Laiklik kavramı :
Laiklik, devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir. Laik ,din adamı olmayan kimse; din adamı dışında kalan halk" anlamına gelen Latince "laicus" sözcüğünden gelmektedir. Roma İmparatorluğu döneminde din adamlarına "Clerici" din adamı olmayanlara da "Laici" adı veriliyordu. Laik aynı zamanda din dışı dinle ilgisi olmayan anlamlarına da gelmektedir.Terim olarak lâiklik, Yunanca "laikos" sıfatından elde edilmiştir. Yunancada din adamı sınıfından olmayan, halktan kişilere "laikos" denilmekteydi. Lâtinceye "laicus" ondanda Fransızcaya "laigue" olarak intikal etmiştir. Terim, sözlük anlamıyla; din adamı sınıfından olmayan şahıs, dini olmayan şey, düşünce, sistem ve prensip demektir.
TARİHÇE :
Terim, ilkçağ Yunan medeniyetinden sonraki yüzyıllarda, hristiyanlığın ilk dönemlerinde, dini düzenle kurulmuş bir toplumsal yapıda, din adamları sınıfı (clerici) dışında kalan müminler topluluğuna yunanca "laikoi" İtalyanca "laici" denilmekteydi. Fransızcadaki laicite, laic, laicisme sözcükleri bu kökten gelmiştir. İngilizcedeki "secularism", "secular" kelimeleri de dünyevî (ci) lik, dünyaya ait anlamında lâikliği karşılamaktadır.
Ancak din-devlet ilişkisi bakımından secularizm ile lâiklik arasında hassas bir ayırım söz konusudur. Lâiklik Yunanca bir kökten gelip, Katolik, Ortodox ve Fransız kültüründe kullanılmasına karşılık; secular, Lâtince kökenli olup Protestan, Anglikan Kilisesi, İngiliz ve Alman kültüründe kullanılmıştır.
Secularism din ve devlet (Kral)'in ayrı ayrı özerk ve bağımsız kurumlar olmalarını savunurken; lâiklik, Katolik hristiyanlığın etkili olduğu dil ve ülkelerde dinin devletin mutlak otoritesi altında olması gerektiğini savunmayı içerir.
Laikos'un karşıtı "clericus", yani hiyararşik olarak Katolik dininde emir-komuta zinciri içinde papaya dayalı, hukukî, siyasal, sosyo-ekonomik kural ve ilkeleri olmayan Ruhban(lar)dır.
İlkçağlardan beri dinin devlet işleriyle olan ilişkisi tartışılmıştır . Eski Mısır 'da rahipler,Grek ve Roma uygarlıklarında din adamları , Hıristiyan dünyasında papa ,Osmanlı İmparatorluğunda halife olan padişah hep din işlerinin devlet işleriyle birlikte hareket ettiğini gösteren dönemlerdir .
Felsefî lâiklik, iman karşısında insan aklının kendisini yönetecek ilkeleri yine kendi apriori ilkelerinden elde edebileceğine olan sonsuz inanç(:). İmmanuel Kant'ın, "Aydınlanma... insanın, aklını kendisinin kullanmaya başlamasıdır" ifadesi, Aydınlanma çağı düşüncesinin felsefî lâisizmini dile getirir.
Siyasi lâiklik, devlet otoritesinin sınırlandırılmasının gelişmesinde, siyasî kudretin dini kudretten ayrılmasıdır.
Hukukî lâiklik ise, temel hak, özgürlük ve eşitlik ilkelerinden hareketle, doğrudan doğruya devletin yürütme organ ve ilkelerinden ayrılması prensibine dayanır.
İlke gereğince devlet hiç bir dini tanımayacağı gibi, fertlerin bir dine sahip olma ya da dini ihtiyaçlarını tatmin etmedeki tavır, davranış ve eylemlerinde mutlak özgürlüklerini kabul eder. Devlet, dini kurallara dayalı kanunlar çıkaramayacağı gibi, dindarların dini yaşantılarını olumlu veya olumsuz yönde sınırlandırıcı ilkeler dikte edemez.
Siyasî-hukukî bir anlam taşıyan "lâiklik" ile doktriner anlamdaki "lâisizm (=laicisme)" kapsam bakımından birbirinden farklıdır.
Doktriner anlamda lâisizm, temelini fesefî lâiklikten alan ve bireysel ya da toplumsal hayatın en geniş bir biçimde dünyevî-uhrevî diye ikiye bölünmesini ifade eder. Bu anlamda din, iman, valiy, ahlâk, ilim, sanat, hayat ve akıl gibi genel kavramların lâik fikir akımları çerçevesinde yorumlama girişimlerinin genel bir formudur.
Bir anlamda laiklik aydınlanma çağının ve modernitenin siyasal anlamda en belirgin sonucudur .
TÜRKİYE'DE LAİKLİK :
Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılarak Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatılması aşamalarından geçen laikliğin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan "Türkiye devletinin dini İslâm'dır" deyimini tartışmaya koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci maddesini değiştirip, 16. ve 38. maddeler gereğince milletvekilleri ile cumhurbaşkanının ant içerken söylemek zorunda oldukları "vallahi" sözcüğünü maddelerden çıkardı.
Ayrıca, 26. maddededi "ahkâmı şeriyenin tenfizi" (şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çıkarıldı. İnananların ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarını doğal bir hak olarak gören Mustafa Kemal'in, aydın din adamlarıyla yaptığı görüşmelerden sonra, 3 Şubat 1928'de hutbelerin Türkçe okunmasının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye çevrilmesi çalışmaları izledi. 5 Şubat 1937'de Anayasa'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu.
5 ŞUBAT 1937
30 NİSAN 2007
Aradan geçen yetmiş yıl sonra yeniden tartışmaya başlanıyor laiklik. Belirli militan çevrelerin dışında cumhuriyetin bu temel kavramını tartışmak isteyenlerin sayısının çok fazla olduğunu sanmıyorum . Bu konunun bu kadar üzerine gidilmesinin mutlaka başka nedenleri olmalı. Hazmedilemeyen özgürlükler ,kuralları kendilerine göre değiştirmek isteyen karanlık güçlerin tehdidi altına girmiş durumda .
Bakalım bu 'Karanlık güçler'le ' Aydınlık güçler'in mücadelesi nasıl sonuçlanacak .
Cumhuriyet tarihimizin en önemli ve kritik günlerini yaşadığımızı düşünüyorum.
Laik parti kurulsa acaba seçimlerde kaç milletvekili çıkarabilir ?