12 Nis 2007

Demokrasi Üzerine Kuramsal Esintiler

Demokrasi rejimini tarif etmek için sona ermiş bir altın çağ olan antik çağlara gitmemiz gerekmez .

"Halkın çoğunluğunun azınlığı idare etmesi prensibine dayalı rejime demokrasi denir.Demokraside önceliğin özgürlüğe mi yoksa eşitliğe mi verilmesi gerektiği tarih boyunca tartışılmış ve tarih, bu ikisini bir arada tutacak sistem teorisini üretme çabalarıyla sıklıkla karşılaşmıştır.Liberal demokrasi sistemi de bunlardan biridir.İçinde barındırdığı liberal kelimesiyle özgürlüğü, demokrasideki siyasi eşitlik kavramıyla da eşitliği temsil etmektedir.Bunu düşünürken ekonomi disiplinindeki liberalizm ile siyaset disiplinindeki liberalizmin birbirinden ayırmamız gerekir.Basit olarak liberal demokrasi; iktidarı halkın belirlediğini ancak bu iktidarın bireysel özgürlüklerle sınırlandığı bir siyasal sistem olarak belirtebiliriz.Hoşgörü ve tüm fikirlerin var olabildiği bir rekabet ve siyasi eşitlik prensiplerinde gerçekleştirilen seçimlerle iktidara temsili bireylerin getirilmesi liberal demokrasilerin temel niteliğidir."

Çoğunluk ne istiyor ? Çoğunluğu tarif edebilir miyiz ?
Azınlıklar ne istiyor? Azınlığı tarif edebilir miyiz?



Bizim demokrasimiz Liberal Demokrasi mi ? Yoksa başka tür bir demokrasi mi ?
550 Milletvekiliyle oluşan TBMM acaba herkesi temsil ediyor mu ? Çoğunluğu temsil ediyorsa , azınlığı kim temsil edecek ? Bütün bu tartışmaların odağında yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler var .2002 yılı genel seçimleri üzerinden beş yıl geçti.Bu süre içinde ne değişti ? Neler yerinden oynadı ? En son meclis seçim aritmetiği nedir?

MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, Türkiye'de Siyasal Durum Şubat 2007 Araştırması'nı tamamlamış:

AKP 2002 Sonuçlarına göre karşılaştırma (32 Milyon Oy )
% 30.3 (%34.26) (4 puan düşüş var 1.2 Milyon oy)
CHP
% 14.2 (%19.4) (5.2 Puan düşüş var 1.6 Milyon oy)
MHP
% 7.4 (%8.34) (Yükseliş var %1 civarında )
DYP
% 5.3 (%9.55) (Düşüş Var %4.25)
ANAP
% 2.8 (%5.2) (Düşüş var )
DİĞER
% 10.6
KARARSIZ
% 4.7
OY KULLANMAK İSTEMİYORUM (5 milyon kişi oy kullanmak istemiyor)
% 15.6
İLGİLENMİYORUM (3 milyon kişi ilgilenmiyor)
% 9.1

Analiz Yapalım :


Bu araştırmaya göre : Meclis aritmetiği değişmiyor.Partilerin hepsi oy kaybediyor .MHP yükseliyor.Bunun nedeni Genç Parti'nin %7.25 oyunun bir bölümünün MHP ve BP 'ne kaymış olduğunu gösteriyor. ANAP ve DYP kritik dönemece giriyorlar.Bu seçim her iki parti için de belirleyici olacak.


Halkın % 30.4 'u konuyla ilgilenmiyor.Yani 10 milyon yetişkin insan seçimlere aldırmıyor,umursamıyor,ilgilenmiyor.


Yüzde 10 barajı olması itibariyle %26.1 toplam oy milletvekili çıkarmaya yetmiyor .
Böylelikle %56.5 oranındaki seçmen oyları hiç bir anlam ifade etmiyor.Tabiri caizse ziyan oluyor.

Meclis aritmetiğini yüzde 44.5 oy belirliyor . Bu seçimler de 2002 yılının tekrarı olacak gibi görünüyor .

Bu aritmetik aslında ciddi bir rejim tartışmasını da beraberinde getirmeli diye düşünülebilir.Öte yandan siyasetle ilgilenmeyen seçmen sayısı olan 32 milyonun üçte biri ciddi bir ilgisizlik abidesi olarak karşımızda duruyor. Siyasi partiler bu kitleye ulaşamıyor . Enteresan bir kitle . On milyon nüfuslu ilgisizler ülkesi de içimizde yaşıyor.


Öncelikle temel kavramları bir anımsayalım.

Cumhuriyet


Cumhuriyet bir rejim, demokrasi ise cumhuriyetin uygulanış şekillerinden biridir.Demokratik cumhuriyetin yanında dini cumhuriyet, oligarşik cumhuriyet ve sosyalist cumhuriyet biçimleri vardır.Demokratik cumhuriyetlerde, meclisi ve ülkenin başkanını belli aralıklarla halkın seçmesi temeldir.Bu sistem genellikle kara Avrupa’sında kabul görmüşken örneğin İngiltere’de ülkenin başında görünüşte halkın seçmediği bir kral ya da kraliçe bulunmasına rağmen yönetim halkın elindedir(oligarşik cumhuriyet).

Bir cumhuriyetin tam demokratik cumhuriyet olabilmesi için, gönüllü birlikteliklerle bir arada bulunan o ülke halklarının tüm kesimlerinin, çoğulcu özgür iradeleri ile katılımcı olarak yönetim ve denetim süreçlerine doğrudan katıldığı, demokrasiyi tüm sivil kurum, kuruluş ve kadroları ile var ettiği ve çok kimlikli, değişik inançlı ve çeşitli kültürlerin bir mozaik oluşturacak şekilde bir arada yaşamasına olanak veren bir devlet yapılanmasının gerçekleştirilmesi gerekir.

Demokrasilerde Güçler Ayrılığı

Güçler ayrılığı ilkesi yasama, yürütme ve yargı kurumlarının, devletin farklı organlarında bulundurularak iktidarın tek elde toplanmasını engelemek ve bu üç kurumun birbirlerini denetleyebilmesini sağlamak anlamına gelir.'Devlet iktidarının üçe bölünmesi ve bunların ayrı organlara verilmesi gerektiği yolundaki yaklaşım, siyasal rejimlerin sınıflandırılmasında da temel alınmıştır. Buna göre yasama ve yürütme güçlerinin bir elde toplandığı rejimlere “güçler birliği”, bu yetkilerin birbirinden bağımsız ayrı organlara verildiği sistemlere ise “güçler ayrılığı” sistemleri adı verilmektedir.

Liberal kuramcı John Locke iktidarın gücünü yasama, yürütme ve federatif olarak ayırır.'Burada federatif güç, bütün topluluk, savaş, barış, birlik, ittifak ve devletin kendi dışındaki bütün kişiler ve topluluklarla her türlü işlemi yapma gücü olarak ifade edilir.

İktidarın paylaşımı sayesinde demokratik yollarla iktidara gelen kişiler kendi tiranlıklarının kurmaları engellenmeye çalışılmıştır.Güçler ayrılığı ilkesi ile karşılıklı denetimin önemi, özellikle İkinci Dünya Savaşı öncesi Adolf Hitler'in demokratik yollarla iktidara gelmesinden sonra artmıştır.

Coğulcu Cumhuriyet tezi

Çoğulcu bakış açısı Montesquieu ve Locke'a dayandırılır.James Madison'ın Federalist Yazılar'da yazdığı makalelerde sistemleşmiştir.Madison'a göre denetimden uzak deomokratik sistemin bireysel hakların ihlal edileceği bir "çoğunlukçu" (Majoritarianism) sisteme dönüşebilirdi.Bunu engellemek için güçler ayrıığı ilkesi, federalizm ve iki meclisli bir hükümet biçimi önermiştir.'Bu sistem, toplumdaki farklılığın ve "çoklululuğun" varlığını tanıdığından ve bu tür bir çokluluk halini istenir gördüğünden dolayı, Madison'ın modeli çoğulcu demokrasinin ilk gelişmiş ifadesidir.'

Noam Chomsky


Noam Chomsky Madison modelini eleştirerek, "1787'de Anayasa Kongresi'nde James Madison'ın vurguladığı şekilde, hükümetin başlıca görevinin zengin azınlığı çoğunluktan korumak olduğu ilkesi üzerine kurulmuştur. Bu nedenle, o dönemin tek yarı-demokratik ülkesi olan İngiltere'yi örnek vererek toplumun geneline kamusal işlerde söz hakkı verilirse, halkın eşitliğe yönelik reformları veya başka canavarlıkları gerçekleştirebileceği konusunda uyarıyor ve Amerikan sisteminin, savunulması (aslında hakim olması) gereken mülkiyet haklarına yönelik saldırılar karşısında uyanık olması gerektiğini söylüyordu" der.

Elitizm


Bu görüşün en tipik temsilcisi filozof kralların iktidarda olmasını isteyen Platon'dur (M.Ö 427-347). Klasik elitizm, bir reçete sunmaktan ziyade bir olguyu tespit iddiasıyla elit yönetiminin toplumsal hayatın kaçınılmaz ve değiştirilemez bir gerçeği olduğunu ileri sürer. Wilfredo Pareto (1848-1923), Gaetano Mosca (1857-1941) ve Robert Michels (1876-1936) klasik elitizmin belli başlı teorisyenleridir.

Mosca toplumu "yöneten" ve "yönetilen" olarak iki sınıfa ayırırken Pareto, yönetenin iki özelliğini anlatırken Machiavelli'nin "tilkiler (kurnazlık) ve aslanlar (zor kullanma)" benzetmesine atıfta bulunur.

Modern dönem seçkinci görüşte, rekabetçi seçkincilik (demokratik elitizm) diğer seçkinci görüşlere göre daha yaygındır.Buna göre seçmenler gene oy verirler ama bu, sadece hangi elitin kendilerini yöneteceklerini seçmek içindir.Demokratik hakların bir kısmını içinde barındırmasından dolayı rekabetçi seçkincilik, demokrasinin zayıf bir görüntüsü olarak tavir eidilir.

Marksizm


Marksizm toplumu sınıf bazlı düşünür ve gerçek demokrasinin ancak sınıf farklılıkları kaldırıldığı zaman olabilir.Yani; demokrasi, için siyasi eşitliğin yeterli olmadığını bunun yanında sosyal eşitliğinde sağlanması gerektiği savunulur.Marksist yaklaşım görüşleri itibarı ile halk demokrasisine yakındır.daha çok liberal demokrasiyi eleştirir ve eleştirilerini liberal demokrasinin siyasi eşitlik vaadi ile kapitalist sistemin oluşturduğu sosyal eşitsizlik çelişkisine dayandırır.

'Neo-marksist Jurgen Habermas ve Claus Offe'ye göre bir yandan, demokratik süreç hükümeti ekonomik ve sosyal hayattaki sorumluluklarını yerine getirecek kamusal talepleri karşılamaya zorlamakta; öte yandan, yol açabileceği mali krizler sistemi tehdit etmektedir.'Yani kapitalist bir demokrasi için meşruiyet krizi riski sürekli mevcuttur.


Korporatistler


Toplumda temel birim olarak birey ya da sınıfı alan görüşlere karşıt olarak, insanları işbölümü içinde oldukları yere göre ve sahip oldukları mesleğin bütün üyeleriyle birlikte örgütleyen korporasyonların toplumun örgütlenmesinde temel olmasını, bu örgütlerin bireysel ve sınıfsal çıkar çatışmalarının yerine bireyler ve bireyle devlet arasında bir çıkar uyumu ve dayanışma sağlayacağını savunan siyasal öğreti’dir.

Bütün bu kuramsal tartışmalar bizi nereye getiriyor ?
Bugün yazılı ve sözlü medyaya bakıyorum .
Başlıklar tek yönü işaret ediyor :
İzlemeye devam ediyoruz.

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...