“Haydi canlar arpa ekme zamanı ” diye bağırdı Titu.
Akidu festivalinin ilk günüydü. On
iki gün sürecek olan Akidu Festivali başlıyordu Babil’de. Yaklaşık üç bin yıl
önce Mezopotamya ve Anadolu’da Sümer Asur kültünün ortak geleneklerine göre
kutlanan mevsimsel bayramların en önemlisi, yeni bir yılın başlangıcı yani
toprağın yeniden canlanmasını kutlamak amacıyla düzenlenen ve on iki gün süren
festivalin farklı kültürlerde de benzerlerini görmek mümkündür.
İster Kuzey Yarımkürede olsun isterse de Güney
yarımkürede dünyanın güneş etrafındaki
dönüşünden kaynaklanan kozmik olaylar zincirini hatırlamakta fayda var. Dünya’nın
ekseni ekliptik düzleme tam dik değildir. Dünya ekseni ile ekliptik düzlemi arasında 66°
33', Ekvator düzlemi ile ekliptik düzlemi arasında 23° 27' lık bir açısı
vardır. Bu
açının neden olduğu kozmik olayların günümüzde bile tarım toplulukları için
hayati önem taşıdığını anlamak gerekir.
Göçebelikten yerleşik tarım toplumlarına geçiş insan
yaşamında köklü değişimlere neden olmuştur. Ekim ve hasat zamanlarında düzenlenen
festivaller doğanın mevsimsel döngüsüne bağlı olarak yerleşik yaşam kültürünün
ayrılmaz bir parçası olarak göze çarpıyordu.
İlkbahar festivallerinin ekinoks dönemine rastlaması
bir tesadüf değildir. Arkeolojik kazılarda elde edilen bilgilere göre Hint,
İran, Sümer, Hitit ve Asur kültürlerinde doğanın canlanışı yaratılış
efsaneleriyle izah edilmiştir. Hindistanda günümüzde de kutlanan bahar ve yeni
yıl bayramı Vasant Panchami,Enûma
Eliş destanı tabiatın mevsimsel döngüsünün bir hikâyesi olarak karşımıza
çıkmaktadır. Buna yaşam döngüsü demek de yanlış olmaz.
Sümer, Asur ve Babil medeniyetleri M.Ö. 4000
yıllarında Mezopotamya adı verilen bölgede Dicle ve Fırat nehirleri arasında
bugünkü Irak sınırları içerisinde “Bereketli Hilâl” adı verilen ve tarıma çok
elverişli topraklarda kurulmuştur.(Bak. Harita 1) İlk uygarlıkların kurulduğu
bu bölgede kültürlerin birbirlerinden etkilenerek geliştirdikleri bilgi ve
inanç sistemleri benzer ritüelleri ve
tanrıları paylaşmalarına da neden olmuştur. Bereketli yıllar, kurallık yılları
da ayrı değerlendirilmiş, kuraklık süresince bereket tanrılarının kaybolduğu
inancı yaygınlaşmıştır. Yedi yıllık, dokuz yıllık ve nihayet on iki yıllık
döngülerde kutlanan festivaller kozmik olaylara yani tanrılarla
ilişkilendirilmiştir. Günümüzde Süryaniler arasında halen kutlanmakta olan Akitu
Festivali bu kadim kültürün Babil kültüyle beş bin yıllık bağı nedeniyle ortaya
çıkmaktadır.
“Tanrı EN.AN.KI/Ea Tammuz’un
yılın yarısında dünyaya dönmesini ve Ištar ile birleşerek doğanın yeniden
canlanmasını sağlar. Bu öyküde Tammuz’un Ištar ile birleşmesi tohumlanmayı
simgeler.”
Yeni yıl
festivallerinin ana konusu tabiatın canlanması üzerinde yoğunlaşır. Bu bağlamda
karşımıza tanrı ikilemeleri ve üçlemeleri çıkar: Zaman ve yaşam döngüsü her
yörede kendine özgü ritüellerle kutlanır. Günümüze kadar gelen kurban, tütsü,
heykel taşıma, yumurta boyama, vb. gibi geleneklerin geçmişle bağlantısı
kurulabilir. Bunlardan tütsü kokulu bitkilerin yakılarak ölülerin ruhlarının
yeraltından çağrılması anlamını taşımaktaydı.
On iki
gün süren Akitu festivalinin birinci gününde tanrıların heykelleri Akitu
tapınağına taşınırdı. Kralın başkanlık ettiği bu törene herkes katılmak
zorundaydı. Kurbanlar kesilir, tütsüler yakılır arpa ekilirdi. Akşamları
yakılan büyük ateşlerin etrafında dans edilir, soma adı verilen bir tür şarap içilirdi. Akitu
tapınağı rahibeleri tanrıların çocuklarını doğurmak için halkın arasından
seçtikleri yakışıklı erkeklerle çiftleşirlerdi.
Sümer, Babil, Mısır, Asur, Fenike, Frigya, Lidya, Yunan, Roma, vb. gibi
uygarlıkların yeni yıl ve bereket tanrıları ikili ve üçlü efsanelere konu
olmuştur. Enûma Eliş, Gılgamış, Homeros Troya ve Odisea gibi destanlarda dünyanın yaratılışı, tanrılar
ve yaşam döngüsü vurgulanmıştır. Bu destanların hepsinde ortak olan şey yeniden
doğuş ve ölümdür. Yani yaşam döngüsü. Hiçbir şey sona ermez. Her döngü bir
diğerini kovalar. Gece gündüzü, bahar sonbaharı.
·
Tammuz-
Istar-Ba’al ………Babil
·
Isis-
Oziris-Seth ---------------Mısır
·
Mot-Anat-Ba’al---------------Asur
·
Adon-Astate-Eshmun
------- Fenike
·
Attis
–Kybele--------------- Frigya
·
Adonis-Aphoride
---------- Yunan
·
Baccus-Venüs-----------
Roma
·
Demeter-Persephone
------ Yunan
Akitu
Festivalinin beşinci günü krallar için hiç de kolay değildir. Kralın
aşağılanması töreni Babil- Asur kültünün önemli özelliklerinden biri olarak
kabul edilmektedir.
Tapınakta yapılan törende baş rahibin kralın tacını ve asasını alarak Ba’al (Marduk)
heykelinin ayakları dibine bırakmasıyla kralın aşağılanma töreni başlar. Törene
kimlerin katıldığı konusunda farklı görüşler var. Kimi araştırmacıya göre bu
tören sadece başrahibin ve kralın tapınağın en kutsal bölmesinde ikili olarak katıldığı bir tören olarak anlatılmaktadır.
Diğer araştırmacılara göre ise tören halka açık olarak yapılmaktadır. Törende
başrahibin kralın gözünden yaş getirecek
kadar şiddetli tokatlar attığı, kralın da belirli bir yemin metnini okuduğu
anlatılmaktadır.
Kralın yabancı güçlere boyun eğmediğini, tebaasına kötü muamele etmediğini, tanrının
kurallarına bağlı olduğunu tekrar tekrar söylemesiyle birlikte başrahip krala
asasını ve tacını iade eder. Günahlarından arınmış olarak tekrar vazifesine
dönen krala başrahip şiddetli bir tokat daha atar. Böylelikle törenin krala
ilişkin arınma bölümü sonuçlanır.
Bu
törenin siyasi olarak yorumunu yapan araştırmacılar Babil Krallığının
bağımsızlığını ve bekasını koruyan kralların bir tür arınma töreni icra
ettiklerini söylemektedirler. Nitekim Mısır eski firavunlarının da buna benzer törenler
icra ettiklerine ilişkin belgelerin varlığından söz ediliyor. Babil ve Asur
geleneğinde de diğer geleneklerde görülen “arınma” ritüeli her yıl tekrar
edilmekle siyasi bir amaç güdülmüştür. Burada başrahibin şahitlik rolünü
üstlenmesi ise onu kralın da üzerinde bir hiyerarşiye yerleştirmektedir. Siyasi
lider olan kralın dini liderden daha aşağıda bir hiyerarşide olduğu gerçeği tüm
ilkçağ ve ortaçağda süregelmiştir. Günümüzde ruhban sınıfının bu gücünü
muhafaza ettiği ülkeler vardır. Örneğin İran’daki vekalet-i fakih sistemi ve
papalık buna iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Sümer, Asur ve Babil
kültlerinde siyasi amaca hizmet eden Akitu festivalinin günümüzde Süryaniler tarafından farklı bir içerikle kutladıkları da
bilinmektedir.
Bu bağlamda siyasi rejimi, monarşiyi veya egemen güçleri eleştirmek amacıyla
propaganda amacıyla da kullanılan festivalin başaktörü hiç şüphesiz ruhban
sınıfı olmuştur.
İran ve
Kürdistan yörelerinde kutlanan yeni yıl festivalinin adı Nevruz olarak
bilinmektedir. Bu festivalin içeriğinin Babil ve Mezopotamya gelenekleriyle
olan bağlantısı da tartışma konsudur. Gerek Kürt gerekse de İran kültür
tarihçilerinin Akitu festivaliyle bağlantı kurulmasına karşı konmasının siyasi
nedenlerle olduğunu ileri süren araştırmacılar da yok değildir.
Sonuç :
Sonuç
itibariyle Akitu festivalinin “ Enuma Eliş” efsanesinde anlatıldığı gibi
kutlanıp kutlanmadığı konusu günümüze kadar intikal eden iki tür kaynakla teyit
edilmektedir. İlki kazılarda ortaya çıkan kil tabletlerdeki belgeler, diğeri
ise günümüzde Süryani, Kürt, İran kültürlerinde hala yaşamakta olan
geleneklerdir. Bu iki kaynağa dayandırılarak yapılacak araştırmalardan ortaya
çıkan sonuç Akitu festivalinin muhtevasının binlerce yıl süresince çeşitli
kültür öğelerine senkretizm yoluyla sızdığı ve günümüze kadar ulaştığı gerçeğidir.
Yavuz Çekirge, Antalya 15 Mart
2013