14 Nis 2007

Modernizm ve Aydınlanma Felsefesi


Aydınlanma çağı bizim hangi eylem ve boylamımızdan geçmiştir ?
Ne zaman geçmiştir ?
Bunun kim farkında olmuştur ?
Kaydı var mıdır ?


Modernizm, “Aydınlanma” felsefesiyle ortaya çıkan; insanlığın içinde bulunduğu bağnazlıktan, hurafelerden, geri kalmışlıktan kurtarmayı amaçlayan; toplum bilimlerinde insan uygarlığının genellikle sanayileşme ve laikleşme aracılığıyla uğradığı ekonomik, siyasal ve toplumsal bir dönüşüm olarak tanımlanıyor.
İlerleme olgusunu temel alarak insanlığın gittikçe daha iyi ve üstün amaca doğru hareket ettiğini kabul ediyor.
18. Yüzyıl Batıda yeni bir yaşam düzeyine geçişin başlangıcıdır. Rönesansın ortaya koyduğu görüş, buluş ve ilkelerin sistemli bir düşünce biçiminde derlenip, düzenlenmesi bu Yüzyılda olmuştur. Akıl Yüzyılı diye tanınan 17. Yüzyılda aklın doğayı kavrayabilecek tek araç olduğu ve doğanın ancak akılla bulunan matematik-fizik yöntemlerle keşfedilebileceği görüşü hakim olmuştu. İnsana, iyi ile doğrunun, Tanrının, Ruhun akılla kavranabileceği güvencesi gelmişti. Dekart, Spinoza, Leibniz bu ana düşünceden yola çıkarak büyük düşünme sistemleri ileri sürmüşlerdi. Ancak bu sistemler hep metafizik temellerle açıklanmıştı. 18. Yüzyılda ise metafizik sistemlerden giderek vazgeçilmiş, doğa karşısında başarı kazanan akıl, kültür dünyasına uygulanmaya başlamıştır.

Aydınlanmanın düşünürlere ve topluma yayılması ilk defa İngiltere de başladı. Yayılmayı sağlayan gerçek kişinin ise John Lock olduğunu söyleyebiliriz (1632-1704). Lock Kraliyet Kurumu üyesidir. Ömrü boyunca Aydınlanmaya özgü düşünceleri yaymaya çalışmıştır. Bireyin özgürlüğü, aklın yaşamın kılavuzu olduğu, kültürün bilimde, dinde, politikada, eğitimde ve her alanda geleneklerden ve baskılardan kurtarılması gerektiği onun konuşmalarının ve yazılarının sürekli ana konuları olmuştur. Lock’un devlet felsefesi görüşü siyasi liberalizmi hazırlamış, Hıristiyanlığı akla uygun bir biçime sokma çalışmalarını başlatmış, eğitim üzerine çalışmaları ise akılcı bir eğitim çığırını açmıştır. Lock; doğru bilginin ancak iç ve dış deneyimlerle elde edilebileceğini ileri sürerek ampirizmi topluma anlatmayı başarmıştır.

Böylece İngiltere de topluma yayılmaya başlayan Aydınlanma, kısa süre sonra Fransız toplumuna yansımış ve Fransızlar İngiliz düşünürlerinden aldıkları bilgileri geliştirerek, başta Volter olmak üzere bütün ansiklopediciler Aydınlanmayı geniş çevrelere yaymışlardır.
Lock görüşü, İngiliz Deizmi, Hume görüşü Fransa da, İngiltere deki başlangıcından çok daha cesur, çok daha radikal ve çok daha sert biçimlere bürünerek Fransız devrimini doğurmuştur.
Kısaca 18. Yüzyıl gerçeği öğrenmeye çalışmadan önce, onu bilmenin yolunu, yöntemini araştırmayı kendisine çıkış noktası yapmıştır.


Modern çağlarda her alanda ortaya çıkmış olan doğrular, kuramlar, sistemler tartışılmaz niteliğe bürünmüş, bireysellikler, bireysel nitelikler bu sistemler içinde eridiği için ön plana çıkamamışlardır.
Bu sistemlerin bağlayıcılıkları nedeniyle, herkes zorunlu olarak benimsemiştir. Modern dönemlerde aşama aşama her alan kurumsallaştırıp bilim, ahlak ve sanat, yaşam dünyasından kopmuş, özerk, otoriter alanlar durumuna getirilmiştir. Bilişsel araçlar, ahlaksal-kılgısal-estetik anlatım ve uslamlama yapıları, özel uzmanların denetimi altına girmiştir. Ortaçağda Tanrı'nın-dinin kulluğunda olan insan bu kez, modern çağın yücelttiği olguların, otoritelerin kulluğuna soyunmuş, bilim adamı, ussallığın temsilcisi haline gelmiştir. Modernizmin dayattığı bu gerçeklik anlayışıyla, kurumlar ve bireyler arasında sınırlandırıcı usçulukla çözülemez karşılıklı bağımlılıkların oluştuğu tek biçimleştirici sıra düzenleri yani uzamlar, olgular yaratılmıştır.

Modernizm


Modernizmde, bilim bilgisinin kültür ve gelenekten bağımsız ve öznellikten arınmış olduğuna inanılır. Bu bilgi kişiden kişiye, toplumdan topluma ya da kültürden kültüre değişmez. Nesnel ve evrenseldir. Kültürler ve özneler üstüdür. Bir bilgi formu olarak, entelektüel disiplinler hiyerarşisinde yeri en üst basamaktır; sanat, din, ahlak, felsefe gibi disiplinlerin yeri ise daha alt basamaklardadır.
Pozitivizm, kültür, etik, din, yaşamın anlamı, felsefe gibi konuları ussal söylemin dışında bırakmış ya da bunlar üzerinde konuşmayı anlamsızlaştırmıştır. Çünkü bu konularda nesnel, matematiksel, mantıksal uslamlama yapılarak bir uzlaşmaya varılamayacağı gibi tersine, bu konularda çelişkiler ve tutarsızlıklar ortaya çıkmaktadır..
Peki biz bu Aydınlanmanın neresindeyiz ?
Osmanlı özellikle 1500-1700 yılları arasında kendi uygarlığını Batıdan üstün göregelmiştir.Gerileme devrinde Batının üstün askeri gücünün kaynağı araştırılmış , 3. Ahmet döneminde (1750), Batının aydınlanma felsefesi sorgulanmaya başlanmıştır .Bu dönemde Osmanlı komutanları ,savaşın sonucunu kısmen tanrıya bırakma eğiliminde olmuşlardır .Yenilgiler arttıkça ortaya yeni görüşler atılmıştır.Aklı başında bürokratlar şiddetle savaşta kimin teknolojisi üstünse onun galip geleceğini savunmuşlardır . İbrahim Müteferrika 'nın matbaayı kullanmaya başlaması bir milat olmuştur. Bu tarih bizde ( Osmanlı 'da ) Batılılaşma ,Aydınlanma hareketini başlangıcı olarak kabul edilir .
Yirmisekiz Mehmet Çelebi ,Nişli Mehmet Ağa Batıyı incelemek üzere padişah tarafından yazdırılan fermanlarla Batı Başkentlerinde elçi olarak görevlendirilmişlerdir. Görevleri Batıyı incelemek ve padişahı bilgilendirmektir (1732).Bu elçilerin yazdıkları raporları okumak isterdim . Bu raporlarda batıdaki bireylerin eriştikleri refah ve özgürlük , osmanlı bürokratları üzerinde büyük bir etki yapmış olacak ki ,saray bürokrasisinde ve ulema sınıfı arasında bu farklılıklar konuşulur olmuştur. İstanbul 'un , İzmir 'in ve Selanik 'in kozmopolit yapısı batının tüm yeniliklerinin vakit geçirmeksizin bu kentlerde yaygınlaşmasına neden oluyordu. Batıyla yakınlaşma artarken Osmanlı toplumunun orta ve alt sınıfları bu yakınlaşmayı bir tehdit gibi algılanmaya başlamıştı.Batılılaşma hareketi artarak toplumun tüm birimlerine yansımaya başladı. Batılıcılar daha çok toplumun elit kesiminden olmaları nedeniyle alttan alta dinci kesimler rahatsız olmaya başladılar. Aydınlanma çağının ve felsefesinin ana teması olan layikliği en büyük tehdit olarak algılayan Nakşibendi Tarikatı liderleri yeniçerileri ve halkı kışkırtmaya başladılar.Kısa sürede isyanlar başgösterdi .
Patrona İsyanı,Kabakçı isyanı daha sonra da 31 Mart vakası tümüyle bu karakterde olan hadiselerdir.
Batılılaşma ve Karşıtları
1800 yıllarına kadar batılılaşma yalnızca üzerinde konuşulan düşünceler olarak kalmıştır. Tepki duyulan , karşı çıkılan ve saldırılan düşünceler.II. Mahmut tahta çıktığı zaman hazırlıklıydı.
Batıyı bir model olarak almaya kararlıydı. İşte bu modele benzemek için gerekli düzeltmelerin yapılması gerekiyordu. Bu düzeltme " Tanzimat " hareketleri de bu şekilde literatürümüze girmiştir . 2 Mahmut öncelikle askeri alanda düzeltme hareketleri yapmayı daha sonra da düzeltme hareketlerinin Batı modeli çerçevesinde tüm topluma yayılmasını amaçlıyordu. İlk iş Yeniçerileri yok etmek şarttı. 2 Mahmut Yeniçeri piyade askeri kuruluşunu hemen lağvetmiştir.Onların yerine 3 Selim zamanında ortaya konan askerlerden oluşan düzenli, bir ordu kurmuştur .Bu toplumda meydana gelen değişim ve batılılaşma hareketinin başlangıcı olmuştur .
1830 yılından itibaren imzalanan ticaret anlaşmalarının analizi ortaya bazı gerçekleri çıkarmaktadır .Batılılaşma uğruna çok acele eden bürokratların yaptıkları yanlışlar saymakla bitmez. Batılılaşmanın savunucusu olan paşalar arasında Mustafa Reşit Paşa ,Ali Paşa ve Fuat paşa gibi ünlü isimler sayılabilir .Bu paşalar batılılaşmanın mimarları olarak da bilinmekteler. Bugünkü batılılaşma ile o zamanki batılılaşma için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir.
Namık Kemal ve Ziya Paşa
1860 'lı yıllara gelindiğinde 'Avrupai' yaşam tarzına tepkiler oluşmaya başlamıştı.Tanzimatcılara karşı sistematik bir eleştiri sağnağının ortasında iki yazar yer alıyordu. Namık Kemal ve Ziya Paşa . Bu iki düşünce adamı etraflarında oldukça etkili bir muhalefet grubu oluşturdular. Bu gruba "Yeni Osmanlıcılar " adı verilmiştir. Günümüzdeki yeni Osmanlıcılarla bunların hiç bir alakası yoktur. O dönemin iki siyasi olayı bu şekilde ortaya çıkmış oluyordu:
1-Tanzimatcılar
2- Yeni Osmanlıcılar
O dönemin ünlü gazetesi ' Tasvir -i Efkar' siyasetin en etkili organlarından bir olmuştur.Bu gazetede yazı yazan düşünür ve yazarlar Tanzimatcıları kıyasıya eleştirmiştir.
Yeni Osmanlıcılar ne söylüyordu ?
Yeni Osmanlıcılar, Tanzimatcıların Batının ruhunu ve felsefesini etraflıca anlamadıklarını,görsel ve şekil üzerinde büyük bir yanlışın içinde sürüklendiklerini söylüyorlardı. Ayrıca demokrasi,özgürlük ve parlemento sistemlerinin tanzimatcılar tarafından batıda olduğu şekliyle değil , siyasi amaçlarına göre adapte edildiğini söylüyorlardı.
Bütün bu gelişmelerin ve tartışmaların anlaşılmasının ,günümüz siyasetini ve düşünce atmosferini anlamada faydası var mıdır ?
Bence vardır . Günümüzde de hala şiddetle tartışılan konu 'Batıcılık 've' İslamcılık' konularıdır .
İslahat Fermanı (1856),II. Abdülhamit dönemi ve 13 Nisan (31 Mart ) Olayları sürecini çok iyi etüt ederek bugünü anlamak mümkün olacaktır .
Tarih ,Günümüzü Aydınlatan Altın Işıklı bir fenerdir .
İyi Pazarlar

“Kremna (Κρεμνα)`

Uçurumun kıyısında bir Pisidia kenti. Klasik Yunanca "Uçurum" anlamına gelen (κρημνός) kelimesinden yola çıkarak adının veril...