THE OBSERVER
Andrew Anthony yazısında da Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve kültürel atmosferi yorumluyor.Geçtiğimiz hafta İstanbul ‘da bulunan yazar , Türk aydınlarının tartışmaktan korktuğunu , düşüncelerini açıkça söylemekten kaçındıklarını gözlemlediği oldukça eleştirel yazısında ilginç sorunlara değiniyor .
Avrupa ve Asya arasında stratejik ve sembolik bir köprü oluşturan Türkiye ‘nin , içinde yaşadığı gerilimlerin arttığını ve tehlikeli boyutlara vardığını, modernitenin gelenekselcilikle , İslamcıların Laiklerle,demokratların da anti demokratik güçlerle şiddetle hesaplaştığı bir sürecin yaşandığını ve bu mücadelenin sonuçlarının Batı üzerinde ciddi dalgalanmalar getirebileceğinden söz ediyor.
“MODERN TÜRKİYE RUHU ”
“Orhan Pamuk İstanbul adlı kitabında kenti kaplayan bir hüzünden söz ediyor . Nobel ödüllü yazar , Osmanlı İmparatorluğu başkentinin , o şaşalı günlerinden geri kalan muhteşem binaları arasında dolaşırken , fakirleşen bu kentin bir daha asla eski zengin ve mutlu günlerine dönemeyeceğini düşünerek hüzünleniyor.. İstanbul Boğaziçi Üniversitesi ‘nde küçük ve sade bir törenle ‘ Fahri Doktora ‘ alan Orhan Pamuk ‘un kep giyme töreninden sonra verilen kokteylde İstanbul ‘un elit entellektüelleri ülkenin içinde bulunduğu durumu bir aydın , bir entelektüel gibi değil de bir savcının seçebileceği kelimelerle konuşmaya çalışıyorlardı..
-Askeri Darbe olur mu , olmaz mı ?
-Türkiye’nin İslam’a kayma tehlikesi var mı , yok mu ?
-Türkiye ‘ AB ‘ye girecek mi , girmeyecek mi ?
Bu tartışmaları yapan entellektüellerin neden korkuğunu anlamak zor değil . Hrant Dink cinayeti ve cinayetin arkasında olanlar tartışmalara ayrı bir korku katıyor . Türk entelektüellerinin her yerde gerektiği gibi cesaretle sözlerini savunmak yerine , sokakdaki normal insanlar gibi kelimeleri bir avukat titizliğiyle seçmelerinin mutlaka bir nedeni olmalıydı. “
“Abdullah Gül ‘ün adaylığı bir çok Türk aydınını rahatsız etmiş görünüyor. Oysa AKP ülkenin şimdiye kadar hiçbir hükümetinin gerçekleştiremediği özgürlükleri ve ekonomik refahı halka vermesiyle anılması gereken başarılı bir hükümet .Bu liberal tavırlarıyla AB ‘ne ülkeyi üye yapabilmek için çalışan hükümete aydınların bu tepkiyi vermesi çok anlamlı. .”
“Laiklik Türkiye ‘de demokratik olmaktan çok milliyetci bir kavram olarak anlaşılıyor.1938 yılında Atatürk ‘ün ölümünden sonra ülkede aydın bürokratların geliştirdiği Kemalist söylemler ,toplumun bazı kesimlerinde farklı algılanmaya başlamış. Örneğin başörtüsü resmi dairelerde ve üniversitelerde yasaklanmış.Her yere Atatürk büstleri ve posterleri yerleştirilmiş. Özel bayramlar ve günler ilan edilmiş .Kemalist ideoloji Atatürk ‘ü yarı peygamber gibi lanse etmek istemiş. Türk ordusu da bu mirası , yaratılan Atatürk imajını korumayı bir görev addediyor.”
Yazar Türk ordusunun demokrasiye defalarca müdahele ettiğinden söz ediyor . Bunların en komiğinin de Erbakan hükümeti döneminde yapılan ‘Postmodern Darbe ‘ olduğunu söylüyor . Sincan’da İran elçisinin yaptığı konuşmayı , yürüyen tankları anlatıyor. Özetle yazar , demokratik bir geleneğin Türkiye ‘de yerleşmediğini ordunun müdahaleci davranışının cumhuriyete zarar verdiğini düşünüyor. Orhan Pamuk ‘un ödül törenine katılan entellektüellerin Türkiye’nin gerçekleri karşısında kararsız kaldığını düşünüyor . Faruk Birtek , Oral Çalışlar ve diğer katılımcılarla yaptığı konuşmalardan söz ediyor. Mitinge daha çok kadınların ilgi gösterdiğini ,katılanların aslında demokrasiyi değil de bir korkuyu protesto ettiklerini düşünüyor .
Yazar Samim Uygun ‘la da bir görüşme yapıyor .Bu görüşmeden çıkardığı sonuçlar da oldukça ilginç : Eski Galatasaray futbolcusu Samim ‘in ,emekli subayların ,işadamlarının ve siyasetcilerin üye olduğu ‘Güven Hareketi ‘ içinde olduğunu ve ordunun cumhuriyetin tek teminatı olduğunu düşündüğünü söylüyor . Milliyetci görüşün detaylarına, derin devlet tartışmalarına ve komplo teorilerine değiniyor.Samim uygun ‘un Orhan Pamuk ‘un kitaplarını kimsenin okuyamadığını, onun Amerikadaki Yahudi Lobisi için çalıştığını ve Türkiye üzerine oynanan oyunların içinde olduğunu düşündüğünü söylüyor .
Andrew Antony , oldukça kapsamlı ve uzun yazısında batılı bir gazeteci gözüyle duyduklarını ve gözlemlerini paylaşıyor . Boğaziçi Üniversitesi törenine katılan öğretim görevlisi,edebiyatcı ve entellektüellerin görüşlerinden , gazeteci ve sivil toplum örgütü üyelerine kadar herkesin Türkiye ‘nin içinde bulunduğu durumu nasıl gördüğünü aktarıyor . İçinde yaşadığımız günleri bir batılı gazetecinin nasıl gördüğünün kapsamlı bir örneği .
GUARDIAN
Batı basınının Türkiye’ye çok yoğun ilgisi sürüyor. Peter Preston, ''Türkiye AB ‘ye alınmalı '' yorumunda özetle şöyle söylüyor :
“22 Temmuz seçimlerinden sonra AKP 'nin iktidara gelmesinin beklendiğini düşünüyorum. AKP, iktidara gelirse geçmişteki ekonomik başarılarını devam ettireceğine inanılıyor . Ancak AB olmazsa, değişim için bir zorlama, bir yön ve bir itici güç de olmayacak. Türkiye kritik bir yol ayırımında .Bu yollar ülkeyi Tahran’daki ya da Bağdat’daki , kargaşalara da çıkarabilir..''
Preston burada Tahran derken AKP ‘nin ülkeyi İslami rejime kaydırmaya çalışmasını, Bağdat derken de Irak ‘ın bugün içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışıyor . AB’yle bütünleşme sürecinin modern Türkiye için ne kadar önemli olduğunu vurguluyor .
'' Modern kimliği için mücadele eden bir Türkiye var. Ama , öbür tarafta da iki yüzlü bir Avrupa var. Sözünü tutmayan; yapması gerekeni ve çıkarlarının gereğini yerine getirmemenin suçluluğu içinde bir Avrupa.''