23 Kas 2007

Şah İsmail ve Anadolunun tarihi



İSMAİL Reha Çamuroğlu, Everest Yayınları, 2005,

Bir garip sarmaldır Anadolu tarihi. İç içe girmiş çok sayıda tarihi barındırır.

Dalınca geçmişin tozlu sayfaları arasına, hangi yönden baktığınıza bağlıdır hangi tarihi okuyacağınız. Anadolu'nun batısından doğusuna doğru bakarsanız, ağırlıklı olarak Osmanlı'nın tarihidir bu.

Doğudan batıya doğru bakarsanız, Selçukluların, Akkoyunluların, Safevilerin tarihidir okuyacağınız. Aslında aynı tarihtir bu. Aynı dili konuşanların, Anadolu toprakları üzerinde egemenlik kurmak, egemenliklerini Anadolu'yu birleştirerek pekiştirmek isteyen, çoğu birbiriyle hısım ya da akraba boyların ve beylerin tarihidir.

Olaylar, tarihler, yapılan hamleler değişmez hiç. Değişen tek şey ayrıntılardır. Baktığınız yön, amaçları ve sonuçları değiştiremez ama ayrıntıları öyle değiştirir ki, farklı, yepyeni bir tarih okuyormuşsunuz gibi gelir size.

İsmail, Anadolu tarihini doğudan batıya bakarak romanlaştıran bir kitap.

Erdebil'deki Alevi tarikatının piri Haydar, Uzun Hasan'la Trabzon Rum İmparatoru Kalo İoannes'in kızı Despina'dan olma Marta ile evlidir.

Bu, "birden fazla hükümdarlığın bir tarikatla evliliği"dir aslında .

1487 Temmuz'unun on yedinci günü bu çiftin ikinci bebeği doğar. Tekkenin piri Haydar, yani Marta'nın kocası,oğlunun adını İsmail koyar.

Kimdir bu İsmail? Batıdan doğuya bakarak yazılmış tarihin, tahtını savaş meydanında bırakarak kaçan Şah İsmail'idir.

Batıdan bakan tarih için, bozguna uğratılıp hükümranlığı elinden alınan bir düşmandır İsmail. Doğudan bakan tarih içinse, Anadolu birliğini kurmaya çalışan Türk hükümdarlarından biridir.

Reha Çamuroğlu işte bunu anlatıyor İsmail romanında.

Anadolu tarihinin pek az ele alınmış bir 'karşı ayna'sı tutuluyor yüzümüze. Elbette, her iktidar savaşında bir kazanan, bir de yitiren taraf olacaktır.

Resmi tarihte, nedense hep kazanan tarafın, yani Osmanlının gözünden anlatılır tarihsel olaylar.

Çamuroğlu, bu geleneği yıkıp yitiren tarafın öyküsünü anlatıyor bize, kazanan tarafa çamur sıçratmamaya özen göstererek ama. Yansız bir tarihçinin gözlemleriyle, yitiren tarafın erdemlerini de açıklayarak. Bir anlamda, Leonardo'nun sağdan sola yazısı gibi.

Tarihin değişken yorumlarının olabileceğini dolaylı bir biçimde dile getiriyor. Bir tarafın düşmanı, öteki tarafın kahramanı değil midir her savaşta. Ya bu 'kahraman/düşmanlar' aynı amaç için savaşıyorlarsa? Aynı dili konuşup aynı dine inanıyorlarsa? Bu durumda bir yığın soru üşüşüyor kişinin kafasına. Anadolu birliğine değişik bir açıdan bakmanın tadını yaşadım Çamuroğlu'nun romanını okurken.

Kâfir'in gözlemleri Çamuroğlu'nun bir başka romanıysa, yeniçerilerin ortadan kalkışının öyküsünü anlatıyor bize. Son Yeniçeri, Osmanlıyı zaferden zafere taşımış ama çeşitli nedenlerle yıpratılıp devletle karşı karşıya gelmek zorunda kalmış, kendine özgü köklü bir geleneğe sahip bir askeri ocağın son yıllarını çarpıcı bir biçimde anlatıyor.

Kitabın en ilginç yanlarından biri, olayların bir savaşta esir alınıp sonradan Müslüman ve Osmanlı olan bir 'kâfir'in gözlemleriyle anlatılmış olması;

Osmanlıyı üç kıtada hükümran kılmayı başaran 'devşirme' olgusunu çok çarpıcı bir biçimde, bir roman dokusu içinde anlatması. Kâfiri esir alan yeniçerinin, birkaç yıl sonra on kızıyla evlendirmekte herhangi bir sakınca görmeyişi, imparatorluk ahlakının tipik bir örneği.

Çamuroğlu, bu iki romanıyla Anadolu tarihine, doğudan ve batıdan iki ayna tutuyor. Roman olarak, kusursuz birer yapı içinde. Romanlardaki tarihsel gerçekleri, doğruları, yanlışları tarihçiler tartışsın, bir okuyucu olarak benim damağımda iki güzel roman okumuş olmanın, tarihe çok değişik bir gözle bakmış olmanın tadı var...

Anadolu tarihinin bir bölümüne, değişik bir gözle bakmak isteyen herkese öneririm Çamuroğlu'nun bu iki kitabını. Keşke başka yazarlarımız da bu alana el atsa...

Bilgin Adalı ,2005

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...