21 Mar 2013

Dahhâk



   Firdevsi’nin Şehnamesi’nde adı geçen bu hükümdarın Arap olduğu ve Hint Mitolojisi’sinden alınan bir hikaye olduğu söylenmektedir.[1] Dahhâk’ın Feridun ile mücadelesinin  “Zendavesta”dan alındığı “Azidahaka” adlı ejderin “Seritun” adlı bir kahraman tarafından öldürülüşünün hikâyesi olduğu ileri sürülmektedir. Asur hükümdarı “Astiag” ın da aynı kişi olduğundan bahsedilmektedir.

“Şöhrete tapan bu Dahhâk adlı çocuk çok cesur ve çevikti. Fakat çok kötü huylu idi.Onu Pehlev diliyle Biyaresb diye çağırılardı. (…) Bir gün şeytan, sabahleyin erkenden iyiliği seven bir insan tavrı ile, bunun yanına geldi. Bu büyük adamı azdırdı, iyilik yolundan çevirdi.”Şehname,Birinci cilt, s. 47

Şehname’de anlatılan hikâyede Dahhâk’ın saltanatının bin yıl sürdüğü ifade edilmektedir. Şeytanla işbirliği yapan Dahhâk’ın zamanla her omuzunda bir ejder oluşur. Ejderler insan beyni ile beslenmektedir. Her gün iki insan öldürülerek beyinleri ejderlere yedirilir. Feridun’un bin yıl sonra Dahhâk’ı öldürmesiyle hükümdarlığı sona erer ve her gün iki insanın kurban edilmesine son verilir. Bu hikayenin bir diğer yönü ise Kürtlerin oluşumunu anlattığı bölümdür. Demirci Gâve bölümünde ise  hükümdara karşı yapılan  bir isyanın hikayesi anlatılır.

Kürt kültürü kaynaklarında   Nevruz kutlamalarının başlangıcı ile ilgili  iki farklı efsaneden söz edilir. İlki demirci “Kawa” ile kral “Zuhak” ın hikâyesidir. Diğeri ise Avesta’dan alınan Hürmüz ile Ehrimen hikâyesidir. Bu efsanelerin inanç düzlemleri veya siyasi bir içerikle yorumlandığı da görülmektedir. Demirci Kawa’nın zalim hükümdara karşı halkı ayaklandırdığı yönüyle günümüzde siyasi bir çerçevene oturtulduğu da gözlenmektedir.

Baharın gelmesini engelleyen zalim krala karşı direnen ve bu mücadeleyi kazanarak baharın gelmesini sağlayan kahramanın anısına yakılan bahar ateşleri, 21 Mart tarihinde yani bahar ekinoksunda yakılır. İlkbahar kutlamalarının bir çok kültürde yapıldığı bir gerçektir.

Yeni yıl ve bahar şenlikleri Orta Doğu kadim kültlerinde öldürülen tanrı (Ba’al, Oziris, Anat, Möt, El), Yeraltına inen tanrı (Tammuz, Istar, Ereskigal, Ea ), Kaçırılan tanrıça ( Astarte, Ba’al, Yam, Adon, Kybele, Hades, Core, Demeter, Orkus), kaybolan tanrı ( Telipinu, Nerik) anısına düzenlenirdi. Bu şenliklerin başlangıç zamanı ekinoks zamanı olan 21 Mart olarak belirleniyordu.


  



[1] Firdevsi, Şehname,Çeviren: Necati Lugal,MEB yayınları, üçüncü baskı,Ankara,1967, s.425,Açılama 

15 Mar 2013

Akitu Festivali[1]



“Haydi canlar arpa ekme zamanı ” diye bağırdı Titu. Akidu festivalinin ilk günüydü.[2] On iki gün sürecek olan Akidu Festivali başlıyordu Babil’de. Yaklaşık üç bin yıl önce Mezopotamya ve Anadolu’da Sümer Asur kültünün ortak geleneklerine göre kutlanan mevsimsel bayramların en önemlisi, yeni bir yılın başlangıcı yani toprağın yeniden canlanmasını kutlamak amacıyla düzenlenen ve on iki gün süren festivalin farklı kültürlerde de benzerlerini görmek mümkündür.
İster Kuzey Yarımkürede olsun isterse de Güney yarımkürede dünyanın güneş etrafındaki  dönüşünden kaynaklanan kozmik olaylar zincirini hatırlamakta fayda var. Dünya’nın ekseni ekliptik düzleme tam dik değildir.  Dünya ekseni ile ekliptik düzlemi arasında 66° 33', Ekvator düzlemi ile ekliptik düzlemi arasında 23° 27' lık bir açısı vardır.[3] Bu açının neden olduğu kozmik olayların günümüzde bile tarım toplulukları için hayati önem taşıdığını anlamak gerekir.
Göçebelikten yerleşik tarım toplumlarına geçiş insan yaşamında köklü değişimlere neden olmuştur. Ekim ve hasat zamanlarında düzenlenen festivaller doğanın mevsimsel döngüsüne bağlı olarak yerleşik yaşam kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak göze çarpıyordu.
İlkbahar festivallerinin ekinoks dönemine rastlaması bir tesadüf değildir. Arkeolojik kazılarda elde edilen bilgilere göre Hint, İran, Sümer, Hitit ve Asur kültürlerinde doğanın canlanışı yaratılış efsaneleriyle izah edilmiştir. Hindistanda günümüzde de kutlanan bahar ve yeni yıl bayramı Vasant Panchami[4],Enûma Eliş destanı tabiatın mevsimsel döngüsünün bir hikâyesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna yaşam döngüsü demek de yanlış olmaz.




Dünyanın kozmik hareketleriyle alakalı  daha geniş bilgi şu linkten elde edilebilir: http://www.cografyasaati.com/docs/3bolum.pdf

Sümer, Asur ve Babil medeniyetleri M.Ö. 4000 yıllarında Mezopotamya adı verilen bölgede Dicle ve Fırat nehirleri arasında bugünkü Irak sınırları içerisinde “Bereketli Hilâl” adı verilen ve tarıma çok elverişli topraklarda kurulmuştur.(Bak. Harita 1) İlk uygarlıkların kurulduğu bu bölgede kültürlerin birbirlerinden etkilenerek geliştirdikleri bilgi ve inanç sistemleri  benzer ritüelleri ve tanrıları paylaşmalarına da neden olmuştur. Bereketli yıllar, kurallık yılları da ayrı değerlendirilmiş, kuraklık süresince bereket tanrılarının kaybolduğu inancı yaygınlaşmıştır. Yedi yıllık, dokuz yıllık ve nihayet on iki yıllık döngülerde kutlanan festivaller kozmik olaylara yani tanrılarla ilişkilendirilmiştir. Günümüzde Süryaniler arasında halen kutlanmakta olan Akitu Festivali bu kadim kültürün Babil kültüyle beş bin yıllık bağı nedeniyle ortaya çıkmaktadır.




Harita 1[5]


“Tanrı EN.AN.KI/Ea Tammuz’un yılın yarısında dünyaya dönmesini ve Ištar ile birleşerek doğanın yeniden canlanmasını sağlar. Bu öyküde Tammuz’un Ištar ile birleşmesi tohumlanmayı simgeler.”[6]
Yeni yıl festivallerinin ana konusu tabiatın canlanması üzerinde yoğunlaşır. Bu bağlamda karşımıza tanrı ikilemeleri ve üçlemeleri çıkar: Zaman ve yaşam döngüsü her yörede kendine özgü ritüellerle kutlanır. Günümüze kadar gelen kurban, tütsü, heykel taşıma, yumurta boyama, vb. gibi geleneklerin geçmişle bağlantısı kurulabilir. Bunlardan tütsü kokulu bitkilerin yakılarak ölülerin ruhlarının yeraltından çağrılması anlamını taşımaktaydı.
On iki gün süren Akitu festivalinin birinci gününde tanrıların heykelleri Akitu tapınağına taşınırdı. Kralın başkanlık ettiği bu törene herkes katılmak zorundaydı. Kurbanlar kesilir, tütsüler yakılır arpa ekilirdi. Akşamları yakılan büyük ateşlerin etrafında dans edilir,  soma adı verilen bir tür şarap içilirdi. Akitu tapınağı rahibeleri tanrıların çocuklarını doğurmak için halkın arasından seçtikleri yakışıklı erkeklerle  çiftleşirlerdi. Sümer, Babil, Mısır, Asur, Fenike, Frigya, Lidya, Yunan, Roma, vb. gibi uygarlıkların yeni yıl ve bereket tanrıları ikili ve üçlü efsanelere konu olmuştur. Enûma Eliş, Gılgamış, Homeros Troya ve Odisea  gibi destanlarda dünyanın yaratılışı, tanrılar ve yaşam döngüsü vurgulanmıştır. Bu destanların hepsinde ortak olan şey yeniden doğuş ve ölümdür. Yani yaşam döngüsü. Hiçbir şey sona ermez. Her döngü bir diğerini kovalar. Gece gündüzü, bahar sonbaharı.

·       Tammuz- Istar-Ba’al ………Babil
·       Isis- Oziris-Seth ---------------Mısır
·       Mot-Anat-Ba’al---------------Asur
·       Adon-Astate-Eshmun ------- Fenike
·       Attis –Kybele--------------- Frigya
·       Adonis-Aphoride ---------- Yunan
·       Baccus-Venüs-----------   Roma
·       Demeter-Persephone ------ Yunan

Akitu Festivalinin beşinci günü krallar için hiç de kolay değildir. Kralın aşağılanması töreni Babil- Asur kültünün önemli özelliklerinden biri olarak kabul edilmektedir.[7] Tapınakta yapılan törende baş rahibin kralın tacını ve asasını alarak Ba’al (Marduk) heykelinin ayakları dibine bırakmasıyla kralın aşağılanma töreni başlar. Törene kimlerin katıldığı konusunda farklı görüşler var. Kimi araştırmacıya göre bu tören sadece başrahibin ve kralın tapınağın en kutsal bölmesinde ikili olarak  katıldığı bir tören olarak anlatılmaktadır. Diğer araştırmacılara göre ise tören halka açık olarak yapılmaktadır. Törende başrahibin  kralın gözünden yaş getirecek kadar şiddetli tokatlar attığı, kralın da belirli bir yemin metnini okuduğu anlatılmaktadır.[8] Kralın yabancı güçlere boyun eğmediğini, tebaasına kötü muamele etmediğini, tanrının kurallarına bağlı olduğunu tekrar tekrar söylemesiyle birlikte başrahip krala asasını ve tacını iade eder. Günahlarından arınmış olarak tekrar vazifesine dönen krala başrahip şiddetli bir tokat daha atar. Böylelikle törenin krala ilişkin arınma bölümü sonuçlanır.
Bu törenin siyasi olarak yorumunu yapan araştırmacılar Babil Krallığının bağımsızlığını ve bekasını koruyan kralların bir tür arınma töreni icra ettiklerini söylemektedirler. Nitekim Mısır eski firavunlarının da buna benzer törenler icra ettiklerine ilişkin belgelerin varlığından söz ediliyor. Babil ve Asur geleneğinde de diğer geleneklerde görülen “arınma” ritüeli her yıl tekrar edilmekle siyasi bir amaç güdülmüştür. Burada başrahibin şahitlik rolünü üstlenmesi ise onu kralın da üzerinde bir hiyerarşiye yerleştirmektedir. Siyasi lider olan kralın dini liderden daha aşağıda bir hiyerarşide olduğu gerçeği tüm ilkçağ ve ortaçağda süregelmiştir. Günümüzde ruhban sınıfının bu gücünü muhafaza ettiği ülkeler vardır. Örneğin İran’daki vekalet-i fakih sistemi ve papalık buna iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Sümer, Asur ve Babil kültlerinde siyasi amaca hizmet eden Akitu festivalinin  günümüzde Süryaniler tarafından  farklı bir içerikle kutladıkları da bilinmektedir.[9] Bu bağlamda siyasi rejimi, monarşiyi veya egemen güçleri eleştirmek amacıyla propaganda amacıyla da kullanılan festivalin başaktörü hiç şüphesiz ruhban sınıfı olmuştur.
İran ve Kürdistan yörelerinde kutlanan yeni yıl festivalinin adı Nevruz olarak bilinmektedir. Bu festivalin içeriğinin Babil ve Mezopotamya gelenekleriyle olan bağlantısı da tartışma konsudur. Gerek Kürt gerekse de İran kültür tarihçilerinin Akitu festivaliyle bağlantı kurulmasına karşı konmasının siyasi nedenlerle olduğunu ileri süren araştırmacılar da yok değildir.
Sonuç :
Sonuç itibariyle Akitu festivalinin “ Enuma Eliş” efsanesinde anlatıldığı gibi kutlanıp kutlanmadığı konusu günümüze kadar intikal eden iki tür kaynakla teyit edilmektedir. İlki kazılarda ortaya çıkan kil tabletlerdeki belgeler, diğeri ise günümüzde Süryani, Kürt, İran kültürlerinde hala yaşamakta olan geleneklerdir. Bu iki kaynağa dayandırılarak yapılacak araştırmalardan ortaya çıkan sonuç Akitu festivalinin muhtevasının binlerce yıl süresince çeşitli kültür öğelerine senkretizm yoluyla sızdığı ve günümüze kadar  ulaştığı gerçeğidir.

Yavuz Çekirge, Antalya 15 Mart 2013



[1] İnternet Referans: Mezopotamya yılı arpa hasadı sonrası baharda gündüz gece eşitliğiyle başlardı; dolayısıyla Babil takviminde 1 Nisan tarihi bizim takvimimize göre 21 Marta denk düşerdi. Böylelikle bahardaki gündüz gece eşitliği tarihiyle başlayan Akitu kutlamaları da 21 Marta tekabül ederdi. Bununla birlikte ilerleyen süreç içerisinde zaman zaman Babil takvimindeki 1 Nisan tarihinin değiştiği de görülmektedir. Örneğin Babil metinlerine göre MÖ 626-536 tarihlerinde 1 Nisan, 16 Marta tekabül etmiştir (Black, 1981:42). Eski Mezopotamya’da yüce tanrı adına 1 Nisanda (21 Martta) kutlanmaya başlanan Akitu festivali tarımsal ve kozmogonik karakterli bir bayramdır (Bakınız Pallis, 1926). Adına yeni yıl festivali düzenlenen bu yüce tanrı genellikle Babil'in yüce tanrısı Marduk’tur (Thomas, 1958:11). Bununla birlikte, ay tanrısı Sin ya da bir başkası da olabilir. Örneğin güney Mezopotamya’da Akitu, Marduk adına düzenlenirken kuzey Mezopotamya’da Sin adına düzenlenmektedir. Yine Babil kralı Nabukadnezzar’la ilişkili tabletlerde Nabukadnezzar’ın Nisan ayında yüce tanrı Bel için yeni yıl kutlamaları tertiplediği belirtilmektedir (Thomas, 1958:79). http://www.dinlertarihi.net/nevruz/eski-ortadogu-da-yeni-yil-bahar-kutlamalari.html

“Güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açısı yıl boyunca değişir. Güneş’in doğuş ve batış saatleri ile yerleri değişir.
·       Aydınlanma çemberinin sınırı mevsimlere göre değişir.
·       Mevsimlerin oluşumuna neden olur.
·       21 Aralık’ta Güney Yarım Küre’nin, 21 Haziran’da ise, Kuzey Yarım Küre’nin Güneş’e daha dönük olmasına neden olur.
·       Gece ile gündüz süreleri arasındaki farkın, Ekvator’dan kutuplara gidildikçe artmasına neden olur.
·       Yıl içinde cisimlerin gölge uzunlukları değişir.
·       Dönencelerin ve kutup dairelerinin sınırlarını belirleyerek, matematik iklim kuşaklarının oluşumuna neden olur.
·       Matematik İklim Kuşaklarının Oluşmasının Temel sebebi Eksen eğikliğidir...”

[5] Bu harita Heidel Alexander, Enûma Eliş, Babil yaratılış Destanı, Çeviren: ismet Birkan, Ayraç yayınevi,nden alınmıştır.
[6] Eski Önasya’dan Günümüze Yeni Yıl Bayramları, Bereket ve Yağmur Yağdırma Törenleri Doç. Dr. A. Tuba ÖKSE,Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Arkeloji Bölümü / ANKARA
[7] Benjamin Sommer: The Babylonian Akitu Festival: Rectifying the King or Renewing the Cosmos? Northwestern University
[8] Benjamin Sommer (aynı makale)
[9] Fred Aprim ,Akitu (the New Year Festival) and Newruz (Nuroz)

14 Mar 2013

Faros ve Ekinoks




“Pharos” ya da “Faros” deniz feneri anlamında kullanılıyor. Denizcilerin en büyük korkusu bilmedikleri tanımadıkları denizlerin uzak kıyılarındaki sarp kayalıklara çarpıp parçalanmak. Kilikyalı korsanların  en büyük tuzağı. Ticaret gemilerini yanıltarak kayalara oturtuyor sonra da onları soyuyorlarmış. Deniz fenerleri milattan çok  önce bile kullanılıyormuş.  En bilineni “Pharos of Alexandria yani İskenderiye  Feneri” Fenerin yapılış tarihi M.Ö. 280 yıllarında Ptoleme Krallığı tarafından yapılmış. Büyük İskender’in kumandanlarından Ptoleme tarafından kurulan krallık Mısır Dini ve kültürünü benimsemiş yerel kültlerle kaynaşmıştır. Kendini firavun ilan eden Ptoleme M.Ö: 323 yılında bölgenin tek hakimi olmuştur. Fener o zamanın en muhteşem yapılarından biri olarak kabul edilmiştir.  Zamanın ünlü Helen mimarı Öklid’in talebesi Sostratus tarafından inşa edilmiş. Tarihçilerin verdikleri bilgilere göre üç kattan oluşan fener kulesinin yüksekliği yüz yirmi metreye yakınmış. Depremlerle yıkılan fenerin zamanının en önemli yapısı olduğuna hiç şüphe yok.

Bugün denize bakarken gördüm küçük deniz fenerini. Güneşe kafa tutuyordu. Güneş ise tüm görkemiyle sahneden çekiliyor meydanı Faros’a bırakıyordu. Bin yıl önce denizciler için sahilde ateşler yakılacak karanlıkları aydınlatmaya çalışacaklardı.

Güneş daha da güçleniyor artık. Mimozalar ha patladı ha patlayacak. Bu hafta içinde açacaklar her halde. Önce ağaçların üst dallarında açacak o harika sarı çiçekler. Kokulu olanlar ada mimozası. Diğer tipi ise ağaç türü. Çiçekler  kokmuyor.

Bir kaç gündür güneyden çöl rüzgarlarının getirdiği kum ve toz atmosfere karışıyor. Havadan çamur yağıyor sanki.  Her gündönümünde bu  hava değişimleri kaçınılmaz oluyor. Sıcak ve soğuk dengesi üzerine kurulu bir yaşam alanı. Güneşin elini değdiği yerler ısınıyor, değmediği yerler soğuk. Çöllerde ısı bir gidiyor bir geliyor. Işık da öyle. Güneş varsa ışık var o yoksa ışık da yok.

Berlin Özgür Üniversitesi araştırmacılarından Dominik Bonatz ‘ın bir makalesini okuyorum. “The Iceonograph of Religion”. Hitit güneş tanrısını inceliyor Bonatz:  Arinna  dört ayrı krallığın ortak tanrıçası olarak kabul ediliyor.  Anadolu ve Orta Doğu’nun dört önemli halk grubu olan Hitit, Huri, Luwi ve Arami  krallıklarının ortak yanları arasında güneş tanrıçasını da saymak mümkün. Bu kadim  tanrılar panteonunda güneş, ay, deniz, bereket, savaş , fırtına tanrıları arasında en güçlüsü olarak yerini alıyor. Kadim uygarlıkların ortak yönü kralla tanrıların ilişkisi üzerine kuruluyor. Kral ve tanrı inanç sisteminde sarsılmaz bir hiyerarşi oluşturuyor. Kral tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak daha doğrusu yeryüzündeki akrabası olarak kabul ediliyor. Tanrının soyundan gelen krallar geleneği Hitit kültürünün ana temasını oluşturuyor. Siyasi rolün gereği kral tüm tanrı ve tanrıçaların yeryüzündeki temsilcisi ve koruyucusu olarak törenlerde başrolü oynuyor. Halk inançları gereği krala hem dini hem de siyasi lider olarak boyun eğiyor. Bu muazzam otoritenin yansımaları yapılan kazılarda en belirgin haliyle ortaya çıkıyordu. Tapınakta ortaya çıkan kabartma ve heykellerin yorumu şu şekilde yapılıyordu:
“Hitit kült (dini tören) metinlerine göre yeni yıl ve ilkbahar törenlerinde bir araya gelen tüm tanrılar “fırtına tanrısı’nın evi’nde” toplanırlardı. Bu şenlikte kentin diğer tüm tapınaklarından tanrı heykellerinin törensel bir alayla Yazılıkaya’ ya taşınmış olabileceği değerlendirilmektedir. Ana sahnede fırtına tanrısı ile eşi güneş tanrıçası ve ortak çocuklarının karşılaşması tasvir edilmiştir. Ana sahnenin karşısındaki duvarda daha büyük boyutlarda büyük Kral IV. Tuthaliya işlenmiştir. Kral, güneş tanrısı’nın törensel kıyafetinde, elinde egemenlik sembolü olan ucu kıvrık asa tutar durumda, iki tepe üzerinde tasvir edilmiştir. Bu kutsal alanın bu kral tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.”[1]

 Öte yandan Ra” Mısır Dininin en büyük tanrısı olarak panteonda yerini alırken,  tarihler M.Ö. 4000 yıllarını gösteriyordu. Güneşin gücüne duyulan korku inanca dönüşecekti. Bugün hala güneşin karşı konamayan etkisini yadsımak mümkün değil. Güneşin neden olduğu kozmik değişimler insan yaşamını yakından ilgilendirmektedir.

İşte aradan geçen 6000 yıl sonra bulutların arasından süzülen bu ışıklar Apollon un altın okları denizi kırmızıya boyuyordu. Zaman insanlar için farklı kozmik nesneler için daha da farklı döngüleri gösteriyor. Dört milyar yıllık kozmik ömrü olan güneşle 75-80 yıllık ömrü olan bir insanın arasındaki derin uçurum inanılır gibi değil.

20 Mart saat 07:02 de ilkbahar ekinoksunun  gerçekleşeceği bildiriliyor.

Dört büyük kozmik olaydan biri ve belki de en önemlisi. Kuzey yarımkürede baharın başlangıcı yeni bir yılın başlangıcı. Nevruz da bu bağlamda “Pagan” olarak nitelendirilen tarım toplumlarının kutlama törenlerinin  yapıldığı zaman dilimi.

Bu konuda yazdığım ilk yazı bu değil. [2]

Bakalım bu yıl  neler olacak?

8 Mar 2013

8 Mart : Emekçi Kadınlar Günü

                                                           Mustafa Ayaz (Pembe Şapkalı Kadın) 


Tarihi olayları araştırarak ve sürekli sorgulayarak paradigma farklarını ayırt edebilme olanağına erişilebilinir. Bu oldukça sancılı bir süreçtir. Elde edilen doğrular her zaman hoş olmayan gerçeklere ulaşılmasını da sağlayabilir.  

Şimdi bugün bütün gün "Takvim-i Vekayi"[1] medyası kadınlar konusunda sahte duygusallıklara imza atacaktır. Mangalda kül bırakılmayacak özünde  "misogyny"[2] taşıyanlar inanılmaz ahkamlar kesecektir.

Orta  Doğu ve Arap kültürünün misogyny temelli kadını sömürme ve aşağılama eğilimi, kadını örterek kendine saklama ve gerektiğinde itaat etmeyen  kadına şiddet uygulamanın kabul edilir bir davranış olarak dinsel mazeretlerin de konuşulduğu bir kültürü Türkiye'de de yaygınlaştırmıştır. 

Kadını sahiplenme ve bir "mal" olarak görme eğilimi hiç de azalmış ya da yok olmuş değildir. Cinsel tacizler, aşağılama, kadını örterek saklama eğilimlerinin özünde dinsel baskı ve  erkeğin egemen olduğu üretim ilişkilerinde tek seçici olma iktidar hırsı yatmaktadır.

Kadının çalışmasına yani ekonomik olarak bağımsız bir konuma gelmesine karşı çıkan zihniyet, kadını eve hapsedip köle olarak kullanma arzusudur. Bedelini ödeyerek (başlık Parası) aldığı kadına şiddet uygulamayı hoş gören inanç sistemi bunu “Şeriat”la da ( Nisa Suresi 34. Ayet)[3] müesseseleştirmiştir. Kadının örtüler altına saklanmasının altında erkeğin iktidar korkusu ve misogyny temelli gelenekleri yatmaktadır.   

8 Mart 1857 tarihi "Emekçi Kadınlar Günü" için önemli bir tarihtir. 129 kadın emekçinin New York'da bir tekstil fabrikasında polis tarafından yakılarak öldürülmesi anısına kutlanmaktadır.

 İlk kez 1921 yılında Moskova'da kutlanan gün daha sonra 1977 yılında Birleşmiş Milletler[4]
tarafından "kadınlar günü " olarak kabul edilmiştir. Emekçi kadınlar ibaresi ve yanarak ölen 129 kadın emekçiden bahis yoktur.

Umudumuz Emekçi Kadınların bir gün Türkiye'de de misogyny sarhoşu erkeklerin beyinlerinde layık oldukları yere gelecekleridir.



[1] (Bak. http://tr.wikipedia.org/wiki/Takvim-i_Vekayi) 
[2] (bak: http://en.wikipedia.org/wiki/Misogyny) 
[3] Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür. (Diyanet Meali)
[4] .( Bak. BM ilgili sayfası: http://www.un.org/events/women/iwd/2008/history.shtml)

5 Mar 2013

Dekadans


Hızla ötekileşen ve çoğunluğun ağır baskısıyla hareketsiz kalan bir neslin sızlanmaları artıyor.

 Değerler  hiç bu kadar hafife alınmamıştır. 

Daha doğrusu değerlerin yeniden yapılandırıldığı çoğunluğun nabzına göre kurgulandığı dekadans sürecini durduracak kimse de yok.  

Çoğunluğun akışına kapılıp giden aklı başında bilinenler giderek taşlaşıyor, dönüşüyor.

 Dekadansın tam ortasındayız artık. 

Bunun farkında olanları da hareket edemez hale getiren güç dengeleri kurulmuş durumda. 

George Orwell 'in kurguladığı dünyanın içindeyiz..

1 Mar 2013

Decadentia




 İnsanın doğayla kurduğu ilişki zaman içerisinde evrilip esas özünden koparılarak dekadans sınırlarına kadar ilerliyor.




Aubrey Beardsley, The Goncourt brothers, Joris-Karl Huysmans, Rachilde, ve Oscar Wilde. dekadansı nasıl açıklıyorlar? (1) 





Romantik ilkçağ kahramanı öldüğünde mezar taşını kalkan biçiminde oyuyorlar. Kahraman klanı uğruna kanını akıtmaktan çekinmiyor. Oysa doğanın güzellikleriyle kendilerinden geçen romantiklerin doğaya tapınmalarını durduran yeni bir anlayış çıkacaktır ortaya. Teizm. 







 Doğayı köleler marifetiyle  sömüren ilkçağ imparatorlukları aradıkları refah toplumunu yaratamadılar. Yapma ve sahte bir dünyanın kapılarını zihinlerde açmak için ayinler yaptılar.




Ayinlerde yakılarak yok edilen doğaya kimse aldırmadı. Devasa ağaçların teker teker yok edilerek savaş makinaları yapıldığı dönemlerde romantizmden söz eden artık yoktu. Büyük ve tek tanrı adına ülkeler fethediliyor güçsüz olanın kurban edildiği dekadans dönemlerine geçiş yapılıyordu. Ormanların katli uzun gemilerin yapılması daha fazla iktidar içindi. İktidar hırsı acılar getirecekti.




Güçsüz insanlar ve doğa iktidara tapan güçlülerin kurbanı olacaktı. 


Geriye kurumuş ağaçlardan heykeller yapan sanatçıların feryatları kalacaktı. 




Bilge teke bütün bu dekadansı buğlu gözlerle seyredecekti. Bu sahte dünyayı gerçek dünya diye insanlara dayatan iktidar hırsından gözleri dönmüş insanların icat ettiği envayi türlü kuram havada uçacaktı: Natüralizm, empresyonizm, sembolizm. Sahte olanı yine sahte olanla değiştiren büyük aldatmacanın adı dekadans. 


Modernizmin insana vaad ettiği refah ve özgürlük te sahteydi. İlkçağ imparatorluklarının köleleri modernitenin işçi sınıfı olarak dekadansa batıyordu. 



Doğaya tapınmayı yasaklayan ve teşvik eden  dinlerin insanlara vaad ettiği cennetlerin tasviri konusunda da büyük kargaşa içine girildi. Nasıl bir cennet olacağı hep tartışılacaktı. İnsanlar doğruyu arayacak nasıl bir cennet tahayyül ederse onu düşünmek isteyecekti. Onlara nasıl düşünmeleri gerekeceğini anlatacak masalcılar gerekiyordu.







Masalcılar doğayı taklit ederek yeni sahte dünyalar kurmaya çabaladılar. Doğadan uzaklaşan insanlar şehirlere  doluştular. Devasa şehirler kuruldu. Dağlar, ovalar, dereler, ormanlar yok edilerek barınaklar yapıldı:, barınakları ısıtmak için toprağın bağrı deşilip petrol ve kömür çıkarıldı. Dekadanslı yıllar karbon monoksit üreten şehirli tüketen insanları ortaya çıkardı. Her şeye sahip olmak isteyen karbon monoksit gaz çıkaran insanlar daha çok tahrip ettiler. 




                                                                    Geriye ne kaldı?





                                     Giderek büyüyen sahte narlar ve sahte balıklar dekadansın en belirgin örnekleri olarak menüde yerlerini aldılar. Dekadans döneminin sanatçısı sahte gerçekler kurguladı. Sahte söylenceler icat etti. Onun  icat ettiği söylencelerin doğru olduğunu iddaa eden şehir zorbaları ortaya çıktı. Zorbalar zahte nezaketlerini sundular. Güç elde ettikten sonra  da şehirlerde yaşayan işçileri biber gazıyla cezalandırdılar.






“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...