8 Nis 2007

Postmodernizm



Modernitenin bittiği varsayılan ikinci dünya savaşı sonrası postmodernitenin başlangıcı olarak kabul ediliyor.

Modernizm, aydınlanma ilkelerini temel alır. Aydınlanma ise, inanca karşı bilgiyi, bilimi ön plana alan bir düşünce sistemidir.

Modernizm,ilerlemeye inanır. Akıl ve bilimi ilerlemenin aracı olarak görür. Nesnel, evrensel ve yegâne bilginin akıl ve deney yoluyla edinilebilir olduğuna yönelik epistemolojik konum, bütün modernist öğretilerde sabit noktadır.

Modernizm , her tür öğretiye dayanak olacak olan tarihsel bilinç zeminidir.

Dinin ve feodalizmin bin yıllık egemenliğine son veren burjuvazi
'eşitlik, özgürlük ve kardeşlik' ilkeleri ile tarih sahnesine çıkmıştır.

Modernite kapsamında bilim, teknik ve sanat alanındaki ilerlemelerle insanlığın devamlı ileri gideceği ve daha özgür olacağı düşünülüyordu.

İnsanın Kendinin farkındalığı , bu ilerleme ve özgürleşmede tarihsel bilginin bilimsel analizi ve tarih yasalarının tarafsız yorumlanması esası da modernitenin olmazsa olmazı olarak gündeme geliyordu.



Postmodernist düşünce tarzı, 1960'lı yıllardan itibaren, özellikle Fransa'da Akademik çevrelerde görülen teorik çalışmaların ve felsefi tartışmaların sonucunda, kendini edebiyat ve düşün dünyasında da gösterir.



Modernite projelerinin ( Akılcılık, Özgürlük, Evrensellik vb. gibi) başarısızlıklarını değerlendirmek değil, bu başarısızlığın teorik temellerini anlamak ve aşmak postmodern düşüncenin temel hedefi olmuştur.İki dünya savaşının ciddi boyuttaki insan kıyımı ve bu kıyımı gerçekleştiren siyasi sistemlerin artık çağdışı olduğu da apaçık ortaya çıkmıştır.Yeni düşünce yapısı,ilk yıllarda moderniteye anti tez olarak kurgulanmıştır.



Postmodern düşüncenin ana ögeleri nelerdir?

• Genel geçerlik iddiası taşıyan önermelerinin reddedilmesi,
• Dil oyunlarında, bilgi kaynaklarında, bilim topluluklarında çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edilmesi,
• Söylem çoğulluğunun benimsenmesi,
• Farklılığın ve çeşitliliğin vurgulanıp benimsenmesi; gerçeklik, hakikat, doğruluk anlayışlarının tartışılmasına yol açan dilsel dönüşümün yaşama geçirilmesi,
• Mutlak değerler anlayışı yerine yoruma açık seçeneklerle karşı karşıya gelmekten çekinmemek, güvensizlik duymamak,
• Gerçeği olabildiğince yorumlamak, belli bir zaman ve mekânın sözcüklerini kullanmak yerine gerçekliği kendi bütünlüğü/özerkliği içinde anlamaya çalışmak,
• İnsanı ruh-beden olarak ikiye bölen anlayışlarla hesaplaşmak, tek ve mutlak doğrunun egemenliğine karşı çıkmak.


Postmodernizm öncelikle modernist değişimlere yanıt olarak ortaya çıkmıştır.
Kuralsızlığın kural, ilkesizliğin ilke olduğu bir görüş açısı veya yaşam tarzını ifade eder.

Modernistler topluma ait bilgiyi ve dili insanların bir araya toplanması olarak düşünürken postmodern düşüncede dilin ve topluluğun rolü arasında vazgeçilmez bir ilişki öne sürülür.



Toplumun yapısal elementlerle düzenlendiğine inananlar postmodernistlerin bir düzen ihtiyacı içerisinde olmamalarından yakınırlar. Her ne kadar postmodernistler düzeni tümüyle reddetmeseler de düzenin soyut ifadelendirilmeleri postmodernizmin içerisinde ciddi biçimde sorgulanır. Toplum onlara göre dil oyunlarının esnek ağlarıyla örülüdür. Sonuçta postmodernist düşüncede insanlar farklı idealleri taşıdıkça uzlaşma (konsensus) temeline oturtulmaya çalışılmaz.

Postmodernistlere göre gerçeklik yorumdan ayrılan bir şey değildir. Varolan bilginin tümü ancak insanlığın varlığı aracılığıyla anlaşılır. Düşünce ve gerçek birbirine karışmıştır; düşünceyi kısıtlayan, onu tıkayan ayrıca otonom bir gerçeklik yoktur. Düşünce gerçekligi kendi düşünselliğinin ötesinde düşünemez/bilemez. Bu düşünce son olarak Derrida tarafından, "Metnin dışarısı yoktur" şeklinde dile getirilmiştir.

Derrida

Cezayir doğumlu Fransız filozof ve dilbilimci Derrida , 1930 yılında doğdu. Derrida geniş kitlelerin dikkatini 1965 yılının sonunda yayımladığı, tarih ve yazmanın doğasıyla ilgili kitapları eleştirdiği, iki uzun makaleyle çekti. Bu parçalar Derrida’nın en önemli ve tahminen en çok bilinen kitaplarından De la Grammatologie ’ nin (1967) temelini oluşturdu. Dilin referans olmasına ve eleştiri okulunu kuran yapıların tarafsızlığına getirdiği eleştiri yapıçözüm (deconstruction) diye adlandırıldı.

Derrida 1996 yılında “Apories” adında bir deneme yayımladı. Böylece çalışmalarına Marx üzerine bir kitap yazarak yeni bir alan ekledi. Derrida yapıçözümsel felsefesinin asla anti-marxist olmadığını söyler. Pek çok kimse belki de yanılarak Derrida’nın grammotologisinde siyasi bir unsur görmeyi beklemektedir.

Derrida’nın felsefi girişimi hem akademik çalışmalarda hem de günlük yaşamın dilinde yerleşmiş ve yayılma eğilimi gösteren eski ilkelerin ve sloganların yapıçözümünü yapar. Derrida'ya göre günlük dil doğal değildir ve bütünlüklü bir eğitim dönemiyle edinilen önkabuller ve kültürel varsayımlarla meydana gelir.

Derrida'ya göre insan zihni bir yapıdır,bu zihin içindeki her bir şey,kendisi dışındaki her şeyden başka bir şeydir.(Yapı:mikro değişikliklerin makroda çok geç fark edildiği bütünlük) .

Varoluş dediğimiz şey,zihin dediğimiz bu yapıya yeni şeylerin eklenmesidir; fakat bunun dolaylı sonucu olarak,öğrendiğimiz şeyler,oluşturduğumuz kavramlar,bildiklerimizin anlamlarını sürekli değiştirir (çünkü bir şey,kendisi dışındaki her şeyden başka bir şeydir ).Anlam sürekli 'sonraya' atılır.En nihayetinde zihin dediğimiz şey,dinamik bir yapıdır ve hiç bir kavram ya da bilgi 'mutlak' olamaz.

İşte Derrida Felsefesinin özeti böyle .


Bütün bu sözlerden sonra bizim düşünce yaşamımızda hakim olan ve 1900-2007 yılları arasında düşün hayatımızı etkileyen yazar ve düşünürlerimizin modernite ve postmodern düşünceden anlayışı nedir ?

Türk düşünürü bu akımların içinde olmuş mudur ? Bu akımlardan nasıl etkilenmiştir ?


Postmodern edebiyatcılar denince akla şu isimler gelmektedir.
Oğuz Atay, Güney Dal, Orhan Pamuk, Peride Celal, Pınar Kür, Hilmi Yavuz, Erhan Bener ve Hasan Ali Toptaş .


Oğuz Atay ve Tehlikeli Oyunlar


Örneğin Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar adlı romanı. Roman üç anlatı düzlemine ayrılmış ve her bir düzlem ayrı olarak tanımlanmıştır. Birinci düzlem, gerçek - somut yaşam düzlemiolarak belirlenmiş, burada roman kahramanı Hikmet’in biyografik yaşamı anlatılmıştır.
İkinci düzlem, kurmaca düzlemidir ve bu bölümde metin içi öyküler, oyunlar, düşlere yer verilmiştir. Üçüncü düzlem, Hikmet’in iç dünyasının anlatıldığı bölümdür, anılar ve iç konuşmalar yer almaktadır.Metnin dokusu bu genel çerçeve içerisinde verildikten sonra, Tehlikeli Oyunlar adlı romanda, üstkurmaca kavramı açıklanmıştır. Bunun için, kitapta, üstkurmaca kavramı ile bağlantı kurulmak koşuluyla “yaşam-
kurmaca-oyun”, “metinlerarası evren”, “nasıl ve neden yazıyorum”,
“metinden okura” alt bölümleri oluşturulmuştur.



Orhan Pamuk


Orhan Pamuk’un hemen hemen tüm romanları ve kurguları postmodern edebiyata iyi bir örnek teşkil eder.Orhan Pamuk, Batı romancılarının bir çoğu gibi
araştırmacı-yazar olarak tanımlanabilir.Romanlarında genellikle çoğul anlam katmanları yer almaktadır.Metinler, aşk ve cinsellik, somut ve soyut,resim ve yazı, sanat ve yaşam, Doğu ve Batı, yaşam ve ölüm,ruh ve madde,devlet ve halk,din ve tarikat,felsefe ve psikoloji, dün-bugün,argo ve Kur’an ayetleri, hümanizm ve teokratizm gibi birbirinden bağımsız pek çok konuya yer vermektedir.

Araştırmacı yazar Orhan Pamuk ,yaşam içinde yer alan bu gibi karmaşanın postmodern edebiyatta kurgulanışını, uyumun anlatımından çok karşıtlıkların kargaşasını şaşkına düşen Türk insanı açısından sorgulamaktadır. Romanlarda çoğulculuk ilkesi sadece, konu düzleminde değil, aynı zamanda metni ele alış biçiminde de görülmektedir. Popüler edebiyat ile sanatsal edebiyatın anlatımlarının karşılaştırılması, resim, minyatür, medya,siyaset ,din gibi farklı düzlemlerdeki metinlerin bir arada yer alması ve bir kompozisyon oluşturması başarıyla sağlanmaktadır .

Kara Kitap ve İstanbul

'Kara Kitap' ve 'İstanbul' kitaplarında modernitenin siyasi eleştirisi başarıyla yapılmakta,eski ve yeni 'modern İstanbul' ile 'postmodern İstanbul' karşılaştırılmaktadır.Her ne kadar Orhan Pamuk siyasi roman yazmadığını söylese de kelime anlamı olarak ,'Kar' romanındaki toplumsal eleştiri dozu ,İstanbul kitabındaki eleştirel dozdan az ya da fazla değildir.' Kara Kitap ' ta ciddi anlamda siyaset konusu işlenmiştir.Yazar kendisi bunu yadsıda da 'Siyasi Roman ' kavramından ne anlaşıldığına bağlı olarak, alttan alta bir postmodernizm felsefesi modernitenin üzerine yerleştirilmek istenmiştir.Aile birey akraba ilişkileri,Dini inanışlar,din duygusu ve dinin toplumsal yansımaları da toplumsal katmanlar çerçevesinde özellikle İstanbul kitabında sorgulanmıştır.
Yazar bunu başarıyla da gerçekleştirmektedir.Malesef bazı kesimler Orhan Pamuk 'u modernite kuramından daha farklı ,giderek feodal bir bakış açısıyla eleştirilmektedir.Belki de bu eleştirilerin çoğu siyasal bir eğilim taşımaktadır. Öte yandan yazar eserlerinde postmodern bakış açısını ve felsefesini bir kurgu malzemesi olarak kullanmıştır.

Postmodernizm Türkiye 'de düşün ve edebiyat yaşamımızda Fransa'da ya da Amerika 'da olduğu gibi ,entellektüel ve akademik çevrelerde tartışılarak dalga dalga diğer aydınlar kesimine yansımamıştır.Türkiye entellektüel dünyası 1900 yıllarından bu yana Moderniteyi üç ana siyasi eksende görme eğiliminde olmuştur. Osmanlı eliti,İslamcılık ve Batıcılık arasında bocalamıştır.Kurtuluş savaşı kahramanları ve Atatürk gibi asrın en büyük siyasi ve askeri dehası ,aydınlanmayı bilen ve algılayan nadir kişilerden biri olarak ,çöken İmparatorluğun küllerinden modern bir devlet çıkarabilmiştir.

Cumhuriyet Dönemi


Cumhuriyetin elit kadrosu, asker kökenli olması itibariyle moderniteyi yeterince analiz edemeden ,modernitenin ne olduğu ve olmadığını halka anlatamamışlardır.Feodal kalıplar içinde İslami akımların etkisindeki halk ,Atatürk ve arkadaşlarının toplumsal devrimlerine katılmamış seyirci kalmışlardır.
Modernite yeterince anlaşılmadan Osmanlı kültürel mirası yadsınmış,alfabenin değişmesi ve öztürkçeleştirme akımlarıyla da geçmişle tüm köprüler koparılmıştır.

Devrimler yeterince topluma yaygınlaştırılamamıştır.Geniş halk kitleleri,yasaklanan tarikat ve dini liderlerin ve şıhların peşinden gitmeye mahkum olmuşlardır.

Atatürk'ün vefatıyla değişen bürokrasi devrimleri dogmatik doktrinler haline getirmiş,muhalefet güçleri ise popülist politikalarla halkı moderniteye zorlamışlardır. İkinci dünya savaşı sonrası modernite ve devrimler özümsenmeden siyasi değişimler yaşanmıştır.Yine büyük kentlere endeksli ,kısıtlı bir alanda kısıtlı bir çevrede bölük pörçük fikir yansımaları görülmüştür.

Köy Edebiyatı

Cumhuriyet kuşağı İslamcılık ve Batıcılık arasında bocalarken ,askeri darbelerle milliyetci akımlar ortaya çıkmıştır.Hiç bir şeyi etraflı ve kapsamlı tartışamayan hoşgörüsüz ,donatımsız ve sancılı aydınlar topluluğu, düşünce sistemlerini popülizme kurban etmişlerdir.1950-1980 yılları arasında yaygınlaşan 'köy edebiyatı',moderniteyi çaktırmadan reddetmeyi ve magazinleştirmeyi başarmıştır.

Bugün postmodern düşünce biçimini tartışacak entellektüel ortam mevcut değildir.Medya ve entellektüel çevre henüz moderniteyle hesaplaşmasını bitirememiştir.Bu şartlar altında postmodernist düşünce ve postmodern edebiyat küçük bir akademik azınlık arasına sıkışmış durumdadır .

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...