23 Mar 2008

Simena ya da yeni adıyla Kaleköy



Artık her yıl doğum günümü seyahat ederek kutlamayı bir gelenek haline getirdim..

Bu yıl da Halit Berdan 'ın tavsiyesine uyup uzun bir süredir görmeyi istediğim bir bölgeye gitmeye karar veriyoruz.

Demre ,Üçağız,Kaleköy, Kaş

Sezonun başlangıcında olmamız nedeyiyle henüz bütün tesislerin kapalı olduğu bir dönemde,tam da mimozaların sapsarı şelaleler gibi her yerden fışkırdığı biz zamanda buraları geziyoruz. Sarıya yolculuk.Mimozaların arasındaki yolculuğumuz başlıyor.

Antalya Demre arası son derece keyifli bir otomobil yolculuğu yapmanıza uygun bir güzergah.Çift yol,asfalt,çoğunlukla denize paralel akan turkuvaz renkli koyların birbirini izlediği ,çam ağaçlarıyla ve tarihi harabeleriyle muhteşem bir gezi yapıyoruz.

Üçağız 'a kıvrıla kıvrıla inen dar asfalt yol balıkçı köyüne iniyor.İnişte "Telemenin evi "nin yanından geçiyoruz.Ümir İriş 'in tavsiye ettiği bir mekan . Eğer bir gece kalmak istersek rahatlıkla kalabileceğimiz bir yer olarak tavsiye aldık .

Sahil tamamiyle restoranlar ve pansiyonlar tarafından işgal edilmiş.Bu tarihi mekanda,binlerce yıllık kültür coğrafyasında bir de mübadele döneminde yağmalama yaşanmış.Anadolu Rumlarının terk ettiği binalara ve tarlalara dağlardan inen yörükler yerleşmiş.

Karnımız uzun bir süredir aç olduğu için yemek yemek zorundayız . Önce iki Alman turistin bira içtiği yere bakıyoruz,Sonra bir motorcu bize yaklaşıp Simena'ya götürebileceğini söylüyor. Sırt çantalı bir kaç bayan görüyoruz . Onları bir motora doğru yönlendiren biririni buralara yerleşen Sitare Ağaoğlu'na benzetiyorum.

Motora binip kayboluyorlar. Bizim motorcu bizi iskelenin yanındaki restorana götürüyor.Restoran sahibi ısrarla bize balık satmaya çalışıyor.İstemiyoruz . Salata yeterli.
Sonra Kaleköy 'e doğru yola çıkıyoruz .Denizin kokusunu getiren ılık rüzgar , suyun altından fışkıran Likya kalıntıları Kaleköy 'e yani eski adıyla Simena'ya gelmekle çok isabetli bir karar verdiğimizi anlatmaya yetiyor.

Güneyde erguvan ve mimoza mevsimi.

Kekova körfezini çevreleyen tepeler erguvan ve mimoza ağaçlarıyla dolu.Simena'ya motorla yanaşırken adanın her yanından fışkıran erguvan ve mimoza ağaçları dikkat çekiyor.

Motorcumuz Yörük Mustafa nereye yanaşmak istediğimizi soruyor.

Adanın ortak kullandığı bir iskele yok.Üçağız'da da yoktu.Restoran ve pansiyon sahipleri kendi iskelelerini inşa etmişler.Her koyun kendi bacağından asılmış buralarda.Ortak bir mimari,tarz ve usul de göze çarpmıyor.

İnsanı yoran bir karmaşa her yerde karşınıza çıkıyor.Adanın en yüksek noktasında Rahmi Koç 'un evi aslında Ege'ye özgü taş ev tarzını yansıtıyor.Adadaki diğer yapıların da bu örneğe bakarak ortak bir yapı üslubu oluşturmaları beklenebilir ama ne yazık ki öyle olmamış.Kent varoşlarında rastlanan çarpık yapılaşma çirkinliği buraları da istila etmiş.Tek istisna ilkokul binası.

Tepede kaleye yakın bir yerde eskiden medrese olarak kullanılan üç yapı ve harika bir avlu ilkokula dönüştürülmüş.Adada görmek istediğimiz üç şey var.Kale,ilkokul ve denizdeki mezarlar.Depremler bu bölgeyi paramparça etmiş.Kent ve binalar çökmüş,deniz çöken çukurları doldurmuş.Ada Simena adlı büyük kentin köyü imiş.

Restoranlardan birine yanaşıyoruz.Hasan Restoran.Denizin üzerine uzattığı iskelesi ve ahşap platformuyla en göz alıcı yapı.Sezon daha başlamadığı için kapalı.Restoran sahibi genç esmer tenli adam ve annesi hortumla plastik sandalye ve masaları yıkıyorlar:

Su buraların en büyük derdi. Yarımadada su yok. Kilometrelerce uzakdan metal borularla geliyor.Çok ciddi bir yatırım su getirmek.Mekanizmanın nasıl çalıştığı,suyun çok pahalı olduğu bu yerde kimin yatırıma nasıl katıldığı da ayrı bir muamma.Hazineye ait olması gereken bu adada nasıl bir hukuki yapı olduğu da öyle.

Söylendiğine göre ada sit alanı olarak ilan edilmiş.Mehtap Pansiyon'un özel plajındaki yarısı suyun içindeki taş kral mezarı bakımsızlıktan neredeyse yıkılacak durumda.Her Turizm Bakanlığı broşüründe yer alan bu üç bin yıldır ayakta duran mezar daha ne kadar dayanır söylemek zor.

Adanın her yanı kaçak yapılarla doldurulmuş.Valilik bu kaçak yapıları yıkmaktan yorulmuş da pansiyon sahipleri yorulmamış.Her sezon başında inşa edilen yapılar sezon sonunda yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyormuş.

Adayı tanımak için dolaşmak istiyoruz.Kaçak binalar arasında keçi yolları oluşturulmuş.Kaleye çıkmak için yapılar arasından geçerek tırmanmak gerekiyor.Herhangibir işaret ya da levha da yok.Metal su borularını izleyerek gidebilirmişiz.

Metal su borularını izleyerek tırmanıyoruz.Tırmandıkça da muhteşem bir manzaranın gözlerimizin önüne serildiğini görüyoruz.Taş mezarların ve eski yapıların denizden taşdığı bu adalarla çevrili koyun Ege'nin en güzel ve gizemli köşelerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz.

Erguvanlar ve mimozalar arasından görünen pırıl pırıl denizin içindeki tarihi keşfetmenin heyecanını duymaya başlıyorsunuz.
Birbiri üzerine kapanan zamanın dönüşümünü Likya dönemi ve öncesini yani Fenike uygarlığının Helen,Roma ve Bizans karmasını taşların üzerine kazınmış şifreleri çözmeye çalışıyoruz.

Klavuzumuz da ay tanrıçası .hangi adla anılırsa anılsın ,ay tanrıçası her yerde karşınıza çıkıyor.

İşte hilalin dolunaya dönüşümü ve sizi kucaklayan Ay tanrıçası kültü.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...