13 Şub 2011

Mısır Dönemeci


Nihayet beklenen oldu.

Baskılara dayanamayan “Baas kalıntısı” Hüsni Mubarak, idareyi orduya bıraktığını söyleyerek ülkeyi terk etti.

Nereye gittiği de merak konusu.

Mısır halkından çaldığı 70 Milyar Dolarlık serveti de beraber götürdüğü ileri sürülüyor.

Büyük bir olasılıkla Sudi Arabistan'a ya da Almanya’ya kaçmıştır deniyor.

Mubarak’ın çöküşü Mısır’da zulmün sonu ve demokrasinin başlangıcı mı acaba?

Tahrir meydanında toplanan milyonların özlemini çektiği bireysel özgürlükler ve demokrasi gelebilecek mi?

Bölgede krallıklar ve diktatörlükler kurup halkın ezilmesine ve işkence görmesine göz yuman süper güçlerin sorumluluk taşımaya niyeti yok.

Mubarak gitti ama,Mısır'da "De facto" askeri dikta iktidarda.

Batı basını yorum üzerine yorum üretiyor: Esas konu, şimdi ne olacak?

Mısır'da tüm direniş organizasyonunun "Müslüman Kardeşler" tarafından yapıldığı söyleniyor.

Bu doğru olabilir mi? Kaç parti var? Kaç akım var bilimiyor.

Hasan El Benna'nın kurduğu örgüt İhvan –ı Müslimin, amacını şöyle belirliyordu:

"Allah gayemiz, Peygamber aleyhisselam önderimiz, Kur'an yasamız, Cihad yolumuz, Allah yolunda ölüm en büyük hedefimiz"

1929 yılından bu yana Mısır'da ve Orta Doğu’da çok şey değişti. Müslüman Kardeşler örgütü de değişti. Benna'nın ılımlı görüşlerinin ardından liderliğe gelen Seyid Kutup döneminde giderek sertleşen ve radikalleşen bir örgüt ortaya çıkıyordu. Zaten Seyid Kutup’un Hür Subaylar hareketinin sekreterliğini yaptığı da biliniyor. Sonrası hüsran ve ihanet....

Bugün Mısır'da ve diğer Orta doğu ülkelerinde Müslüman Kardeşler felsefesinden türeyen, ancak metotları birbirinden oldukça farklı, çeşitli isimler altında birçok örgüt var. Mısır’da, resmi rakamlara göre 40’tan fazlası radikal olmak üzere toplam 72 İslamcı örgütün faaliyet gösterdiği, radikal olarak nitelendirilenlerin tamamının geleneksel çizgiyi izleyen Müslüman Kardeşler içerisinden çıktığı belirtilmektedir.

Bu bilgilerin ne kadar sağlıklı olduğu da tartışmalıdır.

Müslüman Kardeşler’in Seyid Kutub liderliğinde 1950 lerde Hür Subaylar hareketi içinde yer aldığı fakat Nasır döneminde tutuklamalarla ve işkencelerle ciddi ölçüde zayıflatıldığı, daha sonra Sadat ve Mubarak dönemlerinde tüm lider kadrosunun yok edildiği biliniyor. Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, Irak, Fas, Cezayir, Libya ve Sudan gibi ülkelerde de örgütlenen İhvan-ı Müslimin, mevcut rejimi tehdit etme kapasitesini her dönemde yüksek tutmaya çalışmıştır. Bu ülkeden ülkeye farklılık göstermiş, bu nedenle rejimlerin de Müslüman Kardeşler’e yönelik tutumlarında dönemsel olarak inişli çıkışlı bir seyir izlenmiştir.

En büyük baskıyı Mısır'da gören örgüt, aradan geçen yıllar boyunca siyaseti itidalli yapmaya azami dikkati göstermiştir.

Bölgede çıkarlarını korumayı ana hedefinde tutan süper güçlerin yıllar içinde "dengesizlik unsuru" olarak gördükleri siyasi hareketler arasında liste başı olan Ihvan-ı Müslimin hareketinin bugün gerçek gücünü bilmiyoruz. Bunu hiç kimsenin de tahmin edemeyeceği çok açık.

1975-80 doğumlu gençlerin doldurduğu Tahrir Meydanı'nda hangi siyasi gücün hakim olduğunu söylemek de çok zor.

Ihvan-ı Müslimin'in Tahrir Meydanı hareketine sahip çıkmak için gayret gösterdiği de pek söylenemez.

İlk "özgür" seçimlerin yapılabilmesi ne gibi koşullara bağlı?

Her şeyden önce orduya ve orduya komuta eden güçlerin amaçlarına bağlı olarak gelişecek olan siyasi olayların nasıl bir yön alacağını bilmiyoruz.

ABD’nin İngiltere’nin Mısır stratejisinde hemfikir olmadıkları da biliniyor.

Anlaşmazlık konusu ise İsrail.

Şimdi Mısır’a bir “model” aranıyor gibi gösteriliyor. Bazı medya organlarında bu model konusu işleniyor uzun bir süredir. Türkiye ve AKP modeli ise özellikle Türkiye medyasında işlenen bir konu. Düz mantık kuruluyor...

"Of countries in the region, only Turkey has managed to incorporate currents of political Islam into a system that has so far proven viable, but its bold experiment remains unfinished." The New York Times

The NewYork Times yorumuna göre, Türkiye'de İslam dininin mevcut siyasi sisteme entegrasyonu şimdiye kadar bir sorun çıkarmadı, ama henüz tamamlanmadı.

Bunu nasıl anlamalıyız acaba?

“Orta Doğu ülkelerinde “laik” Baas modeli iflas ettiğine göre laiklik konusunda israr etmenin anlamı yoktur.” Gibi yorumları da görüyoruz.

Son olarak şunu söylemek gerekir:

“Mısır dönemeci”tüm ortadoğuyu ilgilendirmektedir. O dönemeçte bireysel hak ve özgürlükler anlamında ister “Baas modeli” olsun ister “İslam modeli ” olsun dikta tipi idarelerin artık tarihe karıştığı bir gerçektir. Mısır’da özgürlükleri kısıtlayan hiç bir idare ayakta kalamayacaktır.

Mısır halkı bu çok pahalıya mal olan kıymetli hakkı kolay kolay geriye vermeyecektir.

Bunu en yakından takip eden bir ülke olarak Türkiye’deki AKP iktidarı AB uyum sürecinde başlattığı reformlara hız verecektir.

AKP kurmayları, Haziran seçimlerinden başarıyla çıkmaları için, en önemli faktörün “Türban” sorunu değil, bireysel özgürlüklerin ve ülkedeki gelir dağılımının sorunlarının çözülmesinden geçtiğini anlamalıdırlar.

Mısır dönemeci, her iktidara bu mesajı göndermiştir.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...