30 Kas 2007

Dante ve Kafka


Dante, kraliyet piskoposu Can Grande della Scala’ya 1316 yılında yazdığı bir mektupta, her metnin en az iki ayrı okuması olduğunu yazar:

"Bir anlamı harflerden ediniriz. Diğer anlam harflerin neyin yerine kullanıldıklarındadır. Yani bir sözlük anlamı, bir de alegorik ya da mistik olan anlam vardır."

Dante daha da ileri giderek, alegorik anlamın da üç farklı okumayı içerdiğini söyler.
Örnek olarak da İncil’den şu alıntıyı yapar:


"İsrail Mısır’dan, Yakup’un evi de yabancıların arasından çıkıp geldiğinde, Yahuda bir sığınaktı ve İsrail onun ülkesi."

Dante şöyle diyor:

"Yalnızca sözlük anlamına bakarsak, önümüze konan şey, Musa’nın zamanında İsrail kavminin Mısır’dan kaçışının anlatılmasıdır."

Alegorik olarak ele alırsak İsa tarafından sağlanan kurtuluş kastediliyor.
Analojik olarak (benzerliklerden / çağrışımlardan yola çıkıldığında) ruhun üzüntü ve zavallılığından kurtulup, mutluluğa kavuştuğunu okuruz.


Dinsel açıdan okursak kutsal ruhun, bu yozlaşmanın köleliğinden kurtulup, sonsuza dek sürecek özgürlüğüne kavuşmasını anlatıyor.

Ama tüm bu mistik anlamlar değişik adlar alsa bile, tarihsel ve sözlük anlamlarından farklı oldukları için genelde alegorik adı altında toplanabilirler.

" Tümü olası okumalardır. Kimi okurlar bir ya da iki tanesini yanlış bulabilirler. Örneğin bölümün yer aldığı bağlamı bilmiyorlarsa, "tarihsel" bir okumaya pek güvenmeyeceklerdir. İsa’ya yapılan göndermeyi çağaşımsal [anakronik] bularak "alegorik" bir okumaya karşı çıkabilirler.

"Analojik" (analojiye dayalı) okumalar ya da "anagojik" (İncil’in batini yorumlarına dayalı) okumalar fazla abartılı gelebilir.

"Sözlük anlamına dayalı" okuma bile kuşku uyandırabilir.

"Çıkmak" ne anlama gelmektedir? Ya da "ev"? Ya da "ülkesi"? Görülüyor ki, yüzeysel bir okumada bile okur yapıtın doğuşu konusunda bilgiye, tarihsel arkaplana, gerektirdiği özel sözcük dağarcığına ve o en gizemli şeye, Aquino’lu Aziz Tommaso’nun quem auctor intendit dediği yazarın amacına gereksinim duymaktadır.

Yine de, yapıt ile okur aynı dili paylaştıkları sürece, her okur her metinden -bu metin ister dada, ister yıldız falı, hermetik şiir, bilgisayar el kitabı, siyasi propaganda olsun- bir anlam çıkarabilir.
Ortaçağın ilk dönem bilim adamları ise değişik din kitaplarının sayfaları arasında israrla yaptıkları okumalarında tek bir sesin yankılarını arayıp durdular: Tanrının logos’unu.


1782 yılında, Dante’nin ölümünün üstünden dört buçuk yüzyıl geçtikten sonra, İmparator II. Joseph, Kutsal Roma İmparatorluğu’nda Yahudiler ile Yahudi olmayanlar arasındaki engelleri kaldıran bir bildiriyi, Toleranzpatent’i yayımladı.

Amacı Yahudilerin de Hıristiyan nüfusa katılıp, asimile olmalarıydı.

Yeni yasaya göre ,Yahudilerin de Alman adları ve soyadları almaları gerekiyordu. Tüm resmi yazışmalarda Almanca kullanacaklar, (o güne değin sorumlu tutulmadıkları) askerlik görevi yapacaklar ve seküler Alman okullarına gideceklerdi.

Bir yüzyıl kadar sonra, 1889 yılının 15 Eylül’ünde altı yaşındaki Yahudi asıllı Franz Kafka, ailenin aşçısı tarafından et pazarındaki Deutsche Volks-und Bürgenschule adlı okula götürüldü. Eğitimine, Çek milliyetçiliği ortamında, Yahudiler tarafından işletilen ve öğretim dili Almanca olan bir kurumda, çoktan ölmüş bir Habsburg imparatorunun istekleri doğrultusunda başlayacaktı.Onun yaşamının yanılsaması belki de orada başlamıştı.


Daha sonra 1904 yılında Kafka arkadaşına yazdığı mektupta şunları söyleyecekti:

"Bizi ısıran ve bizi zehirleyen kitapları okumalıyız. Okuduğumuz kitap kafamıza balyoz indirilmiş gibi bizi uyandırmıyor ise, neden okuma zahmetine girelim ki? Senin dediğin gibi, bizi mutlu kılsın diye mi? Aman Tanrım, hiç kitap olmasaydı da o denli mutlu olurduk. Kendimizi azıcık sıkarsak bizi mutlu edecek kitapları biz de yazabiliriz. Bize gerekli olan, en acı verecek talihsizlik gibi bize vuran kitaplar. Kendimizden çok sevdiğimiz birinin ölümü gibi vuran, insanlardan uzaklara, ormanlara sürgün edilmişiz duygusu veren, intihar gibi kitaplar. Kitap, içimizdeki donmuş denize inen balta gibi olmalı. Ben buna inanıyorum. "

F.Kafka (O.Polak mektupları 1904)

OKUMANIN TARİHİ:Alberto Manguel :Çev: Fisun ELİOĞLUYapı Kredi Yayınları

Sokrates, okuma ile okurun yalnızca bildiklerini canlandırabileceğini söylüyordu: Bilgi ölü harfler aracılığı ile edinilemezdi.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...