27 Eki 2011

Hiç bi şey istemezük pasam.....






Dün Van depreminden görüntülere bakarken bir reklam filmi aklıma geldi. (Aşağıdaki linkten izlenebilir.)
http://www.dailymotion.com/video/xgyduc_anadolu-sigorta-ataturk-reklamy_shortfilms
Reklam filmi 1924  Pasinler  Depremi'nin alegorik anlatımını kurguluyor. (Filmde yer ve zaman Erzincan 1924  olarak altyazıyla belirtimiş)
Deprem felaketi "Devlet" ve "vatandaş"  kavramlarını  karşı karşıya getiriyor.
Pasinler 1924 depremi  6.9 Rihter şiddetinde kaydedildi.  Ölü sayısı 310 olarak bildirildi. (Kaynak:Belgenet.)
Aşağıdaki alıntı da Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bölgeye yaptığı ziyaretle alakalı olarak kaleme alınmış: vatandaş ve devlet kavram algısı açısından ilginç.
"3 Eylül 1924 tarihinde Pasinler'de (Hasankale) Hınıs, Narman ve Erzurum’u da içine alan şiddetli bir deprem olmuş. Pasinler (Hasankale)  ovasındaki köylerde ve Pasinler merkezde büyük hasar oluşmuştu. 
O sıralarda Karadeniz Bölgesinde gezide bulunan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya Pasinler'de ki deprem ve kayıplar hakkında bilgi verilmişti. Cumhurbaşkanı, derhal geziyi yarıda kesmiş, Samsun-Sivas yolu ile Erzurum'a geleceğini deprem bölgesine dâhil olacağını haber verdi. 2 Eylül 1924 Perşembe günü Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa ve mahiyetindekiler Erzurum'dan Pasinler’e hareket ettiler. Kafilede Eşi Latife Hanım, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Hamdullah Suphi (İstanbul Milletvekili), Kılıç Ali (Gaziantep Milletvekili), Rauf Bey (Rize Milletvekili), Cumhurbaşkanlığı Başkâtibi Tevfik Bey, Başyaver Rusuhi Bey, Muhafız Kıtalar Komutanı İsmail Hakkı Bey (Tekçe), Yaver Muzaffer Bey, Hususi Kalemden Memduh Bey, Vali ve diğer görevliler bulunuyordu. 
Cumhurbaşkanı heyetiyle birlikte Pasinler Halkının coşkun karşılamasıyla Hasankale' ye geldi. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Hasankale' de depremin hasarını halktan öğrendi. Kış yakın olduğundan zamanında gerekli yardımların yapılması emrini verdi. Hasankale yakınındaki harap 6 köy gezildi. 
Kurtarıcıyı aralarında görmenin gururunu taşıyan köylülerden biri, Atatürk’ün çok üzüldüğünü görünce, acıları ve yıkıntıları varken “esef etmeyiniz paşam. Hükümet-i Cumhuriyetimiz var olsun. Hiç bir şey istemeyiz. Onların sayesinde biz bu köyleri altından yaparız”, diye söylemiş, onu teselli etmiştir. Yoksul ama gönlü zengin yöre halkı, savaştan çıkmış devletimizin yoksulluğunu bildikleri için Kahraman Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın üzülmesini, kederlenmelerini istemiyorlardı. İşte, evleri yıkılmış, canlarını yitirmiş yöre halkı Atatürk’ü böylesine seviyorlardı." Cevat Kulaksız 
http://www.hakimiyetimilliye.org/index.php/hm-yazarlari/cevat-kulaksiz/1073890-ataturk-039-un-erzurum-pasinler-depremi-ziyareti-animsattiklari-cevat-kulaksiz.html


Bölgede ne gibi çalışmalar yapıldığı, kayıplar ve yardımların kayıtları ortada yok. Devlet organları böyle bir sorumluluğu duyuyorlar mı? Duyuyorlarsa neden sorumlu oldukları işi yapmıyorlar?

Bölgeye ikinci felaket 27 Aralık 1939 tarihinde  geliyor. Hafızalardan nesiller bounca çıkmayan 35 bin vatandaşımızın öldüğü yüz bin kişinin yaralandığı korkunç felaket. Depremden kurtulanlar bir şey anlatırken "felaketten önce ya da felaketten sonra" gibi zaman kipleri kullanırlar.
Bir yanda ikinci dünya savaşı sürerken Erzincan kan ağlıyor.
Vatandaş can derdinde.... Devlet nerede diye soruyor.
Arşivlere bakıldığında  depremlerin yıllar içinde belirli bir sistematik içinde belirli bölgelerde meydana geldiği görülüyor.
http://www.belgenet.com/deprem/depremt.html
Devlet ne yaptı ? Aradan geçen bunca senede acaba ne değişti?

Yağan kar altında çadır olmadığı için açık havada derme çatma yakılan ateş etrafında titreyerek oturan vatandaşların yüzlerinde ağır bir keder, yıkıntılar arasında gezinen devlet görevlilerini boş gözlerle izliyorlar.
Gözleri yaşlı bir dede ağlamaklı bir sesle kendisine uzatılan mikrofona şöyle söylüyor:
"Hiç bir şey istemezük pasam. Biz zaten bittük gayri,  ..."tükendük.."
Vatandaşın devletle olan diyaloğu 1924 yılından bu yana işte böyle...
1939 yılından medyadan seçme haberler :
  • Türkiye, İspanya'daki Franco rejimini resmen tanıdı.
  • Adalet Bakanlığı Arap harfleriyle ders verenlerin cezalandırılmasına ilişkin genelge yayımladı.
  • İktisat Bakanlığı kadın çoraplarında kalitenin yükseltilmesi için Avrupa'dan uzman heyet getirtti.
  • Nazi lider Adolf Hitler doğum günü kutlaması için Almanya'ya gelen Türk heyetini kabul etti. Heyette Ali Fuat Cebesoy, Falih Rıfkı Atay, Orgeneral Asım Gündüz, Yunus Nadi vardı.
  • Akşam gazetesi kapatıldı.
  • Enver Paşa'nın çocuk ve torunlarının vatandaşlığa alınmaları ve yurda dönmelerine izin veren yasa çıktı.
  • Valilerin Cumhuriyet Halk Partisi il başkanlığı görevlerine son verildi.
  • Film denetimine ilişkin sansür nizamnamesi yürürlüğe girdi.
  • 600 Yahudi mülteci taşıyan Parita gemisi İzmir Limanına geldi; Yahudilerin karaya çıkmalarına izin verilmedi Kaynak: http://www.tarihtebugun.org/tarihte_bu_sene/1939-senesi-yasananlar.html
Bugün gelinen noktada devlet hizmet etmekle yükümlü olduğu vatandaşlara nasıl yaklaşıyor?
Sorumlu mevkide olup da vatandaşın dar gününde yetişmesi gereken devletin memurları medya mikrofonlarına yaptıkları işleri anlata anlata bitiremiyorlar. Medya ise esas görevinin mikrofon uzatmak olduğu algısında.
Neden bu böyle? Nereden geliyor bu devlet algısı? Tarihçi  Prof. Dr. İlber Oltaylı'dan öğrenelim:
"Batı'da devlet ve toplum hayatı kontratlara dayanır.Osmanlı'da devlet ve toplum hayatında bu tip kontratlara dayanan bir tür kurumlaşma pek söz konusu değildir. (...) Burada hukukî bir akit sisteminden çok itaat edilen gelenekler söz konusudur."
Kaynak: Doğu Batı Dergisi,Sayı 1,1997 S.11
Bu açıklamadan ne anlamalıyız?

Bizdeki devlet ve vatandaş algısı, malesef Osmanlı geleneklerini korumuş cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bu algı yeterince değişmemiştir. Ne devlet görevlileri kendilerini halkın memuru ne de halk onları yönetenin kendisi olduğunu anlamaktan uzak 88 yıl geçip gitmiştir. Bu algı değişmedikçe çağdaş toplumlarda görülen devlet kurumlarına kavuşulması mümkün olmayacaktır.

Son olarak 1999 Marmara Fay hatlarının kırılmasından bu yana İstanbul depreminin 7.5 ve üzeri bir şiddette olacağının defalarca bilim adamlarının kesin raporlarıyla  bildirilmesine rağmen devlet bu konuda önlem almak yerine fay hatlarına mega kentler kurmaya devam etmektedir. Donanmasının ve nüfusunun yüzde kırkının fay hatları üzerine kurulmasına izin veren bir devletin vatandaşına ölümden ve kederden başka verecek neyi olabilir ki?

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...