29 Ağu 2013

Suriye



Yazılı Kanyon 9 Ağustos 2013 112
Suriye Silahlı Kuvvetleri’nin ülkedeki muhalefet hareketini durdurmak için 21 Ağustos 2013 tarihinde kimyasal silah kullandığı ileri sürüldü.
ABD hükümet sözcüsü kimyasal silah kullanıldığını teyit etti.
Britanya parlementosu Suriye’ye askeri müdahale konusunu görüşmek üzere başbakan tarafından toplantıya çağrıldı.
Savaş bulutları toplandı.
Bu hafta sonunda ya da önümüzdeki haftanın başında  büyük bir olasılıkla ABD ve Britanya Hava Kuvvetleri Suriye’ye askeri bir müdahalede bulunacak. Kapsamı ne olacak bilinmiyor.
Kaçınılmaz bir son bekliyor Esed’i. Uluslararası mahkemelerde yargılanmak en hafif ihtimal.
Bütün bu savaş çığlıkları ve medya sağanağı altında Avrupa Komiyonunun raporunda belirtilen  yaklaşık 7 Milyona varan Suriyelilerin yardıma muhtaç olduğu bir raporla belirtiliyor : http://ec.europa.eu/echo/files/aid/countries/factsheets/syria_en.pdf
Bu çok büyük bir sayı.
“Arap Baharı” adı verilen kalkışma hareketlerinin başlangıcından bu yana Tunus, Mısır, Libya, Lübnan, Suriye gibi ülkelerde “insani yardıma muhtaç” hale gelen kişilerin sayısını hesaplamak ayrı bir uzmanlık istiyor.
Bu ülkeler huzura kavuşacak mı? Bu kan gölü kıyısında ve barut tozu soluyarak büyüyen çocukların hayalleri olacak mı?
Esas paradoks bu insanların oy vererek başlarına aldıkları yöneticilerin yarattığı kan gölünde boğulmaları. Diktatörler sadece silah zoruyla ayakta kalmıyorlar, belirli çıkar gruplarının desteğiyle o koltuklarda oturuyor emirler yağdırıyorlar.
Şam sokaklarında ellerinde Suriye bayraklarıyla meydanları dolduran Esed yanlısı kalabalığın sayısı ne kadar acaba?
Nüfusun ne kadarı Esed’i destekliyor? Yüzde elli mi? Otuz mu?
“Salafi” grupların bu davada rolünün ne olduğu da tartışmalı. Muhalefeti oluşturan grupların yapısı endişe verici. Demokratik güçler tanımı maalesef bu gruplar için kullanılmıyor. Aşırı İslami örgütler tanımı daha sık kullanılıyor. İsveç Enstütüsü için bir rapor hazırlayan bağımsız gazeteci  Aron Lund’un görüşleri ilgili linkten indirilebilir:   http://www.ui.se/eng/upl/files/86861.pdf
——————————————————————————————————
International Crisis Group; Middle East Report N°143 | 27 June 2013
In early April 2013, the UN estimated that 1.2 million houses – “one third of the total housing stock in Syria” – had been damaged or destroyed.2 In May 2013, the UN put the number of Syrians in need of humanitarian aid at roughly eight million. The UN has registered 1,494,437 refugees with a further 20,184 awaiting registration; counted 2,016,500 internally displaced persons (IDPs); and most recently estimated nearly 93,000 people killed.  


11 Ağu 2013

Yazılı Kanyon



Adını kanyonun sarp kayalarına kazınmış bazı kitabelerden alan tabiat harikası Isparta Sütçüler hudutları içerisinde yer alıyor.
Akdeniz’e dökülen ana akarsulardan Aksu nehrinin bir kolu olan Değirmendere çayının oyduğu  altı yüz metre derinliğindeki kanyonun uzunluğu yaklaşık olarak yedi kilometre olarak belirleniyor. Bir derenin bir dağı altı yüz metre oyacak kadar zamanı hesaplamak çok zor. Üç dört milyon yıl civarında olmalı. Belki de daha fazla.
Kanyona gitmek için Antalya’dan Karaca Ören Barajı istikametinde 90 kilometre gittikten sonra Sütçüler, Çandır sapağından içeriye girip, vadinin derinliklerine doğru kısmen asfalt yolda ilerliyoruz. Yoldan ayrıldıktan sonra  kırk elli kilometre sonra Batıdan Doğuya doğru uzanan kanyonu çevreleyen dağların ihtişamı hemen sizi kendine çekiyor. Öte yandan yolun bozuk satıhlı olması, ayrıca çok dar ve sık  virajlı olması  yolculuğun keyfini çıkarmanıza engel oluyor.
 Sisle kaplı derin vadilerin  sayısız yürüyüş parkuru ile dolu olduğunu söyleyen doğaseverler var. Kuzeyde Anamas Dağı, Doğuda Sarp Dağı (2548), Güneydoğudan Bozburun Dağı (2468), Güneyde ise Akçal tepe sizi davet ediyor. Anamas Dağı ve Kovada Gölü zaten gidip adım adım keşfedilmesi gereken tabiat cennetlerinden. Anamas Vadisi yeni adıyla Aksu vadisi antik Roma yollarının kesiştiği Kuzey Güney ekseninde yer alıyor(Ceylan).  Bu bölge Kuzey Torosların oluşturduğu plato ve vadilerin bol kar yağan yöreleri. Karların erimesi Haziran ayının sonlarına kadar sürüyor. Üç bin metre yüksekliklerde her zaman kar bulmak mümkün.

Yazılı Kanyon da diğer tabiat parkları gibi günübirlik piknik yapmaya gelen yurdum insanı civar halkın tehdidi altında. Arabalara  doluşarak gelenler arkalarında çöp dağları bırakıyorlar. Bu en az yedi sekiz kişilik çevre bilincinden yoksun ailelerin tabiat parkını gezmek görmek amaçlı değil ama sadece piknik amaçlı kullanmaları yöreye doğa yürüyüşü yapmak, fotoğraf çekmek için gelenlere engel oluyor. Her yerde göze çarpan o kahredici çelişki burada da gözünüzün önünde. Kıtlıktan çıkmış gibi getirdikleri yiyecekleri silip süpüren, tükettikleri ambalajları sağa sola atan,  sonra da gölgesinde yatıp uyudukları Ardıç ağacının köklerini doğal  mangal gibi kullanan bu bencil insanların iki üç bin yıldır bu topraklarda şehirler kurmuş, heykeller yapmış, taşlara kitabeler kazımış halklarla hiçbir alakası olamaz. Sağa sola kasten atılan çöpler, kırık bira ve rakı şişeleri, yakılan ateşler, yarı sarhoş kadınlara ağızlarının suyu akarak bakan, donlarıyla suya giren  erkekler ve sıcak yaz gününde  yüzleri kıpkırmızı olmuş  kan ter içinde her yeri kapalı taş çatlasa on üç on dört yaşında genç kızlar, nasıl bir eğlenceyse eğer  günü bu şekilde geçiriyorlar. Kanyonda sırt çantaları ile  yürüyüş yapanlara hayretten fal taşı gibi açılmış gözlerle “Hello” diyen çağdaş yaşamdan bir gram bile nasibini alamamış cahil toplulukların arzularına göre şekillenen tesislerde her şey yemek ve içmek üzerine endekslenmiş.  



Kanyona giriş ücreti olarak araba başına sekiz buçuk lira ücret alınıyor. Ücreti isteyen de kanyonun kullanım haklarını ihale ile alan taşaron. Anlaşıldığı kadarıyla burası belediye tarafından kiraya verilmiş. İşletmeci de yiyecek ve içecek satışı ağırlıklı bir büfeye dönüştürmüş kanyonun en geniş cep yaptığı yerini. Tuvalet yapılmış, büyük bir olasılıkla tuvaletin gideri de akan dereye deşarj ediliyor. Kanyonda keşif ve yürüyüş yapmak üzere  gelen yerli yabancı turistlerin çadır kurması için küçük  bir alan ayrılmış. Onlardan da ayrıca geceleme parası alınıyor.

Antik Roma yolları ağının geçtiği kanyonun M.Ö. 46 yıllarında Aziz Paulus’un misyonerlik yürüyüşlerinde Efesus’dan Antiocheia’ya gitmek için kullandığı söylenir. Nitekim bu yolculukların birkaç kez tekrar edildiği bilgisi de vardır. Katolik Ansiklopedisine göre Farisi bir Yahudi olarak doğduğu Tarsus’dan ailesi tarafından eğitimi için Şam’a yollanan Aziz Paulus yeni yayılmaya başlayan Hıristiyan dinini tanır ve sinagoglarda Hıristiyanlık üzerine bir dizi konferans verir. Anadolu’da Hıristiyanlığın yayılması için yoğun misyonerlik faaliyetleri gerçekleştiren Aziz Paulus, Roma İmparatorluğu askerlerince tutuklanır ve Roma’da idam edilir.  Bölge için önemli kutsal bir kişi olarak görülmüş ki Isparta Valiliği web sitesinde son derece kapsamlı bir bilgiye yer verilmiş. Bu bilgiyi başka bir yerde bulmak mümkün değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Isparta Valiliğini kutlamak gerekir.[1]  
Bu kapsamda St. Paul’un yapmış olduğu dört yolculuğu T.C. Kültür Bakanlığı sitesinde yer aldığı şekliyle  aynen aktarıyorum:

“Ben Kilikya’dan Tarsuslu bir Yahudi, ehemmiyetsiz olmayan bir şehrin ahalisindenim”
St. Paul, Resullerin İşleri, ACTS 21: 39
"Paul ve Barnabas  Perga’dan yola çıkıp  Pisidia’ya yakın bir şehir olan  Antioch’a geldiler. İbadet gününde bir sinagoga gidip sıralara oturdular.". Acts 13 v 14.


 
Aziz Paulus’un birinci yolculuğunda yukarıdaki haritada görüldüğü gibi , M.S. 46-48 yılları arasında Antiokheia’dan(Antakya) yolculuğuna başlamış ve bir liman kenti olan Seleukeia Pieria’ya (Samandağ) gelerek, buradan bir gemiyle, Kıbrıs (Salamis ve Paphus) üzerinden Attalia (Antalya) Limanı’na, ulaşmıştır. Kara yolu ile Perge’ye (Aksu) ve Kestros (Aksu) Vadisi’nden, Psidia Antiokheia’ya (Yalvaç) ulaşmıştır. Yolculuğuna devam ederek, İconium (Konya), Lystra (Hatunsaray Kasabası) ve Derbe (Aşıran Köyü) kentlerini ziyaret eder. Aynı güzergâhtan geri dönerek Psidia Antiokheia (Yalvaç) ve Kestros (Aksu) Vadisi üzerinden, Perge’ye (Aksu) oradan Attalia’ya (Antalya) ulaşır. Daha sonra deniz yolu ile Kıbrıs’a uğramadan Seleukeia Pieria (Samandağ) ve Antiokheia’ya (Antakya) ulaşarak yolculuğunu tamamlar.





AZİZ PAULUS’UN 2.YOLU(M.S. 49–52):

    San Paulus’un İkinci yolculuğun başlangıç noktası Jerusalem’dir. (Kudüs) Jerusalem’de (Kudüs) yapılan bir toplantıda alınan karar gereği, karayolu ile Antiokheia’ya (Antakya) gider. Bu yolculuğu birlikte kararlaştırmışsa da Aziz Barnabas’la aralarındaki bir anlaşmazlık yüzünden onunla değil de Aziz Silas ile birlikte yolculuğa çıkarlar. Antiokheia’dan (Antakya), Tarsus, Derbe (Aşıran Köyü), Lystra (Hatunsaray Kasabası), İconium (Konya), Psidia Antiokheia’dan (Yalvaç), Troas’a (Çanakkale) geçiş yaparak, oradan da deniz yolu ile Macedonia Neapolis’ine ulaşır. Karayoluyla (2 numaralı haritada gösterilen güzergâhtaki) Macedonia kentleri olan Philippi, Amphipolis, Apollonia, Thesallonica ve Borea’yı ziyaret eder. Buradan deniz yoluyla Kıta Yunanistan’daki Athens, Korinth’e ve Cencrea kentlerine gider. Deniz yoluyla yolculuğuna devam ederek tekrar Anadolu’ya geçer ve Efes’e (Selçuk) ulaşır. Yine deniz yoluyla Rhodes(Rodos) Adası üzerinden Caesarea’ya (Suriye) ulaşır. Jerusalem (Kudüs) yolculuktaki son duraktır. Bir süre sonra yine karayolu ile Galatya ve Frigya Bölgeleri’ni bir kez daha dolaşarak daha önceki yolculuklarında Hristiyan olan kişilerin ne durumda olduğunu olduklarını görerek, ruhen pekişmelerini sağlamak ve durumlarını görmek üzere 3. yolculuğa çıkmak için Antakya(Antiokheia) geçer.

AZİZ PAULUS’UN 3. YOLU(M.S. 53-57): 
    Antiokheia’dan (Antakya) karayolu ile önce Tarsus’a sonra Kilikia Bölgesi sınırları içerisinden devam ederek, Derbe (Aşıran Köyü), Lystra (Hatunsaray Kasabası), İconium (Konya), Psidia Antiocheia (Yalvaç) kentlerini ziyaret ettikten sonra, Efes’e (Selçuk) ulaşır. Efes’ten de Troas’a (Çanakkale) geçer. Deniz yoluyla Makedonia’ya devam eder ve Macedonia Kentleri olan Neapolis, Philippi, Amphipolis, Apollonia, Thessaionica ve Borea kentlerine uğrar. Daha sonra karayoluyla Kıta Yunanistan’da bulunan Athens ve Korinth’e ulaşır. Korinth’den geriye dönerek yine aynı güzergahı takip eder ve yine Troas’a (Çanakkale) ulaşır. Assos’a (Behramkale), Ege Denizi’ndeki adaları ve Miletus’a (Balat) ziyaretinin devamında Cos (Kos) Adası ve Rhodes (Rodos) Adası, bir sonraki durağı olacaktır. Rhodes’den(Rodos) Anadolu’ya geçer ve Patara’ya (Kalkan) ulaşır. Tekrar Deniz yoluyla yolculuğuna devam ederek Phonecia’daki Tyre, Ptolemais kentleri üzerinden Caeserias ve Jerusalem’e (Kudüs) gelerek yolculuğunu tamamlar.






AZİZ PAULUS’UN 4. YOLU(M.S. 59-69): 

    Jerusalem’de (Küdüs), Roma askerleri tarafından tutuklanır ve yargılanır. Yargılama sonrası deniz yoluyla Caesarea’dan, önce Sidon’a oradan Antiokheia’ya (Antakya) ve Tarsus’a geçtikten sonra, Myra (Demre), Cnidus (Datça) Kentlerine, Crete (Girit) ve Malta adalarına uğrar. Devam ederek Sicilia (Syracusa), İtalya’nın Rhegium ve Puteoli kentlerini ziyareti ardından karayoluyla Taverns üzerinden Rome’ye (Roma) getirilir ve Rome’de hapse atılır. Daha sonra da M.S. 64 veya 67 yılında idam edilir.


Efesus’dan Babil’e kadar uzanan Kral Yolu ya da Roma Yolu’nun bu etabının toplam uzunluğu  beş  bin kilometreden fazla olmalı. Günde otuz kırk kilometre yüründüğü düşünülürse bu yolu yürümek üç dört ay sürüyor olmalı. Bu bir ticaret yolu. Roma uygarlığının atar damarı yollar. İki ana eksen var. Kuzeyden Güneye ve Batıdan Doğuya uzanan iki farklı güzergah. Bu yolun geçtiği güzergahın kalıntıları günümüze kadar ulaşmış. Yolların dağlar ve kanyonlardan geçen bölümleri daha az hasar görmüş. Zaman zaman hiç dokunulmamış gibi duran parçalarını gördüm. Roma yolları kesme taştan yapıldığı için bugün bile mükemmel durumda denebilir. Kanyonda da bu yolun kalıntıları var. Ama çok iyi durumda değil.  Kanyonun bir diğer tarihi önemi ise antik yol üzerinde yazıtların bulunmasıdır. Bu yazıtlardan bir tanesi bir şiirdir. O dönemin ünlü filozofu Epictetus’un özgürlük şiiri. Roma askeri idaresi altında yaşayan halkların özgürlük şarkıo Kanyonun hemen başlangıcında patika üzerinde kayalıklarda bulunan kitabeler, yöre halkı ve define arayıcıları tarafından  kazma darbeleri ve dinamitle zarar görmüş. İşin tuhaf yanı bu eserler restore edilmemiş. Heyelan ve deprem tarafından yok olan antik yolun üzerinde yolcular için kitabeler bulunduğu bilgisini orada görerek öğreniyoruz. Bana kalırsa Antik Roma yolları üzerinde yer alan anıt eserlerin çoğu yok olmuş ya da edilmiş olmalı. Burada gördüğümüz şiir o zamanın medyasını oluşturuyor olabilir. Bir geçiş dönemi ne de olsa. Taş tabletlerden papirüs ve kağıda geçiş de denebilir. Hayırsever bir zengin yol üzerine bir anıt diktirip üzerine gelip geçen yolcuların okuması için ünlü bir şairin şiirini kazıtıyor. Belki de bir konaklama noktasının duvarında. Bizim yurdum insanı da bu hür bir insan için iki bin yıl önce kazınmış kitabeye kazmayla saldırıyor. Acaba o şiir  Yunan Alfabesi ile değil de  Arap Alfabesiyle yazılmış olsaydı yine kazmayla saldıracak mıydı? Bu saldırının gerçekleştiği tarih de çok önemli. Belki de cumhuriyetin ilk yıllarında Türkçülük akımının ayyuka çıktığı dönemde meydana gelmiştir ya da Demokrat Parti döneminde yükselen İslam akımından zarar görmüştür. Bunu söylemek çok zor. Yazıtların yer aldığı patika kanyonun doğusuna doğru uzayıp gidiyor. Patika işaretlenmiş. Likya Yolu’ndan bildiğim kırmızı beyaz iki kısa şerit işareti yönü gösteriyor. Bu yürüyüş parkuru da işaretlenmiş. Esas St. Paul yolu yukarıdaki haritalarda da görüldüğü gibi Antakya’dan Yalvaç’a  oradan da Efesus’a kadar uzanan bir parkur. Öte yandan Likya Yolu parkurunu da işaretleyip haritasını ve kitabını yayınlayan değerli doğa sever İngiliz asıllı Kate Clow beş yüz kilometrelik Perge’den Yalvaç’a uzanan bir parkur tasarlıyor.[2]



Kanyonun doğusuna doğru Değirmendere çayının çıkış noktasına doğru yürümek hiç de kolay değil. Kate Clow’un işaretlediği yol ormanın içine doğru uzanıp Asar Tepe’ye (1000 m.) oradan da Sütçüler kasabasına kadar uzanmaktadır. Biz o yolu takip etmeyip diğer kırmızı ve mavi işaretlenmiş ticari yolu izliyoruz. Bu patika kanyonun dere yatağını takip ediyor. Zaman zaman köprülerden geçip sulara girerek derenin içinden kaynağa doğru çıkılıyor. Mevsim itibariyle suyun en az aktığı zaman olması itibariyle derenin oluşturduğu sağlı sollu ceplerde biriken sular yaz mevsiminde yüzmek ve serinlemek için doğal   havuzlar oluşturmuş. Su çok soğuk. Uzun süre suda kalmak tehlikeli. Mutlaka özel giysiler giymek gerekiyor. Aksi taktirde karın ağrısı ve diğer üşütme belirtileri ortaya çıkabilir.
Sulara fazla girmeden kayaların üzerinden atlayarak bir kilometre kadar tırmanıyoruz. Ceplerde donlarıyla suya giren yöre gençleri bağırıp çağırarak sulara giriyorlar. Mayolarıyla suya girenler de var. Yürüyebildiğimiz kadar yürüyüp suyun kayaların altından çıktığı ilk kör noktaya geliyoruz. Kayanın tepesinden balkınca derenin dağın tepelerine doğru uzandığını görmek mümkün. Burada iki seçenek var. Ya kanyon yürüyüşü yapacak ya da ormanın içine girip yürüyüş parkurunu bulacaksınız. Hava dayanılmayacak kadar sıcak. Susuzluktan dilimiz damağımıza yapışıyor. Geriye dönmeye karar veriyoruz. Kanyonu daha az kişinin olduğu bir sonbaharda yürümeye karar verip dönüşe geçiyoruz.
8 Ağustos 2013




Kaynakça:
·       Yard.Doç.Dr.Salih Ceylan :Burdur Eğitim Fakültesi dergisi, “Yazılı Kanyon (Sütçüler, Isparta) Tabiat Parkı’nın turizm açısından önemi ve kullanımı.”
·       Fotoğraflar: Yavuz Çekirge

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...