5 Kas 2012

Açlık Grevi


  Açlık grevlerinin ne anlama geldiğini anlamak için günbatımını izlemek yeterli oluyor. Yaşamın  tükenen saatleri. Hapishanelerde yaklaşık 900 tutuklunun açlık grevine başlamasıyla  siyaset sahnesinde yeni bir sayfa açıldı. Açlık grevi yapanların PKK örgütü üyeleri oldukları bildiriliyor. Acaba bu doğru mu? Hiç bir bilgiye güvenilmiyor artık. hele resmi kayıtlar artık iyice güvenirlikten uzak. Adalet bakanı 66 hapishanede 770 tutuklu diyor, başbakan bir kişi diyor. Trajikomik bir durum. Basında ise bu konuda yeterli bilgi yok.
Pazar gününün medyaya yansıyan üç yurtiçi  haber ekseni vardı.
  • Açlık grevlerine destek vermek isteyenlere biber gazıyla müdahale eden polis,
  • MHP kongresinde yeniden ortaya çıkan ulusalcı milliyetçi damar,
  • Kızılcahamam’da ne amaçla biraraya geldikleri çok iyi anlaşılmayan AKP milletvekilleri toplantısı.
Tüm medya bu üçlemenin peşine düştü. Toplama uzmanlar, yıldız gazeteciler ve sözüm ona yorumcular döndüre döndüre bu üçlemeyi sakız ettiler.
Ekranları başında  oturan oyverenler kendi sorunlarıyla alakalı hiç bir şey duyamadılar. Bireysel özgürlükler, İşsizlik, sağlık, eğitim, güvenlik, kültür, vb. gibi oyverenleri yakından ilgilendiren konularda tek bir program yoktu. Toplum yeniden “Takrir-i Sükûn” günlerine döndürülmüştü. 1925 yılında çıkarılan kanunla ülkede huzuru sıkıyönetimle sağlamayı düşünen zihniyetin çok değiştiğini söylemek mümkün değil. Devlet yine aynı devlet. Özgürlükleri baskıyla kısıtlayıp muhalefeti yok ederek huzuru sağlamayı amaçlayan zihniyet çok değişmemiş.
Acaba açlık grevi yapan Kürtlerin istekleri nedir? Tutukevlerine “PKK örgütü üyesi”, “PKK sempatizanı” şüphesiyle alınan kişilerin yargılanması yapılmış mıdır? Bu kişilerin hapishanelerde çok zor koşullar altında bulunduklarını uluslararası kuruluşların raporlarından biliyoruz. Bu koşulların iyileştirildiği konusunda da bir haber yok. Açlık grevi yapanların hukuktan umudu kestikleri ve bir intahar eylemi olan açlık grevine başvurduklarını söylemek mümkün.
Tarihsel olarak bakıldığında antik çağda da görülen bu şiddet içermeyen eylemin geçmişi çok ilginç.
M.Ö. 800 yılarından itibaren İrlanda ‘da “Troscadh” veya  ”Cealachan” olarak bilinen eylem, davacının davalının kapısında hakkını alana kadar oturarak açlık grevi yapmasını kayda alınmış. Hindistan’da “Valmiki ramayana” olarak bilinen aynı tür eylem ise MÖ. 700 yıllarında ilk kez görülmüş. Gandi’nin 1922 yıllarında açlık grevi yaptığı bilinmekte. İngilterede ise süfrajet olarak bilinen kadın hakları savunucularının açlık grevleri de biliniyor.
Türkiye’de açlık grevleri tarihinde yerini alan ülkelerden. Nazım Hikmet’in yaptığı açlık grevi biliniyor. 1970′li yıllarda tek tük vakalar görülmesinin ötesinde en vahim olay  1980 yıllarında açlık grevi yapan dört tutuklunun ölümle sonuçlanan açlık grevi olarak  dünya literatüründe yerini almış durumda. Daha sonra 1996, 2000 yıllarında yapılan açlık grevlerinin de elim sonuçları var.
Açlık grevlerinin 54-72 gün içerisinde ölümle sonuçlanacağı tıbben biliniyor. Sıvı alarak açlık grevi yapanların 72 saat sonra ciddi tıbbi hasarlara açık duruma gelecekleri ifade ediliyor. Neresinden bakılırsa bakılsın açlık grevleri vücutta kalıcı hasarlar meydana getirebiliyor.
Hukuki olarak bakıldığında uluslararası hukuk kuralları Tokyo Bildirgesi’nin 6. maddesinde doktorların belli sınırlar dahilinde müdahale etmesi ve ikinci bir hekime danışarak hareket etmesi öngörülmüş:
“Bir hükümlü beslenmeyi reddettiğinde, eğer hekim, beslenmeyi gönüllü olarak reddetmenin yol açacağı sonuçlar üzerinde kişinin tam ve doğru bir yargıya varacak yetenekte olduğu kanısında ise, bu kişiyi damardan beslemeyecektir. Hükümlünün böyle bir yargıya varma yeteneği ile ilgili karar, en azından bir başka bağımsız hekimce onaylanmalıdır. Beslenmeyi reddetmenin yol açacağı sonuçların hekim tarafından hükümlüye anlatılması gerekir.”
Öte yandan Malta Bildirgesi olarak bilinen dokümanın  21. maddesinde zorla beslemenin insanlık dışı ve aşağılayıcı bir hareket olduğu belirtiliyor. Bu anlamda devletin açlık grevi yapanlara zorla müdahale etmesi söz konusu bile değil.

Yaşamlarını sonlandırmak üzere tek umutlarını oyverenlerin ve dünya kamuoyunun merhametine bırakan bu insanlara destek vermek isteyenler de cezalandırılıyor. Ülkenin dört bir yanında eylemlere destek vermek isteyenlere biber gazıyla ve suyla müdahale ediliyor.
İşin en üzücü tarafı ise 89. yılını kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi partileri, sivil toplum kuruluşları, medyası konuya insani açıdan bakmıyor.
——————————————————–
 Yararlanılan kaynaklar:  Ahmet Taşkın, Türkiye’de ve Dünyada Açlık Grevleri, Ankara, 2006. Vikipedi

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...