30 Mar 2014

Sihirli Sandık



6 Ocak 2014 Perge Blues 032


Tuhaf bir sabah. Seçim sabahı. Zaman hem ilerde hem geride. Geçmişle gelecek arasında mekik dokuyan düşüncelerimi sakinleştirmeye çalışıyorum. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları sandıklara gidip yerel seçimler için oy kullanacak.  Son altı aydır her derde deva olarak takdim edilen çözüm. Sandık. Her sorunu çözecek olan sihirli sandık sürekli gündemde tutuldu.  Burada da yerel yöneticilerden ziyade partilerin üst yönetimi tarafından atanan gözde partililer için oy kullanılıyor. Bu nasıl bir yerel seçimse. Garabet de burada. Seçmen yerel yöneticiyi değil de siyasi partiyi seçmek zorunda. Demokrasinin bir başka garabet noktası.
Mecliste, meydanlarda internette yayınlanan ses kayıtlarıyla şaşkına dönen bir kamu oyu var. Kimse bu ses kayıtlarının kimler tarafından , nasıl kayıt edildiğini ve nasıl servis edildiğini bilmiyor. Yabancı güçler deniyor, paralel yapı deniyo, cemaat deniyor. Kimin servis ettiği, kimlere servis edildiği   önemli ama; o  ses kayıtlarında cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk örnekleri yayınlanıyor.
Bu topraklarda üç bin yıldır süren demokrasi ve cumhuriyet mücadelesinin  ne kadar gerçekleştiğine ve ölçüsünün ne olduğuna ilişkin sürekli tartışma yapılıyor. Demokrasinin bir kültür olduğu ve aileden başlaması gerektiği bir çok sosyolog tarafından vurgulandı. Ataerkil ailelerde hakim olan otokratik hatta şiddet içeren faşist sistem çoğunluğun geçmişinde önemli bir yer tutuyor. Öteki olana duyulan nefret ve dışlama bir davranış biçimi olarak sistemleşmiş durumda.  Böylesine bir geleneğin yaygınlaştığı bir coığrafyadan söz ediyoruz.
Sihirli sandık neyi çözecek?
Bir günde çoğunluğun farkında olmadan paylaştığı çağ dışı anti demokratik eğilimleri, trafikteki bencillikleri, öteki olana şiddet uygulama, kadını her türlü aşağılayıp şiddetle cezalandırma, kadını cinsel bir obje olarak görme, din istismarı, adaletin sulandırılması, çifte standart uygulamalara ses çıkarmama, her sorunun  dini inançla çözüleceğine  inanış, çalışmadan köşe dönme, yalan, hırsızlık, iftira, ayak kaydırma, altını oyma, göz koyma, dışlama, v. b. gibi son derece yaygın davranış biçimlerini sihirli sandık mı değiştirecek?
6 Ocak 2014 Perge Blues 051
Oy kullanmaya giden elli iki küsur milyon seçmenin profilini  çıkarmak gerekiyor. Bu kitlenin ne kadarı demokrasi ve özgürlüklerden yana? Ne kadarının hiç bir şeyden haberi yok? Ne kadarının umurunda değil? Ne kadarı zengin? Ne kadarı fakir? Ne kadarı devlet memuru? Ne  kadarı belediye çalışanı? Ne kadarı mevcut iktidar değişirse zarar görecek? Ne kadarının Avrupa Birliği demokratik kriterlerinden haberi var?
Bu sorulara cevap vermeden sihirli sandıktan ne çıkacağını tahmin etmek kolay değil. Sadece trafiğe bakarak söylenirse,  geleneksel düzen yani mevcut iktidar aynı oyu alarak devam edeceğe benziyor. Şark tipi hiç bir kurala uymayan sürücülerin oluşturduğu trafik kabulleniliyor. Kimse çözmek istemiyor.  Devlet memuru , belediye çalışanı analizine göre de mevcut iktidar devam eder. Medyaya bakarak da bir şeyler söylenebilir.
Medya zaten hiç bir zaman demokrasi ve özgürlüklerden yana olmadı. Şişkin egolu cebini düşünen köşe yazarları, yandaşlıkla yalakalıkla kendine yer sağlayan  sözüm ona liberaller ile yandaş olup ta  yeterli nemalanmayı yapamayan ve yandaşlıktan vaz geçen diğer liberaller, iktidarın desteğiyle köşe ve ünvan elde eden bazı gazeteciler,  ortada gezenler, muhalif olanlar, şu ya da bu sebeple yeterli para ve ilgi görmeyenlere bakılırsa mevcut iktidar yine çoğunluğun oylarını kazanır.
İş dünyasına gelince orada da yandaş işadamları ile yandaş olmayanların ayırımı  var. Mevcut iktidarın nimetlerinden faydalanan yeni gruplar, yeni zenginler , ihale alan, iş kotaran, köşe dönen yeni işadamlarının mevcut iktidarın devamından yana olduklarını söylemek zor değil. Bir de geçmiş iktidarların zengin ettiği iş adamları var. Onlar ne düşünüyor belli değil. Her dvrin adamı olanlar için zaten sorun yok.
Geriye ne kalıyor? Yarı batılılaşmış seksen ve doksan kuşağı, Gezi Parkı gençliği, sanatçılar, yazar çizerler, azınlıklar. Bu kesimin oy oranı da belli. Bu kesimin seçmenlerin yüzde onunu  oluşturduğu söylenebilir. Sokağa çıkıp protesto edenler de onlar biber gazı yiyenler de.
Mevcut iktidarın oyların minimum yüzde kırkını alacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Bu ortaya saçılan  hırsızlık suçlamalarına, yolsuzluk iddaalarına, her türlü rezaleti içeren ses bantlarına ve itibar zedeleyici skandala rağmen hiç bir şeyin farkında olmayan çoğunluk götürüp oyunu yine mevcut iktidara verecektir.
Ayrışan toplumsaL katmanların   artık bir daha bir araya gelemeyecek kadar koptuğunu göreceğiz.   Asker, polis, öğrenci, öğretmen, doktor, avukat gibi meslek grupları arasında artık dayanışma yok. Yandaşlık kriteri daha geçerli. Yandaşlık artık yeni ideolojik eğilim olarak ülkeye hakim oluyor. Oportunizm de hedonizm de ne dersen de.
Yaklaşık olarak sekiz milyon seçmen zaten oy kullanmıyor. Bu küskün, aldırmaz, sorumsuz grubun tanımını yapmak kolay değil. Nitekim bu yerel seçimlerde oy kullanmayana uygulanan cezanın uygulanmayacağının söylenmesi de oy kullanmayanların sayısını artırabilecektir. Bunun kime faydası olur? Bir milyon seçmen de daha oy kullanmasını bile beceremiyor. On on beş milyon kadar seçmen de başkasının etkisinde kalarak oy kullanıyor. Geriye yirmi , yirmi beş beş milyon seçmen kalıyor. Bu yirmi beş milyon kendi hür iradesini kullanarak oy kullanacak. Bu şartlarda sihirli sandık  ancak seçnemin yarısının oyuyla siihirlenecek. Sandık sihirli olmaktan çıkıp bu coğrafyada kurulmuş olan hukuken adına cumhuriyet denen  demokrasi garabetiyle özdeşleşiyor. Hukuk skandallarıyla inim inim inleyen ülkede hukuk madurlarının sayısı milyonları buluyor. Kimsenin kimseye güveninin olmadığı bir bilim kurgu ülkesi oldu bu topraklar.
Şimdi bugünkü  saate göre 07:20  yarınki  saate göre de  08:20 .
Seçimin sonucunu merak bile etmiyorum. Boyalı otöbüslerin, minibüslerin üzerine monte edilen hoparlörlerle seçmeni taciz eden siyasilerin beceriksizliği aymazlığı anlatılır gibi değil.
Sandığın sihirli olduğunu da düşünmüyorum.
Seçmenin yarısı hiç bir şeyin farkında değil. Diğer yarısı şöyle böyle farkında ama yandaş taraf  ağır basıyor.
Bu durumda önümüzdeki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler sürecinde eğer ağır kopmalar, parçalanmalar toplumsal olaylar  olmazsa belki demokrasi yolunda önemli bir iki adım atılabilir.
Benim çoğunluktan hiç umudum yok. Bu seçimlerde iktidar partisinin oy kaybına uğrayacağı, CHP ve MHP ‘nin oylarını artıracağını söyleyebiliriz. Eğer iktidar partisi %40′ın altına düşerse büyük süpriz olur.
Bu seçimlere fesat karışır mı? “Merkator projeksiyonu”na göre bakarsak:
Umut olabilir mi? Twitter’in Youtube’un yasaklandığı bu coğrafyada demokrasinin kırıntısını görme umudu olabilir mi? Olabilir.
Artık bu topraklarda her an her şey olabilir.
19 Mart 2014 Cymeria 041

26 Mar 2014

Mor Yer ve Crocus Savitus

23 Mart 2014 Moryer Tunç Dağı Kartal Dağı 009
Fotoğraf: Yavuz Çekirge
"Mor Yer" ismi ilk duyduğumda tuhaf gelmişti. Yine bir Mart ayıydı. Başka bir yıl çok karlı geçen bir yıl olsa gerek. Araba MornYer sapağından geçememişti kardan. Oradan geriye dönmek zorunda kalmıştık. Bu yıl hiç kar yok dense yeridir. İki bin metreden başlıyor kar. Feslikan yaylasının en yüksek noktasına kadar araçlar çıkabiliyor.
23 Mart 2014 Moryer Tunç Dağı Kartal Dağı 039
Fotoğraf: Yavuz Çekirge
Bizi sarı çiğdemler karşılıyor. Karların içinden fışkırıyorlar. Sarı ve beyaz çiğdemler.
23 Mart 2014 Moryer Tunç Dağı Kartal Dağı 035
23 Mart 2014 Moryer Tunç Dağı Kartal Dağı 050
Fotoğraf: Yavuz Çekirge
Hava bulutlu . Fotoğraf için çok elverişli bir ışık olduğu söylenemez. Yine de çiçeklerin fotoğrafını çekmek için büyük bir istek duyuyorum.  Onların isimlerini bilmeden geçen yılları ve ıskaladığım bahar aylarını düşünüp gülümsüyorum. Çok güzeller. Sarı çiğdemler her yeri kaplamışlar. 23 Mart 2014 Moryer Tunç Dağı Kartal Dağı 081
Fotoğraf: Yavuz Çekirge
Karların arasından filiz verenler olduğu gibi pırıl pırıl açanlar da var. Çiğdemler hakkında ne bildiğimi düşünüyorum. İngilizcesini hatırlıyorum "crocus". Referans kitaplarımı gözden geçiriyorum eve gelince : Üç farklı kaynak kullanıyorum.
İlki proje ve yayın yönetmenliğini Hikmet Uğurluay'ın yaptığı "Türkiye'nin Doğa Rehberi"  İstanbul 2005.
İkincisi Necati Güvenç Mamikoğlu'nun " Türkiye'nin Ağaçları ve Çalıları" NTV Yayınları,
4. Baskı, İstanbul 2011
Üçüncü kaynak ise L. Yasemin Konuralp'in "Field Guide to Wild Flowers of Turkey"  Kayseri, 2013 baskısı İngilizce kitabı. Her üç kaynaktan faydalanarak "çiğdem" türü konusunda bilgi edinmek için önce fihrist taraması yapıyorum:
Önce Hikmet Uğurluay'ın rehberine bakıyorum:
Sayfa 172: Iridaceae Süsengiller/ Iris  familyası olarak başlık verilmiş: Mavi Çiğdem, Crocus Baytopiorum, S. 173: Crocus Biflorus ve sayfa 174 de benim fotoğrafını çektiğim sarı çiğdem  Crocus Chrysanthus Herbert . Beyaz renkli olan ise sayfa 175 ve 176 da yer alıyor: Crocus fleischeri Gay ve Crocus mathewii Kerndorff & Pashe  olarakak yer verilmiş. Türkçe ve İngilizce isimler hemen hemen aynı. Çiğdem ve Crocus.
23 Mart 2014 Moryer Tunç Dağı Kartal Dağı 136
Fotoğraf: Yavuz Çekirge
İkinci olarak Necati Güvenç Mamıkoğlu'nun kitabına bakıyorum: Ağaç ve çalı olmadığı için çiğdeme yer verilmemiş. Üçüncü kaynağım olan L. Yasemin Konuralp'in kitabına bakıyorum: Kitap ingilizce olduğu için "crocus" başlığını aramak gerekiyor indeks  sayfalarında: Oldukça zengin bir sınıflama yapılmış. sayfa 344 den sayfa 359 a kadar yer verilmiş İris familyasına. Yasemin Hanım, geniş bir tanımla başlıyor familyayı tanıtmaya. Sonra da resim referanslarına gönderme yapıyor. resim 205 , Abant Çiğdemi, Crocus abantensis. Adana Çiğdemi, Ankara Çiğdemi, Antalya Çiğdemi, Çizik Çiğdem, Mor çiğdem, Hanım çiğdemi, Beydağ çiğdemi, Artvin Çiğdemi, Gölbözük, Pisik, Çarpık, İbradi, Cemre, Bulut, Çakır,benli,Berfan, Gözenek, Pivok, Garip, Duru, Süslü,Ak, sarı, İnce,Demiriz, Menteşe, Yer, sarıçınar, taşlık, Yel, Koyak, Gezgin, Sürmeli, minik, sultan, koru, İstanbul,Güzçimi, çitvan,güzlalesi,hitit,gül,civdem, seyyah, ibrahim, ılgaz, çayır, boğaz, uludağ, hozmancuk,kaya çiğdemleri adında elli dört tür çiğdeme yer vermiş, latince isimleri ve fotoğraflarıyla gerçekten kapsamlı bir rehber  oluşturmuş. Böylelikle elli dört tür çiğdem arasından sadece üç türünü görebildiğim kar yürüyüşünü de kayda geçirme fırsatım oluyor.
23 Mart 2014 Moryer Tunç Dağı Kartal Dağı 084
Fotoğraf: Yavuz Çekirge 

Çiçekler ağaçlar, çalılar, hayvanlar, otlar genel adıyla bitkiler ve hayvanlar alemini tanımayı amaçladığım doğa yürüyüşlerini kaynaklarla zenginleştirmek çok keyifli. Bir de her çiçekle yeni bi dünya çıkıveriyor karşınıza.
Moryer Bülent 5
Fotoğraf: Bülent Özkan
Moryer Bülent 4
Fotoğraf: Bülent Özkan

Google bu kelimeyle bir arama yapıldığında sonuç vermiyor.  Demek ki kelimenin yazılışında bir sorun var. Saffron'un dağ çiğdeminden geliştirilen bir yan tür olduğu söyleniyor. İçindeki sarı renlendirici maddenin bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığı da belirtiliyor. Çiğdem deyip de geçmemeli...

11 Mar 2014

Sillyon (Sylleion)



Pamphyllia ovasına yüksek bir tepeden bakarsanız iki şey dikkatinizi çeker:
Seralar ve masa biçiminde bir tepe.
İşte o masa biçimindeki tepe antik kent Sillyon.
Ulaşımı çok kolay. Yol boyunca kahverengi yol işaretleri sizi antik kentin olduğu tepenin eteğine kadar getiriyor.
Antik kentin çevresi yerleşime açılmış olduğundan tahribat hat safhada.
Sizi metal bir levha karşılıyor. Levhanın üzerindeki yazıları okumak kolay değil.  Levha bir evin bahçe duvarına asılmış. Evin saldırgan köpeğinin havlamaları arasında ne kadar okunursa.
Bir bekçi kulübesi  konmuş ama bekçi yok.
9 Mart 2014 Sillion 051
Levhada  antik kentin  haritası konmuş ama hangi yoldan yürüneceği anlaşılmıyor. Bir çivi bile çakılmaması gereken antik kent içinde aileler yaşıyor. Yerleşim alanı haline dönüştürülmüş. Koyunlar, keçiler, tavuklar ve köpekler antik kentte cirit atıyor.
9 Mart 2014 Sillion 089
Yukarı antik kente çıkmak için bir iki kez yanlış yola saptıktan sonra nihayet tepeye çıkan patikayı buluyorum.
İki ev arasından geçiyor patika.  Yukarıdan bir yerden de patika üzerinden ince bir dere akıyor.
Sulara bata çıka ilerliyorum. Köpek havlamaları ve evlerde yaşayan kadınların  meraklı bakışları altında tırmanıyorum. Karşıma derenin kaynağı olan tarihi çeşme çıkıyor.
Binlerce yıldır akıp duran bu çeşme kim bilir neler anlatıyor.
9 Mart 2014 Sillion 063

Söylenceye  göre Troya savaşından sonra Pamphylia ‘ya kaçan Troyalılar tarafından kurulmuş  Sillyon.  Kurucusunun adının “Mophos” olduğu rivayet ediliyor. Helen (Grek) mitolojisinde Mophos üstün kehanetleri ve bilgeliği ile bilinen ve antik çağda bir çok şehrin kurucusu olarak anılan bir kahraman. Mophos’un Sillyon’u M.Ö. 500 yıllarında kurduğu varsayılıyor.
Savunma amaçlı olarak bir tepenin üzerine inşa edilen şehir,  kısa sürede bölgede önem kazanıyor. Antik çağın en çok para getiren iki işini yaparak  ; köle ticareti ve paralı askerlerin yetiştirildiği bir garnizona dönüşüyor. Her yönden asker olmak isteyen gençlerin gelip eğitim gördüğü civardaki tüm krallıkların himaye ettiği bir paralı asker eğitim merkezi.
9 Mart 2014 Sillion 156
Büyük İskender’in bölgeyi fethinden sonra mirasçıları Selevkos Hanedanlığı etikisine giren şehir bağımsızlığını sürdürüyor. Özellikle Selevkoslar devrinde en parlak günlerini yaşıyor. Tiyatrosu da bu dönemden kalma. Kayalar üzerine inşa edilen antik tiyatrodan geriye sadece on bir basamak kalmış. Depremle zarar gören tiyatronun büyük bir bölümü yıkılmış. Tepeden bakınca depremin verdiği hasar görünüyor. Tedbir alınmazsa tiyatronun geri kalan basamaklarının da aynı sonla buluşacağı kesin.

9 Mart 2014 Sillion 148
Sillyon  kendi adını taşıyan para basacak kadar özgür. Altın, gümüş ve bakır paralar şehrin adını taşıyor. Roma ve Bizans döneminde de şehir önemini koruyor. Yaklaşık bin yıldan fazla tarihi olan şehir,  önce Arap  akınları sırasında  (M.S. 677) ciddi hasar görüyor daha sonra da Selçuk güçleri tarafından (M.S.  1207) yılında  fethediliyor. Selçuklu döneminde şehirde nasıl bir idare olduğu konusunda bilgi yok.  Zaman içerisinde diğer antik kentlerde olduğu gibi baskıdan bunalan şehir halkı başka yerlere göç ediyor ve geriye harabeler kalıyor.
Osmanlı döneminde uygulanan iskan politikası paralelinde konar göçer Türkmen boylarının bölgeye yerleştirilmesi ile de diğer antik kentlerin başına gelen Sillyon’un da başına geliyor.
Bugün Yanköy adı verilen bölgenin Kocagözler mahallesi,  Sillyon arazisiyle iç içe bulunmaktadır.
Yapılan kazı çalışmalarında antik kentin bir çok eserinin tahrip olduğu ve Yanköy ahalisi tarafından inşaat malzemesi olarak kullanıldığı tespit ediliyor ama ne fayda ?
Bölgedeki her antik kentin kaderi burada da karşımıza çıkıyor. Cehaletin ve sorumsuzluğun beslediği talan zihniyeti bölgeye hakim oluyor. Bir avuç toprak için birbirinin boğazına sarılan ahalinin dinamitlediği nekropol alanı, nereye götürüldüğü bilinmeyen sütun başlıkları, kitabeler, heykeller ve mozaikler ortada yok.  Sit alanı haline dönüştürülen Sillyon şehri ve bölgesinin bilinçli yerel yönetimler tarafından  kurtarılacağını ve bu sempatik antik şehrin onarılacağını umuyorum.













 Fotoğraflar © Yavuz Çekirge

 Kaynaklar :

3 Mar 2014

Bük Ormanı

                                                                Xanthoria Parietina
Bük Ormanı keşif gezisinde bazı ağaç dallarını sarmış olan sarı renkli bir bitki dikkat çekiyordu. Yukarıdaki fotoğrafta açıkça görüleceği gibi parlak sarı renkli bu liken türüne Latince Xanthoria Parientina adı veriliyor. Özellikle güneş alan bölgelerde bazı yapraklarını döken ağaçların gövde ve dallarını tümüyle saran bu liken türü benim için Bük Ormanı’nda yaptığım en büyük keşif oldu.
Botanik terminolojisinde bir ya da bir kaç organizmadan oluşan bir tür mantara “liken”  adı veriliyor. “Lichen” kelimesi Türkçe’ye “Liken” olarak geçiyor her halde. Fotosentez kaabiliyeti olan  xanthoria parientina yapraklara benzer minik tüplerden oluşan bir bitki türü.  Özellikle bol güneş alan yerlerdeki ağaçların dal ve gövdelerini saran bu likenin ağacı zararlı UV ışınlarından koruduğu da söyleniyor. Fotosentez yapabildiğine göre asalak değil; ağaç için koruıma görevi gören altın renkli bir kalkan denebilir.

Mecene vadisinde dere yatağında yürürken Tükçeye “Denizel günışığı Likeni” olarak çevrilen bu likenin adını bilmiyordum. Daha önce taşlar ve kayalıklar üzerinde gördüğüm portakal renkli likenlere çok benziyordu. Dere yataklarında çok bol görülen “ılgın ağacı” ikinci büyük keşfim oldu. Gövdesiz olan belki de tek ağaç “Tamarix” bir çok özelliğe sahip. Bir ormanı tanımak için her mevsimde gidip gözlemek gerek.
Aşağıdaki bilgi   Ormancılık Entitüsü müdürü Burhan Soykan’ın  teknik raporu ve Orman Genel Müdürlüğü Batı Akdeniz Ormancılık araştırma Enstitüsü 44 nolu teknik bülteninden faydalanılarak derlenmiştir.
"Bük Araştırma Ormanının tamamı 2101.61 ha olup bunun 1870.41 hektarı koru, 161.58 Hektarı baltalık ve 69.62 hektarı faydalanılması imkansız sarp kayalıktır.
Sıkışık, sazlık geçilmesi güç sulak araziye «Bük» tabir edilmektedir. Yazırdere ile Kızılderenin birleştiği yere Bük denmektedir.
Güney Anadolu Ormancılık Araştırma İstasyonuna bağlı Bük Araştırma Ormanı, Antalya vilayeti, Korkuteli kazası hudutları dahilinde bulunmaktadır. Antalya – Korkuteli şosası Elmalı Belini müteakip ormanın yukarı parçasını iki kısma ayırır. Orman Antalya’dan 35 km mesafededir. İki ayrı bloka ayrılan ormanın tamamı ı/200.000 mikyaslı Elmalı paftası içersinde olup en kuzey hududu 37°01′, güney hududu 36°57′, doğu hududu ı 0 30′ ve batı hududu ı 0 26′ enlem ve boylamları arasında bulunmaktadır.
Bük Araştırma Ormanı, Orman Genel Müdürlüğü‟nün 16.3.1956 gün 7-7892-1/344 sayılı emirleri gereğince Ormancılık Araştırma Enstitüsü elemanları tarafından düzenlenen kuruluş raporlarının Fen Heyeti‟nin 11.6.1957 gün 957-28 tarihli kararı ile kurulmuştur.
Koru kısmı iki ayrı bloka tefrik olunan ormanın kuzey hududunu Çağıllıkuyu mevkiinden Maarif mevkiine kadar Aksu deresi teşkil eder. Maarif mevkiinde hudut Antalya – Korkuteli şosasını keserek kuzeyde sırtları müteakip 700 rakımlı tepeye varır.
Buradan itibaren yine ana sırtları müteakip Domuz tepeden geçen orman hududu kısa bir müddet güney istikametine doğru Antalya- Korkuteli şosası ile birleşir ve Fakgediği T. – Elmalı belini müteakip Ortakapı boynuna varır.
 Ormanın doğu hududunu Termesos harabelerinin bulunduğu Güllük dağının ana sırtları teşkil eder. Ortakapı boynundan itibaren ana sırtları takip eden hudut daha sonra Güllük T. – Gözetierne- Yelekboynu ve Sofra taşı sırtını müteakip Mecene boğazına iner.
Mecene boğazından itibaren batıya doğru ormanm güney hududunu Bük mevkiine kadar Mecene deresi teşkil eder. Hudut Bük mevkiinden itibaren Kayran sırtının Yazır deresini kestiği mevkiye kadar güney istikamette Yazır deresini takip eder.
Buradan itibaren yine ormanın güney hududu Kayran sırtı – Cüne Taşı – Atkoştuğu – Kayran mezarlığı – Kaykı belini – Bölükçam tepeden Bölükçam sırtının Sakızlık sırtı ile birleştiği noktaya kadar ana sırtları takip etmektedir. Buradan itibaren ormanın hududu doğu kuzey istikametinde Zeytinli ve Çıtırık sırtlarını takip ile Kızıldereye iner.
Aksuderesinin Kızıldereye birleştiği noktadan itibaren ormanm batı hududunu Aksuderesi teşkil eder. İki ayrı bloka tefrik edildiğini söylediğimiz koru ormanı kısmında Kızıldere I. ve II. blokları birbirinden ayırır. Araştırma Ormanının hudutları, arazide hududa isabet eden ağaçların 2 m Yükseklikleri 10 cm genişliğinde beyaz yağlıboya ile çepeçevre boyanmak suretiyle belirtilmiştir.
Flora açısından araştırma alanında 2‟si Pteridophyta (eğreltiler) 480‟i Spermatophyta (tohumlu bitkiler) olmak üzere 77 familyaya ait 295 cins, 475 tür, 81 alttür, 43 varyete olmak üzere toplam 482 takson tespit edilmiştir.
Taksonların 22‟si (%4.6) endemiktir. Alan Akdeniz fitocoğrafik Bölgesinin etkisi altındadır. Taksonların 101‟i Akdeniz, 73‟ü Doğu Akdeniz, 17‟si Avrupa-Sibirya, 14‟ü Ġran-Turan ve geriye kalan 277 taksonun ise çok bölgeli olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca taksonların 110‟u odunsu, 372‟si otsu karakterde bulunurken, yaşam formları açısından 226 taksonun tek yıllık, 9‟unun tek ve iki yıllık 247‟sinin de iki ve çok yıllık olduğu belirlenmiştir. Bitkilerden 56‟sının kültür, 426‟sının da doğal olduğu belirlenmiştir. En fazla takson içeren familyalar; Leguminosae (77), Compositae (51), Labiatae (32), Gramineae (28), Cruciferae (21 ve Liliaceae (20), en fazla takson içeren cinslerin ise Trifolium (17), Medicago (10) ve Plantago (7) olduğu belirlenmiştir.
Sahada faunistik açıdan memelilerde 6 takım, 14 familya ve 16 tür, sürüngenlerde 2 takım, 9 familya ve 19 tür, kuşlarda ise 24 familyaya ait 53 tür tespit edilmiştir."
Kaynaklar:

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...