15 Mar 2007

Öteki Denizi Özlüyorum















Bir deniz özlemek hoş bir duygu aslında.Bu akşam üstü Beyoğlu'nda yürürken yanımdan gelip geçen ve beni şaşkına çeviren insan seline bakarken anladım . Evet denizi özlüyorum.Bir denizin kıyısında öbür denizi özlemek de biraz tuhaf biliyorum.Beyoğlu'ndan aşağıya in Boğaz'a .Orada deniz alabildiğince kucaklayabilir insanı.Benim aradığım deniz öbür deniz . Güneydeki deniz .Sıcak olan.sakin olan . Akıntısız.Öylesine uzanıp giden sakin kumsallar.Bahar ayları hep soğuk oluyor İstanbulda.Mayısa kadar ısınmıyor havalar bir türlü.Bir sıcak bir soğuk.Moral bozucu olduğu da olmuyor değil.Çaresiz beklenecek.O güneydeki sakin denize bir hafta sonu gitmeli esasında.Bu akan insan seli hiç duracakmış gibi değil.Binlerce insan bir yerlerden bir yerlere gidiyorlar hızla değişen sokaklardan koşar gibi geçerek.İş çıkışı telaşı.Biriyle buluşacak olanlar acele ediyor belli.Buluşmuş olanlar ise ne yapacaklarına karar verene kadar yavaş yavaş yürüyorlar.gençler daha çok Dilek pastanesine gidiyorlar.Bütün bina pastane.Yemek de yenebiliyor makul fiyatlara.Akşamları çok kalabalık oluyor.Bütün restoranlar, cafeler zaten doluyor.Avrupa'nın bütün büyük kentlerinde olduğu gibi burada da yemek vakti yaklaşıyor.

İstiklal caddesinde Borusan Kültür Merkezi'nin önünde duruyorum.Binaya bakıyorumç.Bütün bina kültürel çalışmalar için ayrılmış diye duymuştum.Giriş kapısı demirden.Kalın demir gri renge boyanmış.Hiç de girmek için davet edici değil.Demir bir kapıdan geçerek kültür evine girmek duygusu beni durduruyor.İkinci katta kitap rafları ilişiyor gözüme.Kütüphaneci bayan da pencereden caddeyi seyrediyor.Orada bir kütüphane olduğunu bir tanıdığımdan duymuştum.O kütüphaneyi çok merak ediyorum ama , demir kapıdan içeri girmek birden gözümde büyüyor.Sanki kimse girmesin , gelmesin diye kapatılmış gibi.Bir gün o kapıdan geçip ikinci kattaki kütüphaneye çıkacak cesareti bulacağım.Ama bu akşam değil.

Yürümeye devam ediyorum.Rusya Konsolosluğunun yanında bir mağaza var .Eski mi eski.Vitrini ,kapısı ve herşeyiyle geçen yüzyıldan kaldığı belli olan bir mağaza.Etrafdaki diğer mağazalara bakınca içerideki tozu ve loşluğu yadırgıyorum.
Korse satılıyor bu mağazada.Yalnızca korse.İçeride iki bayan görünüyor . Yaşları seksene yakın olmalı.Bu sokağın geçirdiği değişimi en iyi onlar bilir her halde.İstanbul'un işgal yıllarını görmüşlerdir her halde.Birinci savaş yıllarını da .O yıllarda kolera ve dizanteri salgını varmış İstanbul'da.Bütün kent karantina altındaymış.İmparatorluğun çöküş yılları.balkanlardan ve Makedonya'dan akın akın göçmenlerin geldiği ,beraberlerinde hastalık ve acıları getirdikleri yıllarda acaba bu iki bayan kaç yaşındaydı.Bir an mağazaya girip onlarla sohbet etmek geçiyor içimden.Artık aklıma eseni yapmayacak yaştayım .Bir an önce bu insan selinden kurtulup katılacağım toplantıya yetişmeliydim.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...