17 Oca 2008

Türban konusu neden bu kadar önemli ?

Medeniyetler arasındaki çelişkilerin ve karşıtlıkların bir hoşgörü atmosferine taşınarak, ülkeler arasında diyalog kurulması amacıyla gidilen İspanya'da sayın başbakanın verdiği bir demeç gündemleri yeniden aynı konuya taşıdı.

"Türban konusunu çözeceğiz" demiş sayın başbakanımız. Kime söylemiş, nasıl söylemiş çok iyi anlaşılmıyor. O toplantının önemi ya da konuşulan konular, atılan imzalar var mı, onu da henüz bilmiyoruz.

Neden? Başbakanımız bu demeci orada İspanya'da verdi ve türbana hassas çevreleri bu kadar germe ihtiyacı duydu? Bunu bilerek ve planlayarak mı yaptı?

Yoksa türbana hassas bazı çevreler bu demeci ayıklayarak özel olarak rahatsızlık çıksın diye mi gündeme taşıdı?

Bu sorunun cevabını vermek kolay değil. Muhalefet parti başkanları demeçlerini alışıldık üsluplarıyla verirken bir şeyi unutmayalım. Türban konusu öyle çok yeni ve tartışılmamış bir konu değil.

İmam Hatip Okulları

Türban konusu yirmi beş senelik mazisi olan bir konu ama esas imam hatip okullarıyla bağlantısı var.İmam hatip okullarında okuyan kız öğrencilerin kıyafetleri de en az üniversitelerdeki kızların kıyafetleri kadar önemli.
Cumhuriyetin ilanı ve "Tevhid-i tedrisat kanunu" ile kapatılan tekkeler ve medreseler zaman içerisinde imam hatip okulları olarak geriye dönmeye çalışmış, ne kadar başarılı olduğu tartışılır bugünkü konumunu almıştır.

Oy alma amacıyla sağ partilerin yanısıra sosyal demokrat partiler de yeni imam hatip okulları açmaktan geri kalmamışlardır.. Geçer güncel politika parti tanımaksızın hep din üzerinden yapılagelmiştir.

İktidar partileri kimi zaman, İmam hatip konusunda asker-siyaset dengesine göre değişik ve esnek bir strateji izlemiştir..

Özellikle 12 Eylül sonrasında Kenan Evren'in de teşvik etmesiyle imam hatip okullarındaki artış, 28 Şubat döneminde aniden kesilmiştir.

Daha sonra iktidara gelişi ile Avrupa Birliği çerçevesinde bir politika izleyen AKP, üniversitelere girişte İmam hatip liselerinin önünü açan bir yasayı gündeme getirmiştir.. Bugün başbakanımız dahil olmak üzere bir çok belediye başkanı, milletvekili, bakan imam hatip lisesi çıkışlıdır.
Laiklik ilkesinin çerçevesinde olduğu su götürür bir sonuç ortaya çıkmış, din adamı yetiştirmek üzere kurulmuş olan okullardan politikacı, idareci devlet kadroları çıkmıştır. Birinci önemli nokta budur.

Çok partili hayata geçilmesiyle birlikte partilerde oy kaygısı başladı. İslami kesime yakın durmak isteyenparti liderleri, imam hatip liseleri konusunda yumuşamaya başladılar. 1948 de CHP, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından imam, hatip, vaiz ve yüksek din okulları açılması için Meclis'e kanun teklifi verdi. Teklif sonucu imam hatip okulları açılmadı ancak 10 ay süreli imam hatip kursları açıldı.

1949 yılında dönemin iktidar partisi CHP, Ankara ve İstanbul'da iki tane imam hatip kursu açtı. Bir süre sonra kurs sayısı sekize çıkartıldı.

Din derslerinin eğitim-öğretim müfredatına konulması da bu döneme rastlar. Okulların dördüncü ve beşinci sınıflarında seçmeli olarak okutulmak üzere din eğitimi başladı. CHP'nin önerisi ile Ankara Üniversitesi bünyesinde ilk ilahiyat fakültesi açıldı.

1950 de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinin ardından mevcut imam hatip kurslarının yetersiz olduğuna kanaat getirip imam hatip okullarının açılmasını kararlaştırdı. Adana, Ankara, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Kahramanmaraş'ta ilk imam hatip okulları açıldı. 1958 yılında bu okulların sayısı 26'ya, 1969'da 71'e, 1997'de ise 600'e ulaştı.

1951-1959 yıllarında Demokrat Parti lideri Adnan Menderes, 19 adet imam hatip okulu açtı. 1951 yılında imam hatip okullarının dört yıllık ortaokul ve üç yıllık lise bölümü olmak üzere yedi
yıllık bir dönemi kapsaması kararlaştırıldı.
1962-1963 yıllarında İsmet İnönü döneminde yedi adet imam hatip okulu açıldı.
1965-1971 Süleyman Demirel döneminde 46 adet imam hatip okulu açıldı.
1973-74- öğretim yılında CHP-MSP koalisyonu, imam hatip okullarının orta kısımlarını yeniden açtı ve imam hatip liselerine bütün üniversitelere giriş imkanı verdi.
1974 yılında 33 tane imam hatip okulu açıldı.
1974-1975 Bülent Ecevit, 29 adet imam hatip okulu açtı.
1975-1978 Süleyman Demirel, 233 adet imam hatip açtı.
1976 Kız öğrenciler de imam hatip okullarına alınmaya başlandı.
1978-1979 Bülent Ecevit, dört tane imam hatip açılmasını kararlaştırdı.

Başörtüsü'nün türban a dönüşümü

1980 Kenan Evren döneminde ise YÖK, 20 Aralık 1980 tarihli genelge ile üniversitelerde başörtüsünü tamamen yasaklar. Eğitim kurumlarında merkezi denetim sağlamak amacıyla kurulan Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK)'nun başkanlığını yapan Prof. İhsan Doğramacı,'nın, gerilimi düşürmek, ve başörtülü kız öğrencilerin okullarına devamını sağlamak amacıyla ara bir çözüm olarak "türban"ı teklif ettiği ve türbanın mucidinin o olduğu söylenir.

Turgut Özal, iktidarı yasağa karşı çeşitli girişimlerde bulunur ve 1984 yılında YÖK'ten türbana izin çıkar. Aynı yıl türban yüzünden okuldan uzaklaştırılan bir kız öğrencinin itirazını reddeden Danıştay'ın kararı, tartışmaları alevlendirir.

YÖK, Danıştay kararına da uyarak 1987 yılında türbanı tekrar yasaklar. Turgut Özal iktidarı konunun peşini bırakmaz: 1987 genel seçiminden hemen sonra Meclis'te, türbanı serbest bırakmak için yasa tasarısı hazırlığı başlatır. Turgut Özal ve Avni Akyol, YÖK Başkanı İhsan Doğramacı ve Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le konuşup mutabık kaldıktan sonra YÖK Disiplin Yönetmeliği'nde değişiklik yapılır ve türbana özgürlük sağlayan yeni yasa Aralık 1988'de Meclis'ten geçirilir.

Evren yasayı veto etmez, önce imzalar, sonra da Anayasa Mahkemesi'ne götürür. Mahkeme 26 Mart 1989 yerel seçimlerinden hemen önce türban yasasını iptal eder. Bunun üzerine İstanbul başta olmak üzere ülkenin pekçok şehrinde geniş katılımlı protesto mitingleri düzenlenir.

Türban Yargılanıyor

ANAP mahkemenin iptal gerekçesini dikkate alarak 25 Ekim 1990'da yükseköğretim kurumlarında başörtüye serbesti getiren üçüncü kanunu çıkarır. Bu defa SHP iptal talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurur, talep reddedilir. 2547'nin ek 17. maddesi uyarınca üniversitelerde her türlü kılık ve kıyafet 1997 yılına kadar serbest olur.. 1997 yılından bugüne kadar geçen süre içinde türban konusu hiç bir vakit gündemden düşmemiştir. Israrla bu konunun üzerine gidilmiştir.

Bu konunun gündemde tutulmasının belirli siyasi nedenleri vardır. Bireysel özgürlükler anlamında bir argümanla siyasi partiler tarafından siyasallaştırılan konunun çözümü, siyasi iktidarın özgürlükler konusunda samimi olduğunu ispat etmesinden geçmektedir. Eğer konu bireysel özgürlükler ise, türban da bu şemsiyenin altında yer alan küçük bir konu ise, diğer konulara da aynı önemin verilmesi gerekmez mi?

Örneğin bireysel özgürlüklerin en kısıtlayıcı olanı 301. madde, etnik farklılıkların, Kürt dili ve kültürünün serbest bırakılması ve teşvik edilmesi, Alevilerin ibadet özgürlüğü ve Sünnilerle devletten yardım alma konusunda eşit haklara sahip olmaları, Ülkedeki Hıristiyan ve Musevilere ve onların kurdukları okul vakıflara devlet desteği verilmesi vb.vb.. İşte bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Eğer konu bireysel özgürlükler ve demokratik haklar ise bu şemsiyenin altındaki diğer konulara da yeterli ağırlığın verilmesi çok önemlidir. Yalnızca türban üzerinden siyaset yapmanın AB kapısındaki Türkiye'de artık yeterli olmadığı ortaya çıkmıştır.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...