21 Şub 2010

Hukuk : Themis ve Nemesis

Yeni yıla girdiğimizden bu yana açılımlar yerini "hukuk " temelli kavramların havada uçuştuğu, "Hukuk Devleti" , "Sosyal Devlet " ,"Adalet" vb. gibi son derece soyut, herkes için farklı açılımlar yaratan söylemlere bıraktı. Bu söylemleri daha iyi kavramak adına paralel okumalar gerekli oldu.Amatör hukukçuluğumuz bir yerde değerli bilim adamı gerçek insan , "Rona Aybay Hocamın ", ODTÜ 'de 1971 yılında verdiği "Homo Homini Lupus " dersinde beynimde çaktırdığı şimşekle izah edilebilse bile yine de empirik bir yaklaşımla liberal hukuk kavramının ana teması olan "Adalet Mülkün Temelidir " sloganına her yerde rastladığımı ve inanılmaz derecede meraklandığımı itiraf etmeliyim. Zaman içerisinde bu sloganın üzerinde derinlemesine düşündüğümde, uygarlık tarihinde krallar ve feodalitenin yavaş yavaş çökmeye başladığı 17.yüzyıldan itibaren modernitenin ana sosyal sınıfı olan burjuvazinin ortaya çıktığını, vb. gibi klişeleşmiş bir söyleme saplandığımın da farkındayım . Her zaman değerli bilim adamlarının kıymetli makalelerinin yer aldığı "Doğu Batı " dergisinin 2000-2001 yılı 13. sayısında" hukuk" temel kavramları üzerine bir derleme yaptığını görmek beni çok mutlu etti.Doğan Özlem Hocanın analizi (1) gerçekten aradan 10 yıl geçmesine karşın ,içinde bulunduğumuz yapma "hukuk karmaşası"na ışık tutacak seviyede:"Burjuvazi sosyal bir sınıf olarak güçlenirken "devlet" kavramı da bazı değişikliklere uğrar. Burjuvazinin giderek hakim olduğu devlet bürokrasisi kendi hukuk sistemini de yaratır" İnanılmaz .... Teşekkürler Hocam...Düşüncelerimi ve bilgilerimi bir araya toplayacak cesareti buldum : bana göre artık kesin olan bir şey varsa o da Cumhuriyetin 88. yılında hukuk sisteminin değişmeye muhtaç olduğu sinyallerinin kuvvtle alındığı bir dönemi yaşıyoruz.Batı uygarlığının temel felsefi kavramlarını adapte ettiği "Helen " kültünün iki ana tanrıçası Zeus panteonunda adaleti temsil ettiği bilinen "Themis" ve "Nemesis " tanrıçaları giderek bu yeni hukuk düzeninde yerini alır .Gözleri bağlı Themis heykeli Avrupa'nın başkent meydanlarında boy göstermeye başlar.Themis bir elinde terazi öbüründe kılıç tutar.(Bizde heykel ve kılıç yok olmuş sadece terazi sembolü kalmıştır)Kimdir Themis ?Helen mitolojisinde adalet ve düzenin tanrıçası olarak tanıtılan Themis Uranüs ve Gaia 'nın kızıdır.İlahi adaletin temsilcisidir. Themis değişmeyen ve hiç bir zaman bozulmayan doğal dengenin evrenin varoluşunu sağlayan ilahi sistemi simgeler.Themis'in öfkesi yoktur.Adaletsizlikler karşısında öfke göstermez. Yani şiddet uygulamaz. Cezalandırıcı değildir. Bir kahindir . Şiddet uygulamaz.Oysa Nemesis öfkesini hiç saklamaz. Tersine kıyıcıdır.Cezalandırıcıdır.İnsanların adalete uygun olmayan davranışlarını aşırı şiddet uygulayarak cezalandırır.Roma Uygarlığına geçişte "Themis " "Justitia" 'ya dönüşür ,"Nemesis" de "Invidia" ya.Roma hukuku "corpus luris civilis " oluşum sürecinde adalet kavramı bu temeller üzerine inşa edilir. Bu inşaat da İstanbul 'da yapılır. Batı Roma imparatorluğu diktalarla sarsılırken Doğu Roma imparatoru Justinyanus bugünkü "hukuk " biliminin temellerini atacak olan "codex" 'i oluşturuyordu.Batı burjuvazisi "modernite" kavramı içinde güçlü "ulus devlet " modelini yaratarak sanayileşme hamlesine geçerken kendisine gerekli olan hukuk sistemini de yaratmıştır.Liberal Hukuk,aydınlanma felsefesi içinde hukukla sınırlanan devlet kavramını da geliştirerek sistematize ediyordu. Devlet bu hukuk sistemini uygulamak için "şiddet tekeli "olarak tabir edilen bugünkü düzenli bürokratik "emniyet güçleri " ya da "Silahlı Kuvvetler " olarak tanımlayacağımız gücü de yaratıyordu.Devlet artık kendi idare ettiği "ordu " ve "polis" gücüyle kendi hukuk düzenini içerde ve dışarıda sağlıyacaktı.Burjuvazi sınıfının çıkarları içerisinde en önemli olan kavram "mülk" kavramı da hukuk sistemi içerisine yerleşiyordu. Amaç mülkü korumaktı.Hukuk devleti kavramı aslında binlerce yıldır varolan bir kavramdır.Devlet gücünün yani bu şiddet tekelini sınırlandırmaya dayandırılan hukuk sistemidir. Thamis in elinde tuttuğu kılıç bir anlamda bu şiddet tekelini simgeler.Terazi ise bu şiddetin dengesini .Devleti idare eden "despot kral" tarihsel gelişme içinde, "Tanrı" adına , "din" adına sınırlandırılmak da istenmiştir. Bu belirli ölçülerde başarılmıştır da . Magna _Carta belgesi de kıralın yetkilerini dengeleyen bir akittir.Bireysel özgürlükler,insan hakları ise aydınlanma felsefesinin getirdiği ve hukuk devleti kavramına ilave edilen modern kavramlardır.İktidarda olan güçler devletin şiddet tekelini bireysel özgürlükleri ve insan haklarını sağlamak konusunda yönlendirmektense kendi siyasi çıkarları doğrultusunda kullanma eğiliminde olmuşlardır.Son üç yüz yıllık batı siyasal tarihi bu örneklerle doludur.Liberalizmin iki yüzü de bu süreç içinde ortaya çıkmıştır."Siyasal Liberalizm" ve "Ekonomik Liberalizm (Kapitalizm)"Giderek batıdaki hukuk sistemleri Themis'in değil de Nemesis 'in ağırlıklı olarak cezalandırdığı halkları idare etmeyi amaçlayan hukuk devletlerini ,yani ulusal devletleri yaratmışlardır.Esas itibariyle halkın seçerek devleti idare etmesi için görevlendirdiği siyasal iktidarlar ,bireysel özgürlükler,tam isdihdam,iş garantisi temelinde çalışmak yerine "mülk " ü koruma ve kollama ,üretilen artık değerlerin belirli bir sınıfın çıkarları doğrultusunda kullanılması yönünde gidişat göstermektedir.Sosyal devlet kavramı çoğunlukla ütopik bir amaç gibi sessiz ve fakir çoğunluğun rüyalarını süslemekten başka bir yerde görülmemektedir.Devletin kurumları arasında süregiden iktidar mücadelesi şiddet tekelinin kimin tarafından idare edileceğine endekslidir.Themis 'in gözlerinin bağlanmasıyla simgeleştirilen bu umutsuzluk giderek terazininin öbür kefesine konan kılıcın ağırlığıyla tek yöne doğru eğilmektedir.Themis 'in kehaneti doğruysa , Nemesis öfkesini kusmaya devam edecektir.-------------------------------------------(1) Prof. Dr. Doğan Özlem : "Hukuk devletini sosyal devlet içinde düşünmek" . Doğu Batı Dergisi sayı 13 ,2000-2001

14 Şub 2010

Sevgililer Günü


Bugün sevgililer günü ya da batıda bilindiği şekliyle Saint Valantine
(Aziz Valantine) günü .

Büyük kentlerin alışveriş bulvarlarında ya da MALL 'larında şöyle bir yürüdüğünüzde neler görürsünüz ?

Kırmızı devasa Kalpler ve ok ...Kırmızı gül ,çikolata ...şampanya..
restoranlarda tüm masalar iki kişilik Özel kalp şeklinde yiyecekler ... ...Hediyeler ..

Sevgilisi ve parası olanlar mutlu , sevgilisi ve parası olmayanlar çok bunalımlı..

Al işte bir özel gün daha ....

Çağdaş yaşamın, "modernite"nin yarattığı yarı ticari bir özel gün daha ...

İnsanlar bu günde sevgiyi,sevdiklerini, sevmeyi düşünsünler diye düşünülmüş bir gün mü acaba ?

Yoksa bir gün daha İsa ve Allah için dua etsinler diye mi ?

Aziz Valantine Günü diye anılmasına karşın Katolik Kilisesi ve Doğu Kilisesi arasında tarihler konusunda da bir anlaşmazlığa düşülmüş gibi görünüyor...

Özel gün olarak 14 Şubat 'ı kabul eden Vatikan'a karşın Fener 6 ya da 30 Temmuz un geçerli olduğunu savunuyor.

Vatikan 'la Fener arasındaki anlaşmazlıklar bu kadarla kalmıyor.

Aziz Valentine Bir papaz mı, bir grup Hıristiyan misyoneri mi yoksa bir aziz mi ?

İşte bu sorulara kesin cevap verilemiyor. Vatikan özel yortu günleri takviminde bu güne yer vermezken ,Doğu kilisesi 6 Temmuz 'da farklı 30 Temmuz 'da farklı kutlama yapıyor .

Azizler ve özel günler söz konusu olduğunda "Resmi Din " yetkilileri karmaşayı düzenleme göreviyle hemen tedbir almak zorunluluğunu duyuyorlar.

Ritüeller ve zamanlamalar konusu hep ayrılıkları körüklüyor.Aynı din dalları arasında ayrılıklar zamanla büyüyor.

Müslümanlar arasında da böyle tarihi birbirine karışan özel günler vardır. Hangi mezhep olursa olsun bir zamanlama sorunu hep yaşanıyor. Bugün Diyanet işleri başkanlığının açıklamasında "Kutlu Doğum Haftası" olarak bilinen Hz. Muhammed 'in doğumuyla ilişkilendirilen günlerin tarihinin kesinleştiği bildiriliyor :Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Kutlu Doğum Haftası her yıl 14-20 Nisan’da kutlanacakmış.Bu kutlama ritüeli ve zamanlaması konusunda bir fikir birliği var mı ? Şia ya da İsmaili mezhepler böyle mi düşünüyor ?

Diyanet işleri böylelikle Türkiye 'de bu haftanın bu tarihlerde kutlanacağını karara bağlıyor. .

Peki diğer Müslüman ülkelerde durum nasıl acaba ? Bilmiyoruz ... Bldiğimiz şey en azından "Eid El Fitr" (Ramazan Bayramı ) ve "Eid El Adak" (Kurban Bayramı ) tarihlerinin de fülkeden ülkeye hilâlin görünüşü nedeniyle farklılaştığı...

Hıristiyanlığın resmi Roma İmparatorluk dini olarak kabul edilişi MS: 373 yılında gerçekleşiyor. Beş büyük hiyerofani ya da kült arasından "Hıristiyanlığın" seçilişi de ayrı bir merak konusu.

Askerler arasında yaygın olam "Mithra" dini bir kalemde saf dışı oluveriyor. Mithra tapınakları halâ yerli yerinde duruyor.

Ege , Akdeniz ve Kuzey Afrika kıyılarındaki antik kentler beş büyük kültün tapınaklarıyla dolu.

Benim en dikkatimi çeken Dionysos kültü...

Aziz Valentine gününü ben biraz da Dionysos kutlamaları paralelinde görüyorum . Nasıl Noel "Saturnia" kutlamalarıyla bağlantılıysa bu sevgililer günü kutlamaları da biraz Dionysos kültüyle alakalı...

Altın çağda Anadoluda "Lykos vadisi" (1) olarak bilinen ve kral yollarının geçtiği doğuyu batıya bağlayan yolların kesiştiği bu yörenin en belirgin kültü Dionysos.

Baharın kış ölüp her bahar canlanan aşk,şarap ve çılgınlığın tanrısı Dionysos..

Grek Mitolojisi belgelerine göre Dionysos söylencesi şöyle : Giritli Demeter'in güzeller güzeli kızı Persepone 'yi kıza göz koyan çapkın Zeus 'un tacizinden korumak için Sicilya 'da bir mağaraya saklar. kapısına da nöbetçiler diker.

Zeus bir yılan kılığına girerek mağaraya gizlice girer ve Persepone 'yle sevişir.Bu ilişkiden Dionysos doğar.

Zeus 'un varisi Dionysos mağarada Titanların verdiği çok tuhaf oyuncaklarla oynarken titanlar onu parçalarlar.Vücudunun her bir parçası bir yere dağılır. Athena bunu görür ve Dionysos'un un kalbini saklar.Apollon kalbi ve uzuvlarını alıp Kehanet Dağı 'na (Parnassus) götürür. Orada tanrı Dionysos yeniden doğar.

Tanrının doğumu şenliklerle kutlanır.

Bu şenliklerin en belirgini Tyhas ve Mainas esrimeleri geçiren çılgın kadınlardır.
Dionysos karnavalı diye bilinen ve biraz bugünkü diğer karnavallara (Rio Karnavalı ) benzeyen şenliklerde somalı şarap içen çıplak kadınlar çılgınca dans ederek erkeklere saldırırlar.Euripides 'in Bakkhalar trajedisinde bu kadınların bahsi geçer .

Dionysos 'un mitolojide birbirinden çok farklı şekilde anlatıldığı bilinmektedir.Hint,Mısır,Pers mitolojileriyle de bağlantılıdır.
Günümüzde bu konuda kesin bir şey söylemek çok zordur .
Dionysos da bir çok söylenceden oluşan karmaşık ve çok yüzlü , çok katmanlı bir kült olarak karşımıza çıkmaktadır.
Diğer tanrılardan farklı olarak cezalandırmak yerine insani zevkler olarak tanımlanan "İnsan Doğası " , "Fitrat ", "Nefis " gibi kavramlaştırılan isteklerin serbestçe dışa vurulmasına izin veren bir tanrı anlayışını simgeler.
Tek tanrılı dinlerde "sulük","Meditasyon" vb. gibi ezoterik yöntemlerle "terbiye " edilmeye çalışılan insanın "Nefis" i Dionysos kültünde tam olarak ters yöne doğru hareket eder.

Bir ölçüde Aziz Valentine da "Fornication " (2) yasağı getirilen yörelerde Dionysos kültünün uzantısı kabul edilebilecek özgürlüklerden söz etmiştir.

Benim anladığım kadarıyla " Valentino" İtalya 'da Dionysos kültüne vakıf olarak insan doğasının özgür olmasını savunan ve bunu kilisenin anlayacağı bir dille formüle eden bir papazdı.

---------------------
(1)İç Ege bölgesi , Güneyde Salbakos (Babadağ),kuzeyde Çökelez Dağı,Güney Doğu Honaz Dağı,batıda Buldak Sazak Dağı arasında kalan vadi .
(2) Fornication : Ortaçağda erkek ve kadının çiftleşmesi kralın iznine bağlıydı.Ancak Fornication izni olan çiftler çocuk yapabilirdi...

9 Şub 2010

August Strindberg (1)







"İnsan, o kadar çok duygusunu gizlemek zorunda kalıyor ki, utançtan yüzü kızarıyor."


Jorge Luis BORGES : Borges ve yazma Üzerine s.105


Kuzeyin ünlü yazarı Johan August Strindberg bir çok bakımdan bana ilginç gelen fikirleriyle on yıl yaşadığım Stockholm ‘de bana karanlık ve soğuk gecelerde ışık tutan yazarlardan biri olmuştur.

1975 yılında başladığım Strindberg çeviri notları günlüklerim arasından tesadüfen çıktı.Ne kadar sevindiğimi anlatamam . En azından başladığım işi bitirmeliyim diye düşündüm.

Kuzey 'in bu büyük düşünürü yeterince tanıtılamadı sanırım. Bir tiyatro yazarı gibi biliniyor daha çok. Burada yazarın düşüncelerinden oluşan bir derlemeyi doğrudan 1975 yılında yaptığım çevirileri gözden geçirerek İsveççe den aktarmak istiyorum.

Bu derleme İsveçli entellektüel Jan Myrdal ‘in editörlüğüyle Pan Kitaplar tarafından gerçekleştirilmiş.Belki de zamanla tüm kitabı aktarmak mümkün olur .

(Doğumu :.22 Ocak 1849- Vefatı :.4 Mayıs 1912)

Johan August Strindberg kendini şöyle tanıtıyor : (1)

“Benim siyasi fikirlerimi merak edenler için söylüyorum. Ben Sosyalistim,nihilistim ve her tür gericiliğe karşı duran katıksız bir cumhuriyetciyim. Beni tanımak isteyenler böyle tanısın.Doğanın katledilişi konusunda Jean Jacques ile aynı fikirdeyim.Bana göre her bakımdan o kadar yönlendirilmiş ve aşırı yönetilmiş durumdayız ki yeni bir başlangıç yapmak zorunlu hale gelmiştir. Neyin nerede olduğunu araştırmak için her şeyin altını üstüne getirip havaya uçurulması işleminde de görev almak isterim. ” (2)


Toplum nedir ?

Toplum üst yapının altyapıyı etkisi altında tuttuğu bir birlikte yaşama biçimidir.

Bu toplumun en kutsal sırrıdır.

Bu sırrı ifşa edenler ya da sırrı halk arasında yaymaya kalkanlar çeşitli şekillerde cezalandırılırlar.

Tüm kitapları yazan ,bizi eğiten üst yapı kurumları bütün bu konularda yapılacak tartışmalarda kendi çıkarlarına uygun sonuçlar çıkarabilecek yetenekleri de bünyesinde bulundurmayı ihmal etmemiştir.

Üst sınıf, alt sınıftan her kişinin çok çalışması koşuluyla üst sınıfa geçiş yapabileceğini savunur. En bilinen üst sınıfa geçme yöntemi kitabına uydurulmuş olan hırsızlıktır.

Bu geçişi en iyi tüccarlar yapabilir.Üst sınıfa geçiş yapan biri yine de aşağılanır.Alt sınıftan üst sınıfa geçenlere “sonradan görme “ denir.

Üst Sınıf nedir ?


Tüketenler ve yöneticiler üst sınıfı oluştururlar.Yönetmek çalışmak anlamını taşımaz.Bir meslek de değildir. Bir tür uğraşıdır. Eğer üst sınıfın düzenlediği av partilerini,baloları,gezileri ve çok gizli zevk toplantılarını da düşünürsek onları da bir tür uğraşı gibi kabul edebiliriz.

Alt Sınıf nedir ?

Doyuran üreten ve yönetilenler. Elleriyle yiyecek ,giyecek konut ve yakıt üreten insanların oluşturduğu üretici topluluktur.

Üst sınıf hangi yöntemlerle alt sınıfı etkisi altında tutar ?

Yalan ,dolandırıcılık,dua,ordu,tutukevleri .Yalanlara genel doğrular adı verilir. Halkın menfaati için dolandırıcılık, halkın iyiliği ve selameti için dualar ve tanrının sözleri,ordular “ yurt savunması için” ,tutukevleri de “iyileştirme ve tedavi etme merkezleri olarak nitelendirilir.

Yönetim alt sınıfı yönetim altında tutanlardır.Alt sınıf bütün bunlara rağmen yönetilmek ister.Yönetim kurulları olsun ister.

Üst sınıfın beş büyük yalanı nedir ?

Din,politika,kanunlar,bilim,sanat ve ahlak.

Bu yalanlar üst sınıfın denetimi ve amaçlarına hizmet edecek şekilde düzenlenmiştir.


Din nedir ?

Az gelişmişlik sürecinde üst sınıfın alt sınıfı kontrol etmek için icat ettiği yapay bir gereksinmedir .

Üst sınıf dinle belli etmeden alay eder.

Öte yandan halkın gereksinimi için bir halk dininin bulunmasının da gerekli olduğunu düşünür. Din üst sınıfın çıkarlarına hizmet eder.

Din olmazsa halk mutsuz olur diye düşündürmek ister.Bunları da ateistlere söyletir.Din üst sınıfa hizmet eder

Din hangi yöntemleri uygular ?

Korku ve avuntu.

İkinci Frederick bu konuda şunları söylemiştir.(3)

“Tüm kanun adamları halkı bir arada tutabilmek için tanrıyla konuşurlar.İnanın bana eğer bu doğruysa o vakit hepimiz kurtuluruz.Cehennem ve şeytandan ilelebet kurtuluruz. İnsanların içindeki korku tanrıları yarattı, güç ise kıralları .”



---------------------------------------------
(1) Ordet i Min makt :Läsebok för Underklassen- Bokförlaget PAN/Norstedts -En Panbok’ Sammanställd av Jan Myrdal Stockholm 1968

(2) Strindberg ’in yaşadığı dönem,toplumda üretimve sermaye ilişkilerinin hızla değiştiği, aydınlanma çağının getirdiği düşünce akımlarının birçok sonucundan biri olan sosyalist fikirlerin tüm Kuzey Avrupa ülkelerini sardığı dönemdir.Y.Ç.

(3) Avrupa tarihinde kara savaşları çok önemli bir yer tutar. Özellikle Kuzey Avrupa'lıların (Germen ) örnek aldığı büyük kral İkinci Frederick 1712-1786 Prusya Kralıdr . Savaşçı kişiliği kadar liberal düşünceleri ve dini konulardaki hoşgörüsüyle çağa damgasını vurmuş Avrupa 'nın en önemli kırallarından biridir. Ezeli rakibi Avusturya ve Rusya 'ya karşı büyük iktidar mücadeleleri vermiştir.Yedi yıl savaşları olarak bilinen ve Avrupa tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan savaşdan Silisia 'nın hakimi olarak çıkmayı başarmıştır.Zamanın süper gücü Büyük Britanya Hindistan ve ABD toprakları üzerinde hak idaa ederek güneş batmayan imparatorluğu kurarken , Rusya Çariçesi Elizabeth 'in ölümüyle Rusyanın savaştan çekilmesiyle ; II. Frederick tüm kuzey Avrupa'nın hakimi olarak en güçlü kral olarak tarihe geçmiştir.Güçlü Prusya Krallığı Alman politikacıların bir vizyon olarak halka bir savaş nedeni olarak sundukları bir hayal olarak (Hitler ) uzun yıllar geçerliliğini konumuştur. YÇ.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...