16 Haz 2013

This is not the end..


End of the beginning

“Now this is not the end. It is not even the beginning of the end. But it is, perhaps, the end of the beginning.”
Sir Winston ChurchillSpeech in November 1942
Artık gösterilerde polisin yarattığı istenmeyen şiddet olayları mantık ve hukuk sınırlarının ötesine taştı. Kim görüntüyü kaydetti bilmiyorum ama sosyal medyada bir polisin kendini polis aracının önüne atarak direnişini sürdürmek isteyen bir vatandaşa tekme attığını görmek çok acı.
Bu görüntüyü hazmetmek çok zor. Demokratik bir hukuk devletinde polis vatandaşa böyle davranabiliyorsa bu Churchill’in söylediği gibi “sonun başlangıcı” demektir.
12 Mart döneminde Fruko diye adlandırılan polislerle jandarmanın oluşturduğu özel güvenlik güçlerinin öğrencilere acımasızca saldırdığı dönemleri hatırladım.
Batıda tüm ülkelerin tadını çıkardıkları özgürlük demokrasi hayâliyle geçen kırk yılda bir arpa boyu yol alamadı ülkem …..
Yazıklar olsun…

10 Haz 2013

Cedrus Libani


9 Haziran 2013 Çılıkara Nikon P 510 056

Çığlıkara Ormanı adı verilen bölgeye ilk kez gidiyorsun. Kendilerine “Rota” adını veren doğa severler grubu ile. Sabah saat beşte uyanıp hazırlanıyorsun. Ormana, Elmalı Finike yolu üzerinde “Tekke” köyünün içinden geçilerek çıkılıyor. Oraya kadar gitmişken “Abdal Musa” türbesini de ziyaret ediyorsunuz.
Orman yolu dar ve tehlikeli. Minibüsün şöförü virajları alırken boncuk boncuk terliyor. Kıvrıla kıvrıla yükseliyoruz. İki bin metreye ulaştığınızda sedir ormanına girdiğinizi anlıyorsun. Anıt ağaçların en genci bin yaşındaymış. İki bin yaşında olan “Koca Ağaç” orada tüm heybetiyle karşınızda duruyor. Likya Uyarlığı ile aynı yaşta ama yaşayan bir canlı ile tanışmak çok heyecen verici.
Tarihe tanıklık eden bu sedir ağacı ve ailesi 1991 yılında koruma altına alınmış. Öncesinde kereste tüccarlarının bilinçsizce tahrip ettiği ormandan geriye kalanlar artık emniyette. Kerestecilerin ormanın hemen hemen yarısını tahrip ettikleri söyleniyor.
Gezi Parkı’nda iş makinalarının ağaçları tahrip etmesi için emir verenlerin ve tepki gösterenlerin görmesi gereken ormanlardan biri Çığlıkara Ormanı.
9 Haziran 2013 Çılıkara Nikon P 510 226

İnsanın doğayla uyum içinde yaşaması yerine sürekli doğayı tahrip ederek yok etmesinin sonuçları istatistiki verilerle sabit. Demokrasi geleneğinin  iki bin yıl önce  varolduğu bu topraklarda şimdi buyurgan bir kültür hakim. Roma İmparatorluğu’nun bu topraklarda yaşayan insanlara iki bin yıl önce getirip dayattığı buyurgan sistem. Pergamon (Bergama) kralı üçüncü Attalos’un vasiyeti gereği Roma İmparatorluğu’na hibe edilen topraklarda kurulan Asya Eyaleti, yeni bir siyasi sistemi de beraberinde getiriyordu. Sihirli siyasi kavramlar bölgeye hızla yayılıyordu.: Provincia, Magistratus, Praetor, Consül,Imperium, vb.Roma’ya yani uzaklardaki bir güce bağlı buyurgan bir idareye alışıktı yöre halkları. Üç yüz yıllık Pers hakimiyeti yerini Yunan generallerine daha sonra da Perikles’in kurduğu birliğin kurallarına göre idare edilen bölge Romalı general Pompeyus’un idaresine bırakılmıştı.
Koca Ağaç’ın daha bebek olduğu günlerde kurulan birliğin idaresinde insanların alışık oldukları demokrasi anlayışı sorunlara sebep oluyordu. Şehir devletleri bir yıllığına seçimle atanan idarecilerin  consensus idaresinden askeri idareye geçiyordu. Romalı komutanlar halkın alışık olduğu demokratik idare yerine Praetor idaresini baskı uygulayarak kabul ettirdiler. Koca Ağaç bu değişime iki bin metreden tanıklık etti. Aynen şimdi Gezi Parkı’nda ve diğer kent merkezlerinde uygulanan polis baskısını izlediği gibi. Ne farkı var? İki bin yılda ne değişti? Koca Ağaç’ın yaşadığı bölgedeki arkadaşları ve akrabaları baltalı insanlar tarafından yok edilmeye devam ediyor.
Koca Ağaç ‘a bakarken polisin şehirlerde insanlara sorumsuzca uyguladığı orantısız şiddeti düşünüyorsun. Seçimle başa gelen Preator isteklerini baskı uygulayarak kabul ettirmeye çalışıyor. Halk meydanlarda direniyor. Likyalılar’ın Romalılar’a direndiği gibi.
9 Haziran 2013 Çılıkara Nikon P 510 149
Bu bir ayakta kalma savaşı. Demokratik geleneklerin varolduğu bu topraklarda baskı uygulayanların karşısına çıkan Abdal Musa’nın  bir geyik kılığına girerek bu ormanlarda gezindiği söyleniyor. Koca Ağaç bin yaşına bastığında buna da tanıklık ediyor.
Ormanda yürüyüş yaparken bu dev sedir ağaçlarının ihtişamından heyecen duyuyorsun. Bir masal ülkesine gelmiş gibi, olanaksız bir zaman dilimini yaşar gibi havada çiçekten çiçeğe konan kelebeklerin uçuşunu izliyorsun. Kelebekler insanlardan korkmuyorlar. Ellerine konan kelebeklere bakıyorsun. Rengarenk kelebekler gerçek üstü bir dünyaya taşıyor seni. İnsanların hırslarıyla yok ettikleri doğanın cömert canlılarının çığlıklarını duyuyorsun.
Dokuz göller olarak anılan bu bölgede artık göl olarak iki gölet kalmış. Avlan ve Baranda göletleri. Bu göletlere de yerleştirilen pompalarla kontrolsüz su çeken köylülerle konuşuyorsunuz. Toprak sahibi köylüler  hiç bir sorumluluk taşımadan devleti suçluyorlar. Bu göllerin suyunu diledikleri gibi kullanma hakkına sahip olduklarını söylüyorlar. Burada çevreyi yok eden halkın ta kendisi. Ne büyük çelişki. Devletin hangi aşamada devreye girdiğini Alakır vadisi hes projelerinden biliyorsun. Halk bu projeye de karşı çıkıyor. Neden karşı çıktığını biliyor mu? Evet biliyor. Dengelerin oluşması için bilinçli bir halk ve bilinçli devlet adamları gerekiyor. Halk demokratik geleneklerden yoksun. Çevre bilincine de sahip değil. Devlet ise ne pahasına olursa olsun maddi kaynak yaratma peşinde. Kültürel eksiklik ve bilinç farkı her yerde ortaya sorun olarak çıkıyor. Sorunları çözmek yerine baskıyla yok etme yolunu seçen yeni preatorlar türüyor. Roma geleneği tümüyle yayılmış bu topraklara. Eski oysa orada duruyor. Koca Ağaç buna tanıklık ediyor….

7 Haz 2013

Çoğunluk ve Azınlık Demokrasisi


Seçim sandığından çıkan neticeye göre şekillenen bir parlementoda her oylamada sonuç aynı çıkacaktır.
Çoğunluğu elinde tutan grup hükümeti kuracak, devletin tüm olanaklarını kullanma hakkına sahip olacaktır. Çoğunluğun sürekli iktidarda kalma olanağına sahip olması ve muhalefetin iktidar şansının olmaması durumlarında demokraside hasarlar meydana getirmekte, azınlık grubun siyasi ve ekonomik menfaatleri tehlikeye düşmektedir. Bu demokrasi dengesini sağlamak için bazı düzenlemeler zorunludur.
Hangi Demokrasi? (1) sorusuna cevap aramak adına bir makale kaleme alan Dr. Nur Uluşahin demokrasinin günümüzdeki türlerini tanımlıyor:
  • a- Klasik Liberal Demokrasi ve Ulus-devlet Modeli,
  • b- Azınlık-Çoğunluk İlişkisine Açılan Farklı Pencere: Ortaklıkçı Demokrasi ve Güç Paylaşımı Düzenlemeleri,
  • c- Çokkültürlü Demokrasi ve Etnik Demokrasi, 
Bugün Türkiye'de hangi tür demokrasiyi görüyoruz? Bu görünen demokrasinin temel taşları ve eksikleri nelerdir?



Öncelikle Türkiye'de bir "Anayasa" sorunu olduğunu söylemek gerekir. Mevcut anayasa halkın demokratik taleplerini karşılamaktan öte baskıcı ve diktatoryal bir yönetime hukuki çatı oluşturmaktadır. Bireysel hak ve özgürlükler yasalarla teminat altına alınmış olmasına rağmen uygulama iktidarın siyasi amaçlarına göre değiştirilebilmektedir. Devlet ve hükümet ayrı birer kurum olması gerekirken siyasallaşan devlet bürokrasisi marifetiyle devlet hükümetin siyasi çizgisinde hareket etmektedir.

Polis halka düşmanca davranmayı görevinin icabı olarak görebilmekte, bürokratlar kendilerini ayrıcalıklı bir statüde gördükleri nedeniyle hizmet etmeleri gereken halka baskı uygulayarak yasal çizgilerden uzaklaşmakta bunu da görvinin icabı olarak göstermek istemektedir. Siyasi olarak bakıldığında 2002 yıllarına kadar askeri vesayet altında olan demokratik sistemin askerden boşalan yere hükümetin oturmasıyla farklı bir evreye girdiği söylenebilir. Çoğunluk iktidarı, iki yüzlü bir söylemle ülkeyi ikiye bölen " AKP'ye oy verenler ve vermeyenler " siyasal eğilimi devletin tüm katmanlarında hayata geçirdiği gibi medya, üniversiteler, sendikalar, sosyal ve meslek denekleri gibi STK 'larda da "yandaş ve yandaş olmayan" ayırımı meydana getirmişlerdir.
Bu uygulamalara bakılarak  mevcut demokrasinin kusurlu ve eksik olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu eksikliği tamamlayacak olan iki önemli unsur yeni anayasa ve yeni seçim sistemidir. AKP yönetimi anayasa çalışmalarında "dediğim dedik" tavırlarıyla çıkmaz sokaklar yaratmışlardır. anayasa komisyonunun mevcut parlemento yapısıyla yeni ve herkesin mutabakat sağlayacağı bir anayasa yapması olanaksız hale gelmiştir. Baskıcı tavırlarını her geçen gün artıran, halka rağmen dayatmacı bir siyasetle demokratik hak ve özgürlükleri azaltan mevcut iktidarın desteğini yitirdiği söylenebilir.
Sonuç:
  • "Gezi Parkı Olayları" olarak adlandırılan halk ayaklanmasının "masum çocuklar tarafından 15 ağaç için" yapıldığı analiziyle yola çıkan bazı akademisyen ve gazetecilerin yanlıdığı ortadadır. 
  • Hükümetin taviz vermeyen "nobranca kibir dolu" yaklaşımı dikta rejimlerinde görülen bir tavırdır.
  • Muhalefetin beceriksizliği bu olayda da ortaya çıkmıştır. Gezi Parkı projesinin tartışılması aşamasında konuya ilişkin yasal müdahalede bulunmayan muhalefetin, ayaklanma sonucunda olayı sahiplenmeye çalışması son derece çirkin ve ucuz politika tanımına girmektedir.
  • STK 'ların siyasallaşmak zorunda kaldığı bu dönemde Batı  demokrasilerinde olduğu gibi daha aktif ve zamanında politika üretecekleri vakit gelmiştir.
  • Hükümetin yasal olmayan sansür, baskı, aşırı güç kullanımı gibi uygulamalarını yasal yollarla bertaraf edecek STK destekli   eylemlere daha fazla ihtiyaç duyulacaktır.
  • AKP bu baskıcı siyasetini sürdürdüğü taktirde önümüzdeki seçimlere kadar  halk nezdinde desteğini kaybetmeye devam edecektir. Bu ayaklanma olayıyla birlikte bu kaybın % 20-25 civarında olabileceği söylenebilir.
  • Siyasal boşluğu ortaya çıkacak yeni liberal bir partinin doldurabileceği söylenebilir.
(1) Liberal Demokrasinin Çıkmazı:Çatışma Karşısında Barış için Azınlık-Çoğunluk İlişkisini Yeniden Düzenleme Gereği Yrd. Doç. Dr. Nur ULUŞAHİN *

3 Haz 2013

Baranda Gölü



Baranda Gölü 1 Haziran 2013 148

Elmalı Kaş karayolu üzerinden İslamlar köyü sapağından toprak yola sapıyorsunuz. Likya Dağları ve Yaylaları doğa sevenler kulübü organizasyonunda Baranda Gölü ve çevresinde günübirlik yürüyüş yapıyorsunuz. Minibüslerden indikten sonra toprak yolda beş kilometrelik bir tırmanıştan sonra göl ayaklarınızın altında.
Yörenin en yüksek dağı Akdağlar Kızlar Sivrisi (3070 metre)’nin yamaçlarındaki karlar  henüz erimemiş. Gölün yer aldığı vadi yükseklikleri 1600-1700 metre civarında olan Akdağlar sıradağlarından Tezekli Dağı ve Bozburun Dağı arasındaki vadide yer alıyor.
Baranda Gölü 1 Haziran 2013 134
Bu bölgede Toros sediri ve Katran Ardıçı ormanlarının yer aldığı söyleniyor. Gölün çevresindeki tepelerin ardıç ağaçları bakımından zengin olduğu gözleniyor. Sedir ormanlarının ise daha ilerde Kızlar Sivrisi eteklerinde  Çığlıkara adı verilen vadide yer aldığı söyleniyor. Yılkı atlarının da otlaklarının yer aldığı bölgeye yapılacak bir gezide yaşları beş yüzün üzerinde anıt sedir ağaçlarına rastlanacağı anlatılıyor.
Göl ve çevresinin  bir kaç yıl önce bölge ahalisi tarafından otlak olarak kullanılmaya başladığı açılan karayolu ardından gölden su çekilmeye başlandığı bunun da doğal dengede olumsuz etkiler yarattığı tespit edilmiş. Bölgede araştırma yapan orman fakültesi araştırmacılarından birinin  tespitlerine göre civarda açılan taşocaklarının ekolojik dengeyi olumsuz yönde etkilediğini dinliyoruz. Toprağın su tutma özelliği ve su miktarının özellikle sedir ağaçlarının ömrünü kısalttığı bir sonuç olarak ortaya çıkmış.
Baranda Gölü 1 Haziran 2013 086
Gölün Kuzeyinden  esen güçlü bir rüzgâr var. Soğuk esiyor. Çobanlar bu rüzgara karşı hayvanlarını korumak için barınaklar yapmışlar. Buz gibi esen rüzgardan kurtulmak için oraya sığınanlar var. Göle balık tutmaya gelenler oluyormuş. Onlarla birlikte gelen çevre kirliliğinin izleri görülüyor. Bira şişeleri, naylon poşetler sağa sola atılmış. Bir kaç yıl içerisinde eğer önlem alınmazsa bu doğa harikasının kabusa döneceğinden kimsenin kuşkusu yok. Yaptığın yürüyüşlerde bunu çok yakından gördün. Arabaların girdiği yerlere “kirleten bilinçsiz  insanlar” da giriyor. Kısa sürede çöp dağları oluşuyor. Bu bölgenin insanında hiç olmayan bir duyarlık. Çevre duyarlılığı. Oysa tam tersi olması gerekirdi. Bu doğadan geçimini sağlayan insanların daha saygılı olmaları menfaatleri icabı değil mi?
Korku içinde ve baskı altında yaşayan insanların sürekli bir huzur duygusu ve umudu olmaz. Geçireceği anın sanki son anıymışçasına değerlendirmesi de bu psikolojinin eseri diye düşünebilirsin. Başkalarının varolmadığı yalnızca kendi ben duygusunun giderek şiştiği bir dünyada yaşar modernite kurbanı birey. Verilen hiç bir sözün tutulmadığı sahte bir dünyada varolma savaşı verdiğini düşünür. “Benden sonrası tufan”, diye düşünür. Yağmalayan, vuran, kıran ve çalan bir kişilik geliştirir. Kendi menfaatlerinin tehlikeye düştüğünü gördüğü vakit ise her türlü yolu deneyerek kazanmak için değişmekten kaçınmaz. Bir bukalemun gibi her rengi almaya kurulu içgüdüsü her sosyal kalıba uygun davranıp baskı uygulayan tirana kul olur. Kul olmak istemeyenleri kınar ve onları ötekileştirir. İşte çürüme böyle başlar bir anlamda. Değer yargıları çeşitliliğin geniş dünyasından yekdüzeliğin kısır dünyasına evrilir. Dünyada seksen ya da yüz milyon civarında canlı türü olduğu dile getirilmektedir. Bu türlerden sadece bin yedi yüz tanesi keşfedilmiştir. Geriye kalan türlerin keşfi için bir ihtiyaç duymayan toplumların daralan ve kısırlaşan çevresi fikri anlamda da sönükleşmeye mahkumdur. Farklı türleri birer birer çürüdüğü bir ormanda tek başına kalan bir türün kime ne faydası olabilir ki? Bütün çiçekler gül bütün ağaçlar çam ağacı bütün uçanlar kuş bütün yüzenlerin balık olarak adlandırıldığı yekdüze bir dünyada fakirleşen ve çürüyen bireyler…
Kaynaklar:
  • Prof. Dr. Salih TERZİOĞLU,Dr. Alper UZUN,Arş. Gör. Mustafa KARAKÖSE,BİTKİSEL BİYOÇEŞİTLİLİK,Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi 
  • Said DAĞDAŞ,Doğu Akdeniz Bölgesinde Kurulu Toros Sediri (Cedrus libani A. Rich.) Orijin,Denemelerinin 6. ve 10. Yıl Sonu Ara Sonuçları,I. Ulusal Akdeniz Orman ve Çevre Sempozyumu, 26-28 Ekim 2011, Kahramanmaraş.
  • Elmalı Sedir Araştırma Ormanı (Çamkuyusu),Raporu 

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...