21 May 2010

Adalet


İlk filozoflardan kabul edilen Aristo acaba dünyayı açıklamak ve değiştirmek için mi adalet üzerinde düşünmeye başlamıştı?


Devlet fikrinin olgunlaştığı, şehir devletlerinin giderek daha yaygın bir coğrafyaya hükmetme yeteneğine sahip kırallar ve bürokratlar tarafından oluşturulduğu dönemde insanların beklentisi nasıldı?


Dengeleyici adalet mi, yoksa dağıtıcı bir adalet anlayışı mı daha iyiydi?

Tanrılar tarafından krallık yetkileriyle donatıldığı sanılan insanların adalet dağıtma ihtiyacı, üretim ilişkilerinin ve artık bir sürü olmaktan çıkmaya başlayan ilk insanların talepleri doğrultusunda gelişecekti.


Bu gelişim tam olarak kaç yıl aldı, söylemek zor. İlkelden arkaik kültüre geçen insan aynı aşamayı adalet konusunda hala başarabilmiş değildir.


Adalet kavramı çok soyut bir kavram. Batı kültüründe Zeus’un kızı Thamis ile sembolleştirilen adalet kavramı toplumların üretim ilişkilerine ve gelişimine paralel olarak daha da çetrefil bir hale geliyor.


Bayan Justitia gözleri bağlı Thamis, bir elinde kılıç diğerinde bir terazi tutuyor. Adalet dağıtıyor..Zeus adına , kıral adına: daha doğrusu şehir iktidarı adına.


Grek uygarlığı, ”Honeste Viere” (Dürüst Yaşa) prensibini uygularken, şehir krallıklarını bir imparatorluğa dönüştüren Roma, “Qui vis pacem,cole justitiam” (Huzur isteyen adaleti çağırsın)prensibini yaygınlaştıracaktı.


Ortadoğu aslında adalet kavramıyla çok daha önceleri tanışıyor. Hamurabi kanunları Sümer-Akad uygarlığının tabletlere yazılan ilk kanunları olarak bu coğrafyada, bireylerin devletle ve birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler.


Bu anlamda bir ilk olarak kabul edilebilir.


Adaletin ahlakla ilişkilendirilmesi ise İslam diniyle yaygınlaşır.


Arapça “Adl” kökünden türediği söyleniyor. Tanık olmadan hüküm olmaz,adalet tescil etmez prensibine göre biraz da dini bir ütopya üzerine kuruludur.

Kutsal zamana göre ayarlanmış bir doğruluk ve dürüstlük ahlakı. Ama, gerçek dünyayla ve bireyle çok da barışık değil. Daha çok cezalandıran, şiddet kullanarak toplumda kıralın iktidarını sürdürmesini sağlayan bir enstrüman olur.


İslamda adalet kavramı, ahlakla içiçe gelişir. İslam uygarlığı, devletin kontrolünü elinde tutan halifelerin adalet dağıtmasıyla yaygınlaşır. Hz. Ömer’in adaletinden çok söz edilir. Ortadoğuda halife tanrı adına karar verir. Kararları tartışılamaz. Halifeye karşı çıkma tanrıya karşı çıkmayla eş tutulur.


Halife ve onun vekilleri olan kadılar, geniş topraklarda kullara tanrı ve kral adına adalet dağıtırlar.


Bu arada giderek çeşitli baskılar sonucu ve politik eğilimlerin önlenemez sonucu adalet anlayışını ilkel bir biçimde uygulayan kadılar yeni icatlar çıkarırlar. Yazılı olmayan kurallar yani nefaset. Nefaset adı verilen yorumlamalar rüşvet ve diğer yozlaşmaları beraberinde getirir. Yazılı kanunların olmayışı adalet tekellerinin oluşmasına neden olur.


“Nemo plus juris”, (kimse sahip olmadığı bir bir hakkı devredemez) prensibini uygulayan Roma sonrasında, Osmanlı adalet sistemi gücü elinde tutan kadılar marifetiyle cezalandırma konusunda herkesi geride bırakacak, padişahın yani halifenin mutlak gücünü elinde tutmasına endeksli devlet şiddet tekelini kurumsallaştıracaktır.

Kimileyin en ağır cezalandırma yolunu seçen kadılar, siyasal rakiplerini ortadan kaldırmayı da görev sayarlar. 1400 ‘lü yıllarda yaşayan Molla Lûlfi kadılar kurulu tarafından düzme tanıklar bulunarak ,Sultan Ahmet Meydanı’nda idam edilir.

Tanık olmadan ceza ve hüküm de olmuyor ama yalan yere tanıklık edenleri engelleyen bir yazılı metin de yok. Her şey kadının iki dudağı arasında.. Başbakanlarının (vezir) bir emirle kellesini uçurtan ikdidar tüm mülkün sahibidir ve zenginliğini halkla paylaşmaz.


Halk yeniden ilkel bir sürü olmuştur. Din adamları ve kadılar da bu sürüyü güden çobanlar. Padişahın “Kul” u olarak “biat” etmeye zorlanan “insan” özgür değildir.


Özgürlük olmayınca adalet de olmayacağı için Osmanlı tebası yüzyıllar içinde adaletsizliğe alışır, kabullenir..


Bu alışkanlıklar daha sonra cumhuriyet döneminde medeni hukuk (Batı Kanunları) uygulanmasına karşın devam eder.


Cumhuriyet döneminde kurulan bir dizi askeri mahkeme örneğin İstiklal Mahkemeleri ‘nin meşruiyeti ve adaleti dağıtım biçimi derin tartışmalara sebep olmaktadır.


Devletin yani iktidarın mutlak hakimiyetini sağlayan kanunları uygulayan bürokrasi, insaların özgürlük şarkılarını duymazdan gelir. Aksine şiddet uygular. Devletin üniformasını giyen asker sivil her bürokrat adaleti kendi ellerine alıp “Kadı” rolünü oynamak ister.


Cumhuriyet döneminde adaletin ne şekilde dağıtıldığı da ayrı bir araştırma konusu olabilir..1960 askeri darbesinde kurulan askeri mahkeme başbakanı idam etmeye kadar gider. Daha sonraki yıllarda askeri ve sivil mahkemelerin sosyalist eğilimli gruplara uyguladığı şiddet Osmanlı dönemindekileri aratmayacak kapsamdadır.

Hürriyetin olmadığı yerde adaletin olmayacağı tezi ne kadar doğrudur ki ?


Bugün adaletin dağıtımında adil davrandıkları tartışılan Yüksek Hakimler Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay gibi kurumların toplumdaki yaptırım gücü de tartışılmaktadır.


Aslında toplumun en önemli konusu olan “adalet ” yeterince tartışılmış değildir.


Halkın adaleti tartışmasını değil, hakkında verilen hükme uymasını bekleyen bir anlayışın hakim olduğu devlet bürokrasisi malesef AB normlarına erişmek için daha çok mesafe katetmek zorundadır..
Bu konuda en bariz örnek maden ocaklarında ve askeri karakollarda devletin ihmali sonucu ölen insanların yakınlarının haklarının aranmasının olanaksız olduğu bir ülkede adaletin hangi ölçüsünden söz edilebilir?
Yakınları hir hiç uğruna yerin altında kalıp feci bir şekilde ölen insanlar seslerini çıkaramıyor. Yerinde inceleme yapmak üzere gelen siyasi liderlerin olayın sorumluluğunu madur olanlara yükleme gayretleri de anlaşılır gibi değildir.
Son olarak doğru haber verme yükümlülüğünde ve sorumluluğunda olan medyanın bu ihmali bir doğal afet gibi gösterme eğilimi hangi adalet anlayışıyla bağdaşabilir ki ?
"CONSENSUS FACIT LEGEM"

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...