2 Eyl 2017

Bithynia Paphylagonia Seyahati





Bithynia (Βιθυνία)


Bu hafta sonu bir doğa grubu ile kısa süreli  bir Bithynia/Bitinya seyahatine gidiyoruz. Bu grupla ilk kez yürüyeceğim. “Kültürel Gezi” olarak tanımlanıyor. Uzun bir süredir yapmayı planladığım bir seyahat bu. Orta ve Batı Karadeniz bölgeleri keşfedilmeyi bekliyor. Bu gezide Küre Dağları Milli Parkı, Valla Kanyonu, Hora Kanyonu, Ilıca şelalesini gezmeyi planlıyoruz. Otelde bir gecelemeden sonra Pınarbaşı ve Safranbolu kasabalarını da görme fırsatımız olacak. Tam da keşfetmeyi planladığım yerler. Bu bölgenin ormanları yaprak döker ağaçlarla dolu. Özellikle sonbahar aylarında sarı ve bakır renginin tüm tonlarını görmek mümkün olacak. O bölgede Yenice Ormanları’nı bir yıl önce fotoğraflamıştım. Kısa bir programdı. Yeniden daha yoğun bir program düşünüyorum. Gecesiyle gündüzüyle, çadırlı ya da pansiyonlu bol bol fotoğraf çekeceğim bir gezi.   
Doğu Karadeniz bölgelerini yeterince tanıdığımı düşünüyorum artık. Doğu Karadeniz’de daha gitmediğim görmediğim çok yer var ama nedense oralara gitmek içimden hiç gelmiyor. Örneğin birkaç kez niyetlendim ama Kaçkar  zirvesi yapamadım. İsmimi yazdırdığım tur iki kez iptal edildi. Pokut Yaylası’nın o  klasik fotoğrafını da bir türlü çekemedim. Sisten göz gözü görmüyordu. Yağmur sis şeklinde yağdı durdu inadına. Saatlerce bekledim ama ne fayda. Gito Yaylası’nda da o öyle olmuştu. Bu yaylaların dumanı hiç eksik olmazmış. Ne yapmalı? Belki de pansiyonlardan birine yerleşip inadına fotoğraf ışığını beklemeli. Fırtına Vadisi’nin doğu tarafında kalan yaylalara da gidemedim. Ama artık içimden gelmiyor gitmek. Bu yaz ayaklarım geri geri gitti. Bir türlü yapamadım.  

Birkaç nedenle: Birincisi ve en önemlisi oralarda yaşayan,  değişim gösteren ve doğayı hızla tahrip eden Doğu Karadeniz halkı. O yörelerden ne kadar göç olduğu mutlaka bir yerlerde kayıtlıdır. Benim tahminim son elli senede nüfusun neredeyse yarısı göç etti. Burada aydınlanmış Karadenizlileri yani doğayı korumak için yıllardır mücadele eden Fırtına insiyatifi, Yeşil Yol ve Cerattepe ve tüm doğa direnişçilerini, merhum Kazım Koyuncu’nun, Marsis grubunun  arkadaşlarını artık çok azalmış olsalar da tüm gerçek doğa aşıklarını ayrı tutarak söylüyorum. Bu bölgede kalan insanlar her nedense  karanlık çağlara dönüş yaptılar ve giderek karanlığa daha da çok batıyorlar. Bu hakikaten çok ürkütücü. Saçma sapan fikirleriyle, hurafeleri ve sahte öfkeleriyle bozulmuş bir halk. Yüzde yetmişlere varan bir oranda bilimi ve aydınlanmayı reddeden bir kitleden söz ediyoruz.  Siyasi mi yoksa değil mi bilinmez ama kesin olan şey; maddi çıkarlar sağlanarak lümpenleştirilmiş ekonomik olarak dönüştürülmüş bir “ahali“ oldukları. “Yeni Türkiye” ahalisi. Karısını ve çocuğunu döven, karısının eve kapanıp örtünmesinde ısrar eden bir tuhaf erkek egemen topluluk. Kamu ihalelerinden nemalanan bir asalak kitle. İnşaat ve maden ocağı sektöründe ihale kazananların çoğunluğu nedense bu bölgeden. Öne çıkan prototipler var: Erkek, orta ya da lise ikiden terk, öfkeli, asık suratlı, her şeyi bildiğini sanan, karısına ve çocuklarına şiddet uygulayan, gösterişte dindar, sözüm ona kalender, mert, doğru sözlü  havaları içinde kabadayılık taslayan sahtekar  bir figür. Öte yandan bu özelliklerin çoğunluk için birer maske olduğunu da anlıyorsunuz. Özellikle   “muhafazakarlık” , “mertlik” maskesiyle ortaya çıkardıkları gerçek karakter  mide bulandırıcı seviyelere geldi. Söz konusu olan muhafazakarlık maskesi  kömür, makarna ve alışveriş kuponu boyutundaki maddi çıkarlarla ve etrafa yapılan gösterişle  alakalı. Ramazanda göstere göstere oruç tutulup iftar açılıyor. Cuma günleri en önde saf tutup sağa sola baş selamı dağıtmalar, bir şekilde para bulup kurban kesip dağıtmalar hep göstere göstere hep törenle.  Rüzgâr nereden eserse o yana dönen iş bilen adamlar ve onların sesi çıkmayan, yumrukla ve tekmeyle susturulan kadınları. Nerede bu şarkılarda dinlenen dağların mert kadınları ve yiğit erkekleri? Nereye gittiler? Yıllar boyunca kala kala fındık ve çaya mahkum olan ahali artık geçinemiyor. Balık yok, ticaret yok, limanlardaki gemiler  boş. Çaresiz büyük şehirlere göç ettiler. Gidiş o gidiş. Gidenler de kurtulmadı. Gittikleri yerlerde uyumsuz bir yaşam sürüyorlar. Şiddet uyguladıkları için hapislerde  çürüyenler var. Kendisinden ayrılmak isteyen kadını bıçaklayanlar var. Geriye sözde  muhafazakarlar kaldı.  Çoğu özellikle de bölgesel esnaf   gerektiğinde hem solcu hem sağcı derin manevralar yapabiliyorlar. Büyük iş adamı pozlarında ortalıkta gezinen, doğayı tahrip ederek belediye ihalelerinden dünyalığını yapan ilk grup değil bu. Daha önceki yıllarda da farklı siyasi partilerin farklı idarecilerinin yaptıklarını taklit ediyorlar. Çürüme ne zaman başladı kimse bilmiyor.  



Trabzon ve Rize yaylaları  Arap sermayesinin insafına terk edilmiş durumda. Tur düzenleyen şirketler de bin bir türlü şaklabanlık yaparak bu vahim tablonun üstünü örtmeye çabalıyorlar. Trabzon Uzungöl’ün etrafı betonla sarıldı. Tüm oteller ve villalar kanalizasyonlarını göle deşarj ediyorlar. Çamlıhemşin kasabasının ortasından Fırtına deresi geçer. Kasaba halkının tüm kanalizasyonu, çöpü dereye deşarj edilir. Kadınlar pencereden aşağına çöplerini hiç çekinmeden dökerler. Utanmazlar bile.  Mümkün mü? 


Birinci turist grubu yeşil  “cennet” i bulmaya gelen petrol asalağı çöl Araplar’ı. Körfez ülkelerinden ve Suudi Arabistan’dan gelen devlet memuru hali vakti yerinde orta sınıf aileler. İki üç karılı bol çocuklu kalabalık aileler. Kadınları peçelerini elleriyle kaldırarak yemek yiyorlar. Trabzon havaalanında büyük bir araba kiralıyorlar. “Booking.com” marifetiyle rezervasyon yaptıkları Ayder otellerini, pansiyonlarını tıka basa dolduruyorlar. Marketlerden alışveriş yapıp dere kenarlarında, boş buldukları çimenlik alanlarda  mangal yapıyor tüm çöplerini de Fırtına deresine  atıyorlar. Ayder esnafının sesi çıkmıyor ama bakalım Fırtına  daha ne kadar dayanacak bu kirlenmeye?
İkinci grup çoğunlukla İstanbul’dan, Ankara’dan ve İzmir’den  gelen “doğa sever” Yuppie’ler. Trabzon havaalanına inen YUPPIE o kadar bunalmış ki, çerçevesinden çıkmak için dünden hazır zaten. Üst düzey yöneticilik yaptığı kurumda sahibi her an değişebilecek bir masada oturmuş bürokrasi oyunu oynayanlar da var, kendi işini yapanlar da. Yaş grubu 35-45 arası. Çoğunlukla bir şekilde “single”  kalanlar. Kırık ve öfkeli kalpler.  O makina parkından uzaklaşmak için  aslında bahane arıyorlar zaten. Minibüse biner binmez bu bunalımdaki arkadaşlarımıza  derhal Karadeniz rock müziği hoparlörlerden boca edilmeye başlanıyor. O gazla Kaçkar dağlarına kadar gitmeleri bekleniyor. Patlak hoparlörlerden popüler Laz havaları servis ediliyor. Otelde geceleri mecburi rakı ve horon. Tüm hafta boyunca minibüsün teybi hiç susmayacak. Kısa ya da uzun minibüs yolculuklarında Karadeniz rock  müziğini tanıma fırsatınız olacak.  Türkiye’deki turizm anlayışının bir göstergesi bu. Minibüse ya da tekneye binen turiste yüksek volümlü müzikle servis vermek marifet. Türk turizm anlayışının en önemli parçası. Yürüyüşlerinde bile müzik dinleyenler var. Yaylalarda  çok iyi müzisyenler var. Kemençe, tulum, saz veya gitar çalan yetenekli insanlar her yaylada var. Gito yaylasında Koçira’da dinlemiştim bir kaçını. Aralarında plaklar çıkaran, konserler veren değerli müzisyenlerin de olduğu bir geceydi. 2500 metrede dolunay ışığında söylenen “sevdaluk” ve “direniş”  türküleri dinlerken ağlayanlar görmüştüm.    
Hadi geceleri anladık. Biraz alkol bilinç altının kapaklarını açıp ferahlık sağlayabilir ama gündüzleri neden doğanın sesini dinlemesin ki insan? Yüksek yaylalarda sis (duman) gelirken bile kendine özgü bir ses çıkarıyor. Kaçkarlardan kopup gelen derelerdeki suların şırıltısı ise hiç te yabana atılır gibi değil. Bunlara ilaveten yüz binlerce çiçeğe konup kalkan arı ve envai böcek ordularının çıkardığı seslere karışan kuşların  cıvıltılarını da ilave edelim. Hiç eksik olmayan yağmurun sesiyle bir doğa senfonisi dinliyorsunuz esasında. Yeterince müzik var. Dinlemeyi bilenler için. Tek yapmanız gereken şey. Susmak ve sessiz olmak.
Doğu Karadeniz’de doğa  o kadar güzel ki her olumsuzluğu  unutmaya, halkın nobranlığını ve Yuppie’lerin bücürümlerini dinlemeye de aldırmazsınız. Zaten çoğu kendi kendine konuşuyor. Onulmaz monologlara düşmüşler de haberleri yok. Egolar o kadar şişmiş ki başka birine yer yok.
Denklem son derece basit. Gruplarla daha az paraya seyahat edersin ya da tek başına iki üç mislini ödersin. Huzur bedava olmuyor. Karar senin. Bu sene kararsız kaldım. Trabzon havaalanına indiğimi ve bir otomobil kiralayarak  Pokut yaylası’na herhangi bir  pansiyona yerleştiğimi hayal ediyorum. Bu hayalin bedeli bir hafta için dört bin TL. Turla gitsem bunun yarısını öderim. Fark büyük. Hayaller pahalı.
Doğu Karadeniz’e değil de  Batı Karadeniz’e yönelmemin ana nedenlerinden biri de keşfedilmeyi bekleyen coğrafyası ve tarihi. Uzun süre Lykia, Pisidia, Pmphyllia ve Frigya ile ilgilendikten sonra sıra Bithynia’ya geldi. Güney insanlarından çok farklı kökleri olan Bithynia’lıların “Trak” oldukları söyleniyor. Roma İmratorluğu’nun generallerine kırk yıl kök söktüren IV. Mithridates’in direniş hikayesi de ilgimi çekmiyor değil. “Mithridates’in izinde” bakalım neler bulacağım.

  
Öncelikle literatür toplamak gerekiyor. Kısa bir araştırmadan sonra elde ettiğim kaynaklar özetle şöyle: Kaynaklar her ulaştığım kaynağın kendi oluşturduğu kaynakçalarla çoğaldı. Yazının sonunda bu kaynakları ayrı bir ek olarak vermeyi düşünüyorum.


Bu haritada  Bithynia’nın coğrafyasını görüyoruz. Dikkat çeken önemli aktörler var. Bugünkü İzmit körfezi limanı Nicomedia ve liman yolunu (İznik) ‘e  bağlayan Roma antik yolu dikkat çekiyor. Bugün tümüyle yok olduğunu sandığım bir antik şaheser. Araştırmaya değer. Sangarius (Sakarya) nehri ve Melas (Manyas) çayı da  bölgenin   can damarları olarak karşımıza çıkıyor.


Bitinya (Eski Yunanca Bithinia , Bithinis ), Küçük Asya'nın kuzeybatısında, kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Phrygia, Galatia, batısında Propontis, doğusunda Paflagonya ve Galatia'yla sınırlanmış, bugünkü Bursa, Kocaeli, Sakarya, Bilecik, İznik, Düzce, Yalova, Bolu, Kastamonu, Bartın ve Zonguldak illerinin bulunduğu coğrafi alanın, antik çağ ve sonrasındaki adı olup MÖ 2.000 yılın ortalarında Trakya’dan göç eden “Bittni” ve “Thrak”  adlı kavimlerin yerleştiği topraklar olarak bilinmektedir.

Kaynakça :

·       Storey, Stanley Jonathon: Bithynia: History and Administration to the Erne of Pliny the Younger, University of Alberta, Master of arts thesis, 1998
·       Konukçu, Enver:  SAKARYA NEHRİ İLE BOĞAZİÇİ BİTHYNİASI’NDAN KOCAİLİ SANCAĞI’NA, SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2008-II)
·       Doğancı, Kamil; ROMA PRINCIPATUS DÖNEMİ (M.Ö. 27-M.S. 284) BITHYNIA
EYALETİ VALİLERİ (PROSOPOGRAFİK BİR İNCELEME, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 2007
·       Jakobs, Ine, Production to Destruction, Pagan and Mythological statuary in Asia Minor, American Journal of Archeology, 114 (2010), 267-303
·       Zonguldak Sempozyumu Bildirileri, Bülent Ecevit Üniversitesi yayınları, 2014
·       Genç, Özlem, Vali Pilinius’un mektupları ışığında Bithynia Bölgesi ve İzmit, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi yayınları,
·       Madsen, Jesper Majbom; Provincial population and Roman identity in Bithynia et Pontus; klajmm@hum.au.dk; The Danish National Research Foundations
Centre for Black Sea Studies; Building 328; University of Aarhus; 8000 Aarhus C;Denmark


 İki bin yıllık Bithynia tarihini bir çok kaynağa başvurarak araştırdığımda bazı araştırmacıların  bana kalırsa çok kestirmeden giderek özetledikleri  öncelikle coğrafi konumunu ele alarak bazı temel kültürel bilgileri ihmal ederek verdikleri bilgiler tatmin edici değil.
Bölgeye yerleşenlerin  “Trak” değil “Bittni” halkı oldukları söyleniyor. Bu iki konuyu incelemekte fayda var. Bithynia’lıların eski Mysia halkı olduğu tezi de var. Akademik makalelerde de aynı bilgiler kullanılmış. Daha derinliğine bir araştırma yapılmamış. Cevaplanmayı bekleyen bir çok soru var. Birincisi bu insanlar hakikaten nereden geldiler? Hangi dili konuşuyorlardı, kültürel yapıları nasıl oluşmuştu, inanışları neydi? Teknolojik seviyeleri bilinen krallıklarla karşılaştırıldığında  nasıldı?  
Bu sorulara cevap ararken Bithynia ‘nın Roma hakimiyeti öncesinde sekiz belki de dokuz asırlık bağımsız bir krallık olduğunu öğreniyoruz. Dile kolay dokuz asır süren ve büyük mücadelelerle geçen yıllar. Kaybolan nesiller. Birileriyle karışmadan, ittifaklar kurmadan hiçbir topluluğun ayakta kalma şansının olmadığı antik çağda neler olup bitiği konusunda  elde yeterli belge yok. Bir başka kaynakta da şu bilgilere yer veriliyor:

“Bithynia İÖ 560'larda Lydia kralı Kroisos tarafından ele geçirildi. Ancak Kroisos'un (Karun) İÖ 546'da Pers Kralı Kyms'a (Keyhüsrev) yenilmesi üzerine, Bithynia'da da Pers egemenliği dönemi başladı. İÖ 430'lara değin süren bu dönemde Pers-Yunan çatışmaları yaşandı ise de, kıyı kentleri bir tür özerk konumlarını sürdürdüler. İÖ V. yüzyılın sonlarına doğru bağımsız Bithyn prensleri, bölgede yaşayan toplulukları birleştirerek krallığın temellerim atmaya başladılar. Bu önderler arasından adları günümüze değin ulaşabilenler Deodalses, Botiras ve Bas'tır. Hellenistik Çağ'da İskender'in orduları Bithynia'nın güneyinden dolaşarak geçtiler ve bölgeye herhangi bir zarar vermediler. Bu dönemde bölge, Büyük iskender'e bağlı "Paphlagonia ve Bithynia satraplığı" adıyla örgütlendi. Ancak Bithynia önderi Bas (ÎÖ 377-327), bu bağımlılığa karşı koydu ve kıyı kentlerini tehdit altına aldığı gibi, kendisini cezalandırmak üzere gönderilen satrap Kalas'ı da yenilgiye uğrattı. Onun oğlu Zipoites (İÖ 327-279), Hypsos savaşını kazanan ve Bithynia üzerinde egemenlik kurmak isteyen, İskender'in generallerinden Lysimakhos'u (İÖ 360 - 281) durdurdu, ardından Nikaia (İznik) yöresini ülkesine kattı ve İÖ 279'da "kral" sanını aldı.”

Krallığın nasıl kurulduğunu özetleyen yukarıdaki yazı MÖ 560 yılından başlıyor. Öncesiyle ilgili bir bilgi yok. Bin dört yüz yıllık tarih karanlıklardan bize göz kırpıyor. MÖ. 560-279 arasında Lydia, Pers ve Helen güçlerinin etkisi altında kendini savaşların ortasında bulan Bithynia halkları eminim maddi ve manevi anlamda çok kayıp verdi. Roma dönemi ise başka tür baskılarla sürdü.  
Alıntılara devam edelim.
“Zipoites, İskender'in ölümünden sonra kurduğu büyük imparatorluğu paylaşma savaşımına koyulan Antigonos'larla Seleukos'lar arasında denge siyaseti güttü. Bu arada Tios ve Kieros'u ele geçirdi. Seleukos'un ölümünden sonra yerine geçen oğlu Antiokhos I'i İÖ 280'de ağır bir yenilgiye uğrattı. Bithynia'nın bu ilk kralının aynı zamanda Prusa'nın da (Bursa) kurucusu da olduğu, ancak gelişiminin oğlu Prusias I dönemine rastlaması nedeniyle kente bu adın verildiği de öne sürülür.”
Zipoites adlı bir kıraldan söz ediyor. Bu hiç te Trak ya da Bithyni adına benzemiyor. Dönem aslında Hellen kültürel kimliğinin yavaş yavaş Roma kimliğine doğru kaydığı dönem. Onun öncesinde de Pers etkilerini görmek mümkündü.  Artık bölgede en güçlü olan Roma praetorları belirliyor  krallıkların kaderini.

Zipoites'in yerine, oğlu Nikomedes I (salt. İÖ 279 - 250) geçti. Krallığının ilk yıllarında, tahtta hak iddia eden kardeşi Zi-poites'le uğraşmak zorunda kalan Nikomedes, İÖ 278'de Galat'ların ve Herakleia'nın yardımıyla kardeşini yenerek egemenliğini pekiştirdi. İÖ 264'te bir süre önce Lysiruakhos tarafından yıkıma uğratılan eski başkent Astakos'un karşı kıyısında ve eski Olbia'nın yerine Nikomedia'yı (İzmit) kurdu, burayı başkent yaptı. Bastırdığı para örneği günümüze değin gelen ilk Bithynia kralı Nikomedes I'dir.
Oğlu Ziaeles de (salt. İÖ 250 - 228), önceleri babası gibi tahtta hak iddia eden üvey kardeşiyle savaşmak zorunda kaldı. Döneminde krallığın sınırları doğuya doğru genişledi, Krateia (Gerede) ele geçirildi, günümüzdeki Bolu'nun yakınlarında bulunan Bithynion kenti olasılıkla onun zamanında kuruldu. Ancak bu kentin kurucusunun babası olduğu da öne sürülür.
Bithynia Krallığı en parlak dönemini Ziaeles'in oğlu Prusias I (salt. 228 - 182) zamanında yaşadı. Bu dönemde Bithynia zenginleşti ve genişledi. İÖ 227'de bir deprem sonucu yıkılan Rhodos'a yardım edildi. İÖ 220'de Rhodos'la Byzantion arasında başgösteren savaşta, Prusias Rhodos yanında yer aldı ve Byzantion'un Karadeniz kıyı bölgelerini ülkesine kattı ise de imzalanan barış antlaşması gereği buraları geri verdi.
Makedonyalı Philippos V'in kız kardeşi ve Demetrios Altolikos'un kızı olan Apameia ile evlenerek Makedonya ile dostluk kurdu. Makedonya ile Roma arasındaki deniz savaşında, deniz filosunu Makedonya'nın yardımına gönderdi. İÖ 205'te Bergama'ya savaş açarak kral Attalos I'i, işgal etmekte olduğu Yunanistan'dan çekilmek zorunda bıraktı. Bir süre sonra Marmara'daki Hellen kolonisi Kios'la (Gemlik) savaşa girdi. Yardımına koşan Makedonya Kralı Philippos V, Khalkedon (Kadıköy), Myrlea (Mudanya) ve Kios'u ele geçirerek Prusias'a verdi. Myrlea'ya, Prusias'ın eşinin adından Apameia, Kios'a da Prusa ad Mare denildi .Pnısias'ın Bithynia'da iki kente daha adı verildi; bunlar Olympos Mysios (Uludağ) eteğinde kumlan Prusa ad Ölympum (Bursa) ve Prusa ad Hypium'dur (eski Kieros).
Prusias, Anadolu'daki Seleukoslarla Roma arasında süregelen savaşlarda, Romalı Scipio ailesinden komutanların Bithynia'ya saldırmayacakları konusunda güvence vermesi üzerine tarafsız kaldı. Ancak İÖ 189'da imzalanan Apameia antlaşmasının ardından, göz koyduğu bazı toprakların  Kral Eumenes II'ye verilmesi üzerine, bu sıralarda kendisine sığınmış bulunan ünlü Kartacalı asker, bilim ve devlet adamı Hannibal'in de teşvikiyle Bergama'ya saldırdı. Deniz savaşında Hannibal'in Bergama donanmasını bozguna uğratmasına karşın, Prusias kara savaşında Eumenes'in kardeşi Attalos karşısında yenilgiye uğramaktan kurtulamadı. Roma araya girerek, Pnısias'ın kesin yenilgiye uğramasını engelledi, ancak karşılığında Hannibal'in teslim edilmesini istedi. Prusias'ın bu isteği kabul ettiğini haber alan Hannibal önce kaçmaya çalıştı, ancak kurtulamayacağını farkedince Gebze yakınlarında intihar etti. Prusa'nın (Bursa), aktarımlara göre Prusias zamanında, Hannibal'in planlamasına göre kurulduğu kabul edilir .
Prusias I'in ölümü üzerine, tahta oğlu Prusias II (salt. İÖ 182 - 149) geçti. Kendinden öncekilerin sürdürdüğü Bergama düşmanlığı bu kral döneminde terk edildi. ÎÖ 179 yılında Bithynia Krallığı, Bergama ve Kappadokia'nın yanında savaşa katıldı. Bu arada babası gibi o da Makedonia ile akrabalık ilişkisi kurdu ve Kral Perseus'un kız kardeşi Apama ile evlendi (Myrlea'nın Apameia adının bu kraliçeden gelmiş olabileceği de öne sürülür). Ancak İÖ 171'de Makedonia ile Roma arasındaki deniz savaşında Roma'dan yana oldu. Roma'ya çağırıldı ve İÖ l67'de Roma'da senato tarafından parlak bir törenle karşılandı. Prusias, çocukluğundan itibaren Roma kültürü almış ve buna göre eğitilmişti. Dolayısıyla Roma'ya aşırı bir güven beslemekteydi. Ancak bu aşırı güvenle, yürüttüğü dostluk siyasetinden vazgeçerek 10 156'da Bergama'ya savaş açması, tam bir düş kırıklığına uğramasına yol açtı. Bergama topraklarını ve hatta Bergama kentini ele geçirmesine karşın, Roma'nın müdahalesi üzerine geri çekilmek ve ayrıca savaş ödentisiyle 20 savaş gemisi vermek zorunda kaldı. Bu düş kırıklığından dolayı, eğitimini Roma'da yaptırdığı ilk eşinden doğan oğlu Nikomedes'in yerine, ikinci eşinden olan oğlunu veliaht yapmak istedi. Ancak Nikomedes, Epeiros Berenikes'te taç giyerek, Bergama kralının da yardımıyla babasına karşı ayaklandı. Bithynia'ya girdi, babasını başkent Nikomedia'da öldürttü ve yerine Nikomedes II Epiphanes adıyla kral oldu. İÖ 149 - 94 yılları arasında hüküm süren Nikomedes II, Bithynia'ya barış ve ekonomik refah getirdi. Halk tarafından sevildi. Sağlığında oğlu Nikomedes III (salt. IÖ 107 -90 ile saltanatını paylaştı. Ölümünden sonra oğlu Paphlagonia ile Kappadokia'yı ele geçirmeye kalkıştıysa da, Roma'nın müdahalesi sonucu çekilmek zorunda kaldı. Bu dönemde, artık Roma'nın Bithynia Krallığı üzerindeki egemenliği kesinleşmiş bulunmaktaydı.
Nikomedes III'ten sonra tahta çıkan Nikomedes IV Philopator (salt. ÎÖ 91 - 74) tam bir Roma uydusu ve zalim bir kraldı. Bir ara üvey kardeşi Sokrates yönetime karşı ayaklanarak, Pontus Kralı Mithridates'in de (salt. İÖ 132 - 63.) yardımıyla taç giydi ve yine Nikomedes adıyla para bastırdıy-sa da, Nikomedes IV Roma'nın desteğiyle tahtını geri aldı. Yine Roma'nın güdülemesiyle İÖ 88'de Mithridates'e karşı savaş açtı. Ancak Mithridates, tüm Bithynia'yı ele geçirerek Nikomedes'i tahtını terk edip kaçmak zorunda bıraktı (İÖ 84). Ne var ki, Dardanos antlaşmasıyla bir kez daha tahtına kavuşan Nikomedes, bu kez Roma senatosunun direktifiyle, ölümünde ülkesini Roma'ya bırakmayı kabul etti. İÖ 74'te ölümü üzerine, vasiyeti gereği Bithynia toprakları Roma'ya katıldı. Pontus Kralı Mithridates, vasiyeti tanımayarak Bithynia'yı yeniden ele geçirdi, çetin savaşlar sonunda İÖ 73'te çekilmek zorunda kaldı. Ancak Roma'yla çatışmalar, Mithridates'in İÖ 63'te ölümüne değin sürdü. Bu tarihten sonra Pontus ve Bithynia, "Pontus et Bithynia" (Hellence Pontus kai Bithynia) adıyla Roma'ya bağlı bir eyalet halinde yönetilmeye başlandı. Roma İmparatorluğu'nun İS 395'te ikiye parçalanmasında da Bizans'ın payına düştü.”

MÖ.560 yılından itibaren süregiden taht mücadeleleriyle paralel giden önce Pers sonra Helen ve daha sonra Roma hakimiyet savaşlarında bu topraklarda çok kan akmış. Dokuz yüz yıldan fazla süren saltanatıyla kayda değer bir önem sahip olan Bithynia krallığı nedense bugün o bölgede yaşayanlar tarafından hiç bilinmiyor. Okullarda tarih derslerinde o bölgenin gerçek tarihi yer almıyor.  Oralarda bugün yaşayanlar kendilerinin oraya gökten zembille indiklerini düşünüyorlar her halde.  

Bithyn dil ve kültürü

Thıak kökenli Bithyn dilinin, Bithynia'ya göçlerle geldiği sanılmaktadır. Bithynlerden önce bölgenin orta ve batısında "Bebryk" ve daha doğuda "Mygdon" dillerinin konuşulduğu öne sürülüyor.  
Bebryk dilinden günümüze baştanrı Pri-apos'un ve birkaç özel adın dışında (Amy-kos gibi) sözcük ulaşamamıştır. Bölgede Bithyn dilinden önce, Mysialıların dilinin konuşulduğuna ilişkin herhangi bir bulgu yoktur. Bithyn dilinin konuşulduğu coğrafya, batıda yine Thıak kökenli bir dil olan Thyn dilinin, doğuda günümüzdeki Bolu dolaylarında Mariandyn, bugünkü Filyos dolaylarında Kaukon ve bugünkü Kastamonu dolaylarında da Paphlagon dillerinin konuşulduğu coğrafyalarla sınırlıydı. Güneyde geniş bir alanda Phryg'ce ile Mys'ce, güneydoğuda Galat'ça konuşuluyordu. Bu dillerden Galatça, Hint-Avrupa grubunun Kelt kolundandı. Öteki komşu dillerin tümünün, Thıak dilinin Phryg ve İllyr kollarına yakın özellikler taşıdığı öne sürülmektedir.
Çağdaş döneme Phryg'ceden 107 (eski Phryg'ceden 19, yeni Phryg'ceden 88), Mys'ceden de yalnızca 1 (7 satırlık) yazıt kalmasına karşılık, Bithynce'den herhangi bir yazılı kalıt elde edilememiştir. Bu nedenle Bithyn dilinin özellikleri, ancak çağdaşı Hellen metinlerinin tanıklığıyla incelenebilmektedir.
Bithynia'da bulunan yazıtlarla (özellikle günümüze kalmamış bulunan Prusias I döneminin Kios yazıtı, İÖ 228) paraların ve mesafe taşlarının hemen tamamı Hellence, son dönemlerde de bir bölümü Latince yazılmıştır. Bithynia Krallığı'nda resmi dilinin Hellence olduğu, Hellen kültürünün etkinlik sağladığı anlaşılmakta ve kısa sürede Hellencenin, Bithyn dilini büsbütün söndürdüğü sanılmaktadır. Zamanla kralların adları bile Hellenceye dönüşmüştür (örneğin birbiri ardınca gelen dört Nikomedes).
İÖ 74'ten itibaren ülkede Roma egemenliğinin başlamasına karşın, Latin dil ve kültürünün, Hellen etkisini tam anlamıyla kıramadığı, Hellencenin yaygın dil olarak yaşadığı anlaşılmaktadır.
Günümüze değin ulaşan Bithyn takvimindeki ay adları, sonbahardan başlamak üzere şöyle sıralanmaktaydı: Heraios (ya da Praises), Hermaisos, Meiroos, Dionisios, Herakleios, Dios, Bendidaios, Strateios, Periepios (ya da Prestios), Arelos (ya da Arrarios), Aphrodisios ve Demetrios. Bunlardan Bendidaios'un dışında kalan bütün ay adları Hellen ve Makedon asıllıdır.

Bithyn mezarları

Bithynia Krallığı döneminden günümüze kale bedenleri dışında bazı mezarlar kalmışsa da, bunlar korunamamış ve yok olmuşlardır. 1958'deki Kapalıçarşı yangınından sonra restorasyon ve yenileme projesini yapan ve uygulayan kent plancısı-mimar Emin Canpolat, 15 Mayıs 1999 günü yapılan "Bursa Tartışmalarrnda, çarşı bodrum katı kazı çalışmaları sırasında on dolayında Bitnynia mezarı bulunduğunu belirtmiştir.
Bithynia dönemi mezarlarından elde edilen bazı materyel, Bursa Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.


Kaynakça

·       İNSAN, KİMLİK, MEKÂN BAĞLAMINDA ,ZONGULDAK SEMPOZYUMU, BİLDİRİLERİ 16-18 EKİM 2014, Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları No: 11, Zonguldak 2016
·       Stanley Jonathon Storey, Bithynia: History and Administration to the Erne of Pliny the Younger , Master of Arts, Department of History and Classics, Edmonton, Alberta,
·       Albustanlıoğlu, Tulga, “Roma İmparatorluk Mermer Ocağında Locus’un İşlevi”, Coşkun Özgünel’e 65. Yaş
·       Armağanı, Homer Kitabevi, İstanbul, 2007.
·       Alston, Richard, Aspect of Roman History, Routledge, USA, 1998.
·       Attanasio, Donato, Ancient White Marbles, Trans.: A. J. Casling, L’ERMA, Roma, 2003.
·       Bakırezer, Güven, “Antik Yunan Düşüncesinde Kölelik”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, c.63, S. 1, Ankara, 2008.
·       Baz, Ferit, “Considerations for the Administration of the Province Pontus et Bithynia During the Imperial Period”,
·       CEDRUS The Journal of MCRI, Cedrus I (2013), İstanbul.
·       Bekker-Nielsen, Tønnes, Ed., “The Bithynian Cities under the Later Empire”, Urban Life and Local Politics in
·       Roman Bithynia, BSS, 7, Aarhus University Press, Denmark, 2008.
·       Benko, Stephen, Pagan Rome And Early Christians, Indiana University Press, USA, 1986.
·       Berger, Adolf, Encyclopedic Dictionary of Roman Law, vol.43, part 2, The Lawbook Exchange, Ltd., USA, 2008.
·       Bostan, İdris, “İzmit”, İA, c. 23, TDV, İstanbul, 2001.
·       Buckland, William Warwick, The Roman Law of Slavery, Cambridge University Press, UK, 2010.
·       Bury, John Bagnell, History of the Later Roman Empire, St. Martins Press, USA, 1958.
·       Campbell, Brian, Rivers and the Power of Ancient Rome, The University Of North Carolina Press, USA, 2012.
·       Cook, John Granger, Roman Attitudes toward the Christians, Mohr Siebeck, Germany, 2010.
·       Cowell, Frank Richard, Life in Ancient Rome, The Berkley Publishing Group, USA, 1980.
·       Demircioğlu, Halil, Roma Tarihi, 1. Cilt, 5. Baskı, TTK, Ankara, 2011.
·       Diakov, V., S. Kovalev, İlkçağ Tarihi, c. 2, Çev.: Özdemir İnce, Yordam Kitap, 2. Basım, İstanbul, 2011.
·       Dwyer, John C., Church History, Paulist Press, USA, 1998.
·       Edmondson, Jonathan, Ed., Augustus, Edinburg University Press, Great Britain, 2009.
·       Erdoğru, M. Akif, Tarih Yazıları, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2006.
·       Gleason, Maud W., “Greek Cities Under Roman Rule”, A Companion to the Roman Empire, Ed.: D. S. Potter,
·       Blackwell Publishing, UK, 2010.
·       Güney, Hale, The Resources and Economy of Roman Nicomedia, University of Exeter, Doktora Tezi, UK, 2012.
·       Harrison, R. Martin, Mountain and Plain, University of Michigan Press, USA, 2001.
·       Hedrick, Charles W., History and Silence: Purge and Rehabilitation of Memory in Late Antiquity, University of
·       Texsas Press, USA, 2000.
·       Heironimus, John Paul, Trans., “Selected Letters of The Younger Plinius”, Classics in Translation, vol. II: Latin
·       Literature, Ed.: P. L. McKendrick, H. M. Lowe, University of Wisconsin Press, USA, 1980.
·       Heyob, Sharon Kelly, The Cult o Isis among Women in the Graeco-Roman World, Brill, Belgium, 1975.
·       Holloway, Paul A., Coping with Prejudice: 1 Peter in Social-Psychological Perspective, Mohr Siebeck, Germany,
·       2009.
·       Holoka, James, “Plinius The Younger”, From Polis to Empire the Ancient World, Ed.: A. Traver, Greenwood Press,
·       USA, 2002.
·       Howatson, M. C., Ed., Oxford Antikçağ Sözlüğü, Çev.: Faruk Ersöz, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013.
·       Jones, C. P., “A New Commentary on the Letters of Plinius”, Phoenix, vol: 22, no:2, (Summer, 1968).
·       Kabaağaç, Sina, Erdal Alova, Latince-Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1995.
·       Knight, Charles, Penny Cyclopaedia, vol. XXI, W. C. and Sons., London, 1841.
·       Lobban, Richard A., Historical Dictonary of Ancient and Medieval Nubia, Scarecnow Press, USA, 2004.
·       Loewenstein, Karl, The Governance of Rome, Martinus Rijhoff, Netherlands, 1973.
·       Marchesi, Ilaria, The Art of Plinius’s Letters, Cambridge University Press, UK, 2008.
·       Matz, David, Vioces of Ancient Greece and Rome, ABC-CLIO, USA, 2012.
·       99
·       Özlem GENÇ
·       McHugh, Michael P., “Plinius The Younger”, Encyclopedia of Early Christianity, Vol. I, Second Edition, Ed.:
·       Everett Ferguson, Taylor&Francis, USA, 1999.
·       Millar, Fergus, Rome, the Greek World, and the East, vol. II, University of North Carolina Press, USA, 2004.
·       Monaghan, Patricia, Encyclopedia of Goddesses and Heroines, Canada, 2014.
·       Moore, Frank Gardner, “Three Canal Projects Roman and Byzantine”, American Journal of Archeology, vol. 54,
·       no 2, (Ap. Jun. 1950).
·       Müllero, C., F. Dübnero, Strabonis Geographica, vol. I, Paris, 1853.
·       Norena, Carlos F., “The Social Economy of Plinius’s Correspondence with Traianus”, American Journal of
·       Philology 128, The Johns Hopkins University Press, 2007.
·       Ouseley, William, “Historical Notices of Nicomedia, the Ancient Capital of Bithynia”, Transactions of the Royal
·       Society of Literature of the United Kingdom, vol. I, part II, J. Murry, London, 1829.
·       Öğüt, Salim, “Kılâde”, İA, c. 25, TDV, Ankara, 2002.
·       Özdemir, Gökçe Türkoğlu, “Roma Hukukunda Rüşveti Önlemeye Yönelik Düzenlemeler”, Dokuz Eylül Üniversitesi
·       Hukuk Fakültesi Dergisi, c. 9, Özel Sayı, İzmir, 2007.
·       Plinius Caecilius Secundus, J. D. Duff, Ed., C. Plini Caecili Secundi Epistularum Liber Sextus, Cambridge
·       University Press, UK, 1906.
·       Plinius Letters I, Trans: W. Melmoth, Rev.: W.M.L. Hutchinson, Heinemann, Great Britain, 1931.
·       Plinius Letters II, Trans: W. Melmoth, Rev.: W.M.L. Hutchinson, Heinemann, Great Britain, 1915, 1927.
·       Plinius, Natural History V, 18.4.16. Trans.: H. Rackham, Harvard University Press, London, 1961.
·       Rebillard, Eric, Early Christianity, Oxford University Press, UK, 2010.
·       Roller, Lynn E., In Search of God the Mother, University of California Press, USA, 1999.
·       Rothstein, A., E. Rothstein, G. Lauber, Write for Mathemathics, Corwin Press, 2. Ed., USA, 2007.
·       Russell, Ben, The Economics of the Roman Stone Trade, Oxford University Press, UK, 2013.
·       Rutledge, Steven H., Imperial Inquisitions: Prosecutors and Informants from Tiberius to Domitian, Routledge,
·       UK, 2001.
·       Sawyer, Deborah F., Women and Religion in the First Christian Centuries, Routledge, London, 1996.
·       Shelton, Jo-Ann, The Women of Plinius’s Letter, Routledge, USA, 2013.
·       Sherwin-White, A. N., The Letters of Plinius, Oxford University Press, UK, 1998.
·       Smith, William, A New Classical Dictionary, Harper & Brothers Publishers, New York, 1860.
·       Şahin, N. Eda Akyürek, “Unter Der Statthalterschaft Des rufius Varenus In Bithynien Ehren Die Trikkeanoi
·       Ihren Wohltäter Achaïkos”, Gephyra, Vol: 9, 2012, abstract, http://www.ua.sciary.com/journal-scientific-gephyraarticle-
·       232818.
·       Torchia, Marion Kettling, Traianus and Civic Autonomy In Bithynia: A Study of the Governments of Nicaea,
·       Nicomedia and Prusa, Doktora Tezi, Yale University, 1969.
·       Ulugün, Yavuz, Muhittin Bakan, Taner Aksoy, Kocaeli ve Çevresi Tarihi II, Roma Dönemi Bithynia, KYOD Tarih
·       Yayınları, İzmit, 2007.
·       Uzun, Ali, “Sapanca Gölü (Sakarya) Ornitofaunasının Biyoekolojisi”, SAÜ Fen Edebiyat Dergisi (2010-1), Sakarya.
·       Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, c. III, I. Kısım, TTK, Ankara, 1995.
·       Voorst, Robert E. Van, Jesus Outside the New Testament, Wm. B. Eerdmans Publishing, USA, 2000.
·       Walsh, P. G., Plinius the Younger Complete Letters, Oxford University Press, UK, 2006.
·       Watkin, David, The Roman Forum, FSC, Great Britain, 2009.
·       Winsbury, Rex, Plinius the Younger: A Life in Roman Letters, Bloomsbury Publishing, UK, 2014.
·       Witt, R. E., Isis in the Ancient World, The Johns Hopkins University Press, USA, 1971.
·       Woolf, Greg, “Plinius’s Province”, Rome and the Black Sea Region, BSS, 5, Ed.: Tønnes Bekker-Nielsen, Aarhus
·       Universitty Press, Denmark, 2006.

·       100

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...