4 May 2008

“Persona” ve “Mandala”

Güzelim baharın bol erguvanlı ,papatyalı günlerini yaşarken birden bire bir korku filmi her yanımızı sarıyor. Zamanın gerilerine doğru bizi sürükleyen bu korkulu günlerle Mayıs ayına çok hareketli bir giriş yaptık.
Öncelikle bu yıl “1 Mayıs “ gösterileri ve bunun öncesi ve sonrası oluşan toplumsal ve siyasal “nevroz” tanıdığımı sandığım “Türkiye “ kavramı ve “üniter devlet” ortamı konusunda bir kez daha kabul etmesem de tanımadığım bir ortamda olduğumu anlamama ve bu kadar yıldan sonra bile şaşırtıcı sonuçların ortaya çıkabileceğine ilişkin kuşkulu bir psikolojiye doğru sürüklendiğimi gösterdi.
Aslında 5 Mayıs “Avrupa günü” olarak ilan edilmiş. Bizim 1 Mayıs korku filminin yanında kağıt üzerinde kalan ana konulara kimsenin bakacak hali yok.
Avrupa Birliğinin dört ana hedefi şöyle belirlenmış :
1-Barış,
2-Temel hak ve özgürlüklerin korunması,
3-Ekonomik ve sosyal refah seviyesinin sağlanması,
4-Barışsever ve hür bir dünyanın yaratılması .

Sonra eski sanki bu sorunların çözümü kitaplarda yazıyormuş gibi kitaplarımı karıştırmaya başladım.Okul yıllarımdan bu yana zaman zaman sözlük ve ansiklopedi karıştırmayı severim. Bir veya bir kaç sözcüğün peşine takılıp saatlerce sürüklendiğim olurdu. Gecenin sessiz saatlerinde yapılan düşünce eğitimi. Bu eğitimin en önemli belgeleri de uzun süredir tuttuğum günlükler . Günlüklerimi karıştırıp iki sözcük buluyorum : “Persona “ ve “ Mandala “ .


Bu iki sözcük aslında ne kadar değişik çağrışımlar yaratıyor. C.G. Jung üzerine bir araştırma yaparken karşıma çıkıvermişler. Not düştüğüm yıl 1974 .Önce Ingmar Bergman ‘ın filmini izlemişiz , sonra da C. G. Jung ‘un “Persona” kavramıyla paralellikler aramışız saatler boyunca .Bu arayışları günlüğümde özetlemişim.


“Persona “ : aslında “maske” demek . Toplumsal bir maske .İnsanların toplumsal yaşamlarında yüzlerine taktıkları maske .




Ingmar Bergman ‘nın öyküsünü yazıp filme uyarladığı metaforik bir öykü. 1967 yılında vizyona giren filmde hemşire Alma rolünde İsveçli Bibi Anderson ,aktrist Elisabeth Vogler rolünde de Norveçli Liv Ullman ‘ı izliyoruz . İki kadının filmin akışı içerisinde kişiliklerinin nasıl birbirine karıştığını kare kare ustanın sessiz anlatımıyla bu iki muhteşem oyuncunun yüzlerinden izliyoruz.
"Gerçekler bizimle alay eder ve biz sonuna kadar rolümüzü oynamak zorundayız."

“Persona”da bir psikiyatri kliniğinde hemşire olarak görev yapan Alma, kliniğin en önemli "hastası" ünlü aktrist Elisabeth'ten sorumlu hemşire olarak atanır. İlginç olan Elisabeth'in herhangi bir ruhsal bir problemi olmadığıdır. Histerik ya da depresif değildir. Elisabeth sadece susar ve etrafında olup biteni izler. Varolmak üzerine felsefi sorgulamalar yapan Elisabeth'in tersine, Alma yaşamı fazla ciddiye almamaktan yanadır.

Filmin metaforik öyküsü içinde C.G. Jung ‘un “Persona “ kuramının ışıltılarını bulabiliriz. İki ruhu aynı bedene yerleştirmek yani iki insanın aynı anda tek ve ayrı insan olabilmesi sorunsalı. Toplumsal şizofreniyi yaşayan bireyin “persona “ ve “ mandala “ arasında bocalaması.
Sorular Elisabeth'in suskunluğunun ardındaki cevaplardır ve Alma çözüme gerçekten de çok yaklaşmıştır. Bergman , Jung ‘un kuramını bu öyküyle yorumlamaya mı çalışmıştır acaba ?

Evet günlükten alıntılar böyle devam edip gidiyor işte . Mandala ile persona nın buluşması .

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...