkamış dağlarında da 90 bin askerin soğuktan donarak
ölmesi örneklerden sadece bir tanesidir.
[1] Halley kuyrukluyıldızı, (resmi adıyla 1P/Halley veya bu kuyruklu yıldızlar
üzerine çalışmalar yapan Edmond Halley'e ithafen Comet Halley), her 75–76 yılda
bir görünür. Tüm periyodik kuyrukluyıldızlar arasında en meşhurudur. Her
yüzyılda bir, çok uzun periyodlu kuyrukluyıldız görülmesine rağmen, Halley
çıplak gözle görülebilen tek kısa periyodlu kuyrukluyıldızdır. Ayrıca insan
ömründe geri dönecek çıplak gözle görülür tek kuyrukluyıldızdır. Halley
kuyrukluyıldızı iç Güneş Sistemi'ne en son 1986 yılında girmiştir. Hesaplara
göre 2061 yılında tekrar görülecektir.1066 yılında görüldüğü konusunda Bayeux
Halısı'na kayıt düşülmüştür ve 1682'de yeniden ortaya çıkmıştır. Gökbilimci Edmond Halley yörüngesini hesaplamıştır.
Ayrıca, bu yörüngenin 1531 ve 1607'de görülen kuyrukluyıldızların çakıştığını
saptayıp, dolayısıyla bu üç kuyrukluyıldızın gerçekte aynı kuyrukluyıldız
olduğunu ve 1758'de döneceğini öne sürdü; bu varsayım doğru çıktı.
Kuyrukluyıldız 1835 ve 1910'da yeniden ortaya çıktı. Halley kuyruklu yıldızı
Dünya'nın o kadar yakınından geçti ki neredeyse dünyaya çarpacaktı. Halley
kuyruklu yıldızı Dünya'ya çarpsaydı Dünya paramparça olabilirdi. Kaynak: http://www.msxlabs.org/
[2] İsveçli gazeteci Carl Ramberg’in
1910 yılında İstanbul’u ziyaretinden sonra yayınladığı “Profetens Söner (Ahlen&Akerslunds
Förlag, Göteborg, 1912 ) adlı kitabının 96. Sayfasında “Den nya tidens Offer” adlı makalasinde köpeklerin Sivriada’ya sürülüşünü
anlatmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
“Kremna (Κρεμνα)`
Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...
-
'Alegori', daha dar bakarsak, Batı Avrupa'nın ortaçağda başına tac ettiği bir anlatım yöntemidir. Tanımlayıcı özelliği, en kısa ...
-
Prologos ( προλογοσ) Balat eski adıyla “Palation” ya da “Petrion” olan semti Konstantinopolis’in Rumları “Phanariots” olarak ad...
-
Önce Modernizmi anlamak gerekir . Modernizm genelde, on dokuzuncu yüzyıl sonu ile ikinci dünya savaşı'nın başlangıcına kadar olan dönem...