Davutoğlu:
“Restorasyon devam edecek”
“Tarih
bilimi terminolojisinde restorasyon (lat. restaurare = yeniden kurmak) genel
olarak bir politik durumun yeniden kurulması, kural olarak da bir devrim sonucu
devrilmiş bir hanedanın yeniden
iktidara gelişini ifade eder. Restorasyon sözcüğünü terminolojiye sokan
İsviçreli devlet hukukçusu Karl Ludwig von Haller'dir. Haller kavramı olumlu
anlamda kullanmışsa da, kavram 19. yüzyılda bütün olumlu anlamlarını yitirmiş
ve gericilikle eş anlamlı olarak kullanılır olmuştur. Tarihte restorasyon
sözcüğüyle ifade edilen en önemli iki dönem İngiltere'deki Stuart Restorasyonu
(1660-1688) ve Fransa'daki Bourbon Restorasyonu'dur (1814/1815-1830). Ayrıca
1815 ile 1830 yılları arasındaki dönem Almanca konuşulan ülkelerin hepsinde
Fransız Devrimi'nden esinlenilerek ve Napoleon işgali ve Prusya Reformları
sonucu hazırlanan anayasaların saf dışı edildiği, yurttaş hak ve
özgürlüklerinin kısıtlandığı ve aristokrasinin yeniden kendi düzenini kurduğu
bir dönem olarak restorasyon dönemi olarak tanımlanır.” Kaynak: Vikipedi
Restorasyon kavramı medya tarafından oldukça farklı
algılandı. Davutoğlu’nun ne söylediği ise önümüzdeki dönemde anlaşılacak. Şimdi
konuyu analiz edenlerin düşüncelerine bakalım:
“Davutoğlu’nun
“AKP bir restorasyon hareketidir” sözlerinin doğru olduğu kanaatine vardım. Bir
tek Hıristiyan’ın dahi olmadığı yerlerdeki kalıntıları restore edip ayağa
kaldırmak! Evet… AKP bir restorasyon hareketidir. Bizans’tan kalma kiliseleri
restorasyon hareketi, bir bakıma Bizans’ı ihya hareketi… Ne dersiniz?
Saygılar…””Bayram Coşkun, Yeni Mesaj, 29
Ağustos 2014
Mümtaz’er
Türköne ise 24 Ağustos 2014 tarihli Zaman gazetesinde
konuya şöyle değiniyor:
“AK
Parti kurmayları da Davutoğlu’nun muradını anlayamaz. Fransız Devrimi’ni,
Napolyon Savaşları’nı sonrasında Avusturya şansölyesi Metternich’in mimarı
olduğu Avrupa Uyumu’nu ve 1815’ten 1848’e kadar devam eden dönemin Restorasyon
Dönemi olduğunu bilmeden, Davutoğlu’nun uzmanı olduğu alana ait bu kavrama ne
anlam yüklediğini ve dolayısıyla Türkiye’ye nasıl bir yön tayin ettiğini
çözemezsiniz. “Van minits”in karşısına “restorasyon”u yerleştirmek,
Erdoğan-Davutoğlu farkını anlamak için size bir fikir verebilir.”
Bu iki yorumun arasında ne kadar fark olduğunu
görüyoruz. Hangi yorum daha gerçekçi? Söylemek zor.
Restore edilecek olan ne? Bir sistem. Bir ideoloji.
Bir rejim. Yani kısacası Cumhuriyet. Hangi cumhuriyet? Türkiye Cumhuriyeti.
Davutoğlu 1923 yılında kurulan cumhuriyet rejimini restore etmekten söz ediyor.
Bir başka medya yazarı ise Davutoğlu’nun gizli bir
planı olduğundan şüpheleniyor. Soner Yalçın, OdaTv köşesinde şöyle yazıyor:
“Siyasal
tarihte çok bilinen restorasyon dönemleri vardır:Örneğin: 1653’te
İngiliz kralını kovan Cumhuriyetçi Cromwell’den sonra, 1661’de,
Stuart Hanedanı‘nın (Kral II.Charles) yeniden iktidara gelmesidir.Örneğin:
Fransız İhtilali’nin ürünü Cumhuriyet’i yıkan 1814-1830 Bourbon
monarşisi ve 1830-1848 Kral Louis Philippe’nin meşrutiyet restorasyonudur.
İki
örnekte görüldüğü gibi restorasyon; devrimciler için “kötü”, kralcılar
için “iyi” bir dönem.”
Davutoğlu
“neyi” yıkıp, “neyi” getirmekten bahsediyor? Gizli
ajandada neyin yazılı olduğunu yıllardır söylüyoruz.”
Bu yazarlar öncelikle kendi düşüncelerini öne
sürerek kavram üzerinden spekülatif akıl yürütmelere yönelmişler. Öte yandan
Davutoğlu restorasyon hareketinin nerelerde yapılacağını AKP kongresinde
dokuz madde halinde sıralamış: Bu dokuz madde üzerinde duran hiç kimse yok.
- 1- Özgüven ve
darbe girişimlerine karşı duruş
- 2- Sosyo-kültürel
bütünlük, çözüm sürecine devam mesajı
- 3- Özgürlüklere
yeni bir ahlaki formasyon
- 4- Paralel yapıyla
mücadele, devlet ve bürokrasinin restorasyonu
- 5- Ahlak
restorasyonu, 3Y ile mücadele
- 6- Yargıdan
paralel yapının temizlenmesi
- 7- Kültür ve
medeniyet restorasyonu
- 8- Ekonomik
restorasyon
- 9- Türkiye’nin
uluslarası alandaki yeri
Davutoğlu geçen yıl Diyarbakır Dicle
Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada daha da detaylı bir şekilde
“restorasyon” kavramının içini dolduruyor. Aşağıdaki linkte konuşmanın metnini
bulabilirsiniz:
Genel yapı itibariyle “cahil” ve “lümpen”
seviyesinde yayın yapan Türkiye medyasının İngiltere, Fransa ve Almanya siyasi
tarihini okuyucularına hatırlatması beklenemez. Zaten bu bilgiye sahip olan bir
gazetecinin de medya organlarında barınabileceğini sanmıyorum. Davutoğlu 1660-1785 yılları
arasında süren restorasyon dönemini akademik alanda araştırmış bir kişi olarak
gerek medyaya gerekse de parti kadrolarına göre çok daha avantajlı durumdadır. Aşağıda
vereceğim linklerden bu döneme ilişkin bilgilere ulaşılabilir.
- http://www.wwnorton.com/college/english/nael9/section/volC/overview.aspx
- https://www.wwnorton.com/college/english/nael/18century/review/summary.htm
- http://mason.gmu.edu/~ayadav/historical%20outline/overview.htm
- http://www.saylor.org/site/wp-content/uploads/2013/10/ENGL203-OC-1.1.1-Restoration18thcintro.pdf
Restorasyon dönemi adı verilen süreçte İngiltere,
Fransa ve Almanya’da yüzlerce düşünür bilim, felsefe ve sanat alanlarında
çağlarının en önemli eserleriyle düşünce dünyasında çığır açmışlardır. Bu
döneme sanat alanında “Neoklasik” dönem adı verilmektedir. Batı kültür tarihi
göz önüne alındığında 1600 yılları ile 1800 yılları arasındaki iki yüz senede
düşünce akımları coşmuş, nehirler gibi akmıştır. İngiliz edebiyatında çığır açan Dryden, Pope, Swift, Johnson gibi yazar ve
düşünürlerin siyasi akımlar üzerindeki tesiri azımsanamaz:
“Literary historians sometimes break up
this era into three periods, the Age of Dryden,
from 1660 to John Dryden’s death in 1700, when English neoclassicism was being
established; the Age of Pope and Swift, from 1700 to their deaths in 1744-45, when
neoclassicism fully flowered; and the Age of Johnson, from 1744-45 until his death in
1784, when neoclassicism began to be more fully challenged by a variety of ideas and attitudes, including the rise of the novel as a popular form, the development of
sentimentalism as a literary and philosophical movement, and the increasing optimism of Enlightenment thought.”The Restoration and the Eighteenth Century
from 1660 to John Dryden’s death in 1700, when English neoclassicism was being
established; the Age of Pope and Swift, from 1700 to their deaths in 1744-45, when
neoclassicism fully flowered; and the Age of Johnson, from 1744-45 until his death in
1784, when neoclassicism began to be more fully challenged by a variety of ideas and attitudes, including the rise of the novel as a popular form, the development of
sentimentalism as a literary and philosophical movement, and the increasing optimism of Enlightenment thought.”The Restoration and the Eighteenth Century
Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu derin bir Ortaçağ
karanlığında fanatizmin hüküm sürdüğü hilafet rejiminde hiç bir düşünce akımı
üretememiştir. Din ile bilim aynı kefeye konarak bilim kültürü teoloji ile
özdeşleştirilmiş bugün bile bir çok kişinin yanlış ifade ettiği din ve bilim
anlayışı imparatorluk siyasetine hakim olmuştur. Din fanatizminin hakim olduğu
hilafet rejimi bugün lümpen kültürünün hakim olduğu yığınlara yeniden
tanıtılmaya çalışılmaktadır. Cumhuriyet rejiminden hilafet monarşisine geçiş
veya demokrasiden otokrasiye geçiş için zemin hazırlanmaktadır. Bu siyasi
akımın ideolojisi ve fikri temeli dine dayalı teokrasidir.
Eğer restorasyon
kavramından anlaşılan bu ise önümüzdeki günlerde çok ciddi siyasi çatışmalar
beklenmelidir. Türkiyede söz konusu edilen restorasyon hareketinin
Batıdaki restorasyon hareketi ile hiç bir benzerliği yoktur. Olamaz da. Her
şeyden önce kamusal alanda ve siyasi kültürel alanda fikri temeli yoktur.
Lümpen kültürü içinde bocalayan halkın çoğunluğunun bu konuda kafası da
karışıktır. Kutsal olan şeylere ve dini söylemin hakim olduğu siyasi alanda
fikri bir farklılığa rastlamak mümkün değildir. Çoğunluğun din duygularına
gönderme yapılarak siyaset yapılmaktadır. Eğitilmiş kitleler bu siyaset
karşısında bocalamaktadır. Cumhuriyet Türkiyesinin kamu kurumlarının hemen
hemen hepsinde değişim yaşanmaktadır. AB normlarına göre şekillenen kurumlar
yeniden proglamlanmaktadır. Adalet ve hürriyet gibi temel siyasi kavramlar inanç
ve sadakat gibi teolojik kavramlarla yer değiştirmektedir.
Eğer restorasyon kavramıyla bu değişim söz konusu
ediliyorsa cumhuriyet kurumlarının teker teker kabuk değiştireceğine kesin
gözüyle bakabiliriz.
Umarım restorasyon kavramı kullanılırken yapısal reformlar
kastediliyordur. Eğer Davutoğlu bir analoji kurguluyorsa. İngiltere tarihindeki
iç savaşlar sonrasında monarşinin restore edilmesiyle meydana gelen özgürlük
ortamının ve liberal ekonominin sağladığı refah sürecini söz konusu ediyorsa bu
benzetmenin Türkiye toplumuyla uzaktan yakından bir alakası olamaz. Böyle bir
analoji kurmak ise doğru olmayacaktır. Magna Carta ile 1200 yıllarında monarşinin
saldırganlığını ve kanun tanımazlığını ehlileştiren bir ülkede restorasyon dönemi
de o ülkenin kültürel siyasi yapısına uygun olacaktır.
Eğer cumhuriyet kurumlarının bozulan, çürüyen
parçalarının tamir edilmesi yenilenmesi söz konusu ediliyorsa buna restorasyon
demek zordur. Osmanlı İmparatorluk topraklarını ve düzenini yeniden sağlamak
söz konusuysa bu günümüz siyasi konjunktüründe ve uluslararası dengeler
nezdinde trajikomik bir hayalden başka bir şey
değildir.