31 Oca 2010

Refet Angın



Sevgili öğretmenimiz (hocam denmesine çok kızardı ) Refet Angın
dün tedavi gördüğü hastanede vefat etmiş.

1915 doğumlu olduğunu biliyorum.

Ankara,Bahçelievler Deneme Lisesi 'ne başladığım ilk yılı anımsamaya çalışıyorum şimdi.

Bayrak törenindeyiz. 1 B sınıfının olduğu yere gidip hiç tanımadığım sınıf arkadaşlarımla sıraya giriyorum. Bahçe dediğimiz yer hatırladığım kadarıyla U şeklinde sıralanan dersliklerin ortasında asfalt beton ve toprak karışımı bir yer .Ağaç gördüğümü hatırlamıyorum.Çıt çıkmıyor.

Atatürk büstünün yanındaki kürsünün yanında bayrak tutan basketbolcu arkadaşımızın yanında ufak tefek bir bayan duruyor. Topuklu ayakkabıları olmasına karşın dikkat çekici derecede ufak tefek. Topuz yapmış olduğu saçları ,koyu renk kumaştan tayyörü,bağcıklı gözlüğü hafif sola eğdiği boynu ve bel hizasında bağladığı elleriyle hiç kımıldamadan ileriye bana/bize bakıyor.

Bu ufak tefek bayan öğretmen az sonra kürsüye çıkıyor.Her söylediği kelimeden sonra boyunun uzadığını ve irileştiğini görüyoruz. Eğitimin önemini anlatıyor. Neden eğitim yapmak zorunda olduğumuzu.Konuştukça uzuyor uzuyor büyüyor.

İşte böyle tanıştık Refet Angın öğretmenimizle...

"Atatürk 'ün manevi kızıymış","Atatürk ona öğretmen ol demiş. " ,"Türkiyenin ilk bayan öğretmeni " gibi sözler dolaşıyordu etrafta.Tenefüslerde koridorlarda dolaşırdı.Onu görenler donup kalırdı.Çıt çıkmazdı.Bir bakışı yeterdi. Okuldaki ağırlığı yalnızca biz öğrenciler için değil,okulda görev yapan öğretmenler için de çok özeldi.Herkesin saygı duyduğu ve korktuğu bir müdürdü. Okuldaki disiplinin ve rehberliğin kaynağı oydu.

Onu her gün görürdük.Sürekli bizimle (öğrencilerle) konuşur, bildiklerini anlatmak, aktarmak için çırpınırdı.Onun apayrı bir yeri vardı.Fakir öğrencilere hep destek olurdu.Şımarıklığa hiç tahammülü yoktu. Okuldaki zengin çocuklarının şımarıklıklarına hiç fırsat vermedi. Fikir özgürlüğü onun için en değerli hazineydi. Bir cumhuriyet ve Atatürk aşığıydı.Tembellik ve yalancılık en nefret ettiği huylardı.

En ağır ceza onun karşısına çıkıp :
"Söyle çocuğum , bunu neden yaptın ? " sorusuyla karşılaşmaktı.

O her öğrencinin bir an önce sorumluluklarını idrak edip yetişkin gibi davranmasını isterdi.

"Eğer ilkel insanlar gibi davranmak istiyorsan , o senin bileceğin şey.Sen de git cahillerin arasına katıl.Bu ülke de bir adım ileri gitmesin . Aferim sana ...."


O yıllarda birlikte okuduğum sınıf arkadaşlarımla sayısız anımız var. İki yıl sonra (sanırım iktidar değişti ) bakanlıkta onu başka bir göreve atadıklarını duyduk.Yeni bir müdür geldi. Okulda her şey değişti.

Yıllar sonra İstanbul'da mezunlar davetlerinde karşılaştık. Hep aynı cizgide yürüdü.Hiç taviz vermedi.İnandığı ve doğru bildiği eğitim seferberliğinin sadık bir neferi olarak 95 yıllık ömrünün her dakikasını öğrencilerine ayırdı. Mütevazi küçük bir evde kirada oturuyordu. Çok az bir parayla zar zor geçiniyordu.Kimseden yardım kabul etmiyordu.

"Devletin verdiği öğretmen maaşıyla geçiniyorum ben . " derdi.

Cumhuriyet tarihi eğitim seferberliğinin en belirgin öğretmen rolünü (Çalıkuşu ) oynamayı hep sürdürdü. Yıllar boyunca her iktidar ona eğitim alanında belirli bir idari sorumluluk verdi.
O hep kendini bir" öğretmen " olarak gördü. iktidarlar ve güncel politikalar üstü kalmayı başardı.

İnandığı ve sık sık söylediği gibi :

"Çocuklar en büyük kötülük cehalettir. Cehaletle her zaman ve herde savaşmalısınız."

Böyle yaşadı ve böyle de başı dimdik öldü.

Şimdi araftan bize bakan öğretmenimi ,öğretmenliğe ilk başladığı yıllardaki sağ üst köşedeki siyah beyaz fotoğrafındaki gibi kalbimde saklayacağım .

Işıklar içinde yatsın....



“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...