13 Tem 2008

Babil , Asur ve Anadolu Toprakları


"CREDO QUIA ABSURDUM EST!"
( Zırva olduğunu biliyorum, ama inanmak istiyorum)

Tevratta "Daniel Peygamber " bölümünde ayrıntılı olarak Babil kentinden sözedilmektedir.

Heredot kayıtlarında da aynı yönde bir açıklama yer alır.

Babil Fırat nehrinin her iki yakasında kurulmuş büyük bir alanı kapladığı söylenir.Heredota göre Babil, kenti çevreleyen büyük duvarları ve bu duvarların üzerinde yer alan kuleleri ile ünlü idi.

Bu duvarın kalınlığı 20 metreydi.Duvarların üzerinde yeralan kuleler ise 250 adetti.

Kenti çevreleyen duvarların dört bir yanında toplam 25 Bronz kapı vardı.

Babil kelimesi Tevratta geçen ibranice bir kelime olan "Babel"den türetilmiştir. karmaşa anlamındadır.

Babil Nemrut tarafından Babil kulesi çivarına kurulmuş olarak kayıtlarda da vardır.Arkeologlara göre ise kent Sümer adını verdikleri ve Kutsal kiaplarda "Sennaar" yada "Şinar" diye geçen topraklardır.

Fırat - Dicle nehirleri arasındaki alan yazılı tarihte Akad - Sümer devleti olarak bilinmektedir.

Kısaca bu alana Mezopotamya denilmekte. Sümer topraklarıdaha güneyde yer almakta idi.

Sümerlerin moğol boylarından olduğu ve ortaasyadan göçlerle bu bölgelere geldiği varsayılmaktadır. Sümerlerin kimliği hâlâ tartışmalıdır. Hint-Avrupalı olmadıkları gibi, Sami de değillerdir.

Son dönemlerde onların Türklerle akrabalığını kanıtlanmak için bir dizi çaba sarf edilmişse de, yapılanlar oldukça amatör kalmaktadır.

Çünkü bu bağlantıyı kuracak elimizde hiçbir sağlam kanıt bulunmamaktadır. Nitekim Türkçe yazılı kaynakların ortaya çıktığı miladi VIII. Yüzyıl ile Son Sümer yazıtlarının kayıtlı olduğu M.Ö. 2200 tarihi arasındaki 3000 yıllık boşluğu dolduracak en ufak bir dil verisine rastlanılmamaktadır.

Her ne kadar Türkçe ile Sümerce arasında bazı ortak kelimeler bulunsa da, o kadar benzerlik Sümerce ile diğer diller arasında da mevcuttur.

Sümerlerden sonra Sami kökenli Akkad’lar bölgeye egemen olmuş, onları Babilliler ve Asurîler izlemiştir. Bu arada bölge sık sık Lulube, Kuti, Med gibi göçlerin de saldırısına uğramıştır. Her üç kavimin de etnik terkibi meçhuldür.

Kuzeye yerleşen ve Kuzeyi işgal eden Akadlar ise sami boylarından olup hazar bölgesinden geldikleri sanılmaktadır. O yıllarda Dicle ve Fırathiçbir yerde birleşmeden basra körfezine dökülürlerdi. Bugün iki nehrin birleşti büyük bir havza oluşmuştur. Bu alanda yapılan çalışmalarda çoksayıda arkeolojik buluntuya rastlanmıştır.


Sami ırkından olan Babilliler, M.Ö.2050'ye doğru Babil ("Tanrının kapısı") kentine yerleşip, daha sonra Kaidelileri ve Sümerlerin dışındaki yerli halk ile Sami karışımından oluşan Asurluları egemenlikleri altına aldılar.

Çok geçmeden, birbirinden güçlü hükümdarlarıyla, Babil'i bölgenin siyaset ve din merkezi haline getirdiler.

Tevrat’taki Yeşaya, Yeremya, Hezekiel ve Yeremya Kehanetleri de bu dönemden söz eder :

M.Ö. 586 yılında Babil hükümdarı Buhtunnasr Kudüs’ü yakıp yıkmış, buradaki Samariya Yahudi Krallığına son vermiş ve bütün Yahudileri Babil’e sürgün etmiştir. Yahudi “büyük sürgünü”nün hikâyesi böyle başlamıştır.

Bugünkü Irak bölgesi babil krallığının bir bölümünü kapsamaktadır.

Bölgeye dağılan Yahudi kabilelerinin önemli bir bölümü Anadolu ,İran , kafkaslar ve Hazar bölgelerine dağılmıştır.

Pers Kralı Darius Yahudi kabilelerden bir ordu kurmuştur. " Pers " kelimesinin buradan kaynaklandığı söylenmektedir.

Bugünkü İran, Irak ve Anadolu bölgelerinde yaşayan toplulukların etnik ve dini aidiyetlerinin gerçek kaynaklarını araştırmak ve doğruları bulmak hiç de kolay bir şey değildir.

Hiç şüphesiz din kitaplarında yer aldığı kadarıyla o dönemin tarihi ve toplulukların konuştuğu dil anlamında büyük bir karmaşa vardır.

Bu karmaşanın "Babil Krallığı " ile başladığı ve birbiri içine "senkretize" olan "din" ve "dil" birliği olan toplulukların izini sürmek daha da güçleşmiştir.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...