28 May 2008

İrtica nedir ?


İLERİCİLİK, GERİCİLİK, MUHAFAZAKÂRLIK
Halit Yıldırım (1)

Gelişmenin zıddı olan irtica sözcüğü, Türkçe’mizde; “toplumda yeniliklere değer vermeyip, her yönüyle eskiyi özlemek veya eski düzeni getirmeye çalışmak” anlamını ifade eder.
Bir faaliyetin irticaî olarak nitelendirilebilmesi için,Bilinçli olarak planlanması,Normal ölçüyü aşması,
Kurulu düzeni yıkıp, onun yerine daha geri bir düzeni kurmayı hedeflemesi,Bir eğilim olmaktan çıkıp, sosyal eyleme dönüşmesi, gerekmektedir.

Tutuculuk bir bakıma, “Muhafazakarlık” sözcüğü ile eş anlamlı olarak toplumumuzda kullanıla gelmekte olup, bir yandan ilerlemeye karşı çıktığı gibi, bir yandan içinde bulunulan düzeyden daha geri bir aşamaya dönmeye de karşı çıkmaktadır. Özetle Tutuculuk, kurulu düzende mutlu yaşayanların eğilimidir daha çok.

Dinlerin İlericiliği ve Gericiliği: Dinler ya da Mezhepler arasındaki üstünlük tartışmalarında, bugün artık “benim inancım senin inancından daha tutarlıdır, daha sağlamdır” gibi yaklaşımdan çok, “benim inancım seninkinden daha ilericidir, daha özgürlükçüdür; benim dinimden olanlar insanlığı şu ... bilimsel buluşlarla ilerletmiştir” şeklinde bir düşünce yapısı hakimdir.
Yahudiliğin ilerici olduğunu savunanlar, İspanya’da Müslümanların elinde bulunan bilimsel yapıtları, “biz Yahudiler Batı dillerine çevirmiş olmasaydık, Hıristiyan Avrupa bugünkü göz kamaştırıcı düzeye ulaşmazdı” demektedirler. Peki ama, Yahudiler bu işi hangi yıllarda yaptılar? İ.S.1000 yıllarında. Yahudilik hangi yıllarda doğdu? İ.Ö.1250 yıllarında. Yahudiliğin doğuşu ile Yahudilerin ilerlemeye çeviri yoluyla katkıda bulunmaları arasında 2250 yıllık–epeyce uzunca-bir süre geçmiş. Hıristiyanlık, İ.S.380’de Roma İmparatorluğunun resmi devlet dini olunca, ülkede Hıristiyanlığa aykırı görüş savunanların başına neler geleceği açıktı. Muhalefetteyken “Bizi kovuşturmaya ne hakkınız var; biz de en az öteki dinler ölçüsünde özgür olmak istiyoruz” diyen Hıristiyanlar, Roma’nın yönetimini ele geçirince, ülkede Hıristiyanlık dışında hiç bir dinin yaşamasına katlanamadılar. Kendileri dışındaki tüm dinleri eskiden kendilerinin uğradığı baskılardan çok daha ağır baskılara uğrattılar.

Hıristiyan Siyonistler için modern İsrail devleti, tanrının İbrahim ile yaptığı akdin yerine getirilmesi ve Mesih'in İkinci Gelişi ve Deccal'ın yenileceği nihai savaş olan “Armagedon[1]” arasında, tanrının eyleminin zamanımızdaki merkezidir. Ancak bu olmadan önce İncil'deki kehânetin, Yahudilerin diğer ülkelerden geri dönmelerini, İsrail’in Nil ve Fırat arasındaki bütün topraklara sahip olmasını ve Mescid-i Aksa'nın bulunduğu yerde Yahudi Tapınağı’nın yeniden inşa edilmesini öngördüğünü söylüyorlar.
Müslümanlar ancak, 700’lü yılların sonlarında Eski Yunan Yazmalarını çevirtip, incelemeye ve üzerlerinde akıl yürütmeye başladıktan sonradır ki, İslâm’ın “Altın Çağı”na ulaşabilmiş ve uygarlığa damgalarını vurabilmişlerdir. Çağcıl bilimsel buluşlar yapılmadan önceki dönemde yaşayıp ölmüş Müslümanlar, Kur’anı okuyunca ne anlıyorlardı?


Taberi

Bunun en çarpıcı örneğini, döneminin en bilgili Müslümanlarından olan Taberi’nin, 1200 yıl öncesine dek Müslümanlarca el üstünde tutulan kitabında buluyoruz:


*Cebrail kanadıyla üç kez vurup, ayın ateşini söndürmüş,
*Güneş ve Ay 360 kulplu arabalarda gidermiş,
*Gökte bir deniz varmış, Güneş ve Ay o denizde yüzermiş,
*Gökte beş tane gezegen varmış, ve bunlar da namaz kılarlarmış,
*Güneş ve Ay bindikleri arabalardan denize düşünce tutulurlarmış,
*Melekler, arabadan düşen Güneş’i yeniden bindirirlermiş,
*Melek kanatlarını açıp göğü kapatınca gece olurmuş.


900 yıllarında Kur’anı okuyan Müslümanların en bilgin geçinenleri, Kur’anda böyle geçiyor diyerek işte yukarıda satırbaşları ile vurgulanan “gökbilimsel” sonuçları çıkarmışlardı. Aradan 800 yıl geçtikten sonra, Erzurumlu İsmail Hakkı’nın 1757’ de yazdığı “Marifetname” adlı kitapta, bu görüşlerin birtakım küçük değişiklerle yine; “Kur’ana uygundur, şeriata uygundur, dinimizce buna inanmak gereklidir,” denilerek savunulduğunu görmekteyiz.
Armagedon : İbranice’de Har-megido, Megido Dağı anlamına gelir. Yahudilerin ve Evanjelik Hıristiyanların Hz. İsa ile Deccal’in ordularının kıyametten önce savaşacağına inandıkları bölgeye verilen isimdir.

Hz. Ali ile Muaviye’nin karşı karşıya geldikleri Sıffin Savaşı’nda, Muaviye Ordusu’nun siyasi neticeler elde etmek için, mızraklarının uçlarına Kur’an-ı Kerim sayfalarını takmaları ve akabinde gelişen hakem olayı, İslam tarihindeki ilk irtica izleri taşıyan olay olarak değerlendirilmektedir.

Gazali

Gazali, akla dayanan felsefeyi kabul etmez. Ona göre akıl insanı yanıltır. Her türlü kuşkunun ötesinde kesinliğe varacak tek yol imandır. “Şeriat, bir bina, akıl ancak onun temeli gibidir” diyordu. Gazali'nin akılcılık karşıtı gerici Müslümanlık anlayışı, 1105-1107'den sonra İslam'da resmi devlet ideolojisi olmuştur .


Gazali’nin arkadaşlarından olup, Gazali’nin akılcı Müslümanlıktan ayrılarak Sufi Müslümanlığa dönmesi nedeniyle arkadaşlığını kesen ünlü bilgin, matematikçi Ömer Hayyam, Gazali’nin, aklı, din için sakıncalı gösterip, Aristoteles, İbn-i Sina ve Farabi’yi akıl yoluyla dinden çıkmış kafirler olarak damgalamasından sonra şöyle haykırmaktadır:

Ömer Hayyam

Ey kara cübbeli !...Senin gündüzün gece.
Taş atma, dünyayı bilmek isteyenlere.
Onlar yaradanın sanatı peşindeler;
Senin aklın fikrin abdest bozan şeylerde !...
İç temiz olmadıktan sonra,
Hacı hoca olmuşsun kaç para?
Hırka, tesbih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?

Tarihte meydana gelen irticai eylemler ciddi bir şekilde incelendiğinde, bu hadiselerin, doğrudan dinden kaynaklanmadığı, eylemcilerin şahsi, siyasi ve iktisadi amaçlarına rahat ulaşabilmek için ve halk nezdinde kolayca taban bulabilmek için dini kullandıkları açıkça ortaya çıkacaktır. Bir başka deyişle din, iktidar mücadelesine, ekonomik çıkarlara ve diğer şahsi menfaatlere alet edilmiştir.

Laik -Anti Laik

Ülkemizde geçmişin özlemini çekenler, çağdaş gelişmelere sırtını dönüp, gözlerini kapayanlar ve özellikle de, laik devlet ilkesiyle toplum içinde etkinlik ve itibarını yitirenler, yıllardır halkımıza, laikliği dinsizlik ve din düşmanlığı şeklinde sunma çabası içinde olmuşlardır.


Laiklik İlkesinin karşısına Kuran’ı, Atatürk’ün karşısına ise Peygamberi çıkarma uğraşısında olmaya çalışmışlar, yalan ve isnatsız itham ve iddialarla toplumumuzun aklını karıştırmaktan medet umar olmuşlardır. Ama ne yazıktır ki, onların karşısına bilimsel ve aydın bir din görüşüyle çıkılamadığı için, dini duyguları ön planda olan insanlarımızın büyük bir bölümü, onların her dediğini gerçek ve doğru olarak kabul ederek peşine takılmaktadır. Böylece, görünürde dindar geçinen, ama gerçekte tutucu ve buradan kendilerine bir post çıkarma gayreti içinde olan bu tür kimseler, halkın dini inanç ve duygularını sömürerek ülkemizde Laiklik Karşıtı(Anti-Laik) bir çevreyi oluşturabilmeyi başarmışlardır.

(1) Bu yazı Sn. Halit Yıldırım'ın aynı konulu bir makalesinden özetlenerek derlenmiştir.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...