31 Eki 2007

Michel Tournier

Foucault’dan Deleuze’e yapısalcılık sonrası düşünce, edebiyatı ve felsefeyi de alabildiğine değiştirmiştir .
Michel Tournier’nin öykü ve romanları herhalde bu nitelendirmeye en uygun ürünler olacaktır.

Yazarın yapıtları Türkçeye Ayrıntı yayınları tarafından kazandırılmıştır :

  • Cuma yada pasifik Arafı
  • Çalı Horozu
  • Altın Damla
  • Kızılağaçlar Kralı
  • Gilles ile Jeanne
  • Anahtarlar ve kilitler
  • Kaynak ve Çalı
  • Meteorlar
  • Kutsal Ruh
  • Veda yemeği


Yazar, masalları, antik ve ‘modern’ mitleri; günümüzün arzu, kimlik ve yersizyurtsuzlaşma gibi sorunlarına değinmek üzere yeniden biçimlendirerek işlemiştir.

Tournier, ilk romanı Cuma ya da Pasifik Arafı ile ün kazandı.

Kitap, Defoe ile başlayan Robinson geleneğinin en parlak örneklerinden biriydi.

Tounier’nin parodik ve zaman zaman rahatsız edici olan yapıtları çağdaş dünya hakkında birer yorum olarak okunabilir; ancak kitapları genellikle mitler ve geleneksel öyküler üzerine kurulmuştur.

Tournier 1924’te Paris’te doğdu. Alman filolojisi okuyan annesi ve babası Sorbonne’da tanışmışlardı. Annesi, her yaz onu kardeşleriyle birlikte Almanya’da çok sevdiği bir pansiyona götürüyordu; böylece o da çok erken yaşlarında Almanca öğrendi.

Birinci Dünya Savaşı’nda yaralanan babası, savaş sonrası öğretmen olmaktan vazgeçti ve telif hakları temsilciliğiyle uğraşmaya başladı. Babanın işi dolayısıyla yazar adları Tounierler’in günlük yaşamında sık sık duyuluyordu; Michel Tournier de küçük yaşlarında Andersen, Selma Lagerlöf, James Oliver Curwood gibi yazarların masallarını okuyarak büyüdü.

İkinci Dünya Savaşı sırasında üniversite lisans eğitimini tamamlayarak felsefe ve hukuk okumak üzere Sorbonne’a girdi. Savaş sonrası Tübinbeg Üniversitesi’ne geçerek orada dört yıl geçirdi; felsefe ve eğitim alanında bir kariyer planlıyordu. Ancak babası gibi o da eğitimciliğin yüksek kademelerine yükselmek için devletin zorunlu kıldığı sınavı geçmeyi başaramadı.

Tournier’in mitsel romanları edebiyat sahnesine mükemmel bir zamanlamayla çıkmıştı. 1960’ların ortalarından itibaren ‘Yeni Roman’ akımı zorlayıcı yazım tarzı, karakter çözümlemelerinden kaçınması, anlatıda açıklık konusundaki yetersizliği, dramatikleştirme yerine betimlemeyi seçmesi nedeniyle okuyucuda bir çeşit bıkkınlık yaratmıştı.

Modern dünyaya sırtını dönen Tournier yeni ve bir bakış açısıyla anlattığı fantezi dünyalarında ve eski hikayelerde yeni bir esin peşine düşmüştü. Yapıtlarında “okunabilir olmanın derinlik yetersizliği” anlamına gelmediğini gösterdi.

“Ölmüş mite alegori denir... Yazarın görevi mitlerin alegoriler haline gelmesini önlemektir.”

Cuma ya da Pasifik Arafı ile Tournier, 1967’de Fransa’da Büyük Roman Ödülü’nü kazandı. Kitapta Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe’su yeniden anlatılıyor; ancak hikayeye büyük bir felsefi derinlik katılıyordu. (Yaklaşık yirmi yıl sonra J.M. Coetzee Defoe’nun klasik romanıyla bir kez daha oynayacak; bu kez, Robinson ve Cuma adayı bir kadınla birlikte paylaşacaklardı.)

Tournier’in çalışmasında ünlü kahraman ıssız adada bir pipo, bir İncil ve modern kimlik sorunuyla başbaşa kalır. Kültürel geçmişini bir yana bırakan ve animalizme yönelen adam, soylu yazma ediminin taşıdığı bir ruhla dünyaya döner.

“Onun için yeni bir hayat başlıyordu –ya da daha doğrusu, adadaki, şimdi utançla andığı ve unutmaya çalıştığı bir horgörü döneminin ardından gerçek hayatının başlangıcıydı.”

Crusoe ‘Esperanza’ adını verdiği adayla mistik bir ilişki kurar. Onu adadan kurtaracak bir gemi ortaya çıktığında, Crusoe geminin tayfalarında yansıyan uygarlığın acımasızlığını reddeder ve adada kalır. Cuma ise Robinson’un dünyasının sunduklarını kabul etmez ve söz konusu gemiyle adadan ayrılır.

Üç yıl sonra,1970’te, Tournier, Fransa’nın en önemli edebiyat armağanı Goncourt Ödülü’nü kazanan ikinci romanı Kızılağaçlar Kralı’nı yayımladı. Fonuna Üçüncü Reich egemenliğindeki Doğu Prusya’yı yerleştirdiği roman, St. Christopher ve Erl Kralı mitlerini birleştirir. Romanda dev bir adam olan Abel Tiffagues, Naziler’e askeri kampa gönderilecek çocukları yakalamada yardım eden korkunç ve masum bir karakterdir. Tiffagues’ın bir takıntısı vardır: Dünya’da her şeyin bir işaret olduğuna inanmaktadır. Romanın sonunda küçük bir Yahudi çocuğa yardım ederken ölür.

1975’te yazarın bir başka kitabı, Jules Verne’in 80 Günde Devrialem’inin modern bir versiyonu olarak okunabilecek, Castor ve Pollux mitinin barok bir tarzda ele alınmasıyla yazılan Meteorlar çıkar.

Yayımlanan dördüncü romanı, Gaspard, Melchior ve Balthazar olur ve bu yapıtında yaygın bir Hristiyan efsanesini, Mesih’in doğumu onuruna Betlehem’de toplanan üç kahin-kralı işler.

Dördüncü kahin Taor bir Rus mitine göre bu efsanevi buluşmaya katılmak için Hindistan’dan yola çıkar; ancak yetişemez; ancak bir grup çocuğu ‘Masumlar Katliamı’ndan kurtarmayı başarır. Hikaye gerçekçi öğeleri fantastik olanlarla birlikte örer ve Fransız Yeni Roman akımının biçimciliğinden ötelere yepyeni bir çığır açar.

Bu romanla birlikte Tournier, edebiyat hayatının doruğuna erişmiştir; birçok değerlendirmede Fransa’nın yaşayan en büyük romancısı olarak anılmaya başlar. 1983’te yayımlanan Gilles ve Jean, Jean d’Arc ve Gilles de Rais’in hikayesine bir geri dönüştür.

Altın Damla’da Tournier, Fransa’nın Kuzey Afrikalı göçmen işçilere karşı takındığı faşizan tutumu karşısına alır.

1985’te çıkan ve Kuzey Afrikalı insanların düştükleri içler acısı duruma eğilen şiirsel romanda olaylar genç bir Berberi olan İdris’in ağzından anlatılır.

Hikaye çölün ortasında, güzel, beyaz bir kadının İdris’in bir fotoğrafını çekmesi ve ona bir kopya göndermeye söz vermesiyle başlar. Çocuk boşu boşuna fotoğrafın kendisine gelmesini bekler ve kadını bulmak üzere Fransa’ya gitmeye karar verir. Paris’te bir yabancının karşılaşabileceği bütün aşağılanmaları tecrübe eder ve resimlerin yüzeysel dünyasıyla yüzleşir. Kendisini serapların labirentinden kurtarabilmek için hat sanatını öğrenmeye başlar.

Harf ruhtur, görüntü maddedir.”

1989 tarihli Medianoche Amoureux adlı kitabı biri uzun olmak üzere birçok öyküden ve kısa fabllardan oluşur. Sessiz Aşıklar adını taşıyan uzun öykü, kadınlar ve erkekler arasındaki psikolojik mücadeleyi inceler:

“Bir ev dalaşı nedir? Kadının zaferidir. Kadının dırdırıyla adamı sessizliğinin dışına taşırmasıdır. Sonra adam bağırır, kudurur, küfürbazdır ve kadın bu sözlü yağmurda şehvetli bir biçimde ıslanmaya teslim olur.”

Kaynak ve Çalı, yeni bir yurt edinmek üzere Kaliforniya’ya gelen 19. yüzyılın İrlandalı yerleşimcilerini anlatır ve Tanrı’nın Musa’yı “vaat edilen topraklar”a sokmayı neden reddettiği sorunu üzerinde yoğunlaşır. Tournier’nin hevesle beklenen bir sonraki romanı San Sebastian hakkındadır.

Tournier, tüm bu yapıtlarından başka, denemeler, kısa hikayeler, düzyazı-şiirler, bir gezi kitabı ve çocuk romanları yazmıştır. 1977’de Le Vent Paraclet başlığını taşıyan bir otobiyografi yayımlamıştır.

“Tournier için yazmak ancak yeniden-yazmak olabilir; yalnızca temel mitleri değil, aynı zamanda bilinçli ve bilinçdışı metinlerarasılığı yeniden yazmak. Cuma’nın çocuklar için yeniden yazılması, yalnızca kendi kurgusal anlatılarını yeniden çalışma arzusunun en açık örneğidir.”

Alıntılar : (Michel Tilby, Contemprary World Writers [Çağdaş Dünya Yazarları], editör: Tracy Chevalier, 1993)
Bu yazının büyük bir bölümü : Kitap Gazetesinde yayınlanmıştır .

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...