13 May 2008

Yaratıcılık – Ken ROBINSON

Out of Minds, Learning to be Creative

Çeviren : Nihal Geyran KOLDAŞ
Kitap Yayınevi-1. Basım Nisan 2003, İstanbul

Özeti derleyen : Halit Yıldırım


YARATICILIK NEDİR?

Üç aşamada bir tanımlama yapmak istiyorum. İlki, yaratıcı olmanın, bir şey yapmayı içerdiğini anlamak. İnsanlar soyut olarak yaratıcı değildirler; bir şeyde yaratıcıdırlar – matematikte, mühendislikte, yazıda, müzikte, iş hayatında vb – Gerçekten bir şey yapmıyorsanız, yaratıcı olamazsınız. Bu açıdan yaratıcılık, imgelemden farklıdır.

İmgelemin Gücü

İmgelem, zihnin gözüyle görmek demektir. Bâzı insanlar, imgelemin bizi hayvanlardan ayıran şey olduğunu ileri sürerler. Buna karar vermek zor. Ama imgelemin insan zekâsının temel niteliklerinden biri olduğu kesin.
Görevi ne olursa olsun, yaratıcılık, yalnızca zihinsel bir işlem değildir, eylemi içerir. Bir anlamda, uygulanmış imgelemdir. O halde yaratıcılığın ilk tanımlaması, sonuçları dış dünyada görünen imgelem süreçleri olabilir.
Böylece yaratıcılıkla ilgili ikinci tanımımız şekillendi: Özgün sonuçlar doğuran imgelem işlemleri. Bir üçüncü öğe daha vardır; değer.
Tanımı gereği yaratıcı fikirler, çoğu kez çağlarının önündedirler. 1830'ların ortalarında Michael Faraday, Londra'daki Kraliyet Enstitüsü'nde ilk elektrik gösterimini yaptı. Gazla aydınlatılmış konferans salonunda, bilim adamlarından oluşan seçkin bir seyirci kitlesi önünde, iki bakın küre arasında sıçrayan, parlak mavi kıvılcımlar oluşturdu. Seyirciler etkilenmişlerdi, ama çoğu bundan nasıl bir anlam çıkaracağını bilemiyordu. İçlerinden biri, “Bu çok ilginç Faraday” dedi, “Ama ne işe yarıyor?” Faraday da, “Bilmiyorum” diye onu yanıtladı, “bebekler ne işe yarıyor?” Bugün elektriksiz bir dünya düşünmek olanaksız.
Kendi çağlarında alayla karşılanan, ancak daha sonraki kuşaklar tarafından yaptıklarının değeri anlaşılan sayısız sanatçı, bilim adamı, mucit, düşünür vardır.
Ama benim yaratıcılıkla ilgili tanımlamam şöyle: Sonuçları özgün ve değerli olan imgelem süreçleri. İki temel temayı geliştirmeme izin verin.

HAYATIN ANLAMI

Biz olayları farklı perspektif duygusu ile görürüz. Sizin zihniniz, benimki gibi farklı faktörler ve etkilerle biçimlenmiştir. Bunlar iki türdür. Dış dünyayla etkileşim içinde olduğumuz fiziksel güçlerimiz ve duyularımız vardır. Ancak dünya görüşümüz, yalnızca neyi algıladığımızın etkisi altında değildir. Gerçekte, neyi algıladığımızı belirleyen başka faktörler tarafından da derinden etkilenir. Bunlar, hayatı algılayışımızı çerçeveleyen fikirler, değerler ve inançlardır. Bir odaya, bir doğa parçasına, bir sokağa baktığımızda, algılama alanımızdaki her şeye aynı dikkatle bakmayız. Bâzı şeyleri fark ederiz, bazılarını fark etmeyiz.
Eğer sarı bir araba almışsanız, yollarda sürekli sarı araba görmeye başlarsınız. İnsan zekâsı, yalnızca bir algılama süreci değil, aynı zamanda, bir seçerek ayıklama süreci. Eğer zihinlerimiz sürekli her şeye açık olan alıcı olsaydı, ne düşünebilir ne de eylemde bulunabilirdik. Uzun dalgaya ayarlanmış radyo gibi, zihnimizde çok fazla bilgi akışı olurdu.

NE DEMEK İSTİYORSUNUZ?

Eğitimli bir köpeğe “yakala!” dediğinizde, fırlamaya hazır vaziyette dik oturacaktır. Ona yakalamanın önemi ya da tanıdığınız başarılı köpeklerle ilgili bir şeyler anlattığınızda, siz bir sopayı ileri fırlatana kadar, yüzünüze boş boş bakacaktır.
Ona bir sopa resmî gösterdiğinizde, olasılıkla resmi koklayacaktır. Bir köpeğin dille ilgili becerileri, seslerle eylemlerin bağını kurmaktan öteye gitmez. Çocuklarda olduğu gibi çabucak karmaşık düşünme ve iletişim sistemleri oluşturamaz.

ZİHNİNİZİ KONUŞTURMAK

Öğrendiğimiz diller düşünce biçimimizi etkiler. Bir çocuk, şeylerin isimleri olduğunu hemen öğrenir. Ama bir başka şey daha yapar. Kelimelerin olanaklı kıldığı düşünme yollarını da özümser.
Arapça'da çeşitli deve türleri için birkaç yüz isim vardır, ancak genel olarak “deve” kavramı için tek bir isim yoktur. Bâzı kuzey Amerikalı yerli dillerinde, yalnızca, “Bir adam gördüm” diyemezsiniz.
Mutlaka adamın, oturur durumda ya da yürümekte ya da ayakta durduğunu da bu ifâdenin içine yerleştirmeniz gerekir. İngilizce konuşan birinin, Fransızca ya da İtalyanca öğrenmesi görece kolaydır. Bunun nedenlerinden biri, bu dillerde çok fazla benzer kelime olmasıdır. Bir Avrupalının Çince gibi bir dili öğrenmesi, temel özellikleri ve kuruluşu bütünüyle değişik olduğu için, çok daha zordur.
Çocuklar, öğrendikleri dillerin içinde yerleşmiş olan düşünme biçimlerini de özümserler. Bu yolla, bilincin gelişmesinde kelimeler büyük rol oynarlar. Ancak önemli olmalarına karşın, kelimelerle düşünmeyiz. Kelimeler, bâzı tür deneyimlerimiz hakkında düşünebilmemize yardımcı olurlar.
Tüm yaşayan diller dinamiktir. Yeni durumlara, koşullara, düşüncelere ve duygulara koşut sürekli yeni kelimeler ve terimler doğar. Yaşadıklarımızı, kendi düşüncelerimizin oluşturduğu var olan çerçeveler içinde yorumlarız. Ancak bu düşünceler, yaşantının akışı içinde ayrıca sınanır.
Biz dünyayı, düşünceleri ona uydurmak için deneye deneye anlamlandırırız. Düşünceleri anlamlandırmak için, onları olaylarla sınarız. Bu yolla biz dünyaya, “tahmini sonuçlar silsilesi”nden oluşan bir süreçle bir anlam veririz. Bu süreç kuşkusuz dogmalar ya da doktriner yaklaşımlarla yavaşlatılabilir hâttâ durdurulabilir. Düşüncelerimiz ve kelimelerimiz bizi özgür de bırakabilir, köleleştirebilir de.
Yeni düşünceler bizim görme biçimimizi de değiştirir. Biz dünyayı yalnızca algılamıyoruz, onu aynı zamanda kavrıyoruz. Biz yalnızca bâzı deneyimleri yaşamıyoruz, aynı zamanda onlarla ilgili düşünüyoruz, onlar hakkında fikir sahibi oluyoruz. Bizim sâhip olduğumuz fikirler, bizim bâzı şeyleri anlamlandırmamızı ve yarattığımız anlamları derinden etkiliyor. Bu açıdan bakıldığında, biz içinde yaşadığımız dünyayı yaratıyoruz ve sonra yeniden yaratıyoruz.

YARATICI SÜREÇ

Yaratıcılık bir işlemdir, bir olgu değildir. Bir şeyi işlem olarak adlandırmak, onun çeşitli ögeleri arasında ilişkilerin varlığına işaret eder. Olan her şeyin aşamaları ve niteliklerinin birbiri ile bir bağlantısı var demektir. O halde yaratıcı olma süreci neleri içerir?
Şu üç hayati özellik yaratıcı süreç için temeldir:
· Kendi yaratıcı gücünüz için en doğru ortamı bulmanın önemi
· Bu ortamı denetleyebilme gerekliliği
· Deney yapmak ve risk almak için gerekli olan özgürlük
Ortamınızı Bulmak
Gerçek yaratıcılık ortamınızı bulmak, kendinize ait olan içinde yer almaktan geçer.
Yaratıcılık yanlış ortamda bastırılabilir. Birkaç yıl önce, yazdığım bir kitap için, çok iyi bir edebiyat editörüyle çalıştım. Her iyi editörün olması gerektiği gibi üslupla ilgili olarak çok doğru yargıları olan ve bu niteliğiyle, kitabın kalitesine büyük katkılarda bulunan biriydi. Bana kırklı yaşlarda edebiyat editörü olduğunu söyledi.
Daha önce konser piyanistiymiş. Neden mesleğini değiştirdiğini sordum. Londra'da ünlü bir şefle bir konser vermiş. Konserden sonra birlikte yemek yemişler. Şef onun performansını övdükten sonra, “Ama siz keyif almıyordunuz değil mi?” diye sormuş. Çok şaşırmış. Bunu hiç düşünmemiş. Gerçekten de pek keyif almadığını söylemiş. Zâten genel olarak piyano çalarken keyif almadığını da eklemiş. Şef ona neden bu işi yaptığını sormuş. O da, “Çünkü iyi çalıyorum” diye yanıtlamış. Müzikle uğraşan bir aileden geldiğini, piyano dersleri aldığını, yeteneğinin fark edildiğini anlatmış. Daha sonra müzik eğitimini sürdürmüş, doktora derecesi almış ve sonunda bir konser piyanisti olmuş. Ne o, ne bir başkası, bütün bu yıllar boyunca müzikten keyif alıp almadığını sormamış. İyi olduğu için bu işi yapmayı sürdürmüş.
Şef sonunda, “Bir şeyi iyi yapmak, ömrünü o işi yapmakla geçirmek için yeterli bir neden değil” demiş. Birkaç haftalık bir kararsızlık sürecinden sonra piyanist, şefin haklı olduğuna karar vermiş. Konser sezonunu tamamlamış. Piyanonun kapağını kapamış ve bir daha da açmamış. Onun yerine, gerçekten sevdiği sanat olan kitaplara dönmüş. İnsanlar kendi ortamlarını bulduktan sonra, gerçek yaratıcı güçlerini keşfediyorlar ve kendileri oluyorlar.

Yaratıcı düşünme alışılagelmiş düşünme biçimlerinin dışına çıkmaktır. Daha önce birbirleriyle ilişkisi saptanmamış düşünceler arasında, beklenmedik bağlar, benzerlikler kurarak yaratıcı kavrayışa ulaşırız.
Tüm fikirler yaratıcı olanaklara açıktır. Yaratıcı kavrayışlar, bu fikirler beklenmedik biçimde birleştiğinde ya da normal olarak bağlantılı olmadıkları düşünülen meselelere ya da sorulara uygulandığında ortaya çıkar.

SONUÇ

Bu bölümde zekânın esas olarak yaratıcı olduğunu, hayatlarımızın, yaşamımıza anlam vermek için kullandığımız düşüncelerimiz tarafından biçimlendiğini ortaya koymaya çalıştım.
Yaratıcılık, yeni olanaklar ve olasılıklar görebilme sürecidir. Hepimizin yaratıcı güçlerimiz vardır, ancak bunlar ortamlar ve süreçlerle bağlantılıdır. Bu güçlerin farkında olmak, onların ortamına hâkim olmayı, risk alma özgürlüğüyle birlikte gerekli becerilere sâhip olmayı gerektirir. Yaratıcılık kesin olarak mantıksal bir süreç değildir, zekâmızın ve kişiliğimizin bir çok değişik yönünü ve özelliğini içerir. Önemli bir faktör de, sezgi ve yaratıcılığın içerdiği malzemeler ve süreçle ilgili duyarlılıktır. Bilmek ve hissetmek arasındaki ilişki, yaratıcı sürecin tam merkezinde

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...