1 Mar 2008

Londra Günlükleri


Dördüncü Gün:

Londra'da dördüncü günümüzü kitapçıları dolaşarak geçirmeye karar veriyoruz .

Bir güne sığmayacak kadar çok kitapçının bulunduğu bu kentte bir seçim yapmak hiç te kolay değil. İngiliz ve Amerikan Edebiyatı ağırlıklı kitapların oldukça zengin bir kolleksiyonunu bulunduran ve dünyanın dört bir yanından ziyaretçileriyle ,düzenlediği edebiyat matineleri ve panelleriyle belirli bir üne sahip olan,The Calder Bookshop 'ı ziyaret etmeye karar veriyoruz.Waterloo İstasyonuna yakın bir sokakta .

51 the Cut .

Sabah kahvesine ve "Modernite ve Roman " paneline yetişiyoruz :

Kitapçının cafésinde oturanlar merakla panelistleri boşuna bekliyoruz: Panelistler kitapseverlerden oluşuyor.tartışmayı da genç bir İngiliz edebiyatçı yapıyor :

Önce modernitetin tanımıyla başlanıyor.

Birinci dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan edebiyat akımı olarak tarif ediliyor.
T.S. Eliot 'un ortaya attığı ahlakçılık ve toplumsal çelişkileri açıklamaya çalışan bir konuşmacı şimşekleri üzerine çekiyor.

Hararetli bir tartışmanın içine çekiliyoruz . James Joyce, Virginia Woolf, W.B. Yeats, Ezra Pound, Gertrude Stein, H.D., Franz Kafka and Knut Hamsun. ve diğer yazarları eserleri birer birer ortaya konuyor.Realist edebiyatın savunuculuğunu yapan bir konuşmacı,her halinden bir kitap kurdu olduğu anlaşılan orta yaşlı bir kitapseverin sorusuyla irkiliyor .


"Gerçekçi edebiyat derken her halde Franz Kafka 'yı söylemek istemediniz değil mi ? " diye soruyor .

Cevap gelmiyor.Modernitenin tarifi yeniden yapılmaya başlanıyor.

Modernite ve gerçek bağlantısı üzerinde durmak gerekiyor. peki ya sanatçının düş gücü , kurmaca metinler ,kurgu: İşte bütün bu öğeleri de ortaya koyarak yeniden tarif etmek kaçınılmaz oluyor Moderniteyi .Yapısal anlamda üstün kılınmak adına bilinçli olarak aşındırılan bir metin , giderek siyasal ideolojinin peşine takılma tehlikesiyle de karşılaşmıyor değil.

Bu anlamda faşizmle flört eden yazarlar yok muydu ? Eliot, Yeats, Hamsun ve E. Pound acaba bu flörtlerinin bedelini ödediler mi ? diye soruyor bir okuyucu.

İnsanın gerçeği arama serüveninde tüm bağnazlıklardan kurtulmak adına cesaretle yürüdüğü bir çetrefil yol olarak da tarif eden çıkıyor.

Bir anlamda da "Aydınlanma" yolunda cesaretle yürüyen yazarlardan söz edilebilir .

Dinin baskısından bilimselliğin gözlemlerine yani sahaya ,dünyaya açılan edebiyatın 'gerçekçilik ' gibi bir şövalyeyle ,'Hümanizm" gibi zorlu bir rakiple hesaplaşması da kaçınılmaz esasında ....

İşte böyle sürdü gitti edebiyat sohbeti ...

Londra'da Waterloo istasyonu civarındaki o kitapçıda .


Tadı hala damağımda ..

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...